Betül Yaren ÖZER: RUSYA'NIN HİBRİT SAVAŞ STRATEJİSİ: GÜRCİSTAN ÖRNEĞİ

Betül Yaren ÖZER: RUSYA'NIN HİBRİT SAVAŞ STRATEJİSİ: GÜRCİSTAN ÖRNEĞİ
28 Eylül 2021 - 15:35

Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle birlikte dünya küreselleşme yolunda önemli bir ivme kazanmış ve tehdit unsurlarının belirsiz, öngürülemez olduğu kompleks bir uluslararası sisteme evrilmiştir. Küreselleşmenin getirdiği pek çok yenilik, ulaşım ve haberleşme teknolojilerinin gelişmesi, alışılagelmiş risk ve tehditlerde de bir dizi değişime sebebiyet vermiştir. Risk faktörlerinin genişlemesinin yanı sıra, tespit ve bertaraf edilmesi yönündeki belirsizlikler yeni taktik ve stratejilerin geliştirilmesini de zorunlu kılmıştır. Bunun başlıca sebebi ise geleneksel askeri yöntemlerin most modern güvenlik tehditleriyle mücadele etmede yetersiz kalması olmuştur. Bunun sonucunda ise geleneksel düzenli birliklerin (askeri) yanı sıra düzensiz birlikleri (medya, propaganda, ekonomi, kamu diplomasisi vb.) de içeren karma bir savaş stratejisi geliştirilmiştir. Bu çalışma, hızla küreselleşen uluslararası sistemde, hibrit savaş olarak tanımlanan post modern savaş stratejisini Rusya-Gürcistan savaşı üzerinden değerlendirmiştir.

Günümüz tehdit unsurları ve onları bertaraf etmede kullanılan araç ve stratejilerden bahsetmeden önce tarihsel süreçte revizyona uğrayan güvenlik algısını daha geniş bir perspektifte değerlendirmek gereklidir. Küreselleşme öncesi uluslararası sistemde güvenlik, refah, savunma gibi kavramların odak noktası ‘’devlet’’ mekanizması iken küreselleşme sonrası bu kavramların odak noktaları genişlemiş ve artık bireyin, ekonominin, ticaretin, çevrenin vb. güvenliği de devletin güvenliği kadar kritik bir rol oynamaya başlamıştır. Devletin güvenliğine diğer faktörlerin güvenliği de eklemlendiğinde uluslararası sistemin güvenliği karmaşık kompleks bir yapı haline gelmiştir. Tehdidin yöneldiği unsurların çeşitliliği bir noktada geleneksel askeri unsurları devre dışı bırakmış ve bunun sonucunda da savunma mekanizmalarının ıslah edilmesi, geleneksel askeri araçların yanında başka dinamiklerin de bu yeni savunma stratejisine dahil edilmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Karma-Melez savaş olarak da anılan hibrit savaş stratejisi de yeni uluslararası güvenlik sisteminin ihtiyaçlarına yönelik ortaya çıkmış ve sistematikleştirilmiştir. En genel tanımıyla hibrit savaş; düzenli birlikler (askeri yöntemler) ile düzensiz birliklerin bir arada kullanıldığı, zamana yayılan düşük yoğunluklu bir savaş türüdür. Düşük seviyeli konvansiyonel operasyonlar, istihbarat, siber uzay, ekonomik savaş unsurları (yaptırımlar vs), diplomasi, kamuoyu manipülasyonu aracı olarak medya, propaganda ve psikolojik savaş hibrit savaşın en önemli temel bileşenlerini oluşturmuştur. Hibrit Savaşı geleneksel savaştan ayıran en önemli farklarından biri de savaş ilanı olmadan,örtülü operasyonlarla yürütülmesidir. Bir diğer önemli husus da yöneldiği hedef unsurlardır. Geleneksel askeri yöntemlerde hedef unsur düşman birlikleri yani ordu iken hibrit savaşta hedef unsurlar düşmanın ekonomisi, ordusu, siber alt yapısı, kamuoyu, istihbarati faaliyetleri ve enformasyonudur.  Geleneksel savaşta amaç, düşmanın ateş ve insan gücünün bertaraf edilmesiyken bu durum hibrit savaşta hem askeri hem de ekonomik unsurların saf dışı bırakılması ve toplumda kritik noktalar ile sivil unsurların hedef alınmasıdır. Örneğin; yoksulluk, etnik çatışma gibi tehditlerin askeri faaliyetlerin etki alanının dışında kalması sebebiyle daha farklı bir mücadele yöntemlerinin geliştirilmesini zorunlu kılmıştır. (Medya, kamu diplomasisi vb)

Rusya; hibrit/melez stratejileri kullanarak aynı anda birden fazla paralel savaş yürüten bir devlet olarak karşımıza çıkmaktadır. Rusya tarafından, özellikle son yirmi yıldır komşu ülkeleri üzerinde büyük ve asimetrik ölçekte bir bilgi savaşı yürütülmektedir. Rusya’nın hem Gürcistan hem de Ukrayna’ya karşı operasyonlarında hibrit savaşın kilit unsuru ise siber uzay olmuştur.  Bu doğrultuda Rusya’nın odaklandığı en etkin araç ise sosyal medya olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilgi harekatıyla algıları yönlendirmek hibrit savaşın temel stratejilerinden biridir. Hedeflenen nihai amaç ise, istenilen politik hedefler doğrultusunda kitlelerin algılarını manipüle etmektir. Bu doğrultuda hedef ülkenin toplumsal yapısı, ülke içi dinamikleri bilgi operasyonlarının önemli hedeflerinden biri olagelmiştir. Hedef ülkenin tarihi, etnik yapısı, ülke içi ekonomik problemleri ve diğer hassas noktaları, o toplumun dengesini bozabilecek muhtemel zayıflıkları, bilgi operasyonlarının en yoğun olarak yürütüldüğü konulardır.

Rusya’nın hibrit savaş stratejilerinin tarihsel arka planına bakacak olursak, 2000’lerin başında ‘’renkli devrimler’’ ile ABD ve Rusya’nın dolaylı olarak karşı karşıya gelmelerini görmekteyiz. Ayrıca Sovyetlerin dağılmasından sonra Gürcistan ile Rusya’nın siyasi ve diplomatik ilişkileri oldukça kötüleşmiştir. Bilhassa da Güney Osetya’dan başlayıp ardından tüm Gürcistan’a yayılan “Beş Gün Savaşı” ikili ilişkilerindeki krizin en üst noktasını oluşturmaktadır. 2008 yılında Rusya’nın Gürcistan üzerinde başlattığı Abhazya ve Güney Osetya odaklı operasyon öncelikli olarak siber uzay ve sosyal medya araçları ile başlamıştır. Gürcistan’ın tüm siber alt yapısı devre dışı bırakılmış ardından operasyonun ilerleyen safhalarında ise düzenli birlikler (ordu) devreye sokularak Rusya’nın Gürcistan üzerindeki hedefleri yerine getirilmiştir. Bölgedeki istikrarsızlıklar, ekonomik sorunlar, yoksulluk, kaynak yetersizliği, ideolojik radikalleşme, demografik yapı, devletin başarısızlığı ve toplumsal kutuplaşma hibrit savaşta odaklanılan ve operasyonları başarıya götüren en kritik noktalar olmuştur. Rusya’nın hibrit savaş stratejisinin hukuki altyapısını oluşturan ‘’Dış Politika Gözden Geçirme Dokümanı (2007) ile ‘’Ülke Güvenliği Gözden Geçirme Dokümanı (2009) gibi belgelerle belirlenmiş ve 2009’da çıkan ‘’Yurt Dışında Yaşayan Rus Kökenli Vatandaşlara Yönelik Federal Kanun ile de güçlendirilmiştir. Rus Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov 2013 yılında yaptığı bir konuşmada ‘’askeri yöntemlerin askeri olmayan yöntemlerle beraber kullanıldığında başarılı olduğunu belirtmiş ve askeri olmayan yöntemlere örnek olarak da politik, ekonomik, iletişim, insani ve diğer alanlara’’ dikkat çekmiştir. Ayrıca Gerasimov yayınladığı bir makalesinde yeni askeri doktrin hakkında ayrıntılı bilgi vermiş, Rusya’nın yeni nesil savaş atmosferini ne şekilde algıladığı ile ilgili temel donelerden bahsetmiştir. İlk olarak savaş-barış arasındaki çizginin silikleştiğinden, savaşların artık açıkça beyan edilmeden çeşitli unsurlar kullanılarak yapıldığını dile getirmiştir. Bunların yanı sıra, bazı hususlarda alışılagelmiş geleneksel askeri yöntemlerden ziyade gayri nizami harp yöntemlerinin daha etkili olduğu söylemiştir. Gerasimov, hedef ülkenin sivil unsurlarının önemine dikkat çekerek ‘’sivil halkın protesto gücüne’’ önem vermiş, asimetrik güç unsurlarının koordineli kullanımının da altını çizmiştir. Bilhassa enformasyon harbi ve propaganda faaliyetlerinin belli bir koordinasyonla işlemesi gerekmektedir.

Rusya’nın yeni nesil savaş doktrininde önemli rol oynayan diğer bir kişi de Korgeneral Alexander Vladimirov’dur. Savaşı ‘’milli olarak var olmanın kritik bir parçası’’ olarak tanımlayan Vladimirov’a göre yeni savaş stratejisinde askeri güç unsurları, operasyonu neticelendiren, nihai noktayı koyan aşamadır. Fakat askeri güç unsurlarından önce hedef ülkenin dinamikleri, psikolojik harp ve bilgi harbiyle amaçlar doğrultusunda yönlendirilmelidir. Amaç herhangi bir bölgenin ele geçirilmesi değil hem politik hem iktisadi hem de kültürel açıdan kontrol altına alınmasıdır. Bu durumda geleneksel askeri yöntemlerden farklı olarak hibrit savaşta askeri yöntemler, birincil etkili faktör olma özelliğini kaybetmektedir. Bu yeni doktrin en geniş tanımıyla post-modern savaş atmosferini; askeri güç ile siyasi, iktisadi unsurları ve enformasyon ile propaganda operasyonlarını da çatışma ortamına dahil eden kompleks bir yapı olarak tanımlamaktadır. Rusya’nın savaş doktrinindeki değişimlerini mukayeseli olarak anlatmak gerekirse eski savaş doktrininde, doğrudan taarruz, düşmanın yok edilmesi, silahların kullanılması, konvansiyonel kuvvetler, geleneksel üç boyutlu harekât ortamı, doğrudan temas, bölümlendirilmiş savaş, fiziksel ortamda savaş, simetrik etkilerin kullanılması ve belirli bir zaman dilimini kapsayan savaş gibi unsurlar etkili iken yeni savaş doktrininde temel dinamikler şu şekildedir; doğrudan etki, düşmanın içeriden çökertilmesi, kültürel savaş, özel kuvvetlerin ve ülke içindeki muhalif grupların kullanılması, bilgi ve algı harbi, temassız savaş, düşmanın tüm sistemlerinin hedef alınması, fiziksel ortama ilave olarak insan zihninin ve siber ortamın hedef alınması, politik, ekonomik, bilgi/enformatik, teknolojik ve ekolojik alanlarda asimetrik etkilerin kullanılması, belli bir zaman dilimini kapsamayan, bir ülkenin milli hayatında sürekli devam eden ve doğal bir durum olan savaş’’

Tchekinov ve Bogdanov’a göre Rusya’nın yeni savaş stratejisi sekiz safhadan oluşmaktadır. Bunlar; ilk safha asimetrik savaş (enformatik, diplomatik, ekonomik vb.) ikinci safha; dezenformasyon savaşı, üçüncü safha; hükümet görevlilerine baskılar, dördüncü safha; halk olayları çıkarma, beşinci safha; özel birliklerin ve ülke içindeki muhalif grupların kullanılması, altınca safha askerî harekât, yedinci safha; teknolojik üstünlüğün kullanılması ve sekizinci son safha olarak; son direniş noktalarının temizlenmesidir.

Bunların yanı sıra sadece Gürcistan’da değil Ukrayna’da da Rusya’nın karma savaş stratejisini ustalıkla icra ettiğini görmekteyiz. Rusya’nın yürüttüğü bilgi harbi sadece kendi kamuoyu ile sınırlı kalmamış, televizyon, radyo ve internet vasıtasıyla hem kendi dillerinde hem de İngilizce yayınlar, bildiriler yaparak dünya kamuoyuna da seslenmiştir. ‘’ Stephen Komarnyckyj’ye göre Rus bilgi harbinin bileşenleri sadece devlet yayın organlarıyla sınırlı kalmamış, bağımsız görünümlü internet sitelerinden politik organizasyonlara, çeşitli yöntemlerle etki alanına alınmış politikacı, iş adamı ve şirketlerden Rus görüşlerini savunan gazeteci, yazar ve araştırmacılara, halkla ilişkiler şirketlerinden ücretli internet yorumcularına kadar uzanan geniş bir ağı kapsamıştır’’ Uluslararası kamuoyunun yönlendirilmesinin yanı sıra Rus halkının da algıları başarıyla yönetilmiştir. Kriz zamanlarında Rus halkının %80’den fazlası Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i desteklemiştir. Yeni Rus Doktrininde ifade edildiği üzere hibrit savaşın asıl etki alanı insan zihnidir. Buna göre en kritik unsur olarak bilgi harbi ve psikolojik savaş karşımıza çıkmaktadır. Gürcistan birkaç yıldır askeri baskı ve ekonomik-ticari ilişkilerin sürekli sekteye uğramasıyla mücadele ederken hala nüfusun kayda değer bir kısmı, Avrupa- Atlantik entegrasyonunu desteklemeye devam etmiştir. Bununla birlikte, mevcut hükümetin siyasi kırılganlığı da ülke içi endişe kaynaklarından bir diğerini oluşturmuştur. Tüm bu siyasi atmosferin içinde Rusya, hem Gürcistan’ın Avrupa-Atlantik entegrasyonunu itibarsızlaştırmak hem de Gürcistan’ın Sovyet sonrası oluşan siyasi ana akımına alternatif bir söylem geliştirmek amacıyla birtakım Gürcü siyasi partilerine, STK’lara ve medya organlarına destek vermek suretiyle kendi lehinde yönlendirmek, şekil vermek istemiştir. Bu doğrultuda Rusya’nın Gürcistan’a yönelik politikalarının, Sovyet sonrası ülkelerle ilgili birtakım politika ve stratejilerinin daha geniş perspektifte yorumlanması önemlidir. Rusya bu ülkeler üzerinde, yeni uluslararası siyasette ‘’büyük güç’’ statüsünü yakalama arzusuyla önemli bir misyon taşımaktadır. Rusya’nın post-Sovyet ülkeleri ile siyasi ve ekonomik merkezli konumunu yeniden inşa etmek ve Avrasya Ekonomik Birliği’nin Rus liderliği altında yükseltmektir. Mümkün olduğunca Batı etkisini sınırlandırmak ve özellikle NATO başta olmak üzere Avrupa Birliği (AB) gibi örgütlerin post-Sovyet ülkeleri ile entegrasyonunu önlemek Rusya için birincil öncelikler arasında olmuştur. 1990’larda ve 2000’lerin başında bu örgütlerin genişlemesini destekleyen liberal fikirlerin aksine, Rus otoritesi bu hamleleri jeopolitik bir tehdit olarak algılamış ve sıfır toplamlı bir oyun olarak görmüştür. Eski Sovyet coğrafyalarında Batı’nın elde ettiği en küçük bir toprak kazanımı dahi Rusya tarafından güvenliğine ve ekonomisine yöneltilmiş büyük bir tehdit olarak algılanmıştır.

Bu denklem oyununda Rusya, Gürcistan’ın gelecekteki yörüngesi hem ülkenin jeopolitik önemi hem de Batılı aktörlerin -bilhassa 2003 Gül Devrimi’nden sonra- ulusa bağladığı özel sembolizm sebebiyle oldukça hayati olarak görülmüştür. Jeopolitik açıdan yorumlamak gerekirse Rusya, Güney Kafkasya’yı hem Türk dünyasına hem de Orta Doğu’ya karşı bir tampon bölge olarak görmüştür. Ayrıca, Gürcistan, Karadeniz’in doğu kıyısında yer alması ve Batı’ya, Hazar Denizi ve Orta Asya’ya erişim sağlayan doğu-batı koridorunun Batı ucunu oluşturması nedeniyle stratejik açıdan kilit özelliklere sahip bir ülke olarak kabul edilmiştir. Bu sebeple Gürcistan’ın politik ve ekonomik kaderinin sadece Güney Kafkasya ile sınırlı kalamayacağı, çok daha geniş coğrafyalara nüfuz edeceği idrak edilmiş bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmıştır. Bu noktada Rusya, Gürcistan’ın gelecekteki NATO üyeliğine ulaşma stratejisini, Rusya’nın Karadeniz bölgesindeki hareket kabiliyeti ve operasyonel yetenekleri açısından büyük bir tehdit olarak kabul etmiştir.

Rusya’nın Abhazya ve Güney Osetya üzerindeki çözüme kavuşturulmamış çatışma bölgeleri üzerindeki etki ve stratejileri, Gürcistan’ın NATO ile entegrasyonunun önündeki en büyük engeldir. Ayrıca Gürcistan’a 2006’da getirilen ekonomik ambargo, enerji arzının kesilmesi, Rus Askeri Doktrininin (2014) yıkıcı bilgi faaliyetleri, bu faaliyetlerin neden olduğu etnik ve sosyal gerilimler, Rusya’nın ülke halkını provoke etme girişimleri, siyasi ve sosyal atmosferi kullanarak ülkeyi istikrarsızlaştırması da Gürcistan için temel problemler olarak karşımıza çıkmıştır. 2012-2013 yıllarında hükümetlerin değişmesinden bu yana, Gürcistan resmi olarak dış politikasında Avrupa-Atlantik entegrasyonuna kararlı bir şekilde odaklanmış, NATO ve AB ile entegrasyona öncelik tanımış ve bir ortaklık anlaşması imzalayarak da bu konuda resmi bir ilerleme kaydetmiştir. Bununla birlikte NATO da o yıl Gürcistan için önemli bir paket oluşturmuş ve Ağustos 2015’te Tiflis’te bir eğitim merkezi açmıştır. Gürcistan bu kuruluşların herhangi birine üye olmaktan henüz oldukça uzak olsa da son yirmi yılda Batı güvenlik eksenine bir şekilde sürekli olarak dahil edilmesi, onu bir dizi askeri ve aynı zamanda oldukça zorlayıcı Rus politikalarının hedefi haline getirmiştir.  

Son yıllarda Ukrayna’daki çatışmalar Gürcistan’daki krizleri gölgede bıraksa da Gürcistan, Rusya’nın hem konvansiyonel hem de konvansiyonel olmayan baskı stratejilerinin odak noktası olma konusunda tarihsel bir geçmişe, uzun bir deneyime sahiptir. Rusya’nın Gürcistan’a karşı kullandığı hibrit savaş stratejileri çok çeşitli geleneksel askeri yöntemler ile askeri olmayan düzensiz birliklerin karmasını içermektedir. Bu araçların ortak noktası ise, belirli bir zamanda, örneğin uluslararası bir krizde veya seçim öncesinde, Gürcistan hükümetini zayıflatmak ve iç istikrarsızlığı destekleyerek Gürcü karar vericileri üzerinde tahakküm kurma girişimleridir.

Düzenli Birlikler / Geleneksel Askeri Yöntemler:

Rusya’nın Gürcistan’a yönelik uyguladığı en kritik baskı unsuru, Gürcistan topraklarında ve çevresindeki askeri varlığı ve bu varlığın Gürcistan’a karşı askeri güç kullanma tehditlerine yönelik verdiği güvence olmuştur. 2008 yılının ağustos ayında Rusya, Gürcistan’a 20.000 asker yerleştirerek Güney Osetya ve Abhazya’nın yanı sıra beş gün içerisinde Gürcü topraklarının oldukça büyük kısmını kontrol ederek hızlı ve koordineli bir şekilde askeri üstünlük kurma yeteneğini ve kapasitesini ispat etmiştir. Gerçekten de Rusya’nın Ağustos savaşı öncesi, sonrası ve savaş esnasındaki operasyonları; düzenli askeri gücü, diplomatik ve enformasyonel stratejilerle birleştiren yeni nesil melez savaş stratejilerinin mükemmel bir örneği olarak karşımıza çıkmıştır. Savaştan önceki yıllarda, çok sayıda Abhazya ve Osetya halkına Rus pasaportları verilmiş ve Rusya’nın 2008’deki askeri müdahalesinin ‘’Rus vatandaşlarını koruma’’ gerekliliği açısından meşru olduğu gösterilmeye çalışılmıştır.

Rusya’nın askeri operasyonlarına ek olarak, Gürcistan hükümetinin bilgi kuruluşlarına ve Gürcistan medyasına siber saldırılar, Abhazya ve Güney Osetya’ya paralı askerler ile “gönüllüler” sevkiyatı ve bir Gürcü saldırısının 2.000 Güney Osetyalı’nın ölümüne neden olduğunu iddia eden uluslararası bir dezenformasyon kampanyası eşlik etmiştir. Sivillerin öldürülmesi Rusya’nın, askeri operasyonlarını insani müdahale çatısı altında servis edip, harekâtı meşru kılan bir suçlama olarak dikkat çekmiştir. Egemen Gürcistan topraklarında ve Gürcistan sınırlarının hemen yakınında Rus askeri unsurları, Gürcistan ile yeni bir sıcak çatışma olması durumunda uygulanabilecek geleneksel askeri güç unsurları için önemli bir potansiyel oluşturmuştur. Bununla birlikte, Rus ordusu, Gürcistan’a askeri baskı uygulamak için sadece deklare edilmiş askeri unsurlar değil, faili anonim tutulmuş örtülü operasyonlar da gerçekleştirmiştir. Bu tür olaylar arasında, Ağustos 2007’de Rus yetkililerin şiddetle inkâr ettiği Gürcü Tsitelubani köyüne yakın bir radar istasyonunun bombalanması yer almıştır. Aynı yıl mart ayında Gürcistan hükümetinin kurduğu Abhaz hükümetinin ofisleri, Gürcistan yetkililerinin üç Mi24 saldırı helikopteri olduğunu iddia ettikleri birtakım saldırıların da hedefi olmuştur. Rus yetkililer her ne kadar reddettiyse de hatta her iki olayda da Rus varlığına dair yeterli düzeyde kanıtlar olsa bile, saldırılarla ilgili BM raporu Rusya’nın parmağı olduğundan kesin bir şekilde bahsetmekten kaçınmıştır. Ayrıca 2009-2011 arasında, Gürcistan’daki çeşitli yerlerde, bir dizi bomba saldırısı düzenlenmiştir. Bu gelişmelere ek olarak Gürcistan’ın yüzünü dönmek istediği Batı’nın, Gürcistan’ın güvenliğine karşı kayıtsız olduğu ve onu savunmaktan aciz olduğu söylemi, Rusya’nın Gürcistan’daki algı operasyonlarının kritik bir bileşenini oluşturmuştur.

Diplomatik Unsurlar:

Yıllar boyunca Rusya’nın Gürcistan’a karşı yönelttiği uluslararası diplomasisinin iki ana odağı olmuştur. İlk olarak, Gürcistan’ı uluslararası alanda tecrit etmeyi ve ülkenin Batı’daki ortaklarla ilişkilerini zayıflatmayı amaçlamıştır. İkincisi ise, Gürcistan’la olan ikili ilişkilerinde, bilhassa dış politikalarına ve izlediği güvenlik stratejilerine ilişkin kararlarına baskı edebilmek için kullanılabilecek bir nevi ‘’havuç ve sopa’’ yaklaşımı geliştirilmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte Sovyet sonrası dönemde Rus diplomasisinin Batı’ya yönelttiği dış politika stratejilerinin mantalitesi Rusya’yı, Batı’nın Afganistan, İran, Suriye ve Gürcistan gibi kritik öneme haiz olarak gördüğü bölgelerde vazgeçilmez bir partneri olarak ispat etmek olmuştur. Nitekim 2009 yılında Obama yönetimi, Rusya ile “sıfırlama” politikasını yürütürken, Rus yönetimiyle yaptığı görüşmelerde, Gürcistan krizinin çözülememiş kilit bir nokta olarak kaldığını ifade etmiştir. Bush yönetimi ise, Baltık Devletleri dışındaki Sovyet sonrası ülkelerde de demokrasi egzersizlerinin olabileceğini, batılı-liberal bir siyasi ve ekonomik yönetişim modelinin nasıl mümkün olduğunun bir göstergesi olarak Gürcistan’ı önemli bir başarı öyküsü olarak sık sık dile getirmiş ve bu konuda ona bir sembolik bir anlam yüklemiştir. Bunların yanı sıra Rus devletinin yayın organları olan RT ve Sputnik gibi İngilizce Rus medyası aracılığıyla desteklenen Rus anlatısına göre Gürcistan, insan hakları ihlallerinin yanı sıra, medya özgürlüğü gibi tezat değerlerin barındırıldığı melez bir rejim olmaya devam ettiği ifade edilmiştir. Rusya’nın Ağustos 2008’deki savaşa kadar Gürcistan’a karşı izlediği başlıca diplomatik itici güç, Tiflis’ten ayrılma girişimlerinde Abhazya ve Güney Osetya’ya gayri resmi olarak sağladığı destek olarak karşımıza çıkmıştır. Ayrıca bu iki bölgenin liderliklerinin fiili bağımsız varlıklar olarak hayatta kalabilmeleri için en önemli koşul ise Rusya ile olan ilişkilerindeki bağımlılık olmuştur.

Ekonomik Araçlar

Rusya’nın askeri kapasitesi ve Abhazya ile Güney Osetya üzerindeki fiili kontrol kullanma yeteneğine bakıldığında, 2008’den bu yana sınırlı kaldığını görmekteyiz. Bunun sebebi, askeri güç unsurlardan ziyade Gürcistan ile Rusya’nın yeni bir sürece giren ekonomik iş birliği potansiyelinin artık daha önemli ve stratejik bir unsur olduğu gerçeğidir. Bilhassa 2015 yılından bu yana Gürcistan ekonomisinin, GSYİH büyümesinin yavaşlaması, Lari’nin dolar karşısında %35’ten fazla değer kaybetmesi ve yaşanan iktisadi gerileme göz önüne alındığında, Rusya’nın Gürcistan üzerindeki iktisadi baskı uygulama gerekliliği de artmıştır. Çünkü Rusya’da yaşanan ekonomik buhran hem Gürcistan ihracatının düşmesine hem de Rusya’da yaşayan Gürcü işçi göçmenlerin gelirlerinin azalmasına neden olmuştur. Sadece ekonomik alanda değil, enerji alanında da yaşanan birtakım olumsuzluklar Rus-Gürcü ilişkilerinin temel unsurlarından birini oluşturmuştur. Kuzey Osetya’da yaşanan şüpheli patlamalar, Ocak 2006’da Gürcistan’a gaz boru hattı ve elektrik iletim hattının kesilmesi Gürcistan’ın enerji alanında Rus baskısına karşı ne kadar savunmasız olduğunu gün yüzüne çıkarmıştır. Bu sebeple, Saakaşvili hükümeti Rus enerjisine olan bağlılığını mümkün olduğunca Azerbaycan’dan gelen doğal gaz ithalatıyla sağlamaya çalışmıştır. Bugün Gürcistan’da tüketilen doğal gazın yaklaşık %90’ı Azerbaycan’dan üzerinden gelmektedir. Bir diğer tartışma konusu ise iki altyapı projesinin birtakım endişelere yol açmasıdır. Rusya tarafından, Gürcistan’ın Kaheti eyaletinde Dağıstan’ı Kvareli’ye bağlayan bir yol inşası önermesidir. Her ne kadar bu yol projesi Kakheti’deki üreticilerden Rusya’ya şarap ihracatını kolaylaştıracak olsa da aynı zamanda böyle bir yol, jeopolitik olarak Rusya’nın gelecekte olası bir askeri çatışmada, potansiyel olarak kullanabileceği kuzeydoğu Gürcistan’a stratejik bir erişim sağlamaktadır. Rus Devlet Başkanı Putin’in Şubat 2008’de Dağıstan’da bir arazinin incelenmesi esnasında yaptığı bir konuşmada “Gürcistan’a bir yol daha lazım, derhal onarın.’’ ifadesine mukabil Gürcü makamları bu projeye yönelik tutarsız ifadeler vermiştir. Benzer şekilde, Rusya-Gürcistan demiryolunun Abhazya üzerinden Ermenistan’la daha fazla bağlantısı olacak bir şekilde yeniden inşa edilmesi projesinin hem askeri hem de siyasi birtakım sonuçları olacağı öngörülmüştür. Yine de her şeye rağmen bugün Gürcistan’daki bazı yerel güçler, bölgedeki Rus unsurlarını destekleyen siyasal bir söylemi öyle ya da böyle açıkça desteklemektedir. Destek veren başlıca yerel unsurlara baktığımızda ise; siyasi partiler, Rus yanlısı STK’lar, özellikle internet tabanlı medya ve Gürcü Ortodoks Kilisesi içindeki bazı gruplar dikkat çekmektedir.

Gürcistan’da Moskova ile yakın bağlantıları bulunan iki ana siyasi parti, Nino Burjanadze’nin Demokratik Hareketi ve Birleşik Gürcistan ile Irma Inashvili’nin Vatanseverler İttifakı’nı görmekteyiz. Burjanadze, Devlet başkanı Vladimir Putin başta olmak üzere, Başbakan Medvedev ve diğer yüksek Rus yetkililerle görüşmek üzere Moskova’ya düzenli ziyaretlerde de bulunmuştur. (Bilhassa 2010’dan beri). Rusya tarafından o dönemden beri partisine fon sağlandığı ortaya çıkmış böylelikle de 2013 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde etkili bir seçim kampanyası düzenleyebilmiştir. Burjanadze’nin genel olarak siyasi tutumu -2010 yılından bu yana- Gürcistan için NATO üyeliğinin imkânsız olduğu ve bu konuda Gürcistan’ın daha objektif ve tarafsız olması gerektiğini savunmak olmuştur. Ayrıca Burjanadze, mevcut ve önceki diğer hükümetlerin Rusya karşıtlığı için NATO’ya üye olma hedefini doğru bulmamakla birlikte bu politikadan vazgeçildiği taktirde Abhazya ve Güney Osetya’nın yeniden bütünleşmesinin sağlanabileceğini de ileri sürmüştür. Sözü geçen siyasi partilerin yanı sıra, Gürcistan’daki bir dizi STK ve bağlı haber kuruluşu da giderek artan bir şekilde batı karşıtı propagandaları desteklemektedir. Tiflis merkezli Bilgi Özgürlüğü Geliştirme Enstitüsü tarafından yayınlanan bir rapora göre, 2013’ten bu yana bu tür kuruluşların hem sayılarının hem de faaliyetlerinin net bir şekilde arttığını ifade edilmektedir.

İlgili kuruluşların finansman kaynakları şeffaf olmasa da Gürcistan iç siyasi ortamında Rus fonlarıyla faaliyet gösterdiklerine inanılmaktadır. Rus fonlarıyla desteklendiğine inanılan STK’ların etrafında örgütlendiği iki ana platform; Avrasya Enstitüsü ve Avrasya Seçimi’dir. Avrasya Enstitüsü, ağırlıklı olarak Gürcü ve Rus akademisyenlerin ve analistlerin katılımıyla seminerler, paneller ve konferanslar organize etmeye odaklanmıştır. Ayrıca sık sık SSCB’nin İkinci Dünya Savaşı’ndaki zaferi ile Joseph Stalin’in başarılarından bahseden enstitü ve okul çağındaki Gürcü çocuk ve gençleri için eğitim faaliyetleri de düzenlemektedir. 2009 senesinde Gulbaat Rtskhiladze ve Irakli Vekua tarafından kurulan bu enstitü, 2011 yılında Rtskhiladze ve eski ombudsman Nana Devdariani tarafından Gürcistan ve Rusya’daki uzmanlar ve bilim adamları arasındaki ilişkileri yeniden inşa etme amacı güden Kafkasya İş Birliği ile de yakından ilişkilidir. Avrasya Enstitüsü, -Putin’in akıl hocası olduğu iddia edilen- Alexander Dugin’in öncülük ettiği Uluslararası Avrasya Hareketi, Lev Gumilev Merkezi ve Avrasyacı ideolojiyi tanıtmayı ve yaygınlaştırmayı amaçlayan Kafkasyaloglar Bilim Derneği de dahil olmak üzere birçok Rus kökenli kuruluş ile iş birliği yapmaktadır. Ayrıca Avrasya Enstitüsü düzenli olarak Moskova’da Stratejik Araştırmalar Enstitüsü tarafından düzenlenen konferanslara katılan ‘’Genç Siyaset Bilimciler’’ Kulübü’nü kurmuştur. Böylelikle Rusya-Gürcistan Diyaloğu-İş birliği için Halk Hareketi başlatılmıştır. İlerleyen dönemlerde Gürcistan’daki STK’lara bir yenisi daha eklenmiş, 2013 yılında Boris Manzhukov, Archil Chkoidze ve Maia Khinchagashvili’nin Gürcü iştiraki editörü tarafından kurulmuş olan ‘’Avrasya Tercihi’’ kurulmuştur. Avrasya Tercihi temel olarak protestolar, mitingler düzenlemeye odaklanmış olmakla birlikte, örgütün en önemli figürü olarak da Chkoidze’yi gösterilmiştir. Örgüt sıklıkla aynı Ortodoks inancına dayanan Gürcü ve Rus halkları arasındaki kardeşliğin önemine vurgu yapmış ve Rus Avrasyacılığının ana savunucusu olan Alexander Dugin, Vladimir Zhirinovsky ve Gennady Ziuganov gibi Rus siyasi figürleriyle de irtibat halinde bulunmuştur. Avrasya Seçimi liderleri Avrasya Enstitüsü’nde olduğu gibi aynı zamanda diğer birkaç STK’nın oluşturulmasına da katkı sağlamıştır. Chkoidze, 17 Mayıs 2015 tarihinde Tiflis’teki eşcinsel karşıtı bir mitingin arkasındaki organizatörlerden biri olan ve muhafazakâr Ortodoks Gürcü değerlerini tanıtan Erekle II Derneği’nin de kurucusudur. Ayrıca bu STK Gürcüler için Rusça kursları da düzenlemektedir. Rus fonları ile faaliyet yürüten STK’ların yanı sıra Rus medyası da Gürcü siyasal hayatından kritik öneme sahiptir. Rusya’nın en önemli uluslararası medya projesi olan Sputnik de Gürcistan’da oldukça aktif bir yayın organı olarak faaliyetlerine devam etmektedir.

Bilgi Araçları:

Rusya’nın uzun bir propaganda ve dezenformasyon operasyonları geçmişi vardır. Elde edilen bilgilerin en başarılı kullanıldığı alan ise manipülasyonlardır. Bilhassa Ukrayna krizinin başlangıcından günümüze kadar olan dönemde, Rusya ile Batı arasındaki gerilimlerin kayda değer bir kısmı, Rusya’nın bilgi toplama alanında egemenlik kazanma çabalarıdır. Şubat 2016’da ABD İstihbarat Topluluğu tarafından yayınlanan Dünya Çapında Tehdit Değerlendirmesi, giderek şiddetlenen Rus propagandasının “Tiflis’in daha büyük Avrupa-Atlantik entegrasyonuna yönelik girişimleri yavaşlatabileceği hatta askıya alabileceği” endişesine neden olduğunu bildirmiştir. Ayrıca bazı medya kaynaklarında AB ile Ortaklık Anlaşması Gürcistan ekonomisini yok etmek için bir araç olarak tanımlanmış ve Gürcistan halkı tarafından ne NATO ne de AB üyeliğinin desteklenmediği iddia edilmiştir. Gürcistan’ın bu uluslararası örgütlere yaklaşarak bağımsızlığını kaybettiği de dile getirilmiştir. Daha önce iktidardaki UNM, Batı’nın kuklaları olarak eleştirilmiştir. Saldırıların bir diğer hedef noktası ise faaliyetleriyle Gürcistan halkı arasında hastalıkları yaymayı amaçladığı iddia edilen ve ABD tarafından finanse edilen Richard Lugar Halk Sağlığı Araştırmaları Merkezi olmuştur. Bir diğer nefret odağını da demokratikleşme, reform ve şeffaflığı destekleyen batı tarafından fonu sağlanan birtakım STK’lar, dış güçlere hizmet eden casuslar olarak gösterilmiştir. Gürcistan’daki uluslararası STK’lar yabancı ülkelerin istihbarat servislerinin şubeleri olarak gösterilmiştir. Bunlardan en önemlisi; George Soros’un Açık Toplum Georgia Vakfı’dır. Bu vakıf, Gürcü kimliğine karşı yöneltilen açık bir tehdit olarak tanımlanmıştır. Bu kışkırtıcı provakasyonların en hassas özelliği, Gürcistan’ın Batılı ortaklarını ve Batılı entegrasyonu destekleyen yerli taraftarları açıkça itibarsızlaştırmayı amaçlarken, açıkça Rus yanlısı ifadelerden kaçınmaları olmuştur. Kısacası, Batı’yı ve batılı değerleri olumsuz bir başlık altında, Gürcü gelenek ve değerlerine bir tehdit olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Ayrıca hassas konularda Rus-Gürcü dayanışmasının da tezahür ettiği bazı alanlar göze çarpmıştır. Örneğin, Gürcü Ortodoks Kilisesi içindeki bazı muhafazakâr grupların, -özellikle cinsel ve dini azınlıkların hakları ile ilgili konularda- Rus yanlısı STK’larla güçlerini birleştirmeleri dikkat çekici bir husus olmuştur. 2014 yılında ayrımcılıkla mücadele yasa tasarısına karşı düzenlenen protestolar esnasında, söz konusu Rus destekli STK’ların, Gürcü Ortodoks rahipleri ve aktivistleri ile yan yana durduklarını ve özellikle tasarının cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ile ilgili hükümlerinin kaldırılmasını talep ettikleri bilinmektedir. Buradaki en önemli nokta Gürcistan’daki Ortodoks Kilisesi’nin yüksek güvenilirliği ve halk tarafından onaylanması göz önüne alındığında, kanaat liderlerinin ve din adamlarının Avrupa-Atlantik entegrasyonunun etkileri üzerindeki beyanları Gürcü kamuoyu üzerinde oldukça kritik bir etkiye sahiptir.

Rus otoritelerle bağlantılı olan, desteklenen ve büyük olasılıkla finanse edilen bazı siyasi partilerin, STK’ların ve medya kuruluşlarının faaliyetlerinin etkisini ölçmek oldukça zordur. Fakat yine de Gürcistan kamuoyunun bir zamanlar olduğu kadar dramatik bir şekilde Batı taraftarı olmadığı açıkça gözlemlenmektedir.

Sonuç:

Soğuk Savaş sonrası dönemde gelişen ve hızlanan küreselleşme birçok şeyde olduğu gibi güvenlik alanında da bir dizi değişimleri beraberinde getirmiştir. Bu değişimlerin odak noktası ise tehdit unsurları ve bu unsurların kimlere odaklandığına yönelik belirsizlik olmuştur. Devletin güvenliğinden bireyin güvenliğine kanalize olan ve düzenli askeri birliklerin yanı sıra gayri nizami harp unsurlarının da etkisini derinleştirmesiyle daha komplike ve daha güvensiz bir yapıya bürünen uluslararası yapı, dünyadaki güvenlik algısını köklü olarak değiştirip dönüştürmüştür. Geleneksel düzenli askeri birliklerin etkisiz kaldığı birçok alanda güvenlik boşluğunu doldurabilmek için düzensiz birliklerin (diplomasi, ekonomi, istihbarat, medya, propaganda vb.) kullanım alanları da genişlemiştir. Düzenli ve düzensiz birliklerin bir arada kullanılması sebebiyle karma-hibrit gibi isimlerle anılan bu savaşın en mükemmel örneğini ise Rusya’nın Gürcistan üzerinde yürütmüş olduğu savaş stratejilerinde görmekteyiz. Başta Gürcistan ve Ukrayna olmak üzere zamana yayılan düşük yoğunluklu ve bilhassa psikolojik harp unsurlarını önceleyen bu post modern savaş stratejileri, kritik öneme haiz gördükleri coğrafyalarda Rus hegemonyasını güçlendirmiş ve yöneltilen tehditleri görece bertaraf ederek, krizleri kendi lehine çevirmeyi başarabilmiştir.

Betül Yaren ÖZER – Aday Uzman

Bibliyografya

  • Nilsson, Niklas, ‘’Russian Hybrid Tactics in Georgia’’, Central Asia-Caucasus Institute Silk Road Studies Program, January, 2018
  • Iasiello, Emilio J., ‘’Russia’s Improved Information Operations: From Georgia to Crimea.
  • Dedemen, Fatih, ‘’Geleceğin Güvenlik Ortamının Şekillenmesinde Hibrit Savaş Modelinin Değerlendirilmesi’’, Güvenlik Bilimleri Dergisi, Mayıs 2016.
  • Karabulut, Ali Nedim, ‘’Eski Savaş Yeni Strateji: Rusya’nın Yirmi birinci Yüzyıldaki Hibrit Savaş Doktrini ve Ukrayna Krizi’ndeki Uygulaması’’, Uluslararası İlişkiler, Cilt 13, Sayı 49, 2016, s.25-42.
  • Özer, Yusuf, ‘’Savaşın Değişen Karakteri: Teori ve Uygulamada Hibrit Savaş’’, Güvenlik Bilimleri Dergisi, Mayıs 2018.
  • Özel, Yücel(ed), Tekin, Ertan İnal (ed), ‘’Savaşın Değişen Modeli: Hibrit Savaş’’, Milli Savunma Üniversitesi Basımevi, 2018.
  • Bıçakcı, Salih, ‘’Hibrit Savaş’’, Güvenlik Yazıları Serisi, No 33, Kasım 2019.
  • Teifukova, Riana ve Erol, Mehmet Seyfettin, ‘’Russian Hybrid War: From Theory to Practice’’, Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları Dergisi, 2017.
  • Yılmaz, Reha, ‘’Bağımsızlık Sonrası Dönemde Rus-Gürcü İlişkileri ve Kırılma Noktaları’’, Avrasya Etüdleri, 21-42.
  • Oğuz, Şafak, ‘’Russian Hybrid Warfare and Its Implıcatiıns in the Black Sea’’ Bölgesel Araştırmalar Dergisi, Mayıs 2017.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum