KİTAP, ÜNİVERSİTE VE MEDENİYET / Necdet CURA

KİTAP, ÜNİVERSİTE VE MEDENİYET / Necdet CURA
24 Aralık 2019 - 21:42

KİTAP, ÜNİVERSİTE VE MEDENİYET

Kitap, okuma ve yazma ile uğraşan kişilerin ve toplumların olmazsa olmazıdır. Maalesef ülkemizin önemli bir kısmının kütüphanesi çok zayıf kalmıştır. Daha önce gitmediğim bir arkadaşımın, akrabamın velhasıl bir dostumun evine gittiğimde ilk dikkatimi çeken yerlerden biri kütüphane kısmı olur. Tabi, bu ifade tam olarak yerini karşılamasa dahi raflarda dizili olan kitap ve dergiler yani neşriyat ürünlerine dikkat çekerim.  Şöyle bir baktığımda Dini ilmihaller, ucuz romanlar(edebi değeri olmayan satmak amaçlı yazılmış kitaplar) ve varsa siyasi-politik magazinsel eserler daha çok raflarda yanyana durmaktadır.  Hiç yoktan bunların olması da güzel bir durumdur elbette. Hiç olmasın demiyorum. Fakat sadece kendi dünya görüşü ve sevdiği yazarlarla dolu bir ev raflığında insan hakikat kavramının peşinden nasıl koşabilir?

Kitap, bizi hakikata götürmelidir. Doğrunun peşinden koşarken, yanlışı tanımalı ve kendi medeniyet dairemizin sınırlarını iyi çizmeliyiz. Pergelin bir ayağı kendimizde ise diğer ayağı ufuklarımızın ötesidir.

 Okullarda devamlı kitap okuyun denilse dahi evinde kitap okunulmayan bir ortamda büyüyen çocuk büyüdüğünde kendinden sonraki kuşaklara bu kültür birikimini nasıl aktarabilir?

Tablo, bakıldığında maalesef vehametini hala sürdürmektedir. Bilimin üretilme ve dünyaya yayılma yerleri üniversitelerdir.

Üniversitelerin sayısının artması bu tabloyu değiştirmemiştir. Taşrada açılan üniversitelerin kütüphanelerinde rakamlar, kütüphanelerin doluluğu incelendiği takdirde, köklü bir geçmişe sahip olan üniversitelerimiz haricinde çoğunun durumu içler acısıdır. Eğer üniversitelerimiz dünya çapında mücadele etmek istiyorsa çok olmasından ziyade ‘’nitelikli ve donanımlı’’ olması daha mühimdir.

Türkiye, köklü bir medeniyet birikimine ve bununla birlikte harika bir maziye sahiptir. Bu kültür birikimine sahip başka bir ülke var mıdır? Hele hele yakın coğrafyamızın kan gölüne dönmesi, bitmek bilmeyen savaşların olmasına, ekonomik kriz ve açlığın, insani geri kalmışlığın çok yüksek olduğu bu yakın coğrafyamızda ülkemiz insanlığın ve bütün mazlum medeniyetlerin son umududur.

Son umut kalesi…

Bu kale yıllarca içerden ve dışardan hainler tarafından çökertilmeye, darbeler görmeye, hasarlar almaya devam etse dahi vatansever ve ilkeli, medeniyet ufukları kurabilen insanlar tarafından bu kuşatılmalar bertaraf edilmektedir.

Bu kaleye yapılan saldırılan sadece askeri ve ekonomik değildir. Kültürel kuşatma, soft power(yumuşak güç) dedikleri basit gibi görünen ama algı oyunlarıyla, giyimden-kuşama tutun da, ellerden düşmek bilmeyen akıllı telefonlardaki mobil uygulamalara kadar hayatın her yerindedir.

Bu kuşatmayı yarmanın yollarından biri de insanın bireysel ve toplumsal anlamda yapılan bu ‘’çoklu taaruz hareketi’’ni yarması için yapması gerekenleri bilmesinden geçer.

İnsan, tek başına büyük bir hareketi faaliyete geçiremez. Ancak inanan ve bilgisini kullananlarla kazanır. Bunun için tek başına ‘’Hadi gel parti kuralım, ülkeyi böyle kurtarırız’’ demek hatalı olacaktır. Siyaset, araçtır. O da bir süre sonra araçtan amaca dönüşürse siyaset anlamını yitirir.

Tek başınalık fikri olgunlaşma aşamasında önemlidir. Tarihteki büyük hareketlerin siyasi tarihte adını yazdırdığı olaylara baktığınız zaman ‘’milli bir ruh’’ olduğu karşınıza çıkacaktır.

Mühim olan, milletin birlik olmasıdır. Birliktelik ve toplumsal dayanışma ruhunu kaybetmeden beş yıllık, on yıllık küçük hedefli, elli yıllık, yüz yıllık hedefler koyarak ülkesine ve coğrafyasına dair planlar kurmalıdır.

Türkiye, insanlığın son umut kalesi ise bu ülkenin her bireyi şahsi menfaatlerini bir kenara bırakıp milli menfaatler noktasında ülkesine hizmet sağlama yoluna girmelidir.

Eğer medeniyete dair bir taş koyacaksak, bu ilk taş kitap ile olur.

Oku!

Necdet CURA

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum