Necdet CURA'nın "MUSTAFA ÖREN İLE MANİSA KİTAPLARI KAYNAKÇASI ÜZERİNE" Söyleşisi

Necdet CURA'nın "MUSTAFA ÖREN İLE MANİSA KİTAPLARI KAYNAKÇASI ÜZERİNE" Söyleşisi
27 Eylül 2022 - 22:46 - Güncelleme: 29 Eylül 2022 - 21:09

MUSTAFA ÖREN İLE MANİSA KİTAPLARI KAYNAKÇASI ÜZERİNE                                                          
                                                                                  Necdet CURA

-Mustafa hocam, bizi kırmadığınız için öncelikle teşekkür ederiz. Kısaca Mustafa Ören kimdir? Tarih okumayı kafaya ne zaman koymuştur?

M.ÖREN, Öncelikle ben teşekkür ederim. Değer verip böyle bir sohbet ortamı sağladığınız için. Mustafa ÖREN, 1973 Erzurum doğumlu. Tüm eğitim öğretim hayatım Erzurum’da geçti. Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi tarih bölümü mezunuyum. Yaklaşık 25 yıldır Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde idarecilik ve öğretmenlik yaptım. Halen bir ortaokulda sosyal bilgiler öğretmeni olarak çalışıyorum.


Bir şunu diyen bir yazı 'Hiciv Edebiyatı Ornekleri: Birnci Fasikül SAIR ESREF F. UZUN' görseli olabilir

Aslında bende tarihten önce edebiyat gelir. Öğrencilik yıllarına uzanan gizli bir sevda oldu hep edebiyat. Tarih çoğunlukla edebiyata yol arkadaşlığı etti. Yaşamın içinde birçok konunun, olayın şifrelerinin tarihte olduğuna inanıyorum. Yeter ki siz onu tüm önyargılarınızdan, dini ve siyasi kabullerinizden arındırarak okumasını bilin. Maalesef bizde bu henüz kırılabilmiş değil. Halen daha siyasal bakış açımıza göre tarih üretme eskilerin deyimi ile ifrat ile tefrit arasında gidip gelmeye devam ediyoruz. Kuru hamasetler, şovenizm tarihsel süreçleri yorumlamada hep önde durmakta. Bundan dolayıdır ki ders almayı beceremiyoruz.

-Yerel Tarih çalışmalarına oldukça kafa yoruyorsunuz. Bu ilginin nüveleri nerede başladı? Neden yerel tarih?

Toplumsal olarak hemen her alanda her şey biliriz ama gerçekte de hiçbir şeyi bilmediğimiz bir dönemi yaşıyoruz. Bilginin en kolay ulaşıldığı bir dönemde yaşamamıza rağmen gün gelir delinin biri bir taş atar kuyuya kırk akıllı çıkaramaz. Tarih eğitimi aslında öncelikle farkında olmayı sağlamalı. Maalesef eğitim sistemimizde bu hep hayalini kurduğum ama bir türlü gerçekleştiğini göremediğim bir durum. Bir yazımda kullandığım bir başlık vardı “Bir şehirde yaşamak mı, bir şehri yaşamak mı?” Bizler şu an sadece şehirlerde yaşamak, sosyal ve ekonomik olarak ayakta durmaya çalışıyoruz. Popüler kültür ve kapitalizm sizi cenderesine almış soluk almanıza dahi izin vermiyor. Değerler dünyası büyük oranda değişti. Bu aslında bizim toplumda yüzyıllardır olan bir körlük. Fuzuli’nin bir sözü vardır “ Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler” ne kadar anlamlı ve bizi ne kadar güzel tanımlıyor. Maalesef bizde içinde olduğumuz deryanın farkında değiliz. Çok fazla da önemsemiyoruz. Öğrencilerimle sık sık şehir üzerine sohbet ederiz. Hatta büyükler ile de. Görüyorum ki Manisa hakkında hemen her alanda kimsenin doğru dürüst bir bilgisi yok. Ulupark’ın bir dönem mezarlık olduğunu söylediğinizde insanlar şaşırıyor. Bir filmden yola çıkıp Şehzade Mustafa için gıyabi cenaze namazı kılanlar Şehzade Mustafa adına bir mescit olduğundan habersiz. Tarihi, edebi, mimari... hiçbir konuda yeterli bir bilgi düzeyine sahip değiliz. Öğrenmenin, aidiyet hissetmenin ve sahip olmanın ilk adımı da bana kalırsa yerel tarihle başlar. İnsan sokağının adından, türküsünden, manisinden, mimarisinden hemen her konuda ilk bilgiyi yerelde almalı. İnsanı hayrete düşürecek o kadar çok bilgi, hazine var ki.

-Türkiye yerel tarih yazımının neresinde? Manisa’nın bu noktadaki durumu nedir?

Bana kalırsa hep bu alanda eksik kaldık. Bakın bizim şu an dünya literatürüne girmiş nice tarihi alanı ilk keşfedenler hep yabancılardır. Hemen yakınımızda bulunan Sart Harabeleri ile ilgili ilk çalışmalar Amerikalılar tarafından başlatılmıştır. Afrodisyas Antik Kenti’nin keşfi bile bir tesadüf sonucu ve İngiltere’de başlayan yazı dizisi ile olmuştur. Tüm bunlara rağmen özellikle son yıllarda il kültür ve turizm müdürlükleri, valilikler, belediyeler, yerel sivil toplum kuruluşlarının ön ayak olması ile birbirinden kıymetli çok güzel eserler okuyucu ile buluşmaya başladı. Kendi kitaplığımda dahi 3-4 bin civarında kent kitabı bulunmakta. Bu yayınların artarak devam etmesi en büyük temennim. Bir de tüm bu yerel yayınları içerisinde barındıran “Anadolu Kentler Kütüphanesi” adıyla bir büyük kütüphane olsa.


Bir şunu diyen bir yazı 'MANISA TARİHİ (MAGNESIA AD SİPYLUM) (Başlangıçtan M.S. 395 yılına kadar Prof. Dr. OKTAY AKŞİT İSTANBUL U-1983 - 1983' görseli olabilir

-Manisa Kitapları Kaynakçası isimli çalışmayı yapma fikri nasıl ortaya çıktı? Bu süreci bizlere anlatır mısınız? Ne gibi olaylarla karşılaştınız?

Yukarıda da ifade ettiğim gibi her şey farkında olmakla başlıyor. Doğum yerim olmasa da(ki Türkiye’nin bütün illerine gitmiş ve birini diğerinden asla ayırmayan biri olarak) yaşadığım ve görev yaptığım kentle ilgili sorular, okuma arayışları bu kitabı hazırlamada çok etkili oldu. Süreç içinde bu kentle ilgili ne yazılmış, ne var ve nerede soruları sizi karşılıyor. Gördüm ki araştırmacılar için, meraklısı ve hatta sıradan bir okuyucu için bir kılavuz yok. Birçok kent için yapılan kaynakçaları da görünce neden Manisa’nın da olmasın diyerek yola çıktık. Elde örnek olmayınca açıkçası iğne ile kuyu kazıyorsunuz. Başta Milli Kütüphane olmak üzere yerli ve yabancı kütüphaneleri, üniversite kütüphanelerini, özel kütüphaneleri taradım. Manisa ile ilgili çok sayıda makale karıştırdım. Bunların dipnotlarından yola çıkarak kimi eserlere ulaştım. Neredeyse bütün ilçelere bizzat giderek tarama yaptım. İnternetin sunduğu olanaklar ile sahafları tarayarak ulaşmaya çalıştım. Bu arada ulaşabildiğim hemen her eseri bizzat satın aldım. Kitap dergi bine yakın eserden oluşan güzel bir Manisa arşivimde oldu. Birçoğunu da okuyarak yeri geldiğinde dipnotlarda bilgi vermeye çalıştım.
Süreç elbette hiç kolay olmadı. Öncelikle kurumlarımızın hemen hiçbirinde arşiv olmadığına şahit oldum. Çaldığım birçok kapıdan ilgiyle karşılandığım gibi ilgisiz kalındığı, zorluklar çıkarıldığı yerlerde oldu. Kendimce keyifli bir çalışma süresi sonunda yerli yabancı 1091 eseri içeren kitap ortaya çıktı. Kitabın basılmasından sonra yaklaşık 70-80 civarı yeni eser yayımlandı. Aslında birkaç yılda bir bu çalışma yeni baskılarını yapmalı diye düşünüyorum. Fakat bu benim maddi olarak üstesinden gelebileceğim bir şey değil. Valilik, belediyeler ya da farklı kurumların bu konuda destek olması gerekir.

-Manisa’da bir dönem çıkarılan yerel dergiler var. Gediz bir örnek mesela. Dergiler üzerine bir çalışmayı ayrıca yapmayı düşünür müsünüz?

Manisa’da dergi ve gazete olarak Gediz dışında çok sayıda yayın var aslında. Bu konuda CBÜ Tarih bölümünden Nejdet BİLGİ hocamızın çalışmaları var. Hemen şu an aklıma gelen bir iki isim vermek gerekirse; Gediz, Yeni Doğuş, Bozkurt, Bizim Lise, Genç Kızılaycılar, Genç Spil, Mesir gibi dergiler, Yeni Saruhan, Manisa, Manisa Yeni Yurd, Manisa Postası, Sekiz Eylül gibi gazeteleri sayabiliriz. Elbette bu alanda da çok güzel çalışmalar yapılabilir. Son zamanlarda çeşitli illerde yapıldığı gibi dergilerin tıpkıbasımlarının yapılması harika olurdu. Maalesef ki Manisa İl Halk Kütüphanesi dahil bu ismi geçen gazete ve dergilerin tam sayıları benim bildiğim kadarıyla hiçbir yerde yok.

-Manisa üzerine basılan kitapları nasıl buluyorsunuz?

İlgi ve çalışma alanınız olunca bir şekilde algıda seçicilik oluşuyor. İnternetten, sahaflardan, bu tür konulara ilgi duyan arkadaşların paylaşımları ile bir şekilde kitaplara ulaşıyorsunuz. Kitaplar daha rahat bulunuyor fakat dergiler konusunda aynı şeyi söyleyemem. Arşivimde ki en eski dergi Genç Spil’in 1955 yılına ait bir sayısı. Bunun dışındakiler genellikle 1960 ve sonrasına ait.

-Önsözde bahsettiğiniz sizi üzüntüye sürükleyen Kent Arşivi eksikliği meselesi var.  Bu meseleyi biraz açabilir misiniz?

Arşiv hele hele kent arşivleri o kentin ve ülkenin hafızasının toplandığı, kullanıma sunulduğu yerlerdir. Millet olarak arşivcilik konusunda pek başarılı değiliz maalesef. Kurumlardan, evlerden sürekli bir atma, yok etme çabası içerisindeyiz. Bu sadece yayınlar için değil. Hemen gündelik yaşama ait her türlü eşya ve objeyi yok ediyoruz. Ne gariptir ki yıllar sonra da sağdan soldan taklit, eski süsü verilmiş birkaç eşyayı toplayıp kendimizce şark köşeleri de kuruyoruz. Bir taraftan ecdadımız diye başlayan içi boş nutuklar atacaksın bir taraftan da elde olanı korumayacaksın. Nasıl bir çelişkidir anlamak mümkün değil. Günümüzde bazı illerde; Bursa, Erzurum, Amasya...vs yapılmış çok güzel örnekleri var. Bence her ilde olmalı. O illerin Başta valiliği, kültür müdürlükleri, belediyeler, varsa üniversiteler, sivil toplum kuruluşları bir araya gelerek bunu başarmak zorundalar. Çok geç kalınmış bir alan. Kısa süre önce Manisa’da da böyle bir çalışmanın başladığı bilgisini almıştım. Fakat şu an hangi aşamada olduğunu bilmiyorum.

-Son olarak söylemek istediklerinizi alabilirim…

Öncelikle ilginiz için teşekkür ederim. Mutlu ettiniz. Tarih eğitimi aldığınız süreç ve sonrasında bu alanda gösterdiğiniz gayreti takdirle izliyorum. Birçok konuda sizden istifade edeceğimize eminim. Sevgi ve dostlukla kalın...


Bir yazı görseli olabilir



 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum