Birleşmiş Milletler 1947 Filistin'i Taksim Planı ve Türkiye

Birleşmiş Milletler 1947 Filistin'i Taksim Planı ve Türkiye
18 Ekim 2023 - 10:45

Birleşmiş Milletler 1947 Filistin’i Taksim Planı ve Türkiye

Çiğdem ÖR



Özet

        II. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra Filistin’in geleceğinin belirlenmesi meselesi BM’nin gündemine yeniden alındı. İngiltere’nin başvurusu üzerine toplanan BM Genel Kurulu Filistin hakkında rapor sunacak bir soruşturma komisyonu oluşturdu. Komisyon raporu, İngiltere’nin Filistin’deki manda rejiminin sona ermesi kararıyla birlikte, Filistin’in Arap ve Yahudi devletlerine bölünmesi ve Kudüs’ün uluslararası kontrole tabi olması teklifini içeriyordu. Nitekim; kararı desteklediğini açıklayan Amerika Birleşik Devletleri’nin propagandası altında Sovyetler Birliği’nin Filistin’i Taksim Planı’nı kabul etmesi Araplar ile ilişkilerinin gerilmesine neden oldu. Buna karşılık; SSCB’yi ABD’ye karşı bir denge unsuru olarak gören Arap ülkeleri o zamana değin topraklarında ofisler açan Sosyalist parti ya da grupların eylemlerini yasakladı. Başta; Kilise ve Avrupalı Yahudilerin etkin olduğu Batılı devletler Filistin’in Araplar ve Yahudiler arasında Yahudiler lehine paylaştırılması fikrinde mutabık kaldı. Ancak; Türkiye Arap ülkeleriyle aynı safta yer alarak 1947 Taksim Kararı’nı reddetmiş, Filistin’in bir bütün olarak Filistinlilere ait olduğu yönünde tavır almıştı. Türkiye; dış politikasında açık bir biçimde ABD tarafında yer almasına karşın bu hususta işbirliği yaklaşımından ayrılmış ve Müslüman bir ülke olarak Arap ülkeleriyle birlikte hareket etmiştir. Bununla birlikte; Arap ülkelerinin Filistin’e bağımsızlık verilmesi için sundukları karar tekliflerini de desteklemiştir.  

        Anahtar Kelimeler: Filistin, İsrail, Türkiye, ABD, SSCB, BM, 1947 Filistin’i Taksim Planı 

         

         

         

        Giriş 

        II. Dünya Savaşı’nın ardından Filistin’in geleceği yeniden tartışma konusu oldu. 29 Nisan-15 Mayıs tarihleri arasında BM Genel Kurulu büyük devletlerin dahil olmadığı bir soruşturma komisyonu kurulmasına ve komisyonun Filistin’e bizzat giderek bir rapor hazırlamasına karar verdi. Filistin’den çekilmeye hazırlanan İngiltere’nin başvurusu üzerine toplanan komisyon 31 Ağustos 1947’de raporunu sundu. Filistin’de manda yönetiminin en kısa zamanda sona erdirilmesi ve bölgeye bağımsızlık tanınması oybirliğiyle benimsenirken, yanı sıra; bir çoğunluk ve bir de azınlık raporu sunuldu. Filistin’in aralarında ekonomik birlik bulunan bağımsız Arap ve Yahudi devletlerine bölünmesi ve Kudüs’ün ‘uluslararası şehir’ statüsüne kavuşturulmasını öneren rapor oyçokluğuyla kabul edilmişti. 10 Kasım 1947’de ABD ve SSCB, Filistin’in taksimi teklifini kabul ettiklerini açıkladı. Bunun üzerine İngiltere de 1 Kasım 1948’e kadar Filistin’i tamamen tahliye edeceğini bildirdi. BM Genel Kurul oylamasında 10 çekimser, 13 aleyhte oya karşılık 33 kabul oyuyla birlikte Filistin’i Taksim Planı 30 Kasım 1947’de kararlaştırıldı. Britanya güçlerinin bölgeden çekilmesinden sonra BM’nin oluşturacağı özel bir komisyon, Arap ve Filistin devletleri bağımsızlığına kavuşuncaya değin Filistin hükümetini devralacaktı. İngiltere ise 1 Ağustos 1948’de tamamen çekilmiş olacaktı. İngiltere’nin Filistin topraklarını tahliye tarihi üzerinde Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği de mutabık kalmışlardı. 

        Filistin’i Taksim Planı ve Batı’daki Yansıması

        BM oturumundan henüz dönen Çekoslovakya Dış İşleri Bakanı Jan Masaryk Filistin’e ilişkin alınan kararı komisyonda bulunan ülkesi adına şöyle yorumladı: 

        “Ben her zaman ve yapabildiğim kadar Yahudilere yardım ettim. Biz Hristiyanlar, son on yılda onlara yapılanlar ve hiçbir zaman telafi edemeyeceğimiz şeyler için Yahudilere çok şey borçluyuz.  Benim en mutlu düşüncem savaş sırasında 5000 Yahudi’nin hayatını kurtarmayı başarmış olmam. Yahudilerin kendi hayatlarını yaşayabilecekleri bağımsız bir Yahudi Devleti’ni yaratmakta kendi payımı verebildiğim için şimdi çok daha mutluyum. Ben Yahudilerin dostuyum ve bu çözüme katkıda bulunduğum için mutluyum. Ama şunu vurgulamalıyım; bu benim kendi kararım değildi. Bu karar bütün Çekoslovak hükümetinin kararıydı.”

        BM’nin Filistin’i Taksim Planı’nı kutlamak üzere 14 Aralık’ta Prag’ta yapılan büyük toplantıya; Çek Başkan Benes ile bir araya gelen Çek Yahudileri ve Kilise temsilcileriyle birlikte meclis başkanı ve parlamenterler eşliğinde İsveç, Polonya, Yugoslavya büyükelçileri de katılmıştı. İngiltere ve ABD hükümetleri ise Sovyet konsolosun da olduğu toplantıda bulunamamalarından ötürü üzgünlüklerini dile getirmiş, bu vesileyle alınan karardan duydukları memnuniyeti yeniden vurgulamışlardı. Filistin’in eski Yahudi toprakları olduğu ve ihtiyaç duyuldukça yeni göçmenleri kabul edeceği belirtiliyordu. Nitekim; Avrupa’dan ve Amerika’dan Filistin’e göçler aralıksız sürdü. BM Filistin Komitesi’nin raporunu Genel Kurul’a getirmesinden hemen sonra bir İngiliz nakliye gemisiyle Kıbrıs kamplarından gönderilen 400’ü çocuk 15 bin Yahudi göçmen Hayfa’ya çıkarıldı.   

        Amerika Birleşik Devletleri’nin Yahudilerin lehinde konuya müdahil oluşu Arapların tepkisini çekti. Arap Birliği henüz sağlanabilmiş, sömürgeciliğe ve Filistin’de bir İsrail Devleti kurulmasına karşı ortak bir karar alınabilmişti. ABD, BM tali komisyonuna Siyonist liderlerin etkili faaliyetleriyle birlikte Filistin’e, gelecek iki yıl içinde 150 bin Yahudi’nin göçünün sağlanmasını teklif etmişti. Ürdün Kralı Abdullah ABD’nin bu önerisini şiddetle eleştirdi ve Amerika Birleşik Devletleri hükümetini Siyonist propagandaya alet olmakla suçladı. Yahudilerin Filistin’deki taleplerini, İtalyanların Roma tarihi üzerinden 2000 sene öncesine dayanarak İngiliz topraklarında hak iddia etmeleriyle ve Meksika’nın Teksas üzerindeki talepleriyle kıyaslamıştı. 

        Türkiye ise önce komisyon raporunu Afganistan, Küba, Yunanistan, Hindistan, Pakistan, İran ile birlikte reddetmiş, ardından Arap ülkelerinin Filistin’e bir bütün olarak bağımsızlık verilmesi yönündeki karar önerisini desteklemişti. Türkiye ABD ile yakınlaştığı aynı dönemde, Filistin konusunda Arapların yanında yer aldı. Bu da Türkiye’yi yeni bir denge arayışına mecbur etti.  

        Öte yandan; Sovyetler Birliği ile gerilen ilişkiler de bu bağlamdaki diplomatik adımları yakından etkiledi. Sovyetler, başından beri BM’nin Taksim Kararı’nı destekledi. Gerekçesi Bolşevizm’in ‘halkların kendi kaderini tayin etmesi’ düsturundan hareket eden ‘öz-yönetim’ esasıydı. BM’deki temsilcisi Andrei Gromyko ülkesinin Taksim Planı’na ilişkin görüşlerini şu şekilde açıkladı:

        “Filistin sorununun, Yahudilere ve Araplara eşit haklara sahip tek bir Arap-Yahudi Devleti kurulması yolu ile çözümü, bu karmaşık sorunun çözümü için daha ihtiyatlı yöntemlerden ve olasılıklardan biri olarak düşünülebilir. Filistin’in geleceği sorununun böylesine bir çözümü, Filistin’deki Arap ve Yahudi nüfusların barış içinde birlikte yaşaması ve işbirliği için, iki tarafın da iyiliği, hem Filistin nüfusunun tamamının avantajı için, hem de Yakın Doğu’nun barış ve güvenliği için olur. 

        Bu plan, Yahudilerle Araplar arasındaki ilişkilerin bozulması göz önüne alındığında, uygulanmasının imkansız olduğu kanıtlandıysa -ve özel komitenin bu soruyla ilgili görüşlerini bilmek çok önemlidir - o zaman, ilki gibi Filistin’de destekçileri olan Filistin’in iki bağımsız özerk devlete, bir Yahudi ve bir Arap Devleti’ne bölünmesini sağlayan ikinci planı tartışmak gereklidir. Tekrar etmek isterim ki, ancak Arapların ve Yahudilerin birlikte barış içinde yaşamalarını sağlamanın ve onları uzlaştırmanın imkansız olduğu kanıtlandığında Filistin’deki Arap ve Yahudi nüfusunun arasındaki çok kötü ilişkilerle Filistin sorununun böyle bir çözümü haklı çıkarılabilir.  

        Türkiye Sovyetler Birliği’nin Filistin’e ilgisine şüpheyle baktı. Yahudi paramiliter grupların Marksist eksenli hareketlerinden kaynaklanan bir yakınlaşma olduğunu varsaydı. Bunda haksız değildi. Bolşevik devriminden önce de, sonra da Rusya’daki en büyük komünist tartışmaların ortasında Yahudi Sorunu vardı. Rusya’nın en güçlü ve en iyi organize edilmiş işçileri bir ‘federasyon/ The Bund’ oluşturmuştu. Yahudi İşçi Federasyonu ile birlikte Yahudi sendikacılığını geliştirmek için kurulan 1920’de kurulan Histadrut iki savaş arası yıllarda rolünü genişletmiş, hem Yişuv’un, hem de gelecekteki İsrail Devleti’nin ideoloji ve politikasında karar verici bir etkiye sahip olmuştu. Histadrut, üyelerine istihdam sağlamak üzere kamu projeleri başlatmıştı. Yahudi emek ve üretiminin kendine yeterliğini garanti altına almak için Arap işçileri ve ürünlerini boykot etmekteydi. Kolektif yerleşim birimleri olan Kibbutzlar ile iç içe geçen bir çalışma biçimi vardı. Kibbutzlarda, bütün mülkiyet topluma aitti ve bütün sorumluluk üyelerce eşit biçimde paylaşılıyordu. Bunlar, ilk Siyonistlerin pek çoğunun Filistin’de kurmayı umdukları kooperatif komünal düzenin sembolü oldular. Bu nedenle Yahudi Sorunu ile herkesten önce meşgul olduğu iddia edilebilirdi. Rus Yahudiliği ve Rus Siyonizmi Filistin meselesinde etkin rol aldı. Genel çerçevede Sovyetler Birliği’ndeki Komünist Yahudilik de Filistin meselesini biçimlendirdi. 

        Öte yandan; Komünizm bloğunda en başından itibaren Filistin’de Siyonist Yahudi yerleşimi fikrine karşı gelinmişti. Siyonizmi komünizmden ayrı değerlendiren Lenin, Troçki ve Stalin’in bu görüşünü revizyonistlerle birlikte günün birçok Sosyalist lideriyle de paylaşmaktaydı. Bununla beraber; işgal hedefleri olan Siyonizme karşı genel tutum düşmancaydı ve Yahudi işçilerin Filistin’e göç etmesi, sınıf mücadelesinin savaş alanından ayrılması olarak kabul edilmekteydi. Doğu Avrupa’daki en büyük Yahudi işçi sınıfı organizasyonu olan ‘Federasyon’, diğer siyasi farklılıklarına rağmen Bolşeviklerden daha Anti-Siyonist’ti. Öyle ki; Troçki döneminde dahi Bolşevik liderin öngörüsü ve beklentisi, Türkiye’nin bir Sovyet cumhuriyeti haline gelmesi kadar Filistin’in İngiliz mandasından ve Siyonist işgalden kurtarılmasıydı. Komünizmin enternasyonal ilkeleri doğrultusunda Siyonizmi eleştiren Sovyetler’in İsrail’i desteklemesinin bir diğer önemli nedeni de amaçlarını benimsemediği Siyonist hareketin İngiliz karşıtı tavrıydı. 

        Sovyetler Birliği’nin Filistin hakkındaki tasavvurları Amerikalıların savaş sonrası Orta Doğu’da etkinliğini ve nüfuzunu arttırma çabası içinde karşı bir kutup olarak anti-komünist propagandasının odağını oluşturdu. Mısır’daki köktenci El-Ezher Üniversitesi ulemasının Filistin’i kurtarmanın ‘mukaddes bir cihad’ olduğunu ilan ettiği aynı gün Amerikan askeri kaynakları Filistin’in bir Sovyet istilasına uğrama ihtimalinden söz ediyordu. İlgili haberde; kurulacak Yahudi Devleti’ni Araplara karşı korumak üzere Filistin’e Kızılordu birliklerinin girebileceği, bu sayede Sovyetler’in Akdeniz’e yerleşeceği, Süveyş kanalıyla Suudi Arabistan’daki petrol sahasına uçakla ulaşabilir vaziyete erebileceği ikazı yapılıyordu. 

        Amerika Birleşik Devletleri’nin propagandası altında Sovyetler Birliği’nin Filistin’i Taksim Planı’nı desteklemesi Araplar ile ilişkilerinin gerilmesine neden oldu. Buna karşılık; SSCB’yi ABD’ye karşı bir denge unsuru olarak gören Arap kanadı, kendi bünyesinde barındırdığı komünist partileri teker teker kapatmaya başlamış, Bolşevizm’e sempati duyanları takibe almıştı.

        Türkiye ise Araplar ile aynı safta yer alarak Sovyetler’in Türk coğrafyası üzerindeki tarihi emellerine ve komünizm tehlikesine karşı bir duruş sergilemişti. Filistin’deki Yahudi gazetesi The Palestine Post, 29 Nisan 1947’de Türkiye’yi analiz etmiş ve ilgili makaleyi ‘Türkler En Çok Neden Korkar?’ başlığıyla kaleme almış ve başlığın hemen altında cevabı ‘komünizm ve kapitülasyon’ olarak vermişti. 

        İdeolojik karşıtlığın yanı sıra Müslüman bir BM üyesi olarak Türkiye; İran, Pakistan, Afganistan gibi güç bir seçime zorlanıyordu. Müslüman ülkeler olarak Arap devletlerinin ortak başkaldırısına uyup uymamak konusunda yapacakları seçimler ile BM ve aldığı kararlara sadakat arasında kalmışlardı. Türkiye’nin başını çektiği Müslüman ülkelerin alacağı tavır son derece önemliydi. Eğer bölgede kararlı bir politika izlenmez ve mevcut çatışma şartları göz önüne alındığında, Filistin’in Kızıl Ordu tarafından işgal edilmesi ihtimali belirirse bundan çok daha kötü bir sonucun ortaya çıkacağı savunuluyordu. Rusya’nın Orta Doğu’ya dair tutkularıyla bölgeden tekrar çıkarılması oldukça zor görünüyordu. Nitekim; Orta Doğu’nun ırkları ve azınlık grupları üzerinde Rusların ‘ulusçuluk politikası’ güderek merkez Asya ve Doğu Avrupa’daki politikasını sürdürmek niyeti açıktı. Rus makamları ve basını, ‘ulusal bağımsızlık hareketlerini’ destekleyen açıklamalar yapmaktaydı. Orta Doğu’nun üç azınlığı Sovyetler tarafından halihazırda tanınmıştı. Yahudi Devleti kararı resmen tanınmış ve diplomatik ilişkiler kurulmaya başlanmıştı. Türkiye’de, İran ve Irak’taki Kürt aşiretleri Bakü’de olduğu sanılan ‘Rus ulusal bağımsızlık departmanı’ tarafından yakından takip edilmiş, varlıkları tanınmıştı. Azerbaycan topraklarının bir kısmında kurulan Ermenistan da Sovyetler’in tanıdığı ve ilişki kurduğu üçüncü azınlık grupla inşa edilmişti.

        ABD ise; 1947 yılı boyunca, özellikle Truman Doktrini ve Marshall yardımı kararlarıyla Türkiye ve Yunanistan’ı Rus tehditlerinden korumaya çalışan bir politika izlemişti. Buna rağmen Türkiye; Sovyetler’in Orta Doğu halkları üzerindeki kışkırtıcılığına karşı giderek yakınlaştığı ABD ile ters cepheye yerleşme pahasına Arapların tarafında yer aldı. Arap ülkeleri ise 17 Aralık 1947’de Kahire’de yaptıkları toplantıda, Filistin’i Taksim Kararı’nı önlemek için savaşa gitme kararını onayladı. Filistin’i Taksim Kararı’nın Arap Birliği’ni kundaklamak niyeti taşıdığı vurgulanıyordu. 

        Öte yandan; komünizme karşı savaş açan Arapların aynı anda kendisine yöneltilmiş tepkisini gören ABD, BM’nin Taksim Kararı’na oy vermiş olduğu halde, tutumunu değiştirerek Filistin’in BM’nin vesayeti altına verilmesini teklif etti. Bu öneri ise; hem Yahudilerin, hem de Arapların tepkisine sebep oldu.  

        Filistin’i Taksim Planı ve Türkiye’nin Tavrı 

        Savaş hazırlığındaki Orta Doğu’da Türkiye, Yahudi vatandaşlarının İsrail’e göç etmesine izin vermeyerek mevcut duruşunu gösterdi. Aldığı karar resmileştirilmese de Türkiye’den İsrail’e Yahudi göçüne müsaade edilmeyecek olması Filistin’in hala Arap ağırlığında olan nüfus dengesini korumak adına Arapların lehinde bir karardı. Ne var ki; Türkiye dış siyasetinde baş tehlike olarak gördüğü komünizm ile Siyonizmi aynı şekilde değerlendirmekteydi. “Filistin’de kurulacak Yahudi Devleti, Sovyet Rusya taraftarı ve sol temayüllü olacak” diyen etkili Siyonist lider Moşe Dayan’ın sözü gazetelerde yer almıştı.

        Taksim Planı doğrultusunda bağımsız bir Filistin devletinin kuruluşuna dair 24 Kasım 1947’de yapılan oylamada da Türkiye, 29 aleyhte oya karşılık lehte oy kullanan 12 devletten biri oldu. Nitekim; 1947 yılında Türkiye’nin tutumunu izah etmesi bakımından dönemin Dış İşleri Bakanı Hasan Saka’nın İsviçre’de toplanacak ‘Yahudi Aleyhtarlığına Karşı Uluslararası Konferans’a Türkiye’nin temsilci göndermesine ilişkin değerlendirmesi mühimdir: 

        “Yüksek Başbakanlığa,

        30 Temmuz’dan 5 Ağustos 1947 tarihine kadar İsviçre’nin Seelisberg şehrinde toplanacak olan “Yahudi aleyhtarlığına karşı mücadele için milletlerarası konferansa Sayın Başbakanımızı da davet eden “Milletlerarası Hristiyan ve Yahudi Kurumu”nun faaliyeti ile aktedilecek konferansın mahiyeti ve burada konuşulacak konular hakkında Bern Elçiliği’mizden malumat talep edilmişti. 

        Alınan cevapta 1944 senesinde teessüs eden kurumun gayesinin Yahudi aleyhtarlığının bugünkü vüs’atine ve harp sonrası Avrupa’sında bu aleyhtarlığın idamesine ve inkişafına âmil olan sebepleri tetkik etmek, bu aleyhtarlığın sebeplerini ortadan kaldırmak ve tesirlerine çare bulmak maksadıyla siyasi, dini, içtimaî ve terbiyevi mahiyette milli ve beynelminel müesseseler vasıtasıyla derhal veya az çok uzak bir istikbalde tatbik edilecek program ve planları hazırlamak olduğu ifade edilmektedir. 

        (…)

        Görüşülecek mes’eleler iki kısımdır:

        Birinci kısımda Avrupa’daki Yahudi cemaatlerinin vaziyeti ve yardım sahasında muhtelif Yahudi teşkilatının faaliyet, Avrupa’daki Yahudi- Hristiyan münasebetleri mes’elesi, insan hakları ve ana hürriyetler mes’eleleriyle uğraşan kiliselerin ve muhtelif milli ve milletlerarası teşkilatın faaliyeti bulunmaktadır. 

        İkinci kısım ise, Yahudi aleyhtarlığı ile mücadele etmek için bilhassa Hristiyanlarla Yahudilerin işbirliği etmeleri suretiyle derhal veya az çok uzak bir gelecekte tatbik edilecek bir programın hazırlanmasına mütealliktir. Konferans, hazırlayacağı bu programı bir senelik icraatına esas olmak üzere milletlerarası Hristiyan ve Yahudi Kurumu’na takdim edecektir. 

        Bern Elçiliği’mizce yapılan tahkikata nazaran davet edilen zevatın intihabında bir usul takip edilmemekte, bunlar kurumun gayelerine karşı sempati izhar etmiş olanlar meyanından seçilmektedirler. Geçen seneki konferansa İngiliz Başvekili şahsen davet edilmiş ise de müşarünileyh buna iştirak etmeyerek konferansa bir mesaj göndermiştir. Bu seneki konferans davetlileri arasında Sayın Başbakanımız mevkiinde kimse yoktur. Konferansın İsviçre’de akdi dolayısıyla İsviçre Konfederasyonu Reisi davet edilmiş ise de müşarünileyhin bir mesaj göndermekle iktifa edeceği tahmin olunmaktadır. 

        Konferansa iştirakleri esasen bahis mevzu olmayacak olan Sayın Başbakanımızın, cihan umumi efkarında Yahudilere karşı sempati uyandırmaya çalışmak suretiyle Siyonizm hareketine hizmet eden sui geçen kuruma bir mesaj göndermelerinin de Hükümetimizin Arap devletlerine karşı halen tatbik etmekte olduğu dostluk siyaseti dolayısıyla muvafık olmayacağı hususundaki Bakanlığın mütalâsını yüksek takdirlerine derin saygılarımla arz ederim. /Dış İşleri Bakanı Hasan Saka”

        Türkiye’nin 1947 Taksim Planı’na Arap ülkeleri ile birlikte red oyu vermesi Arap coğrafyasında olumlu karşılandı. Ne var ki; Orta Doğu’da dengelerin korunması yönündeki tüm çabaya ve Türkiye’nin BM Taksim Planı oylamasındaki tutumuna rağmen İsrail Devleti kurulacaktı.
Yazı için kaynak: Çiğdem Ör, "Birleşmiş Milletler 1947 Filistin’i Taksim Planı ve Türkiye";Türk Yurdu, Mayıs 2018 - Yıl 107 - Sayı 369.
İnternet adresi: https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=4361, 18 Ekim 2023, 10.12. 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum