Mesut Emre KARAKÖSE: ÖZBEKİSTAN'DA BÜYÜK DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM SÜRECİ – 2

Mesut Emre KARAKÖSE: ÖZBEKİSTAN'DA BÜYÜK DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM SÜRECİ – 2
16 Eylül 2021 - 19:16

Mesut Emre KARAKÖSE – SASAM Başkanı

Tarihin ve Coğrafyanın Zincirlerini Kırmak İçin: “Yeni Özbekistan”

“Yeni” kelimesinin Özbekistan için apayrı bir önemi bulunmaktadır. En eski bayramlarının adı olan Nevruz bile “Yeni gün” anlamına gelmektedir. Bu kadim bayramla ilgili değerler ve gelenekler Özbekler’in hayatına ileri düzeyde yerleşmiştir ve her günün yeni bir gün olduğunu ifade eden sözler halk arasında yaygındır.

Geçen yüzyılın başında da vatansever ve milliyetçi Özbek aydınları, “cedicilik”, yani yenilenme ve özgürlük, adalet ve eşitlik, aydınlanma ve ulusal kimliği anlamaya dönük fikirleri savunarak her alanda cesurca mücadele etmişlerdir. Bu büyük şahsiyetlerin amacı, Türkistan halkını çağdaş bilim ve ileri mesleklerle donatarak evrensel değerler ışığında kalkınma hedefine götürmekti. Cedidci yani yenilikçi aydınların kurdukları yeni tarz okullar, tiyatrolar, kütüphaneler ve müzeler, gazete ve dergiler, Türkistanlı çocukları yurtdışında eğitime göndermek amaçlı kurulan hayır dernekleri, halkı cehaletten uyandırmış ve milli kurtuluş hareketine eşsiz bir güç vermiştir. Ne yazık ki Özbekistan’da Bolşevik diktatörlüğünün kurulması ve Çarlık sömürge politikasının yeni bir biçimde sürdürülmesi, cedidci aydınların hedeflerini tam olarak gerçekleştirmelerine izin vermemiştir. Ancak kendilerinin güzel arzu ve istekleri, halkın tarihi hafızasında korunmuş ve bugün Yeni Özbekistan vizyonuyla sahada uygulanır hale gelmiştir.

Bilinen iki bin yıllık bir tarihi geçmişe sahip ve zengin kültürel mirası bulunan Özbekistan, İpek Yolu’nun en önemli güzergâhlarından birisidir. Buhara, Hive ve Semerkant gibi şehirleri, hem İslam âleminin hem Türk dünyasının siyasi, ticari ve kültürel merkezleri olagelmiştir. Yerleşik hayatı asırlar önce benimseyen, uzun yıllar kültür ve eğitimin merkezi olan bu ülke, Orta Asya içinde özel bir yere ve değere sahiptir. Özbekistan, tarihte, “Uluğ Türkistan” olarak geçen Orta Asya’nın tam merkezinde yer almaktadır.

Coğrafi, siyasi ve idari açılardan farklı tanımlara sahip Orta Asya bölgesi dar anlamda Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Tacikistan’ın oluşturduğu alandır. Geniş anlamda ise Afganistan ve Pakistan’ın kuzeyi, Doğu Türkistan, Rusya’nın güneydoğusu, kısmen Moğolistan ile İran’ın kuzeydoğusu ve Asya’nın okyanuslardan uzak iç kesimlerini ifade eder. Bu bölge tarih boyunca Britanya İmparatorluğu, Çin İmparatorluğu, Rus Çarlığı, Hint ve İran Devletleri gibi küresel ve bölgesel emperyal güçlerin iştahlarını kabartmıştır.

Rusların bölgeye geldiği tarihlerde Orta Asya’da hanlıklar bulunmaktaydı. Kuzey bölgelerde Kazak Hanlığı hüküm sürerken, yerleşik yaşam tarzının olduğu güney bölgelerde Buhara ve Hive hanlıkları yer almaktaydı. Bu hanlıklar I. Petro dönemine kadar Rus saldırılarına karşı koyabilmişlerdir. I. Petro’nun tahta çıkması ile ülkesini bir imparatorluk haline getirme isteği, Rusya’nın Orta Asya politikasını kökten değiştiren etkenlerden biri olmuştur. Hindistan ile ticari bağlantılar kurmak isteyen Rusya, Orta Asya’yı kilit bir pozisyonda görmüştür. Rus birlikleri, Hive Hanlığı’nı kısmen mağlup etseler de o dönemde Orta Asya’yı bütünüyle ele geçirememişlerdir. Daha sonra şehirler ve üsler kurarak Orta Asya’da hakimiyet sağlamışlardır.

Rusya ve İngiltere arasında yaşanan ve “Büyük Oyun” adı verilen küresel mücadelede Orta Asya’nın önemi daha da artmıştır. 1865’te Taşkent, 1866’da Cizzak Ruslar tarafından ele geçirilmiş ve 1867 yılında Rusya’ya bağlı Türkistan askerî bölgesi oluşturulmuştur. Hive ve Hokand hanlıkları mağlup edilerek Semerkant ve Buhara işgal edilmiştir. 1880’li yıllarda ise Orta Asya tamamen Rus Çarlığı tarafından ele geçirilmiştir.

Üç yüzyıldan fazla süren, bu süre zarfında birçok bedel ödenmesine yol açan Rusya’nın Orta Asya’ya egemen olma siyaseti ve İngiltere ile rekabeti, 1907 yılında imzalanan bir anlaşmayla sonuçlanmıştır. Rusya Afganistan’ın İngiltere nüfuzu altında olduğunu kabul ederken İngiltere de Orta Asya’yı Rusya’ya terk etmiştir. SSCB’nin 1991 yılında dağılmasına kadar Rusya’nın Orta Asya üzerindeki hâkimiyeti sürmüştür.

Tarihsel süreç içinde doğal olmayan yöntemlerle Orta Asya ülkeleri arasında sınırlar çizilmesi, bu ülkelerin arasında ciddi sorunlara yol açmıştır. Özbek nüfusun Orta Asya’da geniş bir alana dağılması, bölge ülkeleri arasında sorunlar yaşanmasına neden olmuştur. Bölge ülkeleri arasındaki en önemli sınır sorunu olarak görülen ve Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan arasında bulunan Fergana Vadisi sorunların kaynağı haline gelmiştir. Söz konusu bölgede üç etnik grubun da ayrı ayrı çoğunlukta olduğu yerleşim yerleri bulunmaktadır. Orta Asya’nın tam merkezinde bulunan Fergana Vadisi tüm bölge ülkeleri açısından çok büyük bir öneme sahiptir. Yeni Özbekistan vizyonu bu gibi coğrafi sorun yumaklarını uzlaşı ile uluslararası hukuk temelinde çözmeyi esas almaktadır. Sınırları içinde diğer komşu ülkelerin soydaşlarını barındıran bölge ülkeleri, bu özelliği kültürel bir zenginlik olarak görmeli ve potansiyel bir güce dönüştürebilmelidir.

Öte yandan aşırı dini akımlar tüm bölge ülkelerini ve doğal olarak Özbekistan’ı da rahatsız etmektedir. Afganistan’dan beslenerek kendine alan bulabilen bu akımlar ve örgütler bölge ülkeleri ile birlikte Özbekistan’ı da ekonomik, siyasi ya da dini yönden etkileyebilme kapasitesine sahiptir. Bölgede istikrarsızlık yaratan hususlardan birisi dini görünümlü yapı ve oluşumlardır. Mevcut sınır çizgileri aşırı dinî akımlara karşı alınması gereken ülkeler arası önlemler konusunda problemlere de yol açmaktadır. Mesela Özbekistan’da 2005 yılı Mayısında meydana gelen olaylar Oş, Celalabat ve Andican üçgeninde gerçekleşmiştir. Bu olaylar incelendiğinde, aşırı dinî akımların Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan rejimlerinin geleceği için bir tehdit olduğu ortaya çıkmaktadır. Gelecekte benzer sorunların ve çatışmaların yaşanmaması için bölgedeki aşırı dini akımların güçlenmesini önlemek ve bu akımlarla ilgili sorunları eşgüdüm halinde çözmek Yeni Özbekistan vizyonunun temel esaslarından birisidir.

Sınır sorunları gibi bölgenin temel problemlerinden bir diğeri olan “su” konusu da komşularla iyi ilişkiler geliştirme esası çerçevesinde ele alınmaktadır. Orta Asya’daki ülkeler kendi topraklarındaki akarsular üzerinde mutlak egemenlik hakları olduğunu ileri sürmektedir. Bu durum Aral Havzası’nda kıyıdaş ülkeler olan Kırgızistan, Tacikistan, Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan arasında sudan kaynaklanan anlaşmazlığın muhtemel bir krize dönüşmesi ihtimalini barındırmaktadır. Bölgede su konusunda sözleşmeler imzalanmışsa da bölge ülkelerinin taahhütlerini yerine getirmemeleri ve birbirlerini suçlamaya devam etmeleri, su ihtilafının çözülmeden devamına neden olmaktadır.

Özbekistan ve Tacikistan arasında su ve enerji kaynaklarının kullanımına ilişkin uzlaşmacı bir yöntem izleneceğinin sinyalleri verilmektedir. Kendi topraklarından akan suyun sahibi olduğunu iddia eden Tacikistan, Özbekistan’dan kullandığı suyun karşılığında ücret talep etmektedir. Bununla birlikte Tacikistan’ın suya; sanayi ve tarımsal zehirli atıklar ile kanalizasyon suları karıştırarak hastalığa sebep olduğu yönünde ciddi bulgular mevcuttur. Kırgızistan ve Tacikistan sahip oldukları su kozunu kullanarak Özbekistan’dan ucuz gaz, petrol ve tarımsal ürün almak istemektedir. Hatta Kırgızistan doğalgaz alabilmek için Özbekistan’ı takas yapmaya zorlamıştır. Bütün bu ihtilafların çatışma yerine uluslararası hukuk ilkeleri çerçevesinde çözüme kavuşturulması iradesi, Özbekistan’daki yenileşme sürecinin doğal bir sonucudur.

Yeni Özbekistan demek, öncelikle yeni ekonomik ilişkiler, yeni ekonomik dünya görüşü demektir. Ülkenin ekonomik sistemi tamamen yeniden inşa edilmekte ve piyasa mekanizmalarının pratik bir şekilde uygulanması başlamaktadır. Pamuk ve buğdayda devlet siparişinden vazgeçilmesi, ATM’lerden para çekilebilmesi, yabancı para birimlerinin serbest dolaşımı, yabancıların konut ve mülk edinebilmesi bunlardan bazılarıdır.

Sosyal politikalar Özbekistan için öteden beri devlet politikasının en önemli önceliklerinden biri olmuştur. Ekonomik stratejinin en önemli alanları, halkın refahının kapsamlı bir şekilde iyileştirilmesi, insanların yaşam standartlarının geliştirilmesi, yeni iş yerlerinin açılması, gelir kaynaklarının artırılması, yoksulluğun asgari düzeye indirilmesi, köylerin ve şehirlerin kalkındırılmasıdır. Muhtaç vatandaşlara yönelik mali desteklerin uygulanmasında odak noktası yoksullara para dağıtmak değil, onların gelir elde etmeleri için gerekli koşulları ve fırsatları sağlamaktır.

Ekonomik kalkınma alanındaki büyüme noktalarını belirlemek ve bunlara özel önem göstermek, böylece Yeni Özbekistan ekonomisinin rekabet gücünü artırmak başlıca hedefler arasındadır. Ekonominin modernleşmesinde ve çeşitlendirilmesinde özelleştirme süreci çok önemli rol oynamakta, kamu iktisadi teşebbüslerinin satışının yanı sıra, rekabet güçlerini artırmaya ve ekonomideki milli çıkarları korumaya hizmet eden yaklaşımlar benimsenmektedir.

Ülkede bulunan önemli doğal kaynaklar (petrol, kömür, doğal gaz, demir, bakır, cıva, gümüş, tuz, bizmut, boksit, antimon yatakları) yanında, otomotiv, kimya ve petrokimya endüstrisi gibi önemli sanayi dalları da yoğunlaşmaktadır. Tarım alanında ise bölgede pamuk üretimi baskın olmakla birlikte, tahıl üretimi, ipekçilik, çiçekçilik ve sebzecilik de geçim kaynağını teşkil eden önemli tarımsal üretim alanıdır. Bütün bu potansiyel tarihi ve coğrafi sorun yumağından sıyrılarak, komşularla iyi ilişkiler geliştirme hedefi doğrultusunda Yeni Özbekistan’ın ekonomik seviyesini yükseltmeye katkı sağlayacaktır.

Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi – SASAM – Güçlü ...

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum