Ergül ALTAŞ Yazdı: AHLATLI TEPE

Ahlat ağaçlarım binaların gölgesinde kalmış. Boynu bükük buldum onları. Mütevazı ziynetlerini kuşanmışlar herşeye rağmen ayakta karşıladılar beni

Ergül ALTAŞ Yazdı: AHLATLI TEPE
22 Kasım 2018 - 21:37

AHLATLI TEPE

Yağışsız geçen koca güzün yüzü bu haftasonu güldü. Gökyüzü hiç açmadı. Dura dura yağdı rahmet. Ne yapsam, nereye gitsem diye sırtımı kalorifer peteğine dayadım, yağmuru seyrederek düşüncelere daldım.

Baktım, hanım Ahlat Ağacı’nı seyrediyor bilgisayarda. Gök gürledi, şimşek çaktı içimin göğünde. Kaybettiği koyununu bulmuş çoban gibi sevindim. Neredeyse Arşimet gibi “Buldum, buldum” diye eşofmanlarla sokağa fırlayacaktım.

Aradığımı bulmuştum işte. Mesir Tabiat Parkı’na gidecektim. Ağzımda asude günlerden kalma bir ıslık, güzün o değişmeyen, bozulmayan tadını arayacaktım ahlat ağaçlarında. Bağlasalar duramazdım.  Giyindim kuşandım. Şemsiyemi aldım. Allah’a ısmarladık dedim ev halkına.

Aradığım oradaydi. Elimle koymus gibi biliyordum yerlerini. Birçoğunu armut aşılamışlardı geçen yıllar içinde. İyi mi etmişlerdi? Bana göre ‘hayır’, tüketim toplumuna iman etmiş faydacı bireylere göre ‘evet’. Hiç değilse kesmemişlerdi. Güzel avuntu.

Bir yere koyamadık ahlatı. Meyve ağacından saymadık, orman ağaçlarına dahil etmedik. Öksüz koyduk. Yabaniydi, dikenleriyle hoyrattı. Meyvesi eciş bücüştü. Ehlileştirmeyi görev bildik. Bulduğumuz yerde armut aşıladık. Toprak seçmeyen, su aramayan, bulduğuyla yetinen bu mütevazı ağacın gözünün yaşına bakmadan kıydık. Kıyıda köşede, dağ başlarında, bozkır ortasında üç beş ağaç kaldı kurdun kuşun rızkı.

Mesir Tabiat Parkı’na her mevsim gider gelirim. Dört mevsimi ayrı güzeldir. Yazın sıcağında sığınaktır, baharın karşılandığı duraktır, güzün renklerin harman yeridir. Her geçen yıl perde perde değişti çehresi. Sözüm ona insanların daha iyi faydalanacağı bir uğrak yeri yapacaklardı. Yeme içme mekânlarının sayısını artırdılar. Dere boyunun, gölbaşının güzelliğini betona kurban ettiler. Balta girmemiş ormana, bir balta girmeye görsün. Yol olur.

            Gidip gördüm. Yaralarım azdı. Sosyal tesis diye tepeye kondurdukları binaları ahşap giydirmişler. Ahşap giydirmekle tabiata uyumlu hale getirmişler akıllarınca. Hangi açıdan bakarsan bak sırıtıyorlar. Biz buraya ait değiliz diye bağırıyorlar.

Dört mevsim deli rüzgarlarin estiği o güzelim tepeye çıktım. Manisa manzarasını seyrettim. Lakin eski havayı, tadı, duyguyu bulamadım.  Sosyal projeymiş. Yesinler projenizi. Yaptığınız iş ürküttüğünüz kurbağaya değdi mi? Tabiat muhabbeti, ağaç sevgisi, yeşil tutkusu bu olmasa gerek. Ağaçların süslediği, börtü böceğin eğleştiği yamacın böğrüne beton binaları kazık gibi çak. Tabiat sevgisi diye parklara, yol kenarlarına ağaç fidanları dik. Kendimizden başka kimi kandırıyoruz?

Ahlat ağaçlarım binaların gölgesinde kalmış. Boynu bükük buldum onları. Mütevazı ziynetlerini kuşanmışlar herşeye rağmen ayakta karşıladılar beni. Yüzleri aydınlandı görünce. O, serçe parmağının başı kadar bir damlacık ahlatlarından avuç avuç ikram ettiler. Ermiş, gök demedim. İkramlarını sevinçle kabul ettim. Armut değil ahlat bunlar. Göklerini bir kapta bekletirsin, haftası olmadan renkleri kahverengiye döner, yumuşarlar. Ellerinle yoklayarak bulursun ermişlerini. Çekirdeği bol, meyvesi pütürlüdür. Bir lokmalıktır. Tadı armudu andırsa da daha hoş, daha kokukudur. Ne de olsa armudun bozulmamış, insan eliyle ıslah edilmemiş halidir.

Şehir, şehre sığmıyor. Ovaya iniyor, dağa çıkıyor. Tabiatın bakir koynuna hancer gibi sokuluyor. Ne adına, niçin?  Yapacak başka yer yok muydu? Bu sosyal konut denilen binalar; kültür evi, müze, misafirhane adı her ne olursa olsun failin cürmünü masum göstermeye yetmiyor. Bu güzelliğe kıymayın efendiler, demek için artık çok geç!

Söz ve davranışlarımız arasındaki uçurumun derinliğine yuvarlanmaktan korkarak indim Ahlatlı Tepe’den.  Ahlatlı Tepe her ne kadar ahlatlı tepe olmaktan çıkıp apartmanlı tepe olsa da adı bende hep Ahlatlı Tepe olarak kalacak.

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum