LOKMACI GÜZELİ: ERGÜL ALTAŞ YAZDI

Lokmacı Güzeli’ne baktım. Yine kuyruğa tutunmuş. Kaçırmaya niyeti yok demek. Aferin. Severim azimli insanları.

LOKMACI GÜZELİ: ERGÜL ALTAŞ YAZDI
10 Ocak 2016 - 22:56

LOKMACI GÜZELİ

            Hemşerim Kemal uzun yıllar önce Manisa’ya gelmiş. Havasını, suyunu sevmiş. Üzümüne, mesirine vurulmuş. Eğlenmiş kalmış. Ben daha yeniyim. Dün bir bugün iki.

            Böyle arada bir buluşur, laflarız. Memlekette bıraktıklarımızdan; çağ kebaptan, kadayıf dolmasından, Yakutiye Medresesi’nden bahsederiz. Yaralarımıza iyi gelir. Kendi yaralarımızı sarınca ülkeyi kurtarma işine soyunuruz. Laf lafı açar, gün akşam olur.

İbrahim Gökçen Bulvarı’ndan Ulupark’a yürüyoruz. Gökyüzünde güneş. Hava kadife gibi yumuşacık. Bahar içimize işliyor. İki lafın belini kırıyoruz.

Yarhasanlar Camii önünde lokma dökülüyor. Burunlar o kokuyu alınca söze olan iştah lokmaya yöneliyor. Bir kuyruk var bilmem nereye kadar uzamış. Şimdi açık açık, şu dükkândan şu dükkâna kadar diyeceğim reklama girecek. Reklamları geçelim.

Kemal’e bakıyorum. İstiyorum ki o teklif etsin, uzunluğuna bakmadan kuyruğa tutunalım. Payımızı alalım. Hayır sahibine dua edelim. Oralı değil. Bir şeyler mırıldanıyor. Yine İsmet Özel mi okuyor bu!

Öyle canım çekti ki. Ama kuyruğa geçemiyorum. Öğrenciler, veliler …  Sonra ne derler? Hocaya bak hocaya! Lokma kuyruğuna geçmiş. Aman ne komik! Hoca insan değil mi? Canı lokma çekemez mi? Sanki içimden geçenleri okudu:

-          Yine kuruyorsun. Kimseler bir şey demez. Bu şehirde o kuyrukta kimleri görmedik.

-          Öyleyse gel beraber geçelim.

Benim bu semtte bir ağırlığım var. Bu kuyruk o ağırlığı kaldırmaz, der gibi sustu bir süre.

-          Ben lokma sevmem.

-          Şaka yapıyorsun.

-          Tadına bakarım.

Lokma leğenine teklifsizce yaklaştı. Üç parmağı arasına iki lokma sıkıştırıp,

-          Allah kabul etsin, dedi. Ben, baka kaldım. Sen tadına bakmayacak mısın? dedi.

Gayri ihtiyari “Bilmem.” sözü çıktı ağzımdan. Kısa bir tereddüt. Kendimi çabuk topladım. İki lokma da ben aldım.

Lokmaları yedik. Tadı damağımızda kaldı. Parmaklarımızı yaladık.

-          Sen çözümü bulmuşsun, dedim Kemal’e.

-          Buna kafa derler.

-          Ya sırada bekleyenlerin hakkı.

-          Onlar koca bir kese kâğıdı alıyor. Ben iki tanecik. Hak ihlali yok. Sıraya geçip beklemek zaman kaybı. Az sonra bir lokmacı daha çıkar yolumuzun üstüne. İki de ondan. Elhamdülillah. Hem ona da hayır dua ederiz.

“Hocam, hocam!” diye biri seslendi ardımızdan. Bize seslendiği ne malum demeden dönüp baktım. Memlekette bir hoca biziz sanki. Evet bizmişiz. Gamze bu. Okulun gözbebeklerinden. Elindeki kese kağıdını havaya kaldırmış. Sanki mendil sallıyor. Bizi herkese reklam, ne reklamı rezil edecek bu kız. Geldi, lokmaları elime tutuşturdu.

-          Siz çocuk musunuz hocam? İki lokma kime yetecek.

-          Teşekkür ederim kızım. Ya sen ne yapacaksın?

-          İki tane sana yetmez ama bana yeter. Rejimdeyim hocam.

Şimdi bu kız bana taş mı attı. Ne atarsa atsın, lokmayı kaptım ya! Gerisini boş ver.

-          Ne diye sıraya geçtin o zaman?

-          Sıraya geçmeyi seviyorum.

Seni gidi lokmacı güzeli seni. Rejim, sıra … Ne işler çeviriyorsun yine. Allah gönlüne göre versin emi!

Sokakta yemek âdetim değildir. Birinin canı çeker. Alan var, alamayan var. Daha düne kadar bizim bakkal siyah naylon poşet kullanırdı. Milletin tepkisinden bıktı. Sonra her eve girmeyen gıdaları gazete kâğıdına sarmaya başladı. Şimdi… O da çoğunluğa uydu. Ah o incelikler! Güzellikler sanki daha çabuk mazi oluyor.

Ama lokma yerken çekinmem. Bilirim ki Manisa’da canı çeken herkes, her an lokma bulabilir. Kul hakkı, göz hakkı ihlali söz konusu değil anlayacağınız.

Döndüm, Lokmacı Güzeli’ne baktım. Yine kuyruğa tutunmuş. Kaçırmaya niyeti yok demek. Aferin. Severim azimli insanları.  

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 1 Yorum