Optimum denge modeli olarak Kuvayı Milliye

Cumhuriyet’in ilk yıllarının yetiştirdiği önemli fikir ve siyaset adamı Samet Ağaoğlu’nun kaleme almış olduğu “Kuvayı Milliye Ruhu”nun ilk baskısı 1944 yılında yapılmış. Daha ileriki yıllarda, millet ve toplum olarak Milli Mücadele’ye rehber olmuş bir ruhun yeniden yaşanmasına ihtiyaç duyulduğu zamanlar yeni baskıları gelmiş. Kitap şimdi, 5. baskısıyla bir kez daha yayımlandı.

Optimum denge modeli olarak Kuvayı Milliye
12 Ekim 2011 - 09:43

 

Kitapta anlatılan gelişmeler, 1920 yılı başlarında Milli Misak’ın (Ulusal And) ilanı ile başlamakta ve 1923 yılı başlarında ilk meclisin çalışmalarını tamamlaması ile sona ermekte. Milli Misak ile Anadolu’nun her vilayetinden toplanan bir gurup insan, devletin temelinin Türk milletinin teşkil edeceği yeni bir devlet kurulmasına karar vermektedir. Kurulan meclis bir yandan cepheleri idare ederken, diğer yandan da bağımsız bir devletin temellerini atmaktadır.
1920 yılında kurulan mecliste iktidar-muhalefet tartışmalarının kasırgaların arkasında milli kuvvetleri tek bir ruh halinde birleştiren manevi varlık olduğunun asla unutulmadığı görülmektedir. Meclis tutanakları incelendiğinde o devirde de okul-medrese, yenilik-tutuculuk, cumhuriyetçilik-saltanatçılık, ırkçılık-ümmetçilik çarpışmaları yaşandığı anlaşılmaktadır. Ancak görüşleri ne olursa olsun 1920 meclisinin kurucularının üzerinde anlaştıkları bir temel fikir vardır: “Yargı hakkı istiklalin birinci şartıdır ve hukuk kuvveti bağımsız olmayan bir milletin devlet halinde varlığı kabul edilemez.”
Anadolu’nun kalbinden çıkan ilk meclis, güçlerin tek bir elde toplanmaması için bugün dahi ilginç tartışmalara neden olabilecek bir çözüm üretir: Bakanların hepsi, ayrı ayrı doğrudan meclis tarafından seçilecektir. Meclis yasama ve yürütme kuvvetlerini elinde toplar ve hükümeti doğrudan doğruya seçer. Meclis Başkanı bu sıfatla aynı zamanda hükümete ve devlete başkanlık etmektedir. Bu, milletin en demokratik esaslarla devlet kurmadaki ustalığının bir göstergesidir.
Hükümet kurulduktan sonra meclisin ilk görevlerinden biri “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” maddesiyle başlayan Anayasa’nın kabul edilmesi olur. Osmanlı Hükümeti’nin kabul etmek zorunda kaldığı Sevr anlaşmasına meclisin verdiği cevapta derin bir anlam vardır: “Boşuna yorulmuşlar...”
Anadolu’nun işgaline karşı meclis silahlı mücadele kararı alır. Bu mücadelede temel kriter memleket sevgisi olur. O kadar ki, seferberlik emrine uymayanlar ve birliğinden kaçanlar için ağır cezalar verilmesine ait kanun teklifleri defalarca reddedilir. Şiddete karşı inanç ve teşvik fikri kabul edilir. Doğu cephesinde Ermeniler’e karşı konulmasında, Adana cephesinde kahramanca çarpışmalara, Antep cephesinde kahramanlık destanları yazılmasına, Yunan cephesinde peş peşe gelen zaferlerin mecliste yarattığı inanılmaz çoşkuya rağmen meclis olgunlukla görevlerini yerine getirmeyi hedefler. Devlet düzenin hukuksal altyapısını kurmak ve denetleme mekanizmalarını harekete geçirmek için geceli gündüzlü çalışmalara devam eder. Bir taraftan dışarıdan gelen istilaya karşı mücadele ederken diğer taraftan bağımsız devlet yönetiminin alt yapısını hazırlayarak, optimum denge modelini uygular. İşte “Kuvayı Milliye Ruhu” budur.

****

1920’de Ankara’ya gelen bir İngiliz muhabir gazetesine çekilmek üzere bir telgrafı postahaneye verir. “Ankara, dağlar arasında bir bataklıktır. Bu bataklığın içinde bir yığın kurbağa başlarını havaya kaldırmış, durmadan ötüp durmakta ve dünyaya meydan okumaktadırlar.” Basın Yayın Umum Müdürlüğü’nce sansür edilen telgraf gazeteye şu şekilde yollanır: “Ankara, Anadolu’nun ortasında çorak, bakımsız ve kerpiç evli küçük bir şehirdir. Bu şehirde bir avuç kahraman medeni Avrupa’nın zulüm ve istibdadına karşı isyan ederek milli istiklallerini korumaya çalışmaktadırlar.
(Kitaptan) 

Hem akademik hem de keyifle okunan bir Kanuni

“Muhteşem Yüzyıl” dizisi ile birlikte Kanuni dönemi başta olmak üzere, Osmanlı tarihine, kültürüne, gündelik yaşamına ilgi oldukça arttı. 
Elbette bu yöndeki yayınlara, kitaplara da... Ancak Şerafettin Turan’ın “Kanuni Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları” isimli kitabını sadece bu değişimin bir sonucu olarak görmemiz yanlış olur. Çünkü Şerafettin Turan, bir akademisyen. Yani onun kitabı popüler bir kitap değil. Kanuni Sultan Süleyman’ın oğulları arasındaki taht kavgasının, izini kaynak metinlerle, araştırmalarla, yeri geldiğinde fetvalarla sürmüş. Ama akademik bir metin olmasına rağmen de ortaya son derece akıcı bir dil koymuş. Şehzade Mustafa, Bayezid ve Selim arasında yaşananlar; Hürrem Sultan, Mahidevran Hatun, Rüstem Paşa’nın rolleri ve yaptırımları; Osmanlı’nın en şatafatlı ve güçlü olduğu dönemin perde arkasında yaşananlar bu araştırmada bu yüzden hem gerçekçi hem de akıcı bir bakış açısı ile anlatılıyor. Kitabın ana konularını ise elbette; şehzadelerin taht kavgalarına yol açan nedenler, Şehzade Bayezid’in Selim’e ve babasına karşı cephe alışı, imparatorluğu iç savaşa götüren sebepler, Konya Savaşı, Bayezid’in İran’a sığınması ve akabinde öldürülmesi, taht kavgasının doğurduğu iç karışıklıklar ve taht kavgaları nedeniyle yapılan yönetim değişiklikleri içeriyor. Böylece karşımıza “padişah, baba ve şair olarak bir Kanuni portresi” çıkıyor.

vatan kitap

 

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum