MURAT GÜZTOKLUSU: REFİK HİLMİ(1898-1960) VE KİMLİK İKİLEMİ

Süleymaniye’li öğretmen,çevirmen,yazar Refik Hilmi Mütareke döneminde Musul Sorunu çerçevesinde genç yaşta olumlu/

MURAT GÜZTOKLUSU: REFİK HİLMİ(1898-1960) VE KİMLİK İKİLEMİ
13 Nisan 2014 - 21:54 - Güncelleme: 13 Nisan 2014 - 21:58

REFİK HİLMİ(1898-1960)

VE KİMLİK İKİLEMİ

 

Süleymaniye’li öğretmen,çevirmen,yazar Refik Hilmi Mütareke döneminde Musul Sorunu çerçevesinde genç yaşta  olumlu/olumsuz yönlerde ve çelişkili biçimlerde de olsa etkili olmuş bir kişilikti.’’Anılar’’ında dağınık bir biçimde anlattıklarından-toparlayabildiğimiz bilgilere göre ilkokulu Kifri’de okuduktan sonra Süleymaniye’de Askeri Rüştiye (Ortaokul) sınavını kazanarak o sırada yörenin en iyi eğitim kurumlarından olan bu okulu bitirdi.

Refik Hilmi askeri eğitimine  Bağdat’ta ki Askeri Lise’de devam etti.Ancak yaşadığı  sağlık sorunları nedeniyle  burayı bitirince ,İstanbul’a  Harbokulu’na gidemedi.Süleymaniye’ye  geri dönerek oradaki Mülkiye Lisesi’ni bitirdi.Daha sonra mühendislik eğitimi için İstanbul’a gitti ama savaş koşulları nedeniyle yüksek öğrenimini tamamlayamayarak Süleymaniye’ye döndüğü ve öğretmenliğe başladığı anlaşılıyor.1923 ilkbaharında Kongre Delegesi olarak İstanbul Ankara’ya gittiğinde ve dönüşte askeri okullarda beraber olduğu  birçok arkadaşı ile değişik kentlerde rütbeli subaylar olarak karşılaşmalarına  ‘’Aılar’ında yer veriyor.

Refik Hilmi’nin siyasal yaşamının  Mondros Mütarekesi’nden  sonra başladığını söylemek yanlış olmaz.Kerkük işgalinden sonra 6. Ordu Komutanı Halil Paşa’nın Şeyh Mahmut’a eski yöresel hanlıklar geleneğini andıran biçimde  Süleymaniye Sancağı’nın  yönetimini devretmesinden sonra  İngilizler’de siyasal subay (istihbarat) sınıfından Binbaşı Noel’i göndermişti.İngilizler bir süre Şeyh Mahmut konumuna dokunmayarak Kuzey Irak’ta varlıklarını pekiştirmeye  öncelik vermişlerdi.Binbaşı Noel’in siyasal temsilci ve gözlemci gibi Süleymaniye’de görevlendirmekle yetindiler başlangıçta.

Binbaşı Noel Farsça biliyordu ama az sayıda aydının bildiği bu dil ona işinde yeterli olmuyordu.Osmanlı eğitim dilinde yabancı dil  ağırlıklı olduğundan koca Süleymaniye’de İngilizce bilen tek kişi bile yoktu.Şeyh Mahmut Fransızca öğretmeni Refik Hilmi’yi Noel’in yanına tercüman olarak görevlendirdi.Böylece kendini izlemek ve denetlemekle görevli bu uyanık binbaşıyı o da güvendiği bu gençle ,izleyebilecekti.Yöresel kişilerle  Refik Hilmi’nin Fransızca  dili köprüsüyle iletişim kuran Noel bu fırsattan yararlanarak ondan Soranice  dersleri de almaya başladı.Kürtler’e parlak vaatlerde bulunan sömürgeci tasarımlarına bu genç öğretmeni de katarak onu devşirmeye çalışıyordu.Zaman zaman etkili olduğunu onun ‘’Anılar’’ından anlıyoruz.Binbaşı Noel 1919 Şubatı’nda Anadolu’ya düzenlediği ünlü gezisine bu genç öğretmen ve çevirmeni de götürmek istedi.Ancak Refik Hilmi’nin o sırada yakalandığı hastalık onu bu uğursuz seferden  ve serüvenden  korumuştur.Yanına Faik Tapo adlı  başka bir yardakçı bularak onunla Anadolu’ya geçti.

Binbaşı Noel’den sonra İngilizler Süleymaniye’ye iyice çöreklendiler.Refik Hilmi’nin anlatımına göre’’dairelere yeni memurlar yerleştirdiler.Bunlarda Acemler,Hintliler,Araplar,Afganlar,Yahudiler ve Ermeniler’den ibaretti.Her daireye siyasi ve askeri olmak üzere birer müsteşar tayin ettiler.Bundan daha kötüsü  Süleymaniye halkından bazı kişiler İngilizler’e casusluk yapmakla  övünüyorlardı.Zavallı halk büyük savaşın acılarından  daha yeni kurtulmuştu.Savaşın bitmesinden sonra halk biraz nefes almak ve iyi bir hayata girmek istiyordu.Ama bunun tam tersi oldu ve halk hayal kırıklığına uğradı’’(Anılar,S.24)

İngilizler’in Süleymaniye’den sonra ona bağlı  ilçelerde de sürdürdükleri bu denetim sistemine karşı ‘’Şeyh Mahmut kurduğu hükümeti sağlam bir temele oturtmak için çaba sarfetmiyordu.Kendi makamını dahi korumuyordu.Bunun için ne idari teşkilatı,ne de hükümet işlerini yürütecek bir kanun koymuştu.Bu yüzden de İngilizler kendi menfaatleri  olan dairelere kendi adamlarını koydular.İngilizler bu  daireleri istedikleri gibi idare  ediyorlardı.İngilizlerin el koymadığı dairelere ise hükümdar Şeyh Mahmut’un çevresindeki adamlar istedikleri gibi el uzatıyorlardı.Bu adamların yaptığı kanunsuz işlere İngilizler hiç karışmıyordu.Hükümdar da çevresine birkaç aşiret başkanını toplamıştı.’’(S.25)

Şeyh  Mahmut kamu yönetiminde deneyimsizdi ve çevresindeki kadroların yetersizliğinin  yarattığı boşluğu  anlaşılan İngilizler ustaca ve sinsice değerlendirmişler ve Süleymaniye Sancağı’na iyice yerleşmişlerdi.Oymakların uzlaşmasına  dayalı bu geleneksel hanlık yapısını iyice iktidarsızlaştırdılar.Hanlık kadroları deneyimsizlikleriyle sorunları çözmek yerine daha da derinleştiriyordu.Özellikle Osmanlı döneminde tahsildarlık yapmış bencil,çıkarcı ve kibirli davranışlarıyla halkın nefretini kazanmış Tahir Efendi’nin Polis Müdürü olması Irakta’ki İngiliz Genel Yönetici olan Wilson ve onun Noel’in yerine Süleymaniye’ye gönderdiği Soane için  Şeyh Mahmut Başkanlığı’na bir darbeyle son vermek için uygun bir fırsat sağlamıştı.

Refik Hilmi bu durumu yakından izleyen bir kişi olarak şöyle anlatıyor:

‘’Öte yandan İngilizler’in görünüşte  yöneticinin kardeşi olan  Şeyh Kadir’in  komutası altında gerçekte ise Binbaşı Danlis’in komutasında  süvari ve piyadelerden  oluşan bir kuvvet oluşturuyorlardı.İngilizlerin bu amaçlarına ulaşmak için birçok Kürt subayına  ihtiyacı vardı.Süleymaniye’de müracaat eden subayları bu teşkilata aldılar.Bu subaylar yöneticinin  çevresindeki adamların davranışları nedeniyle  hükümdara darılmış ve ondan uzaklaşmışlardı.Yeni teşkilata üye olarak  Danlis’in emrine girdiler’’(Anılar.S.25)

Askeri darbenin gerçek lideri İngiliz Binbaşı olacak ama dışarıdan Polis Müdürü Tahir Efendi görünecekti.Darbeyi yapacak polis jandarma birliğinin komutasını ise Osmanlı Ordusu’nun çekilmesinden sonra  işsiz kalan ve Şeyh Mahmut’un  oymaklara dayalı  geleneksel yönetim biçimine ters düşen Kürt kökenli subaylar yönetecekti.Süleymaniye Sancağı’nın  bürokratik altyapısı yukarıda belirttiğimiz dışarıdan getirilen kadrolarla  oluşmuştu.Hanlığın yönetim yapısını bozan ve altını oyan bu düzenlemelerden sonra oymakları Şeyh Mahmut’tan koparmaya ,aralarına nifak sokmaya çalıştılar.

İngiliz subaylardan  Yüzbaşı Bill’de Binbaşı Noel gibi Refik Hilmi’yi öğretmen  ve çevirmen  olarak yanında çalıştırıyordu.Ona göre ‘’Kaptan Bill İngiliz  emperyalizmini tam olarak temsil ediyordu..sinirli ve kibirli birisiydi.’’(S.29).   Bill  Ranya’ya kaymakam olmak için  Şeyh Mahmut’a telgraf çeken Ahmet Nuri adında birisini çağırarak azarlar,yetkinin kendisinde olduğunu söyleyerek onu kovar.Kaymakamlık görevini Refik Hilmi’ye önerirse de o kabul etmez.

Şeyh Mahmut ayaklanması sırasında Refik Hilmi Revanduz’da görevlendirilen Yüzbaşı Bill’in yanındaydı.’’Anılar’’ındaki anlatıma göre ‘’Şeyh Mahmut’un isyanı  Revanduz ve aşiretleri arasında coşkuyla karşılandı.İngilizlerden ve onların  davranışlarından bıkmış olanların coşkusu daha fazla idi.Herkes savaşa girmek için silahlanıyor ve hazırlanıyordu.Revanduz halkı Şeyh Mahmut’un başlattığı Kurtuluş Savaşı’nın Köysancağa sıçramasını bekliyordu.Savaş haberleri her tarafa bir destan şeklinde kulaktan kulağa yayılıyordu.(S.34).1919  Haziranı’nda Revanduz’da durum böyleydi.

İngilizler Revanduz’da  150-200 kişilik  yerli halktan  kendi hizmetlerinde paralı  jandarma kuvveti oluşturmuş başına da Nuri Bavil Ağa’yı getirmişlerdi.Refik Hilmi’nin  patronu Yüzbaşı Bill ve yardımcı subayı bu kuvvetlerin eğitimi ve yönetimi ile uğraşıyordu.Ama İngiliz subayları bu kuvvetin  aynen Süleymaniye’de kendi amaçları için  eğittikleri gibi ayaklanmaya  katılmasından çok  korkuyordu.Hemen Erbil’den iki günde bir  çuvalla para getirterek dağıttı ve halkı böylece oyalamaya çalıştı.

Yüzbaşı Bill bununla yetinmeyerek Revanduz’un ileri gelenlerini toplayarak Şeyh Mahmut ayaklanması ile ilgili onları konuşturmaya ve kandırmaya çalıştı.Kendi adamları Nuri Nuri Bavil Ağa’yı kurguladılar.Refik Hilmi’nin anlatımına göre ‘’Şeyh Mahmut hakkında çok kötü sözler söyledi.Ben de onun bu kötü davranışı karşısında dayanamadım ve ona karşı çıktım.Bill Bavil Ağa’yı destekleyerek bana kızdı.’’(S.34)

Bu kopuşa karşın Bill yine de çevirmeni Refik Hilmi’nin   yerini dolduramayacağını biliyordu.Ertesi gün onu çağırarak ,kendisiyle beraber Erbil’e gelmesini istedi.Erbil’de Seyit Taha ile görüşerek ,onun Şeyh Mahmut’un yerine geçirilmesine çalışacaktı.Nuri Bavel Ağa ve kuvvetleri de  Seyit Taha’ya bağlanacaktı.

Refik  Hilmi Yüzbaşı Bill’in bu önerisini kabul etmedi ve Süleymani’ye ye dönmek istedi.Ancak Köysancak’a vardığında burada İngilizler tarafından tutuklandı.O artık  eski patronları nezdinde bir kuşkuluydu.Şeyh Mahmut yenilip yakalanıncaya kadar tutuklu kaldı.

Refik Hilmi tahliye edildikten sonra da iki ay kadar İngilizler tarafından Köysancak’ta gözetim altında tutuldu.Durumun sonbahara doğru yatışmaya başladığını görünce onun Süleymaniye’ye gitmesine izin verdiler.Ranya üzerinden dağ yoluyla dönüş hala zorlu ve tehlikeli olduğundan Kerkük yolunu seçti.Süleymaniye’ye gitmek için Yüzbaşı Bond tarafından Bağdat’ta idamla yargılanan Şeyh Mahmut aleyhine tanıklık yapması için oraya götürülmüş satılgan hainlerin de Süleymaniye’ye dönmek için Kerkük’e geldiklerini görünce ,onlara katılarak kolayca Süleymaniye’ye giderek,orada akrabalarının yardımıyla Nakip Çarşısı’nda bir dükkan açtı.(Anılar S.51)

Tarihin ve talihin ilginç bir cilvesi olmalı ki Refik Hilmi’nin sözünü ettiği YüzbaşıBond ve yardımcısı Yüzbaşı Maken  üç yıl sonra  1922 Temmuzunda ayaklanan  Şeyh Mahmut’un yandaşın Hemarend oymağının önderi Kerim Fettah tarafından öldürülerek cezalandırılmıştır.Kitabın ilgili bölümünde anlattığımız gibi bu olaydan sonra Kerim Fettah Revanduz’a giderek,Özdemir Bey’in yanına sığınmış ve Derbent Zaferi’be büyük katkısı olmuştu.Kerkük’ün bir ilçesi olan  Cemcemal (Bazyan)civarında yaşayan Hemarend oymağına Cebbari oymağı da yardımcı olmuştu.Onların başı olan Şeyh Muammed Cebbari’de onunla birlikte  Revanduz’a gitmişti.Bu yerel kahramanı kitapta Gazi Mustafa Kemal’in gönderdiği 1924 tarihli’’direnişe devam’’ çağrısından anımsıyoruz.Gazi’nin bu mektubuyla  Muhammed Cebbani’ye yaptığı çağrı Şeyh Sait isyanından önce onun hala Musul’u kurtarma yönündeki kararlılığının bir kanıtıdır. Bu iki geleneksel önderi Şeyh Mahmut ve Özdemir Bey’in  sadık yoldaşları  ve Kurtuluş Savaşımızın ilk ve son Kuvva-i-Miliye kahramanları arasında saymak  ve anmak gerekir.

Oysa aydın geçinen Osmanlı okullarında okumuş kişilerin çoğu onların  bu sağduyusundan yoksundu.Refik Hilmi ‘’Anılar’’ında yazdığı gibi’’çoğu  Süleymaniyeli olan İstanbul’daki Kürt  siyasi derneklerinin üyeleri Süleymaniye’deki Şeyh Mahmut Hareketine  yardım etmediler’’S.53.Bu işbirlikçi aydınlar sadece Sevr Projesi’ndeki gibi emperyalizm  güdümünde bir  uyduhanlık peşindeydiler.Oysa Irak’ta ve onun kuzeydeki parçası Musul’da durum  Refik Hilmi’nin  de saptadığı gibi çok farklıydı:

‘’……İngilizler her tarafta  düşman kazanmıştı ve birçok yerde  

 

’……İngilizler her tarafta  düşman kazanmıştı ve birçok yerde  İngilizlere karşı saldırı olmuştu.Irak’ın birçok şehrinde gizlice cemiyetler kuruluyordu.İngilizleri kurtarıcı sana birçok kimse yavaş yavaş düşüncelerini değiştirmeye başladılar.Yani Türk yanlısı olmaya başladılar .Hatta öyle bir dereceye varmıştı ki kimse  Kürt milliyetçiliğinden bahsedemiyordu…’’(Anılar s.30)

Burada yalnız Refik Hilmi’nin değil,birçok Kürt kökenli aydınımızın  günümüze dek süren bir KİMLİK İKİLEMİ sorununu görmemiz gerekir.Refik Hilmi ‘’Şeyh Mahmut Berzenci Hareketi’’bağlamında  yazdığı ‘’Anılar’’ kitabı boyunca bu KİMLİK İKİLEMİ’nin neredeyse sayısız denebilecek ço örneğini vermektedir.

Bu KİMLİK İKİLEMİ olgusunun analiziyle ilgili,Doğu Perinçek daha  Silivri Hapishanesindeyken Aydınlık Gazetesi 16 Eylül 2013 tarihli köşesinde  yazdığı:

‘’Kürt Milliyetçiliğinin  yüzyıllık tarihinde emperyalizme karşı tek bir eylem  var mı’’başlıklı yazısında’’Kürt milliyetçiliği hem bir çıkmazdır hem de ihanete giden yoldur’’ tezini bu söyleme karşı çıkan , okurlarından  İbrahim  Sarıdemir’e karşı şöyle savunuyor:

‘’Kürt milliyetçiliği bayrağı altındaki mücadele hangi iyiniyetle başlarsa başlasın  hele silahlı boyuta varınca,emperyalizmle işbirliğine mecbur kalmıştır.Başka türlü olması da mümkün değildir.’’

Perinçek Ermeni tarihi ve siyasetçilerinden Lalayan’ın ‘’Ermeni Milliyetçiliğinin  tarihi  emperyalizmle işbirliğinin tarihidir’’ sözlerini örnek veriyor.

Verdiği bir başka örnek ‘’Hırvat kökenli Tito’’diyor ve soruyor ‘’Hırvat milliyetçiliğinin emperyalizmle işbirliği yaptığını saptarken Hırvat halkını itmiş mi oldu’’

Perinçek  Mustafa Kemal’i ‘’Doğu’da bir  istinatgah kurarak Türkiye’yi kurtarma stratejisi’’ne değinerek Anadolu Hareketi’ni Erzurum ve Sivas’tan  başlattığını anımsatıyor .Bunu onun Kürtler’e güveninin ürünü olduğunu vurguluyor .Bu bilgilere dayanarak Kürtler’in ‘’Kürt Milliyetçiliği önderliğinde değil,Türkiye  halkıyla birleşerk emperyalizme karşı savaşmıştır’’sonucuna varıyor.

Sayın Perinçek buna örnek olarak Şeyh Mahmut Harekatını vererek ‘’Bu konuda değerli dostumuz Murat Güztoklusu’nun Musul Özdemir Harekatı başlıklı kitabında geniş bilgi bulabilirsiniz’’diyor ve kıtabının 2008 yılında Pozitif Yayınevi’nce  yayınlanan 2.baskısını koyarak gösteriyor.Doğal olarak bu analiz Kürtler’e haksızlık etmemek için  belirtelim ki emperyalizm ve sömürgeciliğin  evrensel nitelikteki ‘’BÖL ve YÖNET’’ yönteminin bir sonucudur .Girdiği her ülkede toplumu oluşturan unsurları mikro-milliyetçilik  akımlarını  körükleyerek ayrıştırma ve çatıştırarak egemen olma  yöntemidir..Kurtuluş Savaşımız  s ırasında Kürtler dışında başta Çerkezler olmak üzere Mustafa Kemal’in  TÜRKİYE HALKI kavramı ve  ortak kimliği altında TBMM çatısı altında topladığı tüm unsurlar   Cumhuriyet dönemiyle birlikte BATI TÜRK ULUSUnu oluşturmuşlardır.

1071 Malazgirt Zaferi ile Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen  OĞUZLAR ya da TÜRKMENLER bu yeni oluşumun belki en kalabalık ve yaygın unsurudur ama  bu yeni oluşumu sadece onlara  indirgemekte bir çeşit ırkçılık ve mikromilliyetçilik(etnik milliyetçilik) olur ki bunun  ayrıştırıcı bir yaklaşım olacağı  kuşkusuzdur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum