Siyaset ve Toplumun Ahalileşmesi, Şarkiyatçılık ve "Ermeni Meselesi"

Kafkas stratejik araştırmalar merkezi KAFKASSAM kıdemli araştırmacısı Keisuke Wakizaka. yazdı :

Siyaset ve Toplumun Ahalileşmesi, Şarkiyatçılık ve "Ermeni Meselesi"
21 Nisan 2015 - 21:51

~12 Nisan 2015 tarihinde Vatikan’da yapılan ayinde Papa Francesco 1915 yılındaki Ermeni tehcirini “20. Yüzyılda yapılan ilk soykırımı” olarak tanımlayıp Türkiye’ye Ermenilerden özür dileme çağrısında bulunmuştur. Aynı zamanda Avrupa Parlamentosu da Türkiye’nin “Ermeni Meselesi”nin bir soykırımı olarak tanımasına yönelik çağrıyı oy çokluluğuyla karar almıştır. Vatikan ve Avrupa Parlamentosu’nun bu davranışlarına karşı sert tepki göstermiş ve AK Parti, CHP ve MHP ortak şekilde AP’ye karşı karar çıkarmıştır.
Diğer yandan, Rusya ise Türkiye’ye karşı farklı bir davranışı göstermiştir. Duma geçmiş zamanlarda “Ermeni Meselesi”ni “soykırımı” olarak tanırken Vladimir Putin ise 16 Nisan’da “Ermeni Meselesi” üzerindeki Avrupa-Türkiye gerginliğine müdahale etmeyeceğini açıkladı ve Ermenilere ve Batı Bloğu’na Türkiye’ye karşı daha temkinli davranması gerektiğini salık verdi. Bu konu hakkında “Ermeni Meselesi” üzerindeki Türkiye’ye karşı davranışlarının neden farklı olduğunu “demokrasi” algısı ve siyasi yapısına odaklanarak açıklamakta fayda var.
Genellikle Batı ülkelerinde demokrasi devlet iktidarına karşı “altyapısı”nın mücadelesinin sonucu olarak oluşturulmuştur. Başka deyişle demokrasi “alttan yukarıya” çıkan sistemdir. Bu yüzden Batı’daki demokrasi ve seçim sistemi altında milletvekilleri, seçen halkın çıkarlarını direkt olarak temsil eder ve meclis halkın çıkarlarını tartışıp gerçekleştirmek için mevcut olan yer olarak tanımlar. Bu yüzden Batı ülkelerinde devlet başkanı ve elitlerin gücü ve karizmasından daha çok meclis ön plana çıkmaktadır. Fakat seçim hakları normal halklara verildikten sonra siyaset sürecindeki baskı grupları ve para hareketleri gibi unsurların önemi arttı ve “para siyaseti” ne dönmeye başlamıştır. Sonuç olarak maddi açıdan güçlü insanlar, gruplar ve baskı örgütlerin çıkarlarına öncelik verilmeye başladı ve onların çıkarları kamuoyunu temsil ettiği gibi görünmektedir. Bu şekilde Avrupa ve Batı ülkelerinde “siyasetin ahalileşmesi” ilerlemiş ve söz konusu ise şahıs ve grupların maddi gücüne dayalı baskıları oldu. Avrupa’da “Ermeni Meselesi”nin soykırımı olarak tanınması da Avrupa’daki “siyasetin ahalileşmesi” bağlamında meydana geldi ve Avrupa’daki demokrasinin zaafını göstermektedir.
Rusya’da ise demokrasi algısı ve siyasal sistem Batı’ya göre çok farklıdır. Rusya’da “seçenlerin çıkarlarını temsil eden milletvekilleri” anlayışı mevcut değildir. Ruslara göre parlamenterler “devlet iktidarını temsil edenler”dir ve onlar üst yapısından halka indirilir. Halk “alta indirilen” adaylardan kötünün kötüsünü, kötünün daha kötüsünü ve kötünün en kötüsünü eleyip kötünün iyisini seçerler. Bu algı bağlamında meclis ve parlamento, halkın çıkarlarını değil, devletin çıkarlarını gerçekleştirmek için var olan bir yerdir. Bu yüzden Rusya’da Duma ve Parlamento gibi kurumlar sadece “göstermelik” kurum olarak karşımıza çıkar ve Bu sistem altında devlet başkanı ve elitlerin karizması, yeteneği ve gücü söz konusu olmaktadır. Bu durumda liberalizme ve halkın haklarına nispeten az değer verilirken, söz konusu olan devlet başkan ve elitlerin “seçenlerin çıkarları”ndan daha çok “devletin çıkarı”na göre hareket etmesine imkân sağlamıştır. Dolayısıyla Rusya’da Duma “Ermeni Meselesi”ni soykırımı olarak tanımasına rağmen devlet başkanı olan Putin ise bu mesele üzerinde tarafsız davranışı gösterdi ve Rusya’nın devlet çıkarı bağlamında Türkiye’ye daha ılımlı bir şekilde yaklaşmıştır.
Aynı zamanda Avrupa ülkelerinde hâkim olan şarkiyatçılık da “Ermeni Meselesi” üzerinde önemli rol oynamaktadır. Avrupa ülkeler, 15. yüzyıldan beri var olan kendi emperyalist sistemini meşrulaştırmak için ve kendi içindeki çelişkileri gizlemek için medeni ve gelişmiş Batı-vahşi ve gerici Doğu ikilemini yaratmıştır. Bu bağlamda Batı ülkelerinin Ortodoks kiliseleri, Müslümanlar, Afrikalılar ve Asyalılara karşı yaptığı vahşetler gizlenmekte ve “Türkiye ve Rusya’dan daha kötü diktatör ülkesi” olan Çin’deki insan haklarının ihlaline Avrupa ülkeleri hiçbir şey söylememekte, hatta Çin ile ilişkileri geliştirmektedir. Diğer yandan onların “Doğu” olarak saydığı Rusya ve Türkiye’yi asıllı ve asılsız konularla kötü gösterip kendisini daha üstün göstermeye çalışmaktadır.
Bu bağlamda duruma bakarsak, Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye karşı “Ermeni Meselesi” üzerindeki davranışları Türkiye’yi Rusya ve Doğu ülkelerine daha da yakınlaştırmaktan başka bir şeyi getirmeyebilir. Gerçekten de Türkiye’nin hem resmi politikasında, hem de kamuoyunda Avrupa’nın önemi gittikçe azalırken Türkiye dış politikasının güney ve doğuya ilgisi artmaktadır. Mesela dün Türkiye Kazakistan’la büyük ölçülü ve kapsamlı anlaşmalar imzalamıştır. Günümüzde Türkiye’nin yapması gereken şudur; Rusya, Hindistan ve Orta Asya ülkeleri gibi yerlerde Türkiye ile işbirliğinin kendi ülkelerinin çıkarlarına uyduğu ortamı oluşturmak ve bu mesele üzerinde teorik yapısına dayalı sağlam bilgileri sunmak.
Artık günümüzde Batı’daki siyasetin ahalileşmesi, demokrasi algısının Türkiye, Avrupa ve Rusya arasındaki farkı ve Avrupa içindeki şarkiyatçılık bilincinden dolayı Avrupa’nın devlet politikaları “bir bütün olarak devletin çıkarları”ndan daha çok “güçlü gruplar”ın çıkarları bağlamında uygulanmaya başlamıştır. Dolayısıyla Türkiye ve Batı ülkeleri arasında, hatta Batı ülkeleri arasında bile “demokrat ülkeler birbirleriyle uyum ve barış içinde yaşayabilir” teorisi geçerliliğini kaybetmeye başladığı söylenebilir.
 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum