Muhammed Reşit Uygur - MEN DAKKA, DUKKA

Sustum. Hıçkırıklarımın sayısı artmıştı. ‘’Demek sende benim hayırsız gibisin. Niye ağlıyorsun? Yaşadığında ziyaret etmediğin adam için neden ağlıyorsun?’’ dedi.

Muhammed Reşit Uygur - MEN DAKKA, DUKKA
28 Ekim 2016 - 20:38

  MEN DAKKA, DUKKA 

 

 

  Günlerden cumaydı. Mesai bitmişti. Eve doğru yola koyulmuştum. Günün yorgunluğunu iki günlük tatil unuturmuştu. içimi bir sevinç kaplamıştı. O sevinçle eve nasıl geldiğimin farkında bile değildim.  Kendimi yatağa uzanmış şekilde buldum bir an.

 

  Telefonun sesini duyar gibi olmuştum. Umursamadım ve birdaha çalınca kalkıp telefona bakmak zorunda kaldım. Arayan annemdi. İçimden ‘’Şimdi bunun konuşması hiç çekilmez.’’ ‘’Niye aramıyorsun?’’ diye yakınacaktı, banada tonla lafı verip veriştirecekti. Bunlara rağmen açtım. Buruk bir sesle; ‘’Oğlum köye gel,baban rahatsız.’’ dedi. Bende ‘’Ya anne doktor yok mu, ben gelip ne yapacağım?’’ dedim, demeseydim keşke... Annem ‘’Köye gel, babanı kaybettik.’’ dedi.

 

  O an elim ayağım boşaldı ve kendimi yerde buldum. Telefon kapanmış, ben kendimi toparlama çabası içine düşmüştüm. Birkaç dakikalık sersemlikten sonra ayağa kalkmış terminalin yolunu tutmuştum.

 

 Terminale vardığımda köye en erken bir saat sonra otobüs olduğunu öğrendim. Bileti aldım. Otobüsün yanaşacağı perona yakın bir banka oturdum. Kafam ellerimin arasında yere bakıyordum.  Yanıma bastonuyla bir adam geldi. ‘’Evlat oturabilir miyim?’’ dedi o yılların yıprattığı sesiyle... Kafamı yerden kaldırmadan ‘’Estağfirullah amca otur tabi.’’ dedim ve amca ‘’Hayırdır evlat, nedir seni bu kadar hüzne boğan şey?’’ ilk başta konuşmak istemesemde babamı kaybettim diyerek sorusuna cevap verdim. ‘’Başın sağolsun evlat, nereye gidersin o halde?’’ dedi. ‘’Köye’’ dedim. ‘’Hangi köy?’’ dedi. Olanı biteni anlatıp köyün ismini söyledim. Amca da ‘’Biliyor musun benim köyümde orası.’’ dedi. ‘’Hanımla beraber çiftçilik yapar, ömrümüzü geçiririz.’’ dedi. ‘’Ya evladın yok mu?’’ dedim. ‘’Var bir tane hayırsız, oda memur olup şehre gitti. yanımıza uğramaz, halimizi hatırımızı sormaz oldu. Ya evlat sen sorar mıydın hatrını babanın. Gider miydin yanına?’’ dedi.

 

 Sustum. Hıçkırıklarımın sayısı artmıştı. ‘’Demek sende benim hayırsız gibisin. Niye ağlıyorsun? Yaşadığında ziyaret etmediğin adam için neden ağlıyorsun?’’ dedi. Gözümden yaş değil ateş çıkıyordu. ‘’Ama merak etme evlat. Bu dünyada ne ekersen onu biçersin demişler...’’ dedi. Ayaklandı, ‘’Otur. Ne demek istiyorsun?’’ dedim. ‘’Yani evlat babana ne çektirdiysen yarın  oğlun da sana aynısını çektirecek.’’ dedi ve gitti.

 

   Giderken arkasına döndü ve hiç duymadığım bir kelime ‘’Men dakka, dukka’’ dedi. Adamın yüzüne bakmakla şoka girmem bir oldu. ‘’Meğer o muhabbet ettiğim kişi babammış...’’ diyerek arkasından koşmaya başladım. Benim her adımımda babam on katı adım atıyordu sanki. Babam uzaklaşıp gitti. Derken dünyayı kaplayan bir sesle uyandım. Meğer telefon çalıyor ve arayan annem...

 

www.tarihistan.org

MRU

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum