"Erzurum'da petrol var!"

Karakış, Rus işgalleri, Ermeni olayları Osmanlı’nın son yıllarında Erzurum’u daha da yorgun ve yoksul hale getirdi. Petrolün tarih sahnesine çıkmasıyla, bölgedeki bazı hayalperestler için umutlar yeşerdi. Çünkü Erzurum’a bağlı Pülk köyünde iki kuyudan petrol çıkıyordu. Bu iki mütevazı kuyu, görev yaptığı bölgedeki yoksul halkın durumuna kahrolan idealist bir binbaşının millet için yazdığı kurtuluş reçetesi oldu.

"Erzurum'da petrol var!"
14 Aralık 2013 - 17:38

İmparatorluğun son yıllarında Erzurum, batı insanının faydalanmaya başladığı, günlük hayatı kolaylaştıran pek çok buluş ve gelişmeden mahrum kalmış bir yerdi. İmparatorluğun iklimi hayli sert olan bu bölgesinde halkı yaşadıkları ağır ekonomik ve psikolojik şartlardan kurtarmak için çıkış yolu arayanlar vardı. Bunlardan biri de yalnızca mesleğinden ve isminin baş harflerinden haberdar olduğumuz topçu binbaşı M.A’dır. Erzurum’da 1910 yılında görev yapan bu topçu binbaşı adını gizleyerek Dahiliye Nezareti’ne yani bugünkü İçişleri Bakanlığı’na gönderilmek üzere uzun bir mektup yazar. Dönemin Erzurum Kaza reisi, mektubun Dahiliye Nezareti’ne gönderilmesini sağlar. Binbaşının, Erzurum Pülk petrolüne dikkat çekmek ve petrol madenini kullanılır hale getirmek maksadıyla böyle bir girişimde bulunduğu anlaşılıyor. Binbaşı, aynı mektupta farkında olarak ya da olmayarak medeniyet, rüşvet, devlet gibi pek çok konuya da değiniyor. 

Osmanlı’nın Sibirya’sında insanlar ahırlarda yatıyor
Mektupta dönemin Erzurum’u, Osmanlı İmparatorluğu’nun Sibirya’sı olarak nitelendiriliyor. Binbaşının anlattıklarına göre, “Bu vilayet yılda yalnızca üç ay ısınır. Sefaletin sebebi bölgede hüküm süren sert kara iklimi ve yakacak sıkıntısıdır. Erzurum etrafındaki ahali ahırlarda yaşamaktadır. İnsanlar öküzleri, inekleri, mandaları ve çoluk çocuğuyla beraber aynı damın altında uyumaktadır. Bir tarafta öküz bağlıdır, diğer tarafta da karı koca yatar. Ne altlarında yatakları, ne üstlerinde yorganları vardır. Ne odun ne de kömürleri bulunur. Yakıp ısıtacak hiçbir şey yoktur.” Binbaşı mektubunda şöyle yakınıyor:

“Kışın sıfırın altında 28 derece soğukta bir damın altında öküzler yanı başınızda yatarken ne yakacak odun ve ne de kömür var, şu halde ne yaparsınız?” Binbaşı halkın durumu hakkında geniş açıklamalar yapar ve akla gelebilecek bazı soruların cevabını baştan verir. Erzurum ahalisi yakacak olarak niçin odun kullanmıyor diye soracak birileri elbette çıkacaktır. “Bunun cevabı ise gayet nettir. Erzurum civarında ormanlar pek az olduğu için odun gayet pahalıdır. Fukara ahali odun satın alamaz. Evvelden ellerinde odunu rahatça bulabilecekleri Soğanlı Dağı vardır, o da 93 Muharebesi diye bilinen 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Rusların elinde kalmıştır. Şimdi halk tezek yakarak ancak ölmeyecek derecede ısınabilmektedir. Bu tezek dahi para iledir. 40 kıyyesi (yani 1.282 kilogramı) 12 kuruştur.”

1895- 1914 yılları Osmanlı Bankası şubeleri kâr performansına bakıldığında bankanın Erzurum şubesi, Bandırma, Edirne, Mytilene, Ordu ve Uşak ile beraber 1.000 lirayla 2.500 lira arasında seyreden rakamla mütevazı ama yine de kârlı şubeler arasında yer alıyordu. Yetkilileri istatistiklere değil geniş halk kitlesini kuşatan realiteye dayanarak içerden verdiği haberlerle uyarmaya çalışan binbaşı, içinde bulundukları durumu “felaket” olarak yorumladığı halka yardım gerektiğini sık sık yineler.

“Bizi petrol kurtaracak”
Binbaşı Erzurum ahalisinin fakirliğine çare bulmanın hükümetin görevi olduğunu ve bunun çok kolay bir yolunun bulunduğunu düşünmektedir. Mektubunda, fakirliğe son verecek bu “kolay yolu” da anlatır. Erzurum’a dört saat mesafede bulunan, gayet zengin olduğuna kanaat getirdiği Pülk köyündeki madenin hükümet tarafından işlettirilmesi gerektiğini vurgular. Zira işçi ücreti gayet ucuzdur. İlk yapılacak iş Erzurum’dan madenin olduğu bölgeye kadar şose yol ve madenin yakınlarına işçilerin barınacağı bir koğuş yaptırmaktır. Gerekli olan malzemeler tedarik edilip, kuyuların nasıl kazılacağını gösterecek bir mühendis bulunup bölgeye gönderilmelidir.
Tüm bunlar ona göre pek masraflı işler değildir. İlkönce maden, yatağından çıkarılmalıdır. Sonraki iş ondan nasıl istifade edilmesi gerektiğinin halka anlatılması ve ucuz fiyatlarla ihtiyaç sahiplerine satılmasıdır. Bu işi yapacak kurum ise hükümettir. Maden, hem hükümeti hem halkı ihya edecektir. Bu madenin imtiyazı kimseye verilmemelidir. Birkaç güvenilir “namuslu” memur tarafından hükümet için kullanılmalı, gizlice faaliyete başlanmalıdır.


ATLAS TARİH 2011 SAYI / 1

Yazı: Behice Tezçakar


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum