İzmir, Türkiye'nin en kültürsüz şehridir!

Ege'ye olan tutkusunu, yazılarıyla yıllardır ortaya koyan Yazar Haşmet Babaoğlu ile Çeşme Alaçatı'daki Sakızlı Kahve'de buluştuk. Ege'den yola çıktığımız konuşmanın doğal akışı, bizi İzmir'in ortasında bıraktı! İzmir'in sosyolojik yapısını yakından gözlemleyen Haşmet Babaoğlu'nun anlattıkları, ezber bozacak!

İzmir, Türkiye'nin en kültürsüz şehridir!
22 Temmuz 2012 - 16:20

 

Ege'yi ne zaman keşfettiniz?

Ailesiyle birlikte Manisa dağından, küçük kaplumbağa arabalarıyla yavaş yavaş İzmir'e inerken, Körfez'i gördüğü zaman gözleri yaşaracak kadar ürperen ve o görüntü rüyalarından bile çıkmayan Haşmet'in psikanalitik, sosyolojik açıklaması olmaz. Bu, metafizik bir şey. Yine çocukluğumda, Ayvalık'a gittiğimiz zaman, sadece Cumhuriyet Meydanı'nda var olan –ki şimdi de var- o çay bahçelerinde otururduk. Kendi cennet bahçeme gelmiş gibi hissederdim. O zaman da Ayvalık ilginçti...

Nasıldı?

Şimdi zengin sofralarında ilginç bir şeymiş gibi sunulan denizkestaneleri, sandallarda satılıyordu. Ortaokul çocukları, çekirdek yer gibi kestane kaşıklıyordu. Bir de çok temel bir şey var: Zeytin ağacıyla ilişkim... Her sömestrde Pendik'te teyzeme gider; bütün öğleden sonralarımı kurumuş, çok yaşlı zeytin ağacının altında geçirirdim. İlk kitaplarımı o ağacın altında okudum. Ondan mı bilmiyorum; zeytin ağacını gördüğümde bile heyecanlanıyorum. Ege, zeytin ağacı demek! Ben, toprağı hafif kıraç, yolları taşlıklı, hafif deli zeytinleri seviyorum.

Aileniz nereliydi?

Bir bölümü Bursalı, bir bölümü İstanbullu...

Ege'ye tatile mi geliyordunuz?

Hep tatile gelirdik. Babam bütün Türkiye'yi dolaşmayı çok severdi. Bir şehirde, bir kahve içeceksindir... O kadar hoşuna gider ve dersin ki, "Burada saatlerce oturabilirim." 10-15 sene önce de her gelişimde "İzmir'de yaşayabilirim." dedim. "Takılır kalırım, hatta bir dükkân açarım." diye korktuğumdan mıdır nedir, kalıcı olmamak için akla karayı seçtim! Hep İstanbul'a döndüm!

"İzmir'de yaşayamazmışım." dediğiniz oldu mu?

Gençken olsaydı, evet. Diyorlar ki, "Sen metropol insanısın. Konseri, tiyatrosu, gösterisi vs..." Bence burada bir konsere gitmek, İstanbul'da gitmekten çok daha çekici. Buradan İstanbul'a konsere gitmek de muhteşem oluyor. İzmirli erkekler, ülke sathında rekabete girmekten korkuyorlar mı bilmiyorum ama kızların boğulduğunu biliyorum. Kızlar, İzmir'in boğucu tarafını anladılar ve geleceği Ankara'da, İstanbul'da hatta yurt dışında arıyorlar.

Boşanmaların en fazla olduğu şehir, belki de bu yüzden İzmir?

Belki. İzmir, hayalcilerin şehri. Çok hayal kuruyorlar. Çok hayal kuruluyorsa, peşinden koşmak da ortaya çıkar. Boşanıyorlar, yine evleniyorlar, yine boşanıyorlar...

Maria Rita Epik'in bir sohbetimizde söylediği çok ilginç bir söz vardı: "Siz gençler bu şehri bırakıp gidiyorsunuz. Öyle olunca da, burası bir emekliler şehri haline geliyor."

Doğru, hatta İzmir'e yerleşenler de emekliler. Ama esas sıkıntı şuradan çıkar: Genç nüfus ne yapıyor? Üniversiteli işsizlerin en çok olduğu yer, İzmir. Bu, katlanılabilir bir durum değil. İzmir'in işadamını, orta sınıfını da, işçi sınıfını da, gecekondulusunu da tanıyorum. İzmir burjuvaları, geri kalan İzmirlileri kandırıyorlar!

Nasıl yapıyorlar bunu?

Onların bir sorunu yok. Gelirleri gayet iyi... Herkes yanılıyor, İzmir ekonomisi de sanıldığı kadar kötü durumda değil! Fakat dönüyorlar, İzmir'deki sosyal sınıflara "İzmir çok güzel. İzmir'de sorun yok." diyorlar. Ajanslar, işadamları birlikleri de bu yalanları üretmeye devam ediyorlar!

Orta ve yoksul sınıflar?

Onlar siyasi çatışmanın içine sıkıştırılmış durumdalar. "Bir gün elbet İzmir'in kaderi değişecek." diye, İzmir burjuvalarının onlara attıkları yalanlara inanmayı tercih ediyorlar, bir süre daha. Ama gel de bunu üniversite mezunu işsiz çocuklara anlat. Orada işin içine aktüel siyaset giriyor. Derhal AK Parti karşıtlığı, CHP, ulusalcılık giriyor ve işler karışıyor.

Yani 'çevre', 'merkez'e karşı gardını aldı, kopmayı bekliyor?

Çoktan. İzmir'in kritik noktası Gaziemir'dir. Bence iktidar partisinin stratejik bir hatası var. Bayraklı vb. ilçelerdeki muhtemel tercihlere göre fikir yürütüyorlar. Hayır, İzmir'in geleceği Gaziemir'de.

Neden Gaziemir?

Hem yeni sanayi orada, hem de yeni çalışanlar. Yeni enerji orada! İzmir, iki enerjinin çarpışmasına hazırlanıyor! 2014-2015 yılları, bu iki enerjinin çarpışacağı yıllar olacak. Eski enerjiyi, Konak ve Karşıyaka belirliyor. Yeni enerjinin merkezi olan Gaziemir ve çevresi; çok üretken ve siyasi, sosyal tercihleri muhafazakârlaşan yerler. Bugünün gençlerine sorduğunuzda kendilerini 'sosyal demokrat' diye tanımlıyorlar. Hâlbuki İzmir, 'merkez demokrat'tır. İzmir, 'merkez'i sever. Merkez, iktidardır.

İzmir neden 'merkez'i sever?

Merkez, Türkiye'de kalıcı iktidar demektir. İzmir, iktidarı seviyor. Ama başına yeni bir şey geldi: AK Parti. Her zaman iktidardan yana olan İzmir, bir anda ofsayta düştü! Bu travma 6-7 yılda atlatılabilirdi ama İzmir hâlâ atlatamadı. Daha da sürecek.

 

'Merkez'deki kuşaklararası taşıyıcılığa da büyük önem atfediliyor: Cumhuriyet'i koruyacak olan sizlersiniz!

Evet. İzmirlilerin çok tuhafına gidecek ama Türkiye'de kültürü en zayıf şehir İzmir. Bütün İzmirliler kendilerini çok kültürlü zannediyorlar, hayır! Yaşam tarzındaki ferahlıkla, kültür aynı şeyler değil! Bir şehrin kültürel zenginliğinin en iyi göstergelerinden biri de bir 'yer altı' düşüncesi, 'underground kültürü'dür. Bürokrasi kenti denilen Ankara'nın bile canavar gibi 'underground' sanatı vardır. Muhafazakarların underground olmadığını savunanların alnını karışlayayım! Bir Konya, bir Malatya, bir Diyarbakır, bir Maraş çok ciddi kültürel alt zeminlere sahiptir. İzmir'in yok böyle bir şeyi! "İzmir üzerine bir şeyler yaz." denildiğinde 50 yıldır aynı adama yazdırılır! Şiir günü düzenleniyor, 1940'ların şiirleri okunuyor. İzmir'in iyi romancıları çıktı, İzmirliler okumuyor.

İhsan Oktay Anar...

Evet. İzmir, Türkiye çapındaki iyi romancısını tanımıyor! Sokakta çarptığında, kim olduğunu bilmiyor! İzmir'in gelenekselleşmiş iki devlet üniversitesi var. Başka şehirde böyle üniversiteler olsa, ciddi bir bilimsel üretim olur. İzmir'de var mı? Ezber şu: "Operaya bilet bulunca, gitmek lazım!" Kültür aynı zamanda tavırdır! Atatürkçü olabilirsin ama "Ben bu operaya gitmem arkadaş." diyebileceksin! İyi operayı, kötü operayı da alkışlıyorlar. Ondan sonra herkes çok kültürlü! İzmir'in önde gelenleri -ki birçoğu arkadaşım- üniversiteli çocukların halinden anlamıyorlar! Yıllarca bir Film Festivali yapmayı beceremediler. Bu yıl başladılar, ellerine gözlerine bulaştırdılar! Buraya mümkünse bir merkezden başlayacak seferberlik lazım. Ama bu siyasetle olmaz. Bu belediye olabilirdi; en kolay yolu seçip "Siyasi iktidar bizden değil, bize çelme takıyor." diyorlar.

İzmir'in futbol kulüpleri de aynı şeyi söylüyor, Altay Başkanı "Devlet, Şanlıurfaspor'a verdiği desteği, İzmir takımlarına vermiyor." diyor.

Devlet, Şanlıurfaspor'a kaç milyon dolar yatırım yaptı; Selçuk Yaşar, Karşıyaka'ya kaç milyon dolar yatırım yaptı? Geçen yıl vaat ettiği parayı vermeyeceğini söylemesine rağmen bu yıl 4 milyon dolar verecekmiş Karşıyaka'ya. Devlet, Şanlıurfaspor'a 4 milyon dolar verdi mi? İzmir, kendi çevresine bir sınır ördü. Futbol kulüpleri de öyle! Türkiye'nin sporda uluslararası platformlarda gerileyişi, şu son şike skandalından sonra hiçbir şey olmamış gibi yeni sezona devam edişi –ki bu büyük bir rezilliktir-, çok benziyor İzmir'in küçük futbol dünyasına. Karşıyakalılar ve Göztepeliler, sabah akşam birbirlerine küfür etmekten çok memnunlar!

 

Gümüşlük'te bohem yaşadık

Ege'nin tatil mekânları için ne düşünüyorsunuz? Gelenler ve gidenler...

Ben Akdeniz sahillerine gidip mutsuz döneni çok gördüm. Ege sahillerine gidip mutsuz dönen, yok gibidir. Sadece buna bakmak bile yeter! Akdeniz'e gittiğinde oteli anlatan adam, Ege'ye gittiğinde mütevazı bir pansiyonda kalır ama yiyip içtiğini, yaşadığı keyfi anlatır.

Bunda, Ege'deki taşralılığın ve onun üzerine kurulu esnaflığın korunuyor olması da etken mi?

Bunlar çok önemli. Bir de şöyle bir şey vardır: İstanbullu, Ege'ye tatile gelir. Orada İstanbullu bir işletmeci varsa, gıcık atar. (Gülüşmeler) Ben Kuzey Ege'ciyim aslında.

Kuzey Ege merakı ne zaman başladı?

90'ların sonu, 2000'lerin başında... Yeşilyurt, Ayvacık, Küçükkuyu ve çevresini keşfedip yaşadıktan sonra, âşık olup bağlandım.

"Hayatımın en güzel 30 kilometresi." dediğiniz hat da burada mı?

Küçükkuyu ile Behramkale arasındaki, sahilden giden yoldur, o. Hâlâ çok severim.

Geçmişte bir Bodrum aşkı da var...

Benim için Gümüşlük diye bir yer var. O defter, 10 küsur sene önce kapandı. 3 lokanta, 2 pansiyon bir yerdi, Gümüşlük. Bizim çok az paramız vardı, bohemdik. Bir iğde ağacı altında oturup kitap okumak, sıcak bastırdığında da kendimizi denize atmaktan başka bir şey istemiyorduk. Lale Müldür, Emre Aköz, Orhan Koçak, Nurdan Gürbilek, Bülent Somay, Ali Boratav'la bu yıllarca sürdü. Sonra birileri geldi... Daha sonra başlayacak talanın ilk adımıymış, o. Gümüşlük'ü birdenbire kestim.

Çeşme sayfası nasıl açıldı?

Çeşme'yi eskiden beri severdim. Alaçatı'ya 2006'dan itibaren sık sık gelmeye başladım. Dostlarım oldu. Yavaş yavaş kalıyorsun. Kadınlar, Alaçatı'yı, Çeşme'yi çok seviyorlar. Hayatında bir kadın varsa, "Kuzey Ege mi, Çeşme mi?" diye sorarsan, sana "Çeşme" der. (Gülüyor)

Bundan rahatsız oldunuz mu?

Canımız istediğinde Kuzey Ege'ye gidiyoruz. Zaten Ayvalık'ı bırakamam. Ayvalık denince son yıllarda akla sadece Cunda geliyor. Bu, büyük bir haksızlık. Türkiye'nin ilk sit alanıdır. Korunmuştur. Havası, suyu çok özeldir. 10 kilometre ötesi, Kozak Yaylası'dır. Ayvalık, doğal parktır. Ekimin sonu, erken hasat dönemi. Zeytinlikler hasat olmaya başlıyor... Bir de ben Ege kasabalarının çarşılarını çok seviyorum. Özellikle bir yer önereyim, Ödemiş'in 7-8 kilometre ötesinde...

Birgi mi?

Birgi. İnsanlar hücum ederler diye korkuyorum. Birgi, o eski Osmanlı-Türk ruhunu, Ege'de en iyi ve hiç bozulmadan taşıyan yerdir. Yukarıda İmam Birgivi Hazretleri'nin de bulunduğu mezarlıktan sola dönünce şakır şakır suların aktığı bir yer var. Orada çayını iç, dön.

Tepesindeki Gölcük Gölü'nü ve yaylasını da unutmayalım... Ki Semih Kaplanoğlu da Yumurta'da bu coğrafyaya yer vermişti...

Ooo, oralara gitmiyorum. Mesela Manisa Salihli, Gölmarmara gibi yine Semih'in filmlerinde kullandığı yerler var.

Çeşme'yi de kullanmıştı, Herkes Kendi Evinde'de...

Semih Kaplanoğlu'nun en güme gitmiş filmidir, o.

Aynı fikirdeyim...

Film olarak problemleri olabilir ama anlattığı şey açısından müthiştir.

Dönüp dolaşıp asıl evine dönmek...

Çok acayip bir şeydir, o. Ama son yıllarda ben 'kendi evimiz' dediğimiz yerlerin de evimiz olmadığını düşünüyorum. Ruhun evi yok! Evleri döşemekle bu kadar kafayı yememiz; oradaki evim, buradaki evim falan, bunların hepsi hikâye! Aslında kendimize bile itiraf edemediğimiz bir şeyi fark etmemiz var.

Nedir o fark edemediğimiz şey?

Ruhun evi yok. Onun evi olmaz! Gurbetteyiz!

Mutsuzluğumuz ve hüznümüz, bundan mı?

Onlar da parçalardan biri ama çok derin konular... Ev, mobilya, tasarım şu bu... Olmuyor ya! Kendimizi içine koyamıyoruz. Tam "Burası iyi." diyoruz, kendi kendimize kaldığımızda, "Hayır, burası senin değil." diyoruz.

zaman gaz.pazareki

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum