FLAŞ HABER

Hakan ÖZŞANLI: HAYALLER VE YAHYA KEMAL

İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar diyor Yahya Kemal. Hepimizin bir hayal âlemi va

Hakan ÖZŞANLI: HAYALLER VE YAHYA KEMAL
26 Şubat 2012 - 21:35 - Güncelleme: 31 Ekim 2020 - 23:38

HAYALLER VE YAHYA KEMAL


            İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar diyor Yahya Kemal. Hepimizin bir hayal âlemi var. Bazen ona sığınıyor avunuyor; bazen de hayal âlemimizin ufuklarında at koşturuyoruz. Acılarımızı, kederlerimizi bu dünya içinde yoğuruyor yeis âlemimizin surlarında mutluluk gemileri uçuruyoruz. Bazen de en umutsuz anlarımızda sığınacak bir gemi oluyor hayaller…
 
            Yahya Kemal gibi Türkçemize” ağzımda annemin sütüdür” diyen bir şair bile hayallere sığınmış, o şanlı tarihimizin geri gelmez sayfalarında ümit bulmuş; Mohaç Türküsünü Akıncılar şiirini hep o hayal âlemindeki at koşturan cetlerimizi düşünerek yazmış, hayallere sığınmış…
 
            Yahya Kemal Türkçemizin ses bayraktarı ve muhteşem şairlerimizden biri… Ümitsizlikten ziyade ümidi, hüzünden ziyade mutluluğu, kederden ziyade aşkı anlatmış mısralarında Batı karşısında ezilen insanımızın ümidi olmuş O. Kendi toplumuna uzak yabancı kalan insanımızı “Süleymaniye’de Bayram Sabahında bakın ne kadar güzel anlatmış..
 
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
 
Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye'de
 
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
 
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
 
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
 
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
 
Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir,
 
Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir.
 
Bir geliş var!.. Ne mübarek, ne garib alem bu!..
 
Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu...
 
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
 
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
 
Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık
 
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;
 
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
 
Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya.
 
Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor,
 
Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor.
 
Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
 
Adamış sevdiği Allah'ına bir böyle yapı.
 
En güzel mabedi olsun diye en son dinin
 
Budur öz şekli hayal ettiği mimarının.
 
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
 
Seçmiş İstanbul'un ufkunda bu kutsî tepeyi
 
 
 
Bu mısralar Avrupa’dan gelen bir aydının oruçsuz geçen bir ramazan gününün acısını, samimi biçimde yansıtmıyor mu?
 
            Ok şiiri dışında bütün şiirlerini aruzla yazan Türkçeyi aruza uydurma becerisi gösteren bir şair O.
 
Bu şiirin-Ok- iki önemli özelliği var; birincisi Yahya Kemal'in hece ölçüşüyle yazmış olduğu tek şiir (diğer bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır),ikincisi ise kafiye uydurabilmek için şiiri tam 56 senede tamamlayabilmiş olmasıdır.
 
OK
 
 
 
Yavuz Sultan Selim Han'ın önünde
 
Ok atan ihtiyar Bektaş Subaşı,
 
Bu yüksek tepeye dikti bu taşı
 
O gazi hünkarın mutlu gününde..
 
 
 
Vezir, molla, ağa, bey, takım takım
 
Güneşli bir nisan günü ok attı.
 
Kimi yayı öptü, kimi fırlattı,
 
En er kemankeşe yetti uç atım.
 
 
 
En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü.
 
Titrek elleriyle gererken yayı,
 
Her yandan bir merak sardı alayı.
 
Ok uçtu hedefin kalbine düştü.
 
 
 
Hünkâr dedi 'Koca, pek yaman saldın,
 
Eğerci bellisin benim katımda,
 
Bir sır olsa gerek bu ilk atımda.
 
Bu sihirli oku nereden aldın? '
 
 
 
İhtiyar elini bağrına soktu,
 
Dedi İstanbul muhasarası,
 
Başlarken aldığım gaza yarası,
 
İçinden çektiğim bu altın oktur.
 
Ölümün bir gün geleceğini, Azrail’in hayat kapısının son zilini çalacağını, Sessiz Gemi şiiriyle dile getirmiş.
 
 
 
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
 
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
 
 
 
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
 
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
 
 
 
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
 
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
 
 
 
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
 
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
 
 
 
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
 
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
 
 
 
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
 
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
 
 
 
Serin kelimesini bulmak için yıllarca bekleyen bir Türkçenin hüner şairiydi O.
 
 
 
Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış.
 
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle,
 
Gece bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış.
 
Eski Şiraz'ı hayal ettiren ahengiyle.
 
 
 
Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde.
 
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter
 
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
 
Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.
 
Ve “serin serviler”… Rivayet olunur ki üstat bu satırdaki “serin” sıfatını buluncaya kadar bu şiiri sekiz yıl tamamlayamamıştır. Hafız’ın kabri -son haliyle- gerçekten de serviler altındadır. Yahya Kemal belki de kendi rint meşrepliği ile bir rindin dünyada kabrinin neresi olması gerektiğini en iyi bilenlerdendir. Zira kendisi de sağlığında ısrarla Rumeli Hisarı’na gömülmeyi vasiyet etmiş, bu ısrarının sebebi sorulunca da rindane bir cevap vermiştir: “Orası, İstanbul kuşatması sırasında şehit düşenlerin, ilk şehitlerin meftun olduğu yerdir. Onların arasında olmak isterim.”
 
Şairi, kabrinde her seher bir gül açması, her gece bir bülbül ötmesi dileğiyle yâd ediyor ve böyle bir şaire sahip olduğumuz için yüreklerimizde, şairin Ankara’dan İstanbul’a dönerken duyduğu mutluluğa bedel bir mutluluk duyuyoruz… Ruhu şad olsun.
 
Bizler marifetin iltifata tabii olduğunu biliyor ve ona hayal âleminde iltifat ediyoruz. Onun mısralarını okuyor hayallerine dalıyoruz. Mevlana “Ey inci kırıldığına üzülme, parlayacaksın” der. O da milletimizin bir gün hak ettiği yere gelebileceğine inanan aydın şairlerimizden biri.
 
            Sözün özü keşke hayallerimizi gerçekleştirebilsek… İltifat ile yaşasak keşke değerlerimizi kaybetmeden kıymet bilsek… Keşke, keşke vesselam… 26/02/2012 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları
00:50