Bir Nebze İnsan (2) - Muhsin BOZKURT

Bir Nebze İnsan (2) - Muhsin BOZKURT
11 Haziran 2022 - 17:32

Gurur ile insan, maddî ve mânevî kemalât / olgunluklar ve mehasin / güzellik ve iyiliklerden mahrum ve yoksun kalır. Eğer gurur / kibir ve kendini yüksek ve değerli tutarak, böbürlenme saikası / sevkiyle; başkaların kemalât, fazilet, olgunluk ve mükemmelliklerine tenezzül etmeyip / değer vermeyip; kendi sıfat ve vasıflarını kâfi / yeterli ve yüksek görürse; o insan nâkıs, noksan ve eksiktir.

     Böyle insanlar, malûmat, bilgi ve keşfiyatlarını / keşif ve ilhamlarını daha yüksek görmekle; eslâf-ı izamın / geçmiş büyük zâtların irşadat / irşat, doğru yolu gösterme ve uyarılarından mahrum olurlar. Evham / vehim, zan ve kuruntulara maruz kalarak / bunların tesir ve etkisi altında bulunup; bütün bütün çizgiden çıkarlar. Halbuki, geçmiş büyüklerin kırk günde yaptıkları bir keşfiyatı / ilham  ve sırları; bunlar kırk senede elde edemezler.

     Evet, insan hüsnüzanna / iyi, güzel ve vicdanî bir kanaat sahibi olmakla mükellef ve yükümlüdür. Çünkü insan; herkesi kendisinden üstün bilmelidir.

     Kendisinde bulunan sû-i ahlâkı / kötü ahlâkı; sû-i zan / kötü zan ve şüphe saikası / sevkiyle başkalarına teşmil etmesin / yaymasın. Başkaların bazı hareket ve davranışlarını; hikmetini bilmediğinden takbih etmesin / çirkin görmesin, ayıplayıp kınamasın.

     İşte bunun içindir ki, geçmişteki büyük zâtların hikmetini / iç yüzünü bilmediğimiz, bazı hâllerini beğenmemek; sû-i zan / fena, kötü bir zan ve sanıdır. 

     Sû-i zan / kötü zan ve sanı ise, maddî / cismanî ve mânevî / mânâya ait içtimaiyatı / sosyal hayatı zedeler, yaralar ve zarar verir.

      Mâlik-i Hakikî’den / her şeyin hakikî sahibi ve mâliki olan Allah’tan gaflet / Allah’tan uzaklaşıp nefsin arzularına dalmak; nefsin firavunluğuna / insanın zâlim, kibirli, gururlu ve inatçı olmasına sebep olur.

     Evet, tasarrufu tahtında / idaresi altında bulunan bütün eşyanın / şeylerin, varlıkların Hakikî Mâlikini / her şeyin asıl sahibi ve maliki olan Allah’ı unutan; kendisini kendisine mâlik / hâkim ve egemen zanneder / sanır! Kendisinde bir hâkimiyet tevehhümünde / vehim ve kuruntusunda bulunur! Başkaları ve bilhassa / özellikle esbabı / sebepleri kendisine kıyas ederek / kendisiyle karşılaştırarak; onları da, hâkim / hükmedici ve mâlik / sâhip defterine kaydeder.

     Bu vesile ile, Allah’ın mülkünü, malını; kendilerine yani sebeplere taksim edip, bölüp paylaştırarak; İlâhî hükümlere karşı muaraza / mücadele ve mübareze etmeye/ çatışmaya başlar.

     Halbuki Cenabı Hak tarafından insana verilen benlik ve hürriyet; Ulûhiyet / İlâhlık / Allah’ın hâkimiyeti ile kâinattaki her şeyi kendisine ibadet ve itaat ettirmesi gibi; Allah’ın sıfat, vasıf ve niteliklerini fehmetmek / anlamak üzere, bir vahid-i kıyasî / ölçü birimi olarak; vazife ve görevini yapsın diye, insana verilmiştir.

     Maalesef / üzülerek belirteyim ki, insan; sû-i ihtiyar / kötü seçimi ile, bu vasıfları; hâkimiyet / egemenlik ve istiklâliyete, yani başına buyruk olmaya âlet ederek, tam bir firavun kesilir.

     Gaflet suyu ile tenebbüt eden / büyüyen benlik, aslında; Hâlık’ın / Yaratıcı’nın sıfat / vasıf ve niteliklerini fehmetmek / anlamak için bir vahid-i kıyasî, yani ölçü birimidir.

     Çünkü insanlar görmedikleri şeyleri, kıyas ve temsil / benzetme yoluyla bilir ve anlar.

     Meselâ, bir adam Allah’ın kudretini anlamak için, bir taksimat / kısımlandırma yapar. “Buradan buraya benim, buradan ötesi de O’nun kudretindedir.” diye vehmî / hayâlî bir çizgi çizmekle, meseleyi anlar. Sonra mevhum / vehmî, hayalî hattı / çizgiyi bozar. Hepsini O’na teslim eder.

     Çünkü nefis, nefsine mâlik olmadığı gibi, cismine de mâlik ve sâhip değildir. Cismi ancak acip / tuhaf bir İlâhî makine gibidir.

     Kaza ve kader kalemiyle, Ezelî Kudret’in - bir cilvesi / bir tecelli ve görüntüsü - o makinede çalışıyor. İşte bundan ötürü insan, o firavunluk dâvasından vazgeçerek, mülkü mâlikine teslim etsin, emanete hıyanet etmesin.

     Eğer hıyanetle bir zerreyi nefsine isnat eder / dayandırırsa, Allah’ın mülkünü camit / cansız esbaba / sebeplere taksim etmiş olur. 
http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/Yazilar/YaziDetay/14049


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum