IĞDIR'IN YAKIN TARİHİNE NOTLAR -XXXIV- YAŞANMIŞLIKLAR VE KAHVALTI KÜLTÜRÜMÜZ

IĞDIR'IN YAKIN TARİHİNE NOTLAR -XXXIV- YAŞANMIŞLIKLAR VE KAHVALTI KÜLTÜRÜMÜZ
28 Aralık 2023 - 10:35

IĞDIR’IN YAKIN TARİHİNE NOTLAR -XXXIV-

YAŞANMIŞLIKLAR VE KAHVALTI KÜLTÜRÜMÜZ
MİRZE SABİR'LER DOĞACAK - Yazan: Emir Şıktaş - www.tarihistan.org

                                                                                                   Emir ŞIKTAŞ

 Iğdır, daha 70’li yılların başında 20-30 bin nüfuslu küçük, şirin, sporda etkin, genç nüfusuyla okumada başarı yakalamış, Iğdır lisesinde eğitimin kalitesi üniversite kazanmada etkili ve sonrasında birçok siyasi badirelerden geçen, gençlerini kurban vermiş bir ilçeydi.

Iğdır’ın ana caddelerini sulayarak geçen Çıraklı arkı, İydirmava arkı, Baharlı arkı vardı. Bu sulama kanallarının üzerinde kurulmuş bakkal ve kahvehane gibi yerler vardı. Özellikle İydirmava (Iğdırmava) kanalı/arkı üzerinde sıralı şekilde dikili söğüt ağaçlarının oluşturduğu gölgelerde söğütlü kahveleri diye halk arasında bilinen kahveler vardı. Halende aynı adla o cadde anılmakta, meşhur közde semavar çayı içmek isteyenler gündüz 40 dereceyi bulan sıcaklığın zorluğunu atmayı, akşamın serinliği ve semaver çayı ile atmaya çalışırdı.

1960 ve 1970 li yıllarda çok etkin olan bir beslenme, daha doğrusu kahvaltı kültürü de vardı halkımızda. Sabah erken saatlerde işyerlerini açan esnaflar, ya da erkenci erkekler, hemen kaymakçı Asker, kaymakçı Yakup, kaymakçı Behlül, ismini duyduklarım veya bizzat gördüklerim olan bakkallara gider büyük tepsilerde yayvan şekilde manda sütünden yapılmış yoğurdun kare şeklinde kesilmiş kaymağını satın alır, bazen de biraz bal ilave ettirir, taze pide ekmeği ve çay eşliğinde kahvaltı yaparlardı.

Bazı damak tadını seven kişiler ise şor ile manda sütünden elde edilmiş eritilmemiş yağ olan kere yağının karışımına verilen adla şor-kere kağıt arasında alarak kahvaltı yapmaktaydılar.

Bu kahvaltılıkların büyük bölümü ilçe merkezinde hayvan besleyen kişiler tarafından üretilmekte idi. Köylerden şehre yoğurt, süt, peynir, yumurta, lavaş ekmeği yaparak getirip satanlarda vardı elbette. Ama şehirdeki bahçeli evler çok yaygın olduğu için büyük bir kesimin hayvan ahırı yanı sıra tandır damı da vardı.

Çoğunlukla ya normal lavaş ekmeği veya yuxa denilen uzun zaman saklanması mümkün kuru lavaş benzeri ekmek pişirilip sandıklara istif edilirdi. Bu ekmek evdeki nüfus sayısına göre bazen bir ay kadar devam edebilmekteydi.

İnsanlar tarlasına ektiği buğdaydan yemeklik ununu ve bir sonraki yıl ekeceği tohumluk buğdayı ayırıp, ununu öğüttükten sonra tohumlarıyla birlikte ambarına yerleştirdi ve kış çıkana kadar ya da sonraki yılın buğday ürünü çıkana kadar ihtiyacını gidermek te idi.

Çok yoğun alışkanlıklardan biri olan kahvede karnını doyurma kültürü zamanla yerini ayak üstü atıştırma yerlerine bırakmak zorunda bırakıldı. Tıpkı meşakkatli ve yorucu tandır lavaşının yerini fırınların aldığı gibi. Ama kepekli kırmızı kılçık denilen buğdaydan yapılmış ekmeğin tadını ve lezzetini hiç biri vermemekte.

Mahallede tandır yakılıp, lavaş ekmeği, tapan, galın, yapıldığında mahallenin diğer ucunda kokusunu alabiliyorduk. Tandır yakıldığında üzerinde sarı yağ dediğimiz hayvan yağı ile galın ekmeğinin karıştırılması ile yapılan döymecin kokusu mahalleden, lezzeti damaklardan gün boyu eksik olmazdı. Ekmek yapılıp bittikten sonra köz ateşinde kaynayarak kıvama gelen Bozbaş’ın tadı unutulur gibi değil.

Bazen üzerine bir sac atar buğday susam karışımı kavurga yapılırdı. Pancar mevsimi ise tarladan getirilen pancar köze atılır, ertesi sabah çıkarılır ve nar gibi kızarmış pancarlar iştahla çocuklar tarafından yenilirdi.

Tandır yanmışsa sabah aşı da çoğu aile tarafından akşamdan tandıra yatırılır, sabah harika bir lezzette olan sabah aşı içilirdi.

Bu güzellikler sağlıklı bir beslenmenin yanısıra yemek kültürümüzün sade, naturel, zevkli ve bugünkü hamur işlerinden sadece oluşmadığını göre bilmekteyiz. Damak tadı olmayan, yediğinde lezzet alınmayan hiçbir şey soframızda yer almamış, bunların tüketilmesinden de zahmetli de olsa kaçınıl mamıştır.

1970 Yılı sonları çarşı ekmeği, somun ekmeği, taş fırın ekmeği, tava ekmeği vd. adları verilen fırın ekmekleri tüm şehir ve köylerde tandırların yok olmasına müsebbip olmuştur. Son yıllarda tandır lavaş ekmeği ticareti rağbet görmeye başlamış ve gerek şehir merkezinde, gerekse yakın yerlerde tandır yerleri açılmış ve ekmek üretmekteler.

Yani en azından lavaş ekmeği ve tandır kültürü yok olmaktan kurtulmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum