HACI BEKTAŞ-I VELÎ KİTABI YAYIMLANDI

"HACI BEKTAŞ-I VELÎ" kitabı yayımlandı. Hakan Sarı ve Yusuf Koşar tarafından hazırlanan kitap alanında uzman yazarların makalelerinden oluşuyor.

HACI BEKTAŞ-I VELÎ KİTABI YAYIMLANDI
28 Eylül 2021 - 15:14 - Güncelleme: 28 Eylül 2021 - 15:32

HACI BEKTAŞ-I VELÎ

Bir yazı görseli olabilir

SUNUŞ
Hakan SARI - Yusuf KOŞAR


Ortaçağ Avrupa’sında kilise baskılarından bunalan aydınlar, Eski Çağ edebî eserlerine ve felsefe metinlerine yönelerek bir çıkış yolu aramışladır. Bu süreç esnasında ortaya yeni bir terim ve hatta felsefe çıkacaktır: Hümanizm. Sözlüklerimize “insancıllık, insan odaklı” olarak geçen bu kavram felsefe terimleri sözlüğünde; “İnsana değer veren, saygı gösteren, insanın özündeki iyilik ve güzellikleri geliştirmeyi amaçlayan, insana olumlu nitelikler kazandıracak refah ve bolluğu sağlama gereğini savunan tutum ve eğilimlerin tümü” biçiminde geçer.
Hümanizm, hâlâ tartışılan, ideolojik ve siyasî bir kavramdır. İnsan madde ve mânâdan meydana gelir. Ruh ve beden ayrı düşünülemez. Bununla beraber insanı ön planda tutan hümanizm, tanrı kavramını yadsır. Zira artık tanrıya öykünen insan ön plana çıkmaktadır. İnsan yaratılış gayesinden, köklerinden kopup Tanrı’yı, doğayı, yaratılmış diğer varlıkları ardında bırakıp merkeze insanı alarak bir insan sevgisinden -hümanizmden- bahsetmesi gerçeklikten uzaktır. Hayvanlara ve diğer canlılara rağmen insan değil, onlarla birlikte insan der bizim kültürümüz. Cemil Meriç Kırk Ambar isimli eserinde Kemal Tahir’den şöyle bir alıntı yapar: “Oysa Kemal Tahir, “hümanizm dünyanın en namussuz sömürüsü olan burjuva sömürüsünü örtbas etmek için ileri sürülmüş bir duman perdesidir.” diyordu.” 
Hümanizma ile insan sevgisini içine alan kavramları da daraltıyoruz. Bizim insan sevgimizde muhabbet vardır, merhamet vardır, hürmet vardır, hizmet vardır, aşk vardır. Bu kadar zengin bir dil kullanarak anlattığımız insan sevgisini hümanizmle tek kelimeye düşürmek dilimizi de kısırlaştırabilir. Her birinin ayrı ve içsel bir felsefî ve kültürel derinliği olan bu olguların izini hümanizm felsefesinde sürmek ise oldukça güçtür. 
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün; “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” sözünden hareketle insan sevgisini kendi köklerimizde aradığımızda kendi kültürümüzde Yunus Emre, Mevlânâ, Hacı Bektaş-ı Velî gibi kültür neferlerimizle karşılarız. Kanın damarlardaki sürekli hareketi gibi mütemadiyen işlenen ve işleyen kültürel köklerimizde bizlerin küreselleşen dünyada sürüklenmemizi engellemektedir. Geçmişin manevî birikimini şimdiye taşımak insanlığın ve doğanın kurtuluşuna katkı sunmak anlamına gelecektir. 
Hacı Bektaş-ı Velî’yi anlatmaya çalıştığımızda zihnimizde onun niteliklerini sıralayacak onlarca sıfat belirir. Bizce Hünkâr’ı en iyi tanımlayan sıfat, sevgidir. Onun sevgisi “Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü.” sözünün vücut bulmuş hâlidir. Karşısındakinin dinine, milliyetine ve hatta cinsiyetine bakmadan “can” gözüyle bakar. 
“Kalecük kadısı Kırşehri’nden Hünkâr’ın müritleriyle birlikte Hünkâr’ı ziyaret etmek üzere yola çıkar. Yolda otlu, sulu, sazlı bir yere gelirler. Bir de bakarlar ki orada bir sürü domuz yatıyor. İçlerinden biri üstüne gider. Domuzlar korkup kaçarlar. Birisi bir domuz yavrusunu tutar, birinde bir çan varmış, boynuna takıp, boynuna takıp salıvermek ister. Kadı “etmeyin der, eylemeyin, erenlerin ziyaretine gidiyoruz; yaptığınız doğru bir iş değil. Bu yavru da öbürleri de çan sesini duyunca ürkerler, helâk olurlar” der amma sözünü dinletemez. Yavrunun boynuna çanı takarlar, salıverirler. Yavru bir yandan sesten ürker, bir yandan öbürlerine yetişmek ister, onlar sesten ürküp dağılırlar, can havliyle kaçışırlar, bu işi edenler de güle güle katılırlar. Kırşehri’ne vardıkları vakit Hünkâr, Ahi Evren’le sohbet etmektedir. Elini öpüp otururlar. Hünkâr onlara bakıp o hayvancıklar size ne yaptı da der, o hakkıyçin hiçbir yerde alnımız terlemedi, ancak o yavrucağın ardından yetişip boynundan o çanı alıncaya dek alnımız terledi. İste yavruya taktığınız çan. Hünkâr, çanı çıkarıp gösterince şaşırırlar, eline ayağına düşüp özür dilerler. Erenler, suçlarını bağışlar.  Derviş olan kadıya da döner, o zaman der, ‘senden dervişlik kokusu geliyordu. Derviş olanın hiçbir yaratığa eziyet etmemesi, eziyetçi olmaması gerekir.’”
Müslümanlarca hoş bakılmayan domuza bile merhamet eden bir anlayış ve hoşgörüsü abidesidir Hacı Bektaş-ı Velî. O daima mazlumdan yanadır: 
“Hacı Bektaş, Rûm ülkesine güvercin donunda gelir. Hacı Doğrul adındaki eren, onun üstüne doğan şeklinde gider. Hacı Bektaş silkinir, insan olur, onu boğazından yakalar, sıkar. Bir zaman aklı başından giden Doğrul, kendine gelince özür diler, Hünkâr, biz size mazlum donunda geldik, siz bizi zalim donunda karşıladınız; er eri böyle karşılamaz; güvercinden daha mazlum bir hayvan bulsaydık onun donunu urunur da öyle gelirdik der.”
İkinci Dünya Savaşından sonra dünya barışını tesis etmek ve korumak için kurulan UNESCO, sevgi ve barışı anlatabilmenin yolunu Hacı Bektaş-ı Velî’nin bu ve bunun gibi menkıbelerini insanlığa aktarma gayretiyle Anma ve Kutlama Yıl Dönümleri Programı’na Hacı Bektaş-ı Velî’yi almakla isabetli bir iş yapmıştır. Hacı Bektaş-ı Velî’nin bu programa alınması için gayretlerinden dolayı UNESCO Türkiye Millî Komisyonu adına Prof. Dr. Öcal Oğuz’a, kitabımıza katkı sunan 36 akademisyen ve yazarımıza, çalışmamızda bizi destekleyen danışma kurulumuzdaki hocalarımız sayın Prof. Dr. Atabey Kılıç, Prof. Dr. Gıyasettin Aytaş, Prof. Dr. Hayrettin İvgin ve Prof. Dr. İsmail Erdoğan’a teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ayrıca başta Hacı Bektaş-ı Velî olmak üzere erenlerin ruhuna değecek “Gülbang”ı terennüm eden üstat Hüseyin Dedekargınoğlu’na şükranlarımızı sunarız. 
Ihlamur Kitap Anma Armağan kitaplar dizimizin 6. kitabı olan Hacı Bektaş-ı Velî kitabını da numaralandırarak, 250 adedini isme özel bastık ki ölümsüz bir hatıra olsun. Bu hususta isme özel baskı ön siparişi oluşturarak bizleri destekleyen 250 yüreği geniş dosta da selâm ederiz.
Kitaba katkı sağlayan yazarlar:


Fotoğraf açıklaması yok.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum