MİLLİ MÜCADELE'DE MANİSA'DA KADINLAR

MİLLİ MÜCADELE'DE MANİSA'DA KADINLAR
17 Şubat 2023 - 10:07 - Güncelleme: 17 Şubat 2023 - 10:16
 

MİLLİ MÜCADELE’DE MANİSA’DA KADINLAR
 
Şayan ULUSAN*

Giriş

Milli Mücadele’de Türk kadını cephe gerisindeki faaliyetlere gönüllü olarak katıldığı gibi, cephe önünde de vatanın kurtuluşunda büyük hizmetler göstermiştir. Gerek ülke bütününde gerekse bölgesel olarak da Türk kadını vatanının bağımsızlığı için seve seve canını feda etmiştir. 
Vatanın kurtulmasında bütün Türk kadını seferber olmuştur. Pek çok aydın Türk kadını milli davanın önemine dair konferanslar vermiş, mitingler düzenlemiş, buralarda toplanan yardımları cepheye ulaştırmış, yabancı devlet adamlarının eşlerine telgraflar göndererek, Türk milletine yapılan haksızlıkları ifade etmişlerdir. Askere giden, cephede savaşan erkeklerin yerini kadın memurlar, öğretmenler almıştır. İstiklal Harbi sırasında bütün aileler ordunun giyimine katkı sağlamışlar, askerlere yün çorap, fanila, iç çamaşırı, gömlek dikerek, örerek cepheye ulaştırmışlardır.1 Manisalı kadınlar da bu mücadelenin içine dahil olmuşlar, askerlere cephane, erzak taşımışlar ve çamaşırlar dikerek giysileri cepheye göndermişlerdir.2 
Mustafa Kemal Atatürk’ün Milli Mücadele’de Türk kadınının göstermiş olduğu başarılar ve fedakârlıklar hakkında övgü dolu sözler sarfetmiştir. Aynı zamanda Milli Mücadele için kadın-erkek ayrımı asla yapmamıştır. Mustafa Kemal Atatürk, Milli Mücadele’ye katılanlar arasında genellikle bir ayrım gözetmemiştir. Bütün yazı ve konuşmalarında ya “Tekmil millet” ya da “Bütün bir millet” ifadelerini kullanmıştır.3
Atatürk yine çeşitli konuşmalarında Türk kadınının düşman tarafından dökülen temiz kanından söz ederek, 23 Temmuz 1919 tarihinde Erzurum Kongresi’nin açılışında da şunları ifade etmiştir: “İzmir, Aydın, Bergama ve Manisa havalisinde şimdiye kadar binlerle anaların, babaların, kahramanların ve çocukların revan olan hun-i pâki, Aydın gibi Anadolumuzun en güzide bir şehrinin Yunanlıların zalim ve ateşin tahribatına kurban oluşu…….. dahile doğru elim bir surette muhaceret yapılması elbette gayretullaha ve gayret-i milliyeye dokunmuştur.4
  1. İzmir’in, Manisa’nın İşgali ve Kadınların Teşkilatlanmaları
İzmir’in işgali üzerine yerli Rum ve Ermeniler Manisa’nın da işgal edileceği beklentisiyle şımarıklıklarını artırmışlardır. Bunun üzerine Manisa’nın bir oldubittiyle işgalini önlemek için Manisa Müdâfaa-i 
Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti, Cemiyet-i İslâmiye ve Manisa Türk Kadınları Cemiyet-i Umumiyesi işgal ihtimaline karşı Manisa’yı savunmak üzere bazı girişimlerde bulunmuşlardır. 
İzmir’in işgaline sert tepkiler göstererek Manisa’nın da işgalini engelleyebileceğini düşünen Manisalılardan Manisa Türk Kadınları Cemiyet-i Umumiyesi İtalyan temsilciliğine gönderdiği tarihsiz bir telgrafta, “Sevgili memleketimizin; Yunan devleti tarafından İzmir’den başlayıp yavaş yavaş devam eden elim işgale ma’ruz kalmış yerlerinin içimizi kan ağlatmaya devam etmekte” olduğu bildirilmiştir.
Manisa Müslümanları Reisi namına Kânizade Osman Bey, 28 Mayıs 1919 tarihli olarak gönderdiği bir telgrafta, Manisa’nın işgali üzerine Yunanlıların yaptıklarını anlatırken, Türk kadınlarına karşı da silah aramak bahanesiyle İslam kadınlarının evlerini aradıklarını ifade etmektedir.5
Yine Manisa Kadınları Cemiyeti reisi Malik (Melek) hanımın da, bu konuya dair, 28 Mayıs 1919 tarihli Sadaret makamına gönderdiği telgrafı bulunmaktadır:
“Zât-ı Samî-i Sadaretpenahiye
Manisa 28 Mayıs 1335/ 1919
Şehrimizi işgal eden Yunan askerleri silah aramak bahanesiyle hemşirelerimizin üstleri taharri ediliyor. Bu haller ile kadınlarımız düçar-ı ta’arruz oldukları gibi gece kışlada nöbet bekleyen Yunan neferi Şayeste ismindeki hemşiremizi tehdid ederek kendisiyle te’ehhülü teklif etmiştir.

 
Dinine ve namusuna derece-i merbutiyeti aşikâr olan hemşirelerimizin ırzına tecavüzâtı mübah gören Yunan efradının şehrimizi işgalde devamı sulh-ı cihan için tehlike-i azim olacaktır.6
Alaşehir’de de kadınlar işgallere karşı tepkilerini koymuşlardır. Protesto telgrafları göndermişlerdir. Alaşehir Kazası Türk Kadınlar Cemiyeti adına Ayşe, Mebrure ve Halide hanımlar, İstanbul’daki Türk Kadınlar Cemiyet-i Âliyesi Riyaseti’ne gönderdikleri 18 Mayıs 1919 tarihli telgrafta, işgallere karşı ellerinden ne geliyorsa yapacaklarını söylemektedirler:
“İstanbul’da Türk Kadınlar Cemiyeti Riyasetine
Alaşehir 18.5.1919
Yunan askerinin şirin İzmir’i işgali üzerine biz kadınlar burada bir cemiyet teşkil ettik. Elimizden geldiği kadar bütün mevcudiyetimizle vatanımızın kurtuluşu için çalışmaktayız. Sizin oradaki teşebbüslerinizi duydukça gönüllerimiz iftiharla kabarmaktadır. Biz de burada her tarafa telgraflar çektik. Yunanı istemediğimizi bildirdik. Allah gayretlerimizi kabul etsin. Siz de bizim hukukumuzu muhafaza ediniz. Bir şey yapmamız lazım gelirse, telgrafla bildiriniz. Takip ettiğiniz gayeyi de aynı zamanda yazınız. Bakî hürmetler, uhuvvetle.
Alaşehir Kazası Türk Kadınlar Cemiyeti Namına Ayşe, Mebrure,
Halide.”7  
Yine Alaşehir ve Havalisi İslâm-Türk Kadınları namına, Mağrure (Makbule olarak da geçiyor) ve Nebile hanımlar da 18 Mayıs 1919 tarihinde göndermiş oldukları telgraf ile İzmir’in işgali üzerine endişelerini dile getirmektedirler:
Alaşehir’den 18.5.1919
Osmanlı hükümetinin kalbgâhı olan sevgili İzmirimizin Yunan askeri tarafından işgali büyük bir İslâm çoğunluğu haiz bulunan bütün vilayetlerde olduğu gibi burada da heyecan doğurmuştur. 
Hak ve adalet uğrunda kan dökmediğini iddia eden büyük devletlerin bu harekete uygunluk göstermesi bizi endişeye sevk etmiştir. Altı seneden beri Makedonya ve Rumeli’de Yunan ordusunun aciz İslâm kadınları hakkında reva gördüğü mezalim ve bilhassa küçük bir azınlıkta bulunan yerli Rum ahalisinin en son olayların kendilerine verdiği şımarıklık ile bize buranın da Rumeli facialarının sahne olacağı kanaatini verdi. Eğer işgal bir askeri vaziyet icabı ise, bunun bir medenî devlet tarafından icrasını rica eder, aksi takdirde bu güzel memleketlerin bir harabe yerine döndürüleceği ve akan kanlara ilaveten tekrar kan akıtılacağını ehemmiyetle beyan ederiz.
Alaşehir ve Havalisi İslam-Türk Kadınları Namına Makbule, Nebile”.

Alaşehir Müslüman Kadınları adına Mağrure ve Nebile hanımlar, 20 Mayıs 1919 tarihinde İtalya temsilciliğine göndermiş oldukları telgrafta, İzmir’in işgalinden duydukları üzüntü ve endişeyi anlatmaktadırlar:  “İzmir Anadolu’nun kalbidir. Onun, Yunan askeri tarafından, Makedonya’yı işgalleri esnasında yaptıkları yağma ve katliamların tekrarlanması şeklinde işgali, kasabamız kadınları arasında büyük bir infial ve heyecana sebebiyet vermiştir. Hak ve adalet adına mücadele ettiklerini iddia eden Büyük Devletlerin, böyle bir işgale nasıl izin verdiklerini hayretle karşılıyoruz. Hayatımız, mutluluğumuz ve haysiyetimiz tehlikededir. Eğer askeri işgal bir ihtiyaçsa bunu, binlerce Müslüman kadının hayatını kurtarmak için Büyük Devletlerden biri tarafından yapılmasını istirham ederiz.8
Manisa ve civarında düşman zulümlerine maruz kalmış olan 6 kişilik kadınlardan oluşan bir heyet, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine, durumu incelemek üzere Türkiye’ye gelen Amiral Bristol heyeti ile görüşmüş ve kadınlara ve küçük çocuklara yapılan saldırıları anlatmışlardır. Hatta kadınlardan bir tanesinin Fransızcası gayet iyi olduğundan, heyete Türk kadınının durumunu daha kolay anlatabilmişlerdir.9 
Yine Manisa’da 1921 yılında Safure Hanım (Karaosmanoğlu) Hilali Ahmer Cemiyeti’ni kurmuştur. İzmir’den bir dikiş öğretmeninin atanmasını sağlamıştır ve kadınlar cephedeki askerlere çamaşır dikip göndermişlerdir. Ayrıca Safure Hanım oğlu ve kocasının Yunanlılara esir düştüğünü öğrenince Yunan komutanının yanına kızı ile giderek oğlunun ve kocasının serbest bırakılmasını istemiştir. Kızı Rum okulunda okuduğu için Rumcası çok iyidir ve Yunan komutanı ile de Rumca konuşmuştur. Yunan komutanı da kızının çok iyi Rumca konuştuğundan dolayı Safure Hanım’ın eşini ve oğlunu serbest bırakmıştır.10
  1. Cephe Gerisinde Yaşananlar: Vatan Sevgisi, Mezalim,

Tecavüz, Öldürme, Baskı

Türk kadını Milli Mücadele döneminde cephe gerisinde de kahramanlıklar, fedakârlıklar göstermiştir. Ancak düşman işgali sırasında düşman askerlerinin zulümleri ile de karşı karşıya kalmıştır. Manisa ve civarında da durum böyledir.
Halide Edip kaleme aldığı yazılarında, “Zafer yolunda unutamadığım yüzlerden biri Hatice Nine’nin yüzüdür’ diyerek, Üsküp’ten beri beş defa muhacir olan Salihli’de karşılaştığı Hatice Nine’yi anlatmaktadır. Zafer kazanılmıştır, ancak herkesin içinde bir keder vardır:
“Salihli’deki bütün kadınların kimi sevgili bir vücudu, hepsi yerini yurdunu, hatta karnını doyurabilmek güvenini kaybettikleri için, arada alınlarında uçan siyah endişe gölgesi Hatice Nine de yoktur”. Hatice Nine hikâyesini ve bayrak sevgisini şöyle anlatmaktadır:
-Sevmek ne demek oğul? Ben elli senedir onu kovalıyorum. Dünyada oğlumdan başka dikili ağacım kalmadı. Bayrağımız nereden çıktıysa ben de oradan çıktım. Her gün buradan kaçıp size gelmek istiyordum. Her gün, burada ölüversem, mezarım bandıra altında kalırsa diye çıldırıyordum. Ama Yunanlılar bırakmıyorlar. Öteye kaçmak için bizim de ne atımız ne arabamız vardı. Nihayet baktım, ben ihtiyarlıyorum, siz gecikiyorsunuz, sürüne sürüne size kaçmaya karar verdim. Yolda ölürsem, oğlum sırtında ölümü bizim bayrağın olduğu yere götürecekti. Nihayet bizimkiler geldiler! Hep deli gibi fırladık, fakat az imişler, arkadan daha çokluk gelsin diye çıktılar. Ben de arkalarından çıktım, gittim, ta onların yanına! Ayaklarım şişti, dilim dışarı çıktı, ama onları buldum. Bayrağımız Salihli’ye büyük orduyla girdi, artık çıkmaz! Dediler. Beni oğlum askerlerden aldığı bir eşekle buraya getirdi”. Hatice Nine’nin istediği tek bir şey mezarının bizim bayrağımızın altında olmasıdır.11 
Salihli’deki Hatice Nine gibi bütün Türk kadınları vatanın bir an önce düşman işgalinden kurtulmasını istemektedir. Yunan mezalimini tespit etmek için oluşturulan Tedkik-i Mezâlim Komisyonu içinde bulunan Halide Edip, kadın olduğu için saldırıya, tecavüze uğrayan kadınları tespit çalışmalarında rastladığı Fadime Nine’den tam bir Türk kadınına yakışır tepki ve tavsiye almıştır. Fadime Nine, Halide Edip’e ölülerle uğraşacağına, sağlara yardım sağlamasını tavsiye etmiştir. Falih Rıfkı Bey de bu konuya dair şu gözlemini aktarmaktadır: “Salihli’nin faciası içinde bizi teselli eden şey, halkın zekâsı ve nikbinliğidir. Hepsi bir şirket kurmak, kasabalarını eskisinden daha büyük bir mamure haline sokmak emelindedir. Herkes, ‘toprağımızı yakamadılar ya…’ diyor.12
Türk kadınlarının işgal döneminde bir yandan cephe gerisinde ve önünde mücadele ederken, diğer yandan da düşman saldırılarından kendilerinin, ailelerinin ve milletinin namusunu korumak için de canlarından vazgeçtiklerine dair örnekler çoktur.
Yine Halide Edip, “Emine’nin Şehadeti” adlı hikâyesinde, Kasaba’daki bir kadının, kocasının ve kendi namusunu kurtarmaya çalışırken ölüşünü anlatmaktadır.13
Yine Falih Rıfkı, Yunan mezalimi hakkında dinledikleri karşısında kadınların üslubuna da hayranlık duyduğunu ifade etmektedir: “Hiçbir lisan, Manisalıların ıstırabını anlatmak için bu kadınların anlatışı kadar kuvvetli olamaz” ve “Bir gece Manisa’da yerli kadınlar bize yangın ve kıtali anlatmışlardı. Ömrümde bu kadınların hikâyesi kadar, bana bir facianın bütün havasını teneffüs ettiren bir lisana tesadüf etmedim” demektedir.
Falih Rıfkı, Manisa’da duyduğu bir olayı da şu şekilde anlatmaktadır: “İki erkek nâşı vardı, kim olduklarını tanıyamadım. Şuracıkta, havuzun kenarında bir gebe kadının karnını yarmışlar, yedi sekiz aylık çocuğunu çıkarmışlar, bu avuç kadar yavruda bile süngü yarası olduğunu gözümle gördüm.14
Alaşehir’de de çeşme başında, Alaşehir halkı arasında yıllarca konuşulacak olan bir hadise meydana gelir. Bu hadise kadınların arasında konuşulanlardır. Şöyle ki;
Sekiz-on kadar esir alınmış Yunan askeri, silahları alınmış, elleri arkalarından bağlanmış halde, üç muhafız askerimizin nezaretinde, emredilen Esir Toplama Noktasına götürülürken; yol kenarında gördükleri, daha önce de çok suyunu içtikleri çeşmeyi işaret ederek, su içmek istediklerini muhafız komutanına söylerler. Muhafızlar bu isteğe başlangıçta pek sıcak bakmazlar. Ama “susamışa su vermeli” bizim geleneklerimize göre sevaptır, fikrinden hareketle, esir Yunan askerlerinin çeşmeye doğru yönelmelerine engel olmak istemezler.
Esir askerlerin kılık kıyafetleri, toz-toprak içindedir. Yüzleri, gözleri yorgunluğun, bitkinliğin, yenilmişliğin hüznü ile tanınmaz haldedir. Onların bu haline dikkatle bakan çeşme kenarındaki ellerinde testili, güğümlü kadınlar birden irkilirler! Birbirlerine bakarlar, geçmişte yaşadıkları o acı ve tiksindirici günleri hatırlarlar! Zorla ırzlarına geçen askerler, bu askerlerdir! Birden dehşet içine düşerler; kontrollerini kaybedip hep beraber çevrede buldukları, taş-sopa ne varsa ellerine alıp, esir Yunan askerlerine saldırıya başlarlar. 
Muhafız askerler, olup bitenlere başlangıçta anlam veremezler. Ancak, büyük bir öfke ile saldıran kadınların ağzından dökülen sözcüklerden, önceden başlarına neler geldiğini anlarlar ve müdahalede bulunmak istemezler. İnanılmaz bir güç ve kuvvetle esirlerin üzerine atılan bu iffetli kadınlar, geç de olsa namuslarını korumanın mutluluğu içindedirler.15
Yukarıda bahsedilen bu hadiseler, Türk kadının işgal döneminde çektiği acıları göstermekle beraber, aynı zamanda vatanı için canını veren, vakur ve iffetli duruşunu da ortaya koymaktadır. Hatta Demirci’de Halil Efe ailesini, Pehlivan’ın kayınpederi Molla Mehmet ile Molla Kamil’e emanet eder. Halil Efe,
“-Eğer kadınlarımızın düşman eline geçmesi gibi bir durum olursa, tümünü öldüreceksiniz.”
Pehlivan’ın kayınpederi,
“-Öyle bir durum olursa, evvela kızımı ben öldürürüm! Siz merak etmeyiniz” der.
Bu konuşmalara karşılık kadınlar,
“-Gavura teslim olmaktansa ölürüz!” cevabını zaten vermektedirler.16
Nitekim Parti Pehlivan’ın eşi, Gördesli Molla Mehmet’in kızı olan Hatice Hanım ve Molla Mehmet’in karısı Kula’da Yunanlılara esir düşmüştür. Hatta Yunanlılar Parti Pehlivan’ın teslim olması karşılığında eşini serbest bırakacakları haberini yollamıştır. Hatice Hanım yaklaşık 1 yıl kadar tutsak olarak kaldıktan sonra ailesine kavuşmuştur.17
Bu dönemde Manisa ve civarında Yunan zulmünü gösteren ve Türk kadınının işgalcilerden gördüğü işkence ve zulmün örneklerine dair pek çok hadise vardır.
Gördes’in 21 Mayıs 1921 tarihinde 2.000 kişilik Yunan ordusuyla işgal edilmesi üzerine, burada Yunanlılar tarafından korkunç bir katliam yapılmıştır. Sokaklar karınları yarılmış kadın, gözleri oyulmuş çocuk ve sırtlarından hançerlenmiş ihtiyar cesetleri ile dolup taşmıştır.18 
Yine Bergama-Soma yolu üzerindeki Cinge köyüne Yunanlıların yaptıkları saldırılar neticesinde, bu köy kısmen yanmış ve bir Türk kadınını iki yerinden yaralanmıştır. Turgutlu'da da korkunç cinayetler işlenmiştir. Erkekler ağaçlara asılmış, sakalları yakılmış, başları ağaç ve taşlara çarpılmıştır. Kadınlar ve kızlara tecavüz edilmiş, başları kırılarak işkence ile öldürülmüşlerdir. Ahmetli'de Recep adında bir kişi, sadece Hükümet’in önünde duruyor diye, zorla kıra götürülerek işkencelerle öldürülmüştür. İki çocuğu ve karısı da bir hafta sonra öldürülmüştür. Hatta kadının memesi çocuğunun ağzına verilerek bırakılmıştır.
1921’de Kula kasabasının ortasına bir genelev kurularak, evlerine girerek zorla tecavüz ettikleri namuslu Türk kadınlarının bir kısmı burada zorla çalıştırılmışlar, bir kısmı da ortadan kaldırılmıştır.
Bu olayın duyulması üzerine Uşak Jandarma Kumandanı ve Kuvayı Milliyeci Yüzbaşı İsmet Bey, müfrezesi ile Kula'yı basmış ve Yunanları hırpalamıştır. Ahmetli'de Veli adında birinin evini basan 25 - 30 kadar Yunan askeri de ev sahibinin karısına tecavüz etmiştir.
Yine Kula'da bir Türk kadınına tecavüz edildiğinin anlaşılması üzerine, Kula'ya iki saat mesafedeki Sandal köyünde olan Parti Pehlivan’a haber verilmiş, Parti Pehlivan da o gece Yunanlıların karakoluna baskın yaparak 11 Yunan askerini öldürmüştür. Böylece mazlum kadının intikamı alınmıştır.19 
Yunanlılar Türklere karşı küçültücü hareketlerde de bulunmaya gayret etmişlerdir. Manisa ve Kasaba (Turgutlu)’ da olduğu gibi kadınların çarşaflarını, peçelerini açmaya çalışmışlar, laf atmışlardır.20 Hatta çocuklara bile uluslararası savaş kurallarını hiçe sayarak zulmetmişlerdir. Mesela, Salihli’yi yaktıklarında yangından korkan 8 yaşlarındaki küçük Nigâr’ı elinde beyaz mendili “Teslim, teslim” diye ağlamasına rağmen göğsünden vurmuşlardır.21
Yine 30 Ağustos zaferinden sonra kaçmaya başlayan Yunanlılar, geçtikleri yerleri de yakıp yıkmaya devam ediyorlardı. Bunlardan biri de Alaşehir’dir. Alaşehir’deki yangın sırasında yabancıların hazırladığı bir raporda yazıldığına göre, 150 kadar kadını götürmüşlerdir. Yine bu rapora göre, 300 kişilik bir kadın kafilesi Yunanlılarla beraber götürülmek istenirken kadınların karşı koymaları, kaçmak istemeleri üzerine bir makinalı tüfek ile hepsi kurşunlanarak öldürülmüştür. Bunlardan ancak 20-30 kadın kurtulabilmiştir. 72 kişi ise diri diri ateşte yakılmıştır. Salihli’de de buna benzer hadiseler yaşanmıştır. 110 kadar kadına tecavüz etmişler ve yanlarında İzmir’e doğru götürmüşlerdir. Bunlardan 60 kadarı kaçıp kurtulmuştur. Turgutlu’da da kadınlara yapılan saldırılarda kadınların direnmeleri sonucunda birbirlerine bağlanıp Nif Çayı’na atıldıkları tespit edilmiştir. Cesetleri derede bulunmuştur. 100 kadar kıza tecavüz edildiği ortaya çıkmıştır. Giritli Hasan Efendi’nin karısı Pakize Hanım’a da yapılan saldırıya Pakize Hanımın direnmesi sonucunda Yunanlılar tarafından şehit edilmiştir. Turgutlu’daki yangından kurtulan Ayşe isminde bir kadının 2 kolu kesilmiştir. Yıkıntılar arasında 70-80 yaşlarında 40 kadar erkek-kadının cesedi bulunmuştur. Göğüsleri parçalanmış kadınların sayısı oldukça fazladır. Dört oğlunu kurtarmak için Yunanlılarla boğaz boğaza dövüşen 70 yaşlarında bir kadın ağır yaralanmıştır.22
Turgutlu’daki Yunanlıların saldırılarına dayanamayıp ağlayan, çığlık atan kadınlar, Yunanlılar tarafından kıyasıya dövülmüşlerdir. Hacı Davut eşi Saide Hanım, kızı Hatice, Kebapçı Hasan’ın eşi Fatma Hanım bu kıyasıya dövülen kadınlar arasındadır.23 
Manisa’nın batısında ve İzmir karayolu civarında bulunan Keçili köyü, Yunanlılar tarafından basılarak 4 kişi öldürülmüş, 8 kişi yaralanmıştır. Birçok kadının göğüsleri kesilmiştir. Keçili eşrafından Hacı Ahmet oğlu Veli’nin kulağını kesmişler damadı ile kızını öldürmüşlerdir. 11.1.1920 tarihinde Soma’da 2 kadın Yunanlıların saldırıları neticesinde yaralanmıştır. Başka bir tarihte de Akhisar Cephesi’nde bir kadın hafif yaralanmıştır.24 
Yine Yunanlıların Türk kadınlarını Atina’ya götürmek istediklerine dair kayıtlar da mevcuttur. Hatta Alaşehir’de Türk kadınlarını “Türk kızı örneği” için götürmek istemişlerdir.25
Falih Rıfkı Atay, “Manisa Harabelerinde” başlıklı yazısında, 13-14 yaşlarında bir köylü çocuğu ile konuşmasını aktarmaktadır. Bu konuşmada işgal döneminde Türk kadınının ve milletinin çektiklerine dair anlamlı bir konuşma dikkati çekmektedir: 
“-Nişanlın var mı? diye sorduk.
-Vardı ama.
-Şimdi yok mu?
-Nişanlıma gâvur dokundu.
Onun için kadınlar ve kızlar bu acılarını anlatmaya değil, unutturmaya çalışıyorlar.26
Buna benzer bir başka örnek de Manisa Ayniali Camisi imamının kızları ve imamın tutumunda karşımıza çıkmaktadır. Yunanlılar kaçarken bile saldırılarına, Türk kadınlarını da götürmeye, kaçırmaya devam etmişlerdir. Ayniali imamı verdiği vaazlar ile halkı mücadeleye teşvik ettiği için, yerli Rumlar tarafından Yunan askerlerine bildirilince imamın kızlarına anne babasının gözleri önünde tecavüz edilmiştir. Başlarına böyle bir durum gelen aileler bu durumu saklayıp unutmayı yeğlerken, Ayniali imamı kızlarının başına geleni saklamamıştır. Ancak savaşın bitmesi ile birlikte o da ailesini alıp Manisa’dan uzaklaşarak, tanınmadığı bir yere taşınmıştır.27
  1. Cephe Önünde Mücadele Verenler
Gördesli Makbule Hanım 
Milli Mücadele döneminde Manisalı kadınlar veya bu bölgede mücadele etmiş kadınların başında, hiç kuşkusuz Gördesli Makbule  gelmektedir. Türk İstiklâl Harbi’nin kadın kahraman ve şehitlerinden birisi de Gördesli Makbule Hanım’dır. Genç yaşında Akıncılara katılması, Milli Mücadele’nin içinde aktif olarak yer alması ve verdiği mücadele ile erkeklere bile örnek teşkil etmektedir. 
Vatan işgal altındadır, Yunanlılar Sakarya Meydan Savaşı’nı kaybetmiş mevzilerine çekilmiştir. Gördesli Makbule eşi Halil Efe ile birlikte Milli Mücadele’ye katılmıştır. Akıncılara katılan Gördesli Makbule, Akıncılar müfrezesi tarafından “uğur ve kahramanlık maskotu” olarak görülmüş ve kahraman bir kadın olarak örnek alınmıştır.  
16 Mart 1922 tarihinde Kocayayla’da meydana gelen bir çatışmada Makbule “Kükremiş bir arslan gibi” düşmana saldırmış, alnından aldığı bir mermi ile şehit olmuştur. Kanlı elbisesi ve çizmesi ile gömülmüştür.28
“Kadın Efe” lakaplı Alaşehirli Ruhiye Hanım 
İstiklal Harbi’ndeki kadın kahramanlardan biri daha, yapılan çalışmalar sonucunda gün yüzüne çıkmıştır. Bu kadın kahramanımız savaşta iki çocuğunu kaybettiğini düşünerek Kuva-yı Milliye saflarına katılan ve birçok kahramanlığa imza atan Alaşehirli Ruhiye Hanım’dır. Ruhiye Hanım özellikle Alaşehir cephesinin güçlenmesi için büyük bir mücadele vermiştir. Kararlı bir tutumu vardır ve kahramanlıklar göstermiştir. ‘Kadın Efe’ olarak da anılmıştır.29
Belkıs Hanım  
Alaşehir cephesinde babasının yanında 2 yıl boyunca erzak ve mermi taşıyan Belkıs Hanım, ayrıca düşmana karşı da savaşmıştır. Birkaç kez yaralanmasına rağmen, mücadelesini bırakmamıştır. Hatta taşıdığı yüklerden ayağı topal olmasına rağmen, cephedeki askerlere silahları ulaştırmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra da kendisine “çavuş” rütbesi verilmiştir. Belkıs Hanım ölünceye kadar göğsünden İstiklal Madalyasını çıkarmamıştır.30
Ayşe Hanım 
Aslen Selanikli olan Ayşe Hanım, erkek elbisesi giymekte, kısa boylu, esmer, sevimli bir kadındır. Kuva-yı Milliye’ye iki oğlu ile birlikte katılmıştır. Aydın’daki mücadelesi ile öne çıkmaktadır. Bunun yanında Demirci’deki savaşlarda kahramanca dövüşmüş, hatta büyük oğlu
Demirci’deki savaşta şehit düşmüştür.31

Sonuç 

J. Schlickin Milli Mücadele’nin görüntüsünü şöyle açıklamaktadır: “Anadolu Türk halkı ayaktadır. Erkekler, kadınlar ve çocuklar bu kutsal savaşa katılmaktadırlar. Dünya tarihinde bu denli oybirliğiyle girişilmiş bir savaşın örnekleri pek az olsa gerektir.”32
Gerçekten de dünya tarihine bakıldığında Türk milletinin kadını, erkeği, çocuğu, yaşlısıyla birlikte verdiği bu mücadelenin eşi benzeri yoktur. 
Milli Mücadele döneminde Türk kadınının fedakarlıkları, vazife ahlakı ve anlayışı, onu sabır ve dayanıklılık sembolü olarak karşımıza çıkarmaktadır. Mesela aşağıdaki anlayış Türk kadınının vatanına ne kadar önem verdiğinin bir göstergesidir:
“-Evladın var mı anne?
-Dört oğlum vardı. İkisi Çanakkale’de şehit oldu. Birisi İnönü’de, dördüncüsü de ordudadır. Yolunu bekliyorum.
- İnşallah gazi olur gelir, mesut olursunuz.
İhtiyar kadın derin bir elem taşıyan bir bakışla:
-Ben oğlumu düşünmüyorum, evladım. Ben bu yetimleri -eli ile çocukları göstererek,- bu yurdu düşünüyorum. Allah bunları gavur ayaklarına çiğnetmesin!”33 
Yine Milli Mücadele döneminde isimleri altın harflerle tarihimize yazılmış olan kadınlarımızın yanında, isimsiz pek çok kadınımız da vardır. Bunlarla ilgili olarak Afet İnan şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Bir ihtiyar nine yanıma yanaşmış: Hani Ankara’da Gazi Paşa’nın heykelinin yanında mermi taşıyan kadın var ya işte o benim, diyordu. Bu cümleyi yanındaki diğer yaşlı kadın da aynen söyledi.34 
Orduya, askere mermi, cephane, top, tüfek, yiyecek, giyecek vb. taşıyan, yaralıları tedavi eden, cephe önünde, gerisinde savaşan bütün kadınlarımızın hepsi Gazi Paşa’nın yanındaki kahraman Türk kadınıdır.

 
Nitekim Milli Mücadele döneminde gerek cephe gerisinde gerekse cephe önünde mücadele veren, Türk erkeğinin yanında olan Türk kadını, vatanını savunmada canını vermekten kaçınmamıştır.
Türk kadını vatanın tam bağımsızlığı için kendi bölgelerinde de istiklal için mücadele vermiştir. Bu şehirlerden birisi de Manisa’dır.
İzmir’in işgalinden sonra işgal edilen Manisa’da Yunanlılar tarafından Türkler mezalime uğramıştır. Özellikle kadınlar, çocuklar ve yaşlılar bu mezalimden en çok etkilenenler olmuştur. Türk kadınına karşı yapılan saldırılar, tecavüzler, öldürmeler, baskı uygulamaları gibi hareketlerle, Türk milletinin aynı zamanda direncini de kırmak istemişlerdir.
Manisa’nın Salihli, Gördes, Kula, Soma, Turgutlu, Akhisar, Alaşehir gibi yerlerinde Yunanlıların özellikle de kadınlara yaptıkları zulümler sayısızdır. Özellikle Büyük Taarruz’dan sonra kaçarken bile, geçtikleri yerleri yakarken zulümlerine de devam etmişlerdir. 
Milli Mücadele döneminde bütün yurtta olduğu gibi Manisa ve çevresinde de Türk kadınları vatanın bağımsızlığı için en ön safta savaşmıştır. Cephe gerisinde de elinden ne geliyorsa destek sağlamıştır. Gördesli Makbule, Alaşehirli Ruhiye, Belkıs ve Ayşe hanımların yanında isimleri belirlenemeyen pek çok Türk kadını canlarını, mallarını, eşlerini ve evlatlarını vatan uğruna feda etmişlerdir. 

Makalenin künyesi:
Şayan Ulusan, “Milli Mücadele’de Manisa’da Kadınlar”, Yüzüncü Yılında Milli Mücadele Döneminde Manisa (Manisa Vilayeti - Manisa Merkez) , Cilt: 1, (Editörler: Prof.Dr. Nurettin Gülmez-Doç.Dr. Nejdet Bilgi ) Berikan Yay. Ankara Aralık 2020, (ss.263-276);  
Not. Dipnotlar için makalenin orjianl metnine gidiniz. 
https://www.academia.edu/45591026/M%C4%B0LL%C4%B0_M%C3%9CCADELEDE_MAN%C4%B0SADA_KADINLAR (16.02.2023, 12.35).

*Prof. Dr.,  Manisa Celal Bayar Üniversitesi,  Fen  Edebiyat  Fakültesi,  Tarih Bölümü. ORCID: 0000-0002-4620-547X.

KAYNAKLAR

 
Aksakal, Bedriye, Manisalı Kadınlar, Emek Matbaacılık, Manisa, 2000.
Avan, Hakkı, Onların Hikayesi, Manisa Kültür Sanat Kurumu, Manisa, 2005.
Çelebi, Mevlüt, “Saruhan Sancağında İzmir’in İşgaline Gösterilen Tepkiler”, Tarih İncelemeleri Dergisi, c. XX, sayı.2, Aralık 2005.
Çiçek, İbrahim, Kurtuluş Savaşında Salihli Kuva-i Milliyecileri, Salihli Belediyesi Kültür Yayınları, Salihli, 2010.
Demir, Mehmet, Efelerin Hikayeleri, Salihli, 2008.
Enginün, İnci – Cunbur, Müjgan- Özdemir, Cahide, Milli Mücadele’de Türk Kadını, Cumhuriyet’in 60. Yıldönümü Yayınları, Ankara, 1983.
Ergül, Teoman, Kurtuluş Savaşında Manisa (1919-1922), Manisa Kültür Sanat Kurumu Yayını, İzmir, 1991.
İzmir’e Doğru, (yay.haz. Oktay Gökdemir), İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir, 2010.
“Milli Mücadelenin Bir Kadın Kahramanı Daha Gün Yüzüne Çıktı”, https://www.milliyet.com.tr/yerelhaberler/manisa/milli-mucadelenin-bir-kadinkahramani-daha-gun-yuzune-cikti-12260321 (erişim tarihi: 15.09.2020).
Özkaya, Yücel, Milli Mücadele’de Ege Çevresi, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1994.
Selvi, Haluk, İşgal ve Protesto, İzmir’in İşgali İle İlgili Protesto Telgrafları (15 Mayıs 1919-30 Temmuz 1919), Değişim
Yayınları, İstanbul, 2007.
Su, Kamil, Manisa ve Yöresinde İşgal Acıları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1986.
Tansel, Fevziye Abdullah, Kurtuluş Savaşında Kadın Askerlerimiz, Cumhuriyet, Şubat 2001.
Tarakçı, Mustafa, Milli Mücadele ve Mücadeleci Kadınlar, Başlık Yayın, İstanbul, 2008.
Yeğinobalı, Nihal, Cumhuriyet Çocuğu, Can yayınları, Şubat 2000.

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum