Sigara ile mücadelenin dört asırlık geçmişi

19 Temmuz 2009’da, 22 yıllık mücâdele sonunda, kapalı yerlerde sigara içilmemesi yasalaştı. Aslında, sigara ile mücâdelenin dört asırlık geçmişi var.

Sigara ile mücadelenin dört asırlık geçmişi
19 Temmuz 2015 - 15:29 - Güncelleme: 19 Temmuz 2015 - 15:34

Arefe günü, bir vatandaş, Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’na sigarayı bırakma sözü verdi. Önce, paketini almak isteyen bakana direnen vatandaş, daha sonra ise bayramdan sonra bırakma sözü verdi. Tesâdüf mü tevâfuk mu diyelim, bayramın son günü, yâni bugün, Türkiye’nin sigaradan kurtulduğu gün.

Bundan 27 yıl önce ise Sağlık Bakanı Bülent Akarcalı, İhsan Doğramacı’nın bir sözü üzerine sigara paketini, TRT’deki program yapımcısına teslim ederek sigara ile mücâdeleye başladı. İlk önce Ulaştırma Bakanı Ekrem Pakdemirli’nin desteği ile THY uçaklarında sigara yasağı başladı. 22 yıl süren mücâdelenin sonunda, 19 Temmuz 2009‘da kapalı yerlerde sigara içilmesi yasaklandı.  

FAYDALI SANDILAR 

Tütünün anavatanı Amerika. Dünyaya, Kristof Kolomb sâyesinde yayıldı. Yerlilerden tütünü öğrenen Portekizli denizciler, Fransa’nın Portekiz elçisi Jean Nicot’ya tütün hediye ettiklerine târih 1560’dır. Nicot, bu bitkiyi Fransa’ya götürünce Avrupa kıtasına yayıldı ve içindeki zararlı maddeye nicotin adı verildi.

Tütünün Avrupa’ya yayılması aşamasında faydalı olduğuna dair kitaplar yazıldı. İngiliz doktor James Hart, Kanihk or the Diseased(1633) adlı kitabında, tütünün balgamı söktürdüğünü; Hollandalı doktor Van Peima, Tabacologia(1690) adlı eserinde sindirime faydalı olduğunu yazdı. Hatta Van Peima, öncelikle hâmile kadınların tütün içmesini tavsiye edecek kadar ileri gitti. Buna karşılık, sağlığa zararlı olduğu hakkında yayınlar da yapıldı. On yedinci asrın ilk yarısında Avrupa ülkelerinde yasaklandı. Kilise bu yasağa destek verdi. Ancak sebebi, sağlıktan ziyâde yangın tehlikesi ve papazların işine engel olmasıydı. 

OSMANLI’DA İLK YASAK

Osmanlının tütün ile tanışması Avrupa’dan hemen sonradır. Tönbeki yaprağı olarak adlandırılan bu bitki, daha sonra içilirken tütmesi ve duman çıkarması sebebiyle tütün olarak anıldı. Önce Makedonya’da, sonra Manisa tarafında yetiştirildi. İlk yasak ise on yedinci asrın başında 1. Ahmed Han zamanındadır. Sebebi bir hayli ilginç. Sarayda aydınlatma için kullanılan balmumu, Manisa ve Biga tarafından gelmekteydi. Ancak balmumunun türünün ilaçlanmasında kullanılması sebebiyle sarayın balmumum ihtiyacı karşılanamadı.  Bunun üzerine o bölgede tütün ekimi ve kullanımı yasaklandı. 

CİBÂLİ YANGINI İLE GELEN YASAK

 4. Murad, tütün ile en sert mücâdeleyi yapan pâdişahtır. Abisi Genç Osman’ın nasıl katledildiğini unutmayan ve yeniçeri zorbalarını dize getirmek isteyen genç sultan, Cibâli’de bir tiryakinin sebep olduğu büyük yangını fırsat bildi. Zamanın Şeyhülislâmı Ahizâde Hüseyin Efendi’den aldığı fetva ile tütün ekmeyi ve tütün içmeyi yasakladı. Kahvehaneleri kapattı ve yıktırdı. Yerine, bekâr, nalbant ve debbağ odaları yapılmasını emretti. 4. Murad, yeniçerilerin müdâvim olduğu  kahvehânelerde devlete karşı fitne üretildiğini bildiği için böyle tedbirler aldı. Yasağa uymayanları devlete isyan etmiş kabul edip cezalandırdı. Yasağı bizzat kendisi takip etti. Geceleri tebdil-i kıyâfet dolaştı.

TİRYÂKÎLERİN İSYANI

Pâdişahın tütün ile mücâdelesini övenler olduğu gibi hicvedenler de oldu. Tütünü Osmanlı topraklarına İngiliz keferesinin getirdiğini ve şifâlı diye sattığını ifâde eden müverrih Peçevî  İbrahim Efendi, sefil ve serseriler yüzünden kahvelerin, içindekilerin birbirini göremeyecek kadar göktütün olduğundan şikâyet etmiştir. Bu pis ve zararlı meret, heman âdemin saçına ve sarığıma sinmekteydi. Ayrıca içerken uyuyanlar yangınlara sebep oluyorlardı. Peçevî, daha birçok zararından dolayı tütünü yasaklayan 4. Murad’ı övdü. 

Tiryâkîler ise,

‘’Zararsız bir duhan hakkında n’eyler bunca dikkatler,

Duhân-i-âh-ı mazlûmânı men’eylen hüner oldur.’’

 (Zararsız bir duman için bu kadar uğraşmanın ne gereği var / Asıl hüner, mazlumların âhının dumanına engel olmaktır.) diyerek tütünden vazgeçmediler.

4. Murad, bunlara hiç aldırmayarak mücâdelesini sert bir şekilde sürdürdü.

TİRYÂKÎ ŞEYHÜLİSLÂM

Soyağacı, biryandan Hoca Saadeddin Efendi’ye, diğer yandan Ebussuud Efdendi’ye dayanan Mehmed Bahaî Efendi, İstanbul’da medrese eğitimi aldı. Halep Kadılığı sırasında, Halep Vâlisi tarafından tütün içtiğine dair 4. Murad’a şikâyet edilince, Kıbrıs’a sürüldü. Aynı zamanda şâir olan Bahâî Efendi, Niyâznâme mesnevisini yazınca affedildi. Muhtelif vazifelerden sonra 1649 yılında şeyhülislam oldu. Tütün yüzünden sürgün olan Bahâî Efendi, tütünün haram olmadığı fetvâsını vererek yasağı kaldırdı.

TÜTÜN TEKELİ

Devletin sınırları içinde yetişen tütünün vergilendirilmesi 1861’lı yıllarda gerçekleşti. Daha sonra, İstanbul ve civârındaki tütün alım satımı İdâre-i İnhisarî-i Duhan adlı tekel kuruluşuna verildi. Tütün ekiminin yarı hissesi, 1884 yılında Fransız Reji Şirketi’ne devredildi. Şirket İstanbul, İzmir, Samsun ve Adana’da fabrikalar kurarak on binlerce tütün üreticisini sömürdü. Kaçakçılığı önlemek için 1913 yılında 7000 kişilik silahlı kolcu birlikleri kurdu. Kolcuların çoğu kânun kaçağı suçlulardı ve halka çok eziyet ettiler. Çökertme türküsü ve Kolbastı oyunu bu dönemim acı hâtıralarını taşımaktadır.

Cumhuriyet’in ilanından sonra, Tekel’in kurulmasıyla Reji idâresine son verildi. 

KELPLER VE TÜTÜN İÇENLER

1872’de çıkarılan Rumeli Demiryollarının Umûr-ı  Nakliyyesi Hakkında Nizamnâme, tütün içiminin kontrol edilmesiyle ilgili ilk hukûkî düzenlemedir. Demiryolu ile seyahat edenlerin uymak zorunda olduğu kuralları içeren bu nizâmnâmenin 22.  maddesinde, kelpler, tehlikeli eşya taşıyanlar ve tütün içenler birlikte zikredilir. 

Cumhuriyet döneminde çıkarılan pek çok kânûn ise değil tütün kullanımının kontrol etmek,  âdeta  teşvik etmek  ve kolay temin etmek yönündeydi. 1924 yılında çıkarılan Hafta Tatili Hakkında Kanunun beşinci maddesine göre fırıncı, kasap, yaş sebze meyve satanlar, berberler, nalbantlar vs. Cuma günleri saat on ikiye kadar açık olabileceklerdi. Bir yıl geçmeden bu kanuna tütün satanlar ilâve edildi.

İlginç olan şu ki elli yıl önce, tütün içenler, kelpler ve tehlikeli eşya taşıyanlar ile bir tutulurken, Cumhuriyet döneminde temel ihtiyaç maddelerini satanlar ile tütün satanlar bir tutuldu.

ASKER SİGARASIZ OLMAZ

Her nedense ülkemizde,  asker ve sigara bir arada anılmaktadır. Sigaranın en fazla tüketildiği dönemler savaş dönemleridir. Birinci dünya savaşı sırasında sigara, birinci derecede asker ihtiyaçları arasındaydı.

Cumhuriyet sonrası askerlik hakkında çıkarılan kânûnlar sigaranın kontrol edilmesini değil, yayılmasını amaçlar nitelikteydi. 1930 târihli Askerî  Cezâ Kanunu’da, askere sigara vermemek bir cezâ yöntemiydi.

1931’de askerin iyi beslenmesi ile ilgili olarak çıkarılan Kuvvetli Tayın Kanunu’na, daha sonra, tütün içenlere günde on gramı geçmemek üzere tütün verilmesi eklendi.

1934’de ise askerî hastanelerde yatanlara tabibin yazdığı sayıda sigara verilmesi kanun maddesi idi. 1944’de, ordu uçaklarındaki demirbaş listesinde kanyak, sigara ve kibrit olması kesinleşti.

1955’de çıkarılan Orman Kanunu ile yangın söndürmeye giden vatandaşlar yangın bölgesinde kaldıkları sürece ekmek katık ve sigara verilmesi yasalaştı. Maalesef bu ve benzeri kanunlar, seksenli yıllara kadar ülkemizde geçerliliğini korudu. 

TÜRKİYE DÜNYAYA ÖRNEK OLDU

1988’de THY uçaklarındaki sigara yasağı, Cumhuriyetin ilanından beri sağlık nedeniyle yapılan ilk uygulamadır. Arkasından Fransa ve Amerika da bunu uyguladı ve tüm dünya havayollarında yayıldı.

Ülkemizde, toplumun bilinç düzeyi yükselmeye başlayınca, sigara ile mücâdele hız kazandı. Kolay olmadı. Tokat Vâlisi rahmetli Recep Yazıcıoğlu’ndan, Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’a kadar sigara ile mücâdele eden devlet büyükleri, ”4. Murad” ünvanı verilerek tahfif edilmek istendi. 

Zafer, “sağlık” diyenlerin oldu ama, Bülent Akarcalı’nın, “19 Temmuz, millî bayram olsun.” teklifi sigara dumanı gibi uçup gitti.

gazetevahdet

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum