Partilerin kadrolarında 80 yıldır kadın izi var

CEMİL KOÇAK:Partilerin kadrolarında 80 yıldır kadın izi var 8 Mart dünya kadınlar gününde kadınların politikaya katkısının yeterli olmadığı bir kez daha acı acı yinelendi, ama kadınların politikada uzun zamandan beri var oldukları pek hatırlanmadı.star gaz.

Partilerin kadrolarında 80 yıldır kadın izi var
17 Mart 2012 - 22:58

 

Evet, kadınların partilere üye olabilmesi cumhuriyetle birlikte hemen başlamadı. Doğru. Tâ ki 1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın (SCF) kurulmasına dek bu alanda adım atılamadı. Tam bu sırada gerek iktidar, gerekse muhalefet partisinde kadınları kazanma çabası görüldü. Bizzat Atatürk, iyi niyetinin göstergesi olarak kız kardeşi Makbule Atadan’ı SCF’ye üye yazdırmıştı. Bir zamanlar eşi Lâtife hanımın bu konudaki ısrarlı önerileri nihayet hayata geçiyordu. Arkası da hemen geldi: SCF’nin programında tek dereceli seçim sistemiile birlikte kadınların da tüm siyasî haklardan, milletvekili seçme ve seçilme hakkından da yararlanması gerektiği belirtilmişti bile. Söylentiye göre Atatürk, parti programında bu maddenin muhakkak yer almasını istemişti. Unutulmasın ki, çok kısa bir süre önce 3 Nisan 1930 tarihinde belediye seçimlerinde kadınlara da seçme ve seçilme hakkı tanınması kabul edilmişti. CHP’nin kadınlara seçme ve seçilme hakkı sağlamış olmasına karşın kadınların muhalefete yönelmesinden dolayı onları kadirşinas olmamakla suçlamasının ardında, kadın seçmenlerin önemli ölçüde SCF’yi desteklemesi yattığı gibi, ünlü kadınların da SCF’ye üye olması bulunuyordu. Örneğin, Türk Kadınlar Birliği eski başkanı Nezihe Muhittin de SCF’ye üye olmuştu.

Tüm memurlar doğal uzuv

CHP Genel Sekreterliği 2 Eylül 1930 tarihinde yayınladığı bir genelgede, partiye üyelik içinmüracaat eden kadınları ele alıyordu. Buna göre; partiye üye olmak için başvuran “hanımefendiler”in partiye kabulleri uygun görülmüştü. Fakat bir de öğretmen hanımlar vardı ki, onların partiye katılmaları memur olmalarından dolayı yasa gereğince mümkün değildi.Çünkü, yasa devlet memurlarının partilere üye olmasını yasaklamıştı. Diğer yandan, genelgede zaten bütün memurların partinin doğal “uzuvları” olarak görüldüğü belirtilerek, bu kişilerin kaydına gerek olmadığına değiniliyordu. Gösterdikleri “necip ve asil hissiyata karşı” öğretmen kadınlara teşekkür edilmesi istenen genelgede, “diğer hanımefendilere” de parti üyesi olduklarının yine teşekkürle bildirilmesi talep ediliyordu. Bu sırada siyasî haklarının henüz tamamen tanınmadığı bir aşamada kadınların muhtemelen ilk kez CHP’ye üyelik için başvurdukları görülüyordu.

Sadece CHP’ye üye olabilirler

Siyasî partilere bu tarihten önce kadın üye alındığına ilişkin herhangi bir işaret bulunmamaktadır. Aslında ilgili yasa nedeniyle sadece öğretmen kadınların değil, fakatkadınlar da dahil olmak üzere tüm memurların siyasî partilere üye olmaları mümkün değildi.Fakat diğer yandan, genelgede bu yasal çerçevenin bambaşka bir yoldan ortadan kaldırıldığına da şahit olunmaktadır. Memurlar CHP’nin “tabiî uzuvlar”ı olarak kabul ediliyordu ve bu nedenle onların üye olmasına zaten gerek kalmamıştı! Yani onlar bir bakıma zaten partinin içinde sayılıyordu. Bu tamamen iğreti yorum, bu şekilde bütün memurların yalnızca CHP’nin üyesi olabileceğini, fakat başka partilerin üyesi olamayacağını da içeriyordu.

Parti onaylarsa üyelik olur

CHP Genel Sekreterliği 18 Eylül 1930 tarihinde yayınladığı bir başka genelgede de, yine CHP’ye üyelik için müracaat eden kadınlar konusunu ele alıyordu: Artık kadınların üyelik kaydı için önerilerin genel sekreterliğe kadar gönderilmesine gerek yoktu. Şimdilik parti örgütünün onayı yeterli görülmüştü. Ancak partiye katılacak olan “hanımlar”ın genel sekreterlikçe daha önce belirlenen şartlara uygun olmalarının dikkate alınması vurgulanıyordu. Genel sekreterliğe iletilen üyelik önerileri ise kabul edilmişti. Görüldüğü gibi, bu tarihte  kadınların CHP’ye üyelik kaydına başlanmıştı bile… Bu şekilde genel sekreterlik artık devreden çıkarılıyor ve yetki tamamen parti teşkilâtına bırakılıyordu. 

OKUMA METİNLERİ

Tek parti döneminde Kadınlar Halk Fırkası’na, Türk Kadınlar Birliği ile onun eski başkanı Nezihe Muhittin’e, siyasî mücadelesine ve özellikle de kadın haklarına ilişkin düşünce ve eylemlerine; dahası bu mücâdelenin cumhuriyetin ilk yıllarında siyasî iktidar tarafından nasıl kesintiye uğratıldığına ilişkin ayrıntılı ve geniş bilgi için muhakkak Yaprak Zihnioğlu’nun öncü çalışması olan “Kadınsız İnkılâp” kitabını okumalısınız. Yine aynı ölçüde önemli olan Serpil Çakır’ın “Osmanlı Kadın Hareketi” ile Ayşegül Yaraman’ın “Resmî Tarihten Kadın Tarihine” çalışmasını zikretmekle yetiniyorum. Bir önemli çalışma daha var: “Nezihe Muhiddin ve Türk Kadını 1931, (Türk Feminizminin Düşünsel Kökenleri ve Feminist Tarih Yazıcılığından Bir Örnek), (Yayına hazırlayan: Ayşegül Baykan ve Belma Ötüş Baskett). Diğer yandan, Fatma Kılıç Denman’ın “İkinci Meşrutiyet Döneminde Bir Jön Türk Dergisi: Kadın” başlıklı araştırması, dönemin kadın hareketini anlamak bakımından çok önemli. Bu alanda yeni yeni ortaya çıkan önemli araştırmalar, bize kadın tarihinin gizli bıraktırılmış yönlerini göstermektedir. Nazan Bekiroğlu’nun “Şair Nigâr Hanım” çalışması ile Ayşe Durakbaşı’nın “Halide Edib: Türk Modernleşmesi ve Feminizm” başlıklı kitabı da, Türkiye’de kadın hareketinin kökenlerine inebilmek açısından zorunlu okumalar arasında yer almaktadır. Son on beş yılda hızla artan ve zenginleşen bu literatür bize kadınların tarihte nasıl unutturulduğunu göstermesi bakımından soluk aldırıcıdır. Kadınlar yakın tarihimizin ayrılmaz figürü olarak adeta yeniden hayata dönüyorlar.

Nezihe Muhittin ve mücadelesi

Nezihe Muhittin, çok erken bir dönemde, daha birinci meclis sona ererken, Kadınlar Halk Fırkası adı altında siyasî parti kurmak üzere başvuruda bulunanlar arasında yer almıştı bile. Bu sırada neredeyse on beş yıldan beri siyasetle yakından ilgiliydi. Partiye kuruluş izni alınamaması üzerine Türk Kadın Birliği’nin oluşması, mücadele azminin göstergesi sayılır. Ne var ki, döneminde hayli cesur ve radikal söylemlere sahip bir kadın olarak birliğin başında bulunduğu sürece iktidardan hayli sert muamele görecektir. Bu durum, bugünden bakıldığında hayli garip ve anlaşılmaz görünebilir. Cumhuriyetin kurucu kadroları, sadecekadınların talebi üzerine kadınların hakları meselesine eğilmek taraftarı olmadıklarını göstereceklerdir. Az sayıda da olsa kadınlar, daha en başından itibaren politikada var olma mücadelesine girişmişlerdi. Nezihe Muhittin, türlü komplolarla önce birliğin başından, sonra da üyeliğinden bile uzaklaştırılacak ve siyasal ve sosyal yaşamda unutulmuş olarak köşesinde münvezi hayatına çekilmek zorunda kalacaktır.

Romanların anlattığı

Sade bir öğretmenlikle geçimini sağladığı bilinmektedir. Çok sayıda romanı bulunmakta olup, romanları günümüzde yeniden yayınlanmıştır. Onun dramatik hayat hikâyesi, dönemin iktidarının kadına bakışının ipuçlarını barındırmaktadır. Kadın haklarını ihsan ve armağan eden iktidar payesi ve imgesi, aslında bu hakları talep eden ve hakları için mücadele de eden kadınların ezilmesi ve pasifize edilmesiyle birlikte gelişti ki, resmî anlatımın bu kısmının tamamen eksik olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?

İki defa bağımsız aday oldu

Yeniden Nezihe Muhittin’e dönecek olursak eğer; 1930 yılında SCF’ye katıldı ve aktif siyasal eylemin içinde yer aldı. Bu sırada yapılan İstanbul belediye meclisi üyeliği seçiminde SCF listesinde yer alarak Beyoğlu kazasında ilk sırada aday oldu, fakat sonuç alamadı. İlginç olan bir başka husus da, ileride yasa dışı Türkiye Komünist Partisi’nin Genel Sekreteri Reşat Fuat Baraner’in eşi olacak olan ünlü yazar Suat Derviş’in de, tıpkı Nezihe Muhittin gibi, yine SCF’nin listesinden ve Beyazıt’tan aday olmasıdır. Eğer Sabiha Sertel’in de İstanbul belediye meclisi üyeliği için bağımsız adaylığı hatırlanacak olursa, ülkenin önde gelen kadınlarının aday olmaları, bu sıradaki siyasî atmosferi göstermesi bakımından da anlamlıdır. Ayrıca Nezihe Muhittin ile Suat Derviş’in SCF’yi tercih etmiş olmaları da herhâlde ayrı bir anlama sahiptir. SCF’nin ülkenin önde gelen ve en iyi eğitimi almış kadınlarına tam da bu dönemde siyasal sığınak ya da barınak olması, onun niteliği konusunda yapılacak değerlendirmeler açısından da son derece önemlidir.

Türk Kadınlar Birliği (TGB), kadınların bütün haklarının kendilerine zaten verilmiş olduğunu gerekçe göstererek, 1935’de kendisini fesh edecektir; artık kadınların uğrunda mücadeleedecekleri ve kazanabilecekleri hiçbir hedefleri kalmamıştı çünkü! Kadınlar bundan böyle hayır işlerinde çalışabilirlerdi.

Akıl hastanesinde biten mücadele

Nezihe Muhittin 1935 yılında gerçekleşen milletvekili genel seçimine de bağımsız adayolarak katılacaktır. Son olarak onu 1945 yılının haziran ayında gerçekleşen milletvekili ara seçiminde bağımsız aday olarak görüyoruz. Ancak Nezihe Muhittin ile ilgili kaynaklarda, kendisinin bu son siyasal çıkışından hiç söz edilmemiş olduğu göze çarpıyor. Günümüzde yeniden hatırlanan bu mücadelenin bir akıl hastanesinde son bulması ise, dramın olsa olsa bir başka yönünden ibarettir.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum