Mustafa Kemal'i Anadolu'ya Vahdeddin mi gönderdi?

İsmail Küçükkılınç yazdı: Mustafa Kemal’i Anadolu’ya Vahdeddin mi gönderdi?

Mustafa Kemal'i Anadolu'ya Vahdeddin mi gönderdi?
13 Ocak 2018 - 11:06

İzahtan vareste, beyandan azâdedir ki, hiçbir hatırat hakikatin mutlak ifadesi ve yegâne menbaı değildir. Ancak yakın dönem tarihimizin de hatıratlar olmadan anlaşılamayacağı, hatta hatıratların vesika kıymetinde ve hükmünde olduğu da bir gerçektir. Malumdur ki, Kazım Karabekir’in başta İstiklal Harbimiz olmak üzere hatırat-vesika mahiyetindeki eserlerinden sonra Millî Mücadele’nin 1919-1923 devresi tarih yazımında köklü değişiklikler olmuştur. Karabekir’in biraz da Ankara’ya yaranmak için eski dostu Enver Paşa’ya yaptığı çirkin ve seviyesiz tertipleri bile yazmaktan imtina etmediği hatıratının kaynaklık vasfının kabul edilmemesi, kıymetinin inkâr veya tahfif edilmesi artık ideolojik önyargılarını inanç haline getirmiş dar bir zümre haricinde geniş bir çevre nezdinde ilmîlikten ve ciddîlikten uzak bir tavır olarak telakki edilmektedir.

Mustafa Kemal’in Anadolu’ya millet ve memleketin kurtarılmasına hizmet etsin diye padişah tarafından gönderildiği iddiası, kuvvetini biraz da Karabekir’in itirafından almaktadır. Malum, Karabekir, İstiklal Harbimiz isimli eserinde “6 Kânunuevvelde[Aralık 1918] selâmlığa usulen davet olundum ve huzura kabul olundum. Aynen şu muhavere[konuşma] oldu: Ayakta elimi sıktıktan sonra Padişah Vahdettin: ‘Sizi şayan-ı itimat muhtelif yerlerden sordum. Pek mert ve her veçhile şayan-ı itimat bir kumandanım olduğunuzu anladım. Mevcudiyetinle iftihar ederim. Cenab-ı Hak millete bağışlasın’. Ben cevap verdim: ‘İltifat-ı şahaneleri ebedî bir hiss-i minnetle medar-ı fahrimdir[övünç kaynağım, dayanağımdır]. Bulunduğum cephelerde kumanda ettiğim kıtalarla Türklüğün namını düşürmedim. Fakat vatanımızın bu son darbeden kurtulmasına çalışabilecek bir mevkide bulunamadığımdan meyusum[üzgünüm]’. Sözümü keserek: ‘Manen müsterih[rahat] olunuz çünkü pek uzaklarda idiniz ve vazifenizi lâzımı gibi gördünüz.’ Ben devamla: «Şevketmeabım. Milletimiz başlarında sevgili hakanı ile inşallah kurtulacaktır. Türklük ölmeyecek ve öldürülemiyecektir. Tarihimizde bugünkü gibi tehlikeler çoktur. Azimkâr padişahlarımızın namuskâr evlâtları ile yekvücut olması ile hepsi bertaraf olmuştur.’ Cevap verdi: ‘Sizin gibi genç, mert ve şayan-ı itimat kumandanlara malik olan bir millet, elbette zeval[yok olmaz] bulmaz. Berhudar ol. Sizin gibi genç bir kumandana malik olmakla ben ve milletim iftihar eder.’” demektedir. Karabekir, hatıratının İstiklal Harbimizin Esasları isimli versiyonunda da “İşte bu mülakattır ki, benim ve diğer genç kumandanların iş başına geçmesini temin eden amillerden birisi oldu” demektedir. Karabekir; sadrazamlardan İzzet Paşa, harbiye nazır ve erkân-ı harbiye-i umumiye reislerinden Şevket Turgut Paşa ve Cevat Çobanlı Paşaların genç kumandanların Anadolu’ya tayinlerdeki katkısını da bilhassa zikretmektedir.

 

Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’ta Samsun’a çıkışı elbette Karabekir’in başlangıç olarak bahsettiği 1-6 Aralık 1918 tarihlerindeki mülakatlardan müstakil olarak mütalaa edilemez. Ancak Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı Nutuk ve kendisinin sair hatıratlarının tayin edici olduğu resmî tarih yazımında hayli farklı anlatılmaktadır. Resmî tarihe göre hem Padişah Vahdeddin hem de hükümet, Mustafa Kemal’i Samsun’a, işgale sebebiyet vermesi muhtemel yerel-bölgesel iç karışıklıkların sona erdirilmesi için göndermiştir. Zaten Vahdeddin de “Paşa, memleketi kurtarabilirsin” derken, bunu kast etmiştir. Ancak bugün sahip olduğumuz bilgilere göre Mustafa Kemal, Samsun’a padişah ve sadrazam tarafından değilse bile hükümetin etkili bakanlıklarının ve genelkurmay başkanlığının yetkilileri tarafından görünenden farklı bir amaçla gönderilmiştir. Aslında Nutuk’ta ve Mustafa Kemal’in sair hatıratlarının satır aralarında bu, net şekilde görülmekte ancak Anadolu’ya geçilerek birşeyler yapılması gerektiği hususunu hep kendisinin düşündüğü ve genellikle ima suretiyle teklif ettiği ifade edilmektedir.

Muhafazakâr-mütedeyyin-mukaddesatçı-milliyetçi camiada Mustafa Kemal’in Anadolu’ya memleketi kurtarsın diye Padişah Vahdeddin tarafından gönderildiği mutlak hakikat gibi kabul olunmaktadır. Nadiren de olsa bunu kendisiyle ilişkilendirilmesi mümkün isimler de iddia etmektedir. Bunlardan birisi de Fazlullah Moral’dır. Henüz matbû bir hatıratına tesadüf etmediğimiz Fazlullah Moral [Lise müdîri Mor’alizâde Mehmed Fazlullah Efendi], Mondros Mütarekesi’nden sonra Maraş’ta Hilal-i Ahmer [Kızılay] Cemiyeti reisidir. Kendisi o zamanlar Sivas’a merbut olan Karahisar-ı Şarkî [Şebinkarahisar] İdâdî Müdüriyetine tayin edildiği için ailesini Maraş’ta bırakarak Sivas’a gelmiştir. Sivas, o esnada muhacir merkezi halini almıştır. Moral’ın ifadesiyle “Sivas’ta muhacirlerin, mültecilerin izdihamı ile mahşerden bir numune hali vardır”. Avans aldığı para ile Karahisar-ı Şarkî’ye giden Fazlullah Efendi, Mayıs ayında mutasarrıf vekili olan Koyulhisar Kaymakamı Rıfat Bey’in teklifi ile Erzurum Kongresi’ne murahhas/mümessil olarak gitmeyi kabul ve Sivas’a hareket eder. Sivas’ta delegeliği kesinleşir. Sivas’ta bu işlerle evvela İttihadçı Vali Vekili Hasbi Kadı alakadar olmuştur. Pek çok kaza (ilçe) ahalisi kendi temsilcileri de olması için telgraflar çeker. Ancak Fazlullah Efendi, ilave olarak sadece Hafik’in delegeliğini kabul eder. Neticede Evkaf Başkâtibi Ziya Bey [Mütevellîzade Yusuf Ziya Başara] ile birlikte Sivas delegesi olarak Erzurum’a giderler.

Erzurum’da kendilerine Erzurum Müdafaa-i Milliye Heyeti’nin kongrede konuşulmak üzere ve muhtevası “ecza-i vatan kuvvetli devletler tarafından işgal ediliyor. Biz silahtan tecridedilmiş ve harben değil, siyaseten hezimete uğramış bir millet bulunuyoruz. Yeniden dâhilî bir Kuvve-i Milliye teşkiliyle teslihi ve mümkün mertebe vatan ve milletin müdafaa ve muhafazasından ibaret” olan beş-on maddelik bir liste verilir.

Erzurum mümesillerinden Hoca Raif Efendi kürsüye çıkıp kongreyi açıyorum dediğinde Trabzon delegelerinden birinin “Biz İttihatçıların riyasete geçmelerini istemiyoruz, in aşağı” sözü üzerine Raif Efendi, kürsüden inmiş, herkes dağılmış, ikinci gün de kürsüye geçen şahıs İtilafçı ithamıyla kürsüden indirilmiş, bunun üzerine Fazlullah Efendi, kürsüden değil oturduğu yerden “Muhterem Beyler, aziz arkadaşlar” hitabıyla İttihadçılık-İtilafçılık kavgası yapılacak zaman olmadığını, meselenin vahdet-i milliye olduğunu söylemiş ve devam etmiştir: “İşte ben, beraber tanımakta olduğumuz iki şahsiyet var ki, biri Mustafa Kemal Paşa, diğeri Rauf Beydir. Şu iki zattan birini ezcümle Mustafa Kemal Paşayı kendi namıma reis intihap ediyorum”. Moral, “siz de muvafık görürseniz Paşa makam-ı riyasete geçsin” demeğe hacet bırakmadan, herkesin birden “hay hay, biz de intihap ediyoruz” dediklerini ifade etmektedir. Cevat Dursunoğlu Moral’ın bu siyakta anlattıklarını doğrulamasa da Mahmut Goloğlu, Erzurum Kongresi kitabında bazı Trabzon delegelerinin kendisine yazdığı mektuplara ve başka kaynaklara istinaden istinaden böyle bir tartışmanın bir şekilde yaşandığını söylemektedir. Fahrettin Kırzıoğlu da Erzurum Kongresi unvanlı eserinde bu tartışmaya da atıfta bulunur gibidir. Erzurumluların Mustafa Kemal’i kongreye reis seçtirmek için Trabzonlulardan “müntehab bir delege” olan İzzet Bey’le 17 ve 19 Temmuz tarihlerinde diğer vilayetlerden gelenlerden gizlice görüşmelerini [ki İzzet Bey, Kongrede Hoca Raif Efendi ile birlikte reis vekili seçilmiş, ancak Sivas Kongresi’nin toplanmasına muhalif kalmış, I.Meclis’e seçilmiş, Ankara’ya giderken Samsun civarında öldürülmüştür] haber alan 6 Sivas Mümessili, seçim yerlerini de belirttikleri bir yazıyla Erzurum Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyet-i Riyaseti Canib-i Âlisine protestoda bulunmuşlardır. Fazlullah Efendi, Kırzıoğlu’na göre en kıdemli ikinci protestocu Sivas murahhasıdır.

Erzurum Kongresi’nde Mustafa Kemal’in askerlikten istifa etmiş olmasına rağmen padişah yaveri kordonlu üniforma giymesi de tartışma konusu olmuştur. Moral,  “ O sıralarda benim fikrimde ve zihnimde dolaşan, Paşanın askerî üniformaları, kordon ve apoletleri idi. Çünkü Mahmut Şevket Paşa da İttihatçılar zamanında kendini göstermiş diktatör değil miydi? İşte biz de aynı vaziyete düşmüyelim korkusuyla Paşanın da bizim gibi sivil olmasını istiyordum” diyerek bu hususu bazı arkadaşlarına açtığını, Mustafa Kemal Paşa’ya “Paşa hazretleri, eğer makam-ı riyasette, riyasetin idamesini arzu buyurursanız sizin de bizim gibi sivil olmanız iktiza ediyor. Arkadaşlar böyle münasip görüyorlar” dediğini, Mustafa Kemal’in de “Vallah bundan başka elbisem yoktur” cevabını verdiğini, Rauf Bey’in söze karışarak “Paşa hazretleri Erzurum valisi infisal etmiş; müteaddit elbisesi vardır. Bir tezkere yazalım, bir takımını size göndersin” dediğini, Mustafa Kemal’in de “hay hay yazalım” diyerek buna muvafakat ettiğini anlatmaktadır. Fazlullah Efendi’nin bu hadisede dahli ne derecededir bilemiyoruz ama birçok hatırata göre üniformalı olunması meselesi yüzünden Mustafa Kemal’e sert tenkidler tevcih edilmiştir. Trabzon’un Giresun murahhasları olan Dr.Ali Naci Duyduk ve Mühendis İbrahim Hamdi Bey’in Mahmut Goloğlu’na yazdıkları mektuplara göre üniformaya Mühendis İbrahim Hamdi Bey itiraz etmiştir. Kadirbeyoğlu Zeki Bey’in tepkisi ise hem kendi hatıratında mufassal olarak yer almakta hem de Karabekir’in hatıratında bahsolunmaktadır.

Mustafa Kemal de, Fazlullah Bey’in yaptığını unutmamış, Kongre tarihinden 5,5 sene sonra vuku bulan hareket-i arz[deprem] felaketine uğrayanlara yardım için eşi ve yaverleri ile Sivas’tan otomobillerle geçerken Belediyeye uğramış, Fazlullah Efendi de kendisini ziyarete gelmiş, doğruca eline varmış, musafahadan[tokalaşma] sonra Mustafa Kemal “Otur bakayım hocam, sen değil miydin Paşa, bu apoletlerini çıkarmazsan seni riyasete kabul etmeyiz diyen” demiş, Fazlullah Efendi de “Paşa hazretleri, o zamanın siyaseti öyle icabediyordu. Şimdi paşamıza çelenkler bile az gelecek” demiştir.

Fazlullah Efendi, kongrede Kafkas Cephesi’nde bulunduğu haberinin verildiği Enver Paşa’nın Erzurum’a geleceğinin konuşulduğunu ama buna karşı çıkıldığını da söylemektedir.

Fazlullah Efendi’ye göre, Mustafa Kemal, Sivas namına Heyet-i Temsiliye’ye girmesi için kendisine baskı yapmış ancak bunu kabul etmemiştir.

Sivas Kongresi isimli ziyadesiyle mühim bir esere imza atan Cem Vehbi Aşkun’un Sivas Delegesi olarak Erzurum Kongresi’nde bulunan Fazlullah Moral’dan aldığı mektupta yazılı şu satırlar ise Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gönderilişi meselesiyle alakalıdır: “Cuma tatilinden bilistifade arkadaşım Ziya Beyle Gazi Paşayı ziyarete gittik.   Bize İstanbul’un müttefik devletlerin isgal-i askeriyesi altında bulunduğunu ve Padişahın adeta esir olduğunu ve onlar orada bulundukça iradesi nafiz olmadığından buna nihayet vermek üzere kendisini gizlice davet ederek bu hizmeti ifa etmek için Anadolu’ya gönderildiğini ve iki ellerini açarak:   Aman oğlum,   milletimin yüksek sesini işitmeliyim,   dediğini yana yakıla anlattı. Harbiye Nezaretinden aldığı bazı şifre ve telgrafları okuyarak bütün askerî kumandanlar kendisile hem efkâr ve müttefik,   yalnız Kuvva-i Milliyenin birleştirilmesi lüzumundan vesaireden bahsetmişti”.

Bir hatıratın, bir anekdotun tenkid ve diğer kaynaklarla mukayese edilmeden kabulü ilmî bir tavır olmadığı gibi bunlara bigâne kalmak da doğru değildir. Bu anekdotu doğrulamak için daha fazla anekdota ve kaynağa ihtiyaç olduğu muhakkaktır. Ancak en azından Mustafa Kemal’in Anadolu’ya devlet içinde hâlâ etkili ve yetkili olan bir ekip tarafından bilinçli ve planlı olarak gönderildiği her türlü şüpheden azadedir. Bu durumda Mustafa Kemal, bu gerçeği izah ve ifade ederken dinî hisleri kuvvetli delegeler üzerinde bir tesir meydana getirebilmek için Anadolu’ya gönderilişinin esas hissesini padişaha ayırmış olabilir.

Kaynak:http://www.karar.com/gorusler/ismail-kucukkilinc-yazdi-mustafa-kemali-anadoluya-vahdeddin-mi-gonderdi-721330

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum