TACİKİSTANDA: ‘Sovyet zihniyeti devam ediyor’

Sovyet Rusya’nın dağılmasının ardından Orta Asya ülkelerinin bir çoğu bağımsızlıklarını kazandı. Ancak bu bağımsızlık, sınırların çizilmesinde ve yönetimlerin değişmesinde kendisini gösterse de, genelde Orta Asya ülkelerinin özeldeyse Tacikistan’ın toplumsal hayatında pek karşılık bulmadı.MİLATGAZETESİ

TACİKİSTANDA: ‘Sovyet zihniyeti devam ediyor’
31 Ekim 2011 - 13:39

 

Müslümanların yaşadığı bu coğrafyada, hâlâ Komünizm düşüncesinin hakimiyeti mevcut. Halkın %90’ının Müslüman olduğu Tacikistan’da, minarelerden ezan okunması, 18 yaşın altındaki çocukların camiye gidip ibadet etmeleri ve daha bir çok dinî ritüel yasak.
İslami Kalkınma Partisi -diğer adıyla Nahda(Kaldınma,Diriliş) Tacikistan’ın tek İslami muhalif hareketi. Halkın büyük kesiminin desteğini alan Parti, sadece politik mücadeleyi savunuyor. Biz de, partinin lideri Muhiddin Kebiri ile Tacikistan’daki yasakları, kanlı iç savaşın ardından ülkenin durumunu, Nahda’nın politikalarını, Arap Baharı’nı ve bölgeye ne gibi etkileri olabileceğini konuştuk. Akıcı bir dille Arapça konuşan Kebiri, siyasi kimliğinin yanında aynı zamanda entellektüel bir kişilik. Kebiri ile gerçekleştirdiğimiz söyleşinin o coğrafyadaki Müslümanlara dair ufkumuzu açmasını umuyoruz…

Tacikistan deyince ilk önce aklımıza ülkedeki dini özgürlüklere konulan yasaklar geliyor. Ezan okunması dahi yasak. Nasıl oluyor böyle bir şey ?

Bismillahirrahmanirrahim. Öncelikle Van’da meydana gelen deprem felaketinde hayatını kaybeden kardeşlerimiz için Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar, Türkiye halkına da başsağlığı diliyorum…
Aslında bu soru ilk kez sorulmuyor. Biz de bu durumdan son derece rahatsısız. Ne yazık ki Tacikistan’ın İslam dünyasında ve dışında böyle kötü bir imajı var. Ezan sesinin, kadınların camiye gitmesinin, resmi kurumlarda ve okullarda başörtüsünün yasaklanması gibi yasaklar ve kısıtlamaların uygulandığı bir gerçek. Son olarak 2 ay önce hükümet, 18 yaşından küçük çocukların camiye girmelerini ve ibadet etmelerini yasaklayan bir kanun çıkardı. Böyle bir gerçek var ancak öbür taraftan müslüman, dindar ve dini bilince sahip bir halk da var. Peki bu nasıl oluyor?.. Bu sorun 10 ya da 20 yıllık bir sorun değil. Aynı zamanda sadece bu ülkenin değil bölgenin de yaşadığı bu sorunun kökenleri Sovyet dönemine uzanıyor. Bugün ülkeyi yöneten kadrolar ve elitler, o dönemin Komünizm akımının tedrisatından geçmiş ve o fikirleri benimsemiş olanlar. Terör ve radikal din anlayışına karşı duyulan korkuyla birlikte din karşıtı düşünceler ve tepkiler arttı. Bütün bu etkenlerle birlikte, Orta Asya bölgesindeki hükümetler ve bazı insanlar, İslam’ı, Müslümanları ve İslami cemaatleri kendileri için en büyük tehlike olarak gördüler. Bu sebeple de dine ve dinin şiarlarına baskıları arttırdılar. Ancak bugün İslam dünyasında şahit olduğumuz gibi diktatörlükler ve baskı politikları aksi sonuç verecektir. Ve genel olarak Orta Asya’da özeldeyse Tacikistan’daki yönetimler bunu dikkate almalılar.

Peki dinî alanda bunca baskı ve yasaklamalar mevcutken, siz nasıl İslami bir parti olarak faaliyet gösterebiliyor, siyaset yapabiliyorsunuz?

Bu noktada biraz paradoks var tabi . Ancak bu, bir bilincin ya da yöneticilerin dileği neticesinde olan bir şey değil, yedi yıl sürmüş olan iç savaşın sonucunda gerçekleşen ulusal barışın bir neticesidir. Bu, anayasal olarak güvence altına alınmasına karar verilen, ulusal barışın sağlanması için öne sürülen bir şart ve maddeydi. Yasaklamalar ise daha sonradan, Taliban ve terörle mücadele sorunuyla birlikte geldi. Bazıları da bu fırsattan istifade ederek ulusal barış sürecinde alınan kararları tanımadırlar. Bu yasaklamalar Ulusal barıştan sonra ve özellikle El-Kaide’ye ve teröre karşı başlatılan savaşın adından geldi.

İç savaş ve sonrası dönem
90’larda yaşanan iç savaşın ardından şu anda Tacikistan’da durum nedir? Toplumsal barış için Nahda Partisi’nin yaklaşımları ne oldu?

Bizim görüşümüze göre Tacik halkının barışın yapılmasından sonra en büyük kazanımı ülkeye güvenliğin gelmesi ve akan kanın durmasıdır. İslami bir parti olarak bizim de en büyük kazanç olarak gördüğümüz budur. Barışçıl bir siyaset gütme merhalesindeyiz. Ulusal barış mutabakatının maddeleri tamamen uygulanmadı, ancak biz yine de barış, huzur ve güvenliği korumaya çalışıyoruz. Eğer hükümet de bu mutabakatın gereklerini yerine getirip şartlarını samimiyetle yerine getirseydi buna hizmet etmiş olurdu ancak bu olmadı. Biz siyaset alanında insanlarla birlikte hareket edecek şekilde programlar yürüttük. Allah’a hamdolsun insanların gönlünü kazandık ve iki defa seçimlerde oylarını aldık. Tabi bildiğiniz gibi Orta Asya bölgesinde özgür seçimler yapılmıyor. Bütün halklar dikta veya diktaya yakın rejimlerin hakimiyeti altında yaşıyor. Bütün baskılara rağmen Nahda partisi mevcut iktidardan sonra ikinci parti olarak çıktı. Ancak bütün göstergeler seçimlerin adil yapılmadığını, eğer seçimler adil olsaydı Nahda partisinin birinci geleceğini ortaya koyuyor. Tıpkı Tunus’ta olduğu gibi. Bin Ali döneminde kendisi galip, islami partiler başta olmak üzere muhalefetin halk desteği yokmuş gibi görünüyordu. Ancak bugün tam tersini görüyoruz. İslami parti birinci konumda. Bence Tunus’taki bu tablo Tacikistan İslami Kalkınma Partisi ile benzerdir.

DEVRİM YANLISI DEĞİLİZ

Peki Tunus’ta gerçekleşen bu değişim Tacikistan için gerçekleşemez mi?

Bölgede olanları takip ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz. Ancak biz, devrim ya da gösteri cağrısı yapmıyoruz. Zira bu bölgenin kendisine özgü şartları ve özellikleri var. Kanlı faaliyetler yoluyla gelecek bir demokrasi istemiyoruz. Geçmişte bu yönde acı tecrübeler yaşadık. Diğer bölgelerde ve ülkelerde bundan başka bir çözüm yolu bulunamamış olabilir tabii ki. Ancak Tacikistan’da bizim dileğimiz, yöneticilerin bundan ders çıkarması, ibret alması ve halka ve partilere özgürlük alanı açmasıdır. Islah yolunu benimsiyoruz.

Rusya ile ABD’nin genelde Orta Asya’da özeldeyse Tacikistan’daki nüfuz savaşı ne durumda?

Bilindiği gibi Rusya’nın, ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin Orta Asya’da, özellikle de Afganistan’da çıkarları var. Tacikistan da bu bölge ülkelerinden biri ve aynı zamanda Afganistan’la sınırı olan bir ülke. Bu sebeple özel bir önem arz ediyor ve doğal olarak bu çekişmeye sahne oluyor. Bölge, geleneksel olarak Sosyetler Birliği’nden bu yana Rusya’nın siyasi ve stratejik çıkararının olduğu bir bölge olarak biliniyor. Son olaraksa ABD, Avrupa ve Çin, ekonomik ve siyasi projeleri için bölgeye atılım yaptırlar. Az çok başarılı olduklarını da söyleyebiliriz. Ruslarsa, Sovyetlerin dağılmasından sonra 10 yıl boyunca iç sorunları vardı ve bu gelişmeleri iyi takip edemedi. Ancak son 5 yılda, özellikle Putin döneminde yeni bir merhale başladı ve Rusya, en azından ekonomik anlamda yeniden bölgeye dönmeye ve bölge ülkeleriyle daha fazla bağ kurmaya çalışıyor. Bu da Rusya tarafından diğer ülkelere, bölgede rolünün ikinci ya da üçüncü sırada gelmesini kabul etmeyeceğine dair güçlü bir mesaj niteliğinde. Bölgede öncü bir konumda olmak istiyor.

Nahda Partisi’nin bölgedeki güçlere ve dış ülkelere yönelik siyaseti nedir?

Bu meseleye ulusal çıkarlarımız doğrultusunda bakıyoruz. Dış siyasette herkese kapımız açık. Aynı zamanda bazı stretejik ortaklıklara girmek ve başka devletlerin tecrübelerinden yararlanmak istiyoruz. Afganistan ve Irak gibi. Diğer bölge ülkeleriyle birlikte Tacikistan da tek bir devleti stratejik müttefik olarak kabul etmemeli. Herkesle aramızda köprü kurmamız gerekiyor. Muhakkak rusya hala bölgede önemli bir rol oynuyor ve aramızda tarihi ilişkiler var. Şu an 1 milyondan fazla Tacik göçmen Rusya’da çalışıyor ve bu rakam Tacikistan’daki iş gücünün takriben 3’te 1’ine denk geliyor. Bu da Tacikistan’ın Rusya ile ilişkilerinin de iyi olması gerektiğine işaret ediyor. Nitekim diğer ülkelerle de aynı şekilde, özellikle de İran’la. Çünkü İran’la hem dil olarak aynıyız hem de dini, kültürel, tarihi ve ekonomik alanda bağlarımız var. Öte yandan komşu olmamamıza ve bölgesel olarak uzak olmamıza rağmen, Tacik halkı olarak Türkiye’nin rolünün daha büyük olmasını dileriz. Çünkü bölge halkları ve özellike Tacik halkı Türkiye halkını dini, kültürel hatta dil olarak bağlarının olmasının yanı sıra kardeş olarak görüyor. Bize bağlayan manevi köprünün bir Tacik olan ve Türkiye’de yaşayan Mevlana Celaleddin Rumî olduğunu söyleyebiliriz. Bütün Tacik ve Türkiye halkı bu büyük sufî ve mütefekkirin düşünce ve eserlerinden etkilenmiştir. Bu da halklar arasında fikrî ve manevi olarak doğal bir köprü mahiyetindedir…Tüm bunların dışında asıl ölçümüz Tacik halkının çıkarlarıdır.

Arap Baharı’na değinecek olursak… Libya’da İslamcılar iktidara geldi. Son olarak Tunus seçimlerinden de İslamcılar zaferle ayrıldı. Sizce ‘Arap Baharı’ neticesinde yaşanan bu gelişmeler, geleceğin Ortadoğu’sunu nasıl şekillendirecek?

50 ve 60’lardan sonra Ortadoğu’da Müslüman halklar baskıcı rejimler altında yaşarken, İslami hareketlerse yasaklı ya da ülke dışında idi. Ancak insanların bilinçlenmesinde ciddi rolleri vardı, sokakta ve insanlar arasında bulunuyorlardı. Şu ansa bu ülkelerde, İslami hareketlerin yönetime geldiğini ya da seçim sandığı yoluyla veya Libya’da olduğu gibi devrim yoluyla bir şekilde yönetime ortak olduklarını görüyoruz. Şürhesiz ki bölgenin geleceği, İslamcıların geniş katılımıyla şekillenecek. Ancak burda asıl sorulması gereken hangi İslam ve hangi İslamcı olduğudur. Tunus’ta olduğu gibi seçim yoluyla gelen ılımlı İslamcılar mı, yoksa Libya’da olduğu gibi silahlı faaliyetler ve devrimler yoluyla gelen İslamcılar mı. Tabi şu Libya’daki bu devrimin nereyen gideceğini kimse bilmiyor.

Yeni Libya hükümeti yönetimdeymiş gibi davranmıyor
Yani?

Devrimlerin tabiatı gereği, devrimi gerçekleştirenler zor bir dönemden geçer. Bir karşı refleks, intikam hissi açığa çıkabilir. Libya’da gerçekleştirilen devrim sonrasında öne çıkan tabloya bakacak olursak, yeni hükümetin henüz ikinci günündeyken sunduğu ilk proje, çokeşliliğe getirilen yasağın kaldırılacağı gibi garip açıklamalar oldu. Burda, Libya’nın yeni hükümetinin, hala kendisini yönetimde olan bir konumda değil de devrim zamanının havasında olduğunu görüyoruz. Yeni hükümet için öncelikle aslolan, ekonomik, siyasi ve güvenliksel sorunlara eğilmesi, ondan sonra çok eşlilik gibi diğer toplumsal projelere yer vermesidir. Ancak zaferden iki gün sonraki açıklamaları o şekilde olmuştu. Bu da bize, bölgedeki İslami hareketlerin hepsinin beraber olmadığını ve aynı fikri çizgide bulunmadıklarını gösteriyor. Bu yüzden gelecekte, bu ülkelerin İslamcı hareketlerinde, birbirinden farklı yönelimler göreceğimizi düşünüyorum. Ancak neticede, İslamcıların iktidarda olacağını veya yönetime ortak olacaklarını söyleyebiliriz.

Mücahit Aydemir
[email protected]


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum