FEDAKÂRLIK... - Prof. Dr. Öcal Oğuz

FEDAKÂRLIK... - Prof. Dr. Öcal Oğuz
22 Kasım 2020 - 15:49
FEDAKÂRLIK...

Koranavirüsle ilgili olumsuz bazı halk davranışlarına "erkeklik", "korkaklık", "umursamazlık", "katillik", "bıkkınlık" ve "tiryakilik" başlıkları altında bu sayfadan dikkat çekmiştim.
Şimdi bu zor günlerde erdemli, değerli, anlamlı ve gerekli bir halk davranışından söz etmek istiyorum: “fedakârlık”.

2020 Sonbaharında koronavirüs illetiyle mücadelede dünya da, kuzey yarımküre de, biz de yeni bir safhaya giriyoruz.

Yedi sekiz ay önce daha çok ötelerde bir yerlere var olduğunun haberlerini duyduğumuz hastalık ve ölüm, son bir kaç aydır tanıdıklarımızın, dostlarımızın, yakınlarımızın etrafında dolaşıyor. Bu durumu herkes "daralan çember" benzetmesiyle ifade ediyor.

Bir yanda bulunacak veya bize de gelecek aşının umudunu taşırken, diğer yanda bin bir çaresizlik içinde çatlayan sabır taşını tamire çalışıyoruz.

Bir yanda çocuklar sokağa çıkamıyor; parklarda, bahçelerde gönüllerince koşup oynayamıyorlar. Diğer yanda emeklilik sonrasında ömrünün yeni baharlarına adım atmak isteyenler yaş kısıtı yüzünden evlerinden çıkamıyor.

Sokaklarda, deniz kıyısında ele ele dolaşan sevgililerin gelecek hayalleri; düğün tarihi ve yeri belirlemeye çalışan nişanlıların balayı planları; dostlarla kutlanan yıl dönümleri heyecanları gelecek güzel ve güneşli günlere ertelendi.

Belki bunlardan da vahimi yoksulun, dar gelirlinin işi azaldı, aşı azaldı. Varsa “kefen parası” diye kenara koyduğu birikimi eridi bitti.

Esnaf dükkânını açamaz; açsa müşteri bulamaz; müşteri bulsa düzensiz hayat şartları, artan maliyetler yüzünden bozulan tedarik zincirinin kurbanı oldu.

Kahvehaneler kapandı. Bizim için dışarda bir yudum çay içmek; esnaf için bir bardak çay satmak mümkün değil. Kahveci esnafı ve çalışanı, bu illetin başladığı günden beri zorda ve darda.

Lokantalar kapandı. Sabah çorbasını da, topluca yenen iş veya kutlama yemeklerini de hayalini kurduğumuz geleceğe ertelemek zorunda kaldık. Artık akşamın işkembe veya paça çorbası da “onlar getirsin” veya “git getir” yöntemiyle içilebilir oldu.

Son günlerde sosyal medyada beğenme seçeneğimiz genellikle “üzgün”; yazdıklarımız “geçmiş olsun” veya “Allah rahmet eylesin” şekline dönüştü.

Hastaneler doldu taştı. Doktorlar, hemşireler, sağlık çalışanları alın terlerini çizmelerinden kova ile alır hâle geldiler; sabrın ve fedakârlığın sembolü oldular.

Bütün bu hercümerç içinde ben bir öğretmen olarak sınıfımı, öğrencilerimi; UNESCO gönüllüsü olarak geniş salonlarda tabir yerindeyse “yetmiş iki millet ile” yürüttüğümüz müzakerelerimizi özledim. Hoş, bizim bu mesleki heyecanlarımızın yanında yarım kalmış ve artık temini mümkün olmayan nice özlemler var unutmamak lâzım.

Kim bilir nice hayatlar ve hayaller vardır benim bilemediğim, yazamadığım. Bu nedenle şu salgın günlerinde acılar ve çaresizlikler içinde kıvranan bütün kalplere selam olsun!

Dünyanın bu ağır sınavında, bütün bu çaresizlik ortamında yoksula, imkânı olmayana, "durumum yok" diyene, işini ve aşını kaybedene, acı çekene sabır diliyorum. Onlara sözüm, tabir yerindeyse “sıkın dişinizi vermeyin canınızı” olabilir ancak. Sabırlılık hayat memat meselesi olarak önemli ve gerekli.

Ama bu zor günlerde zenginin, imkânı olanın, “çok şükür durumum iyi” diyenin; başına, işine, aşına bir zarar gelmeyenin iyilikseverlik, yardımseverlik, hayırseverlik arzusunu ve duygusunu güçlü tutması, onların da taşın altına ellerini koyması gerekiyor.

Dilerim sabretmesi gerekenlerin sabrı ile iyilerin iyiliği, “fedakârlık” çemberinin içinde empati olur, anlayış olur, muhabbet olur, merhamet olur ve bütün toplumu sarar sarmalar.

Girmekte olduğumuz kara kışta yeter ki umutlarımız ve hayallerimiz ölmesin; baharda yeniden tazelenir ve yeşeririz. Sabır ve fedakârlık geleceğe ektiğimiz tohumlara "can suyu" olsun!..

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum