Bir 24 Nisan'a daha girdik…

İbrahim Yıldırım yazdı

Bir 24 Nisan'a daha girdik…
23 Nisan 2018 - 21:08 - Güncelleme: 23 Nisan 2018 - 21:29

~~24 NİSAN 1915
Bir 24 Nisan’a daha girdik…
Bu tarihi Ermeniler, “Soykırım Günü” olarak yâd etmekte ve o minval üzere etkinliklerde bulunmaktadırlar.  24 Nisan 1915 tarihinde henüz “Tehcir Yasası” çıkmamıştı. Bir gün sonrası, Çanakkale Kara Savaşları için, Anzaklar çıkartma yapacakları için, Millet evlatlarının ciddi boğuşma hazırlığında olduğu günün arifesiydi.
Ruslar Kars’tan yurdumuza girmiş, Rus Ordusu içerisinde 150-180 bin gönüllü Ermeni birlikleri girdikleri her yerde sivil katliamına başlamışlardı. Kars tarafından 30.000 kişi katledilmişti. İçerideki Ermeni komitacılar, Ruslara 5. Kol faaliyetiyle, ordumuzun lojistik desteğini sabote ediyor, erzak ve mühimmat ulaşımını ve telgraf tellerini kesiyordu. Doğu Beyazıt’ta Ermenilerden oluşan 11. Tümen komple silahlarıyla birlikte Rusların safına geçmişti. Romanya’nın Köstence konsolosluğundan hariciyemize gelen istihbâri bilgiler yaklaşık 50.000 gönüllü Ermeninin Rus Ordusuna iştirak ettiğini bildiriyordu.
Hava değişimini almış askerlerimiz, yolda Ermeni komitacılarının ellerinde can veriyordu.  Bu arada Ruslara yardım ederek, onlara pişdarlık (kılavuzluk) ederek, Mart 1915 de Van’ın Rusların eline geçmesine sebeb oldular. Dilman’da 5.000 Türk askerinin şehadetiyle (Ermeni kaynakları 45.000 olarak zikrediyor) Van’ın Ruslarca ele geçirilmesine katkıda bulundular. Van’da çok büyük katliam yapan Ermeniler, Rusların taltifine mazhar olup Aram Manukyan yönetiminde bir hükümet teşkil ettiler.
Harbiye Nazırı Enver Paşa 15 Nisan 1915 de  İçişleri Bakanı Talat Paşa’ya, ordunun gerisinin emniyetini sağlamasını talep eder.
Hükümet 24 Nisan 1915 de Ermenicilik yaparak, komiteye destek veren 235 kişi hakkında tutuklama kararı verir. Bunlar, doktor, gazeteci, yazar, müzisyen vb . meslek sahibi elit Ermenilerdi. Bu 235 kişinin ancak 180’i tutuklanabildi. 87 si bir grup 93’ü bir grup olarak Çankırı ve Ayaş hapishanesine gönderildiler. İşte Ermenilerin “Soykırım Günü” olarak andıkları, Talat Paşa’nın bu tutuklama emrini verdiği tarihtir.
Osmanlı Hükümetinin Tehcir kararı verdiği “Kanun”, 27 Mayıs 1915 tarihlidir ki, 1 Haziran 1915 tarihli  resmi Gazete, Takvim-i Vekayide yayınlanmıştır.
Bu kanuna mebni iki de nizamname (yönetmelik ) çıkmıştır. 
Tehcir uygulaması, ne yazık ki Osmanlı Ordularının cephelerde savaştığı bu dönemde , “bir bu eksikti” kabilinden, jandarma eşliğinde, kendi insanının daha sakin Suriye taraflarına sevkini gerekli kılmıştı.
Yönetmelik yollarda istirahat, iaşe ve ibate ile ilgili hükümleri hâvi idi.
Sevkiyat, Osmanlı’nın teb’ası olan Ermenilerin,  Yurt dışına sürgünü değil, yurt içerisinde bir başka bölgeye nakliydi.  Bu uygulama da, O ülkenin kendi iç meselesiydi.
Ama bu durum, sankidiport ( yurt haricine sürgün) gibi lanse edilmekte ve Avrupa Gazetelerinde , “Ermeniler Katlediliyor” yaygarasına sebebiyet vermekteydi.
Ermeniler, durup dururken değil, düşmanla işbirliği ederek, onlara casusluk, kılavuzluk ederek Devletine İhanet ettikleri için, ordunun arkasını güvenli tutmak uğruna tehcire tabi tutuldular.
Ilıca’da komşusu Ermeni aileyi evindeki mahzene saklayan bir Erzurumlu aile, Erzurum’un Ruslar tarafından işgalinde, tehcirden kurtardığı bu aile tarafından katledildiler…   Aynı durumda Aşkale’de de üç aile tehcirden kurtardıkları aileler tarafından katledildiler… (1)
27 Ocak 1916 da Erzurum’un düşeceği anlaşılınca, Hükümet, Erzurum’un boşaltılması emrini verir. Nitekim 16 Şubat 1916 da Ruslar Erzurum’a girerler. Gerek Kars ve Gerek Ağrı istikametinden Erzurum’a sığınmış insanlar büyük göçler halinde Sivas ve Diyarbakır istikametine doğru yol alırlar. Ama mevsim kış-kıyamet, yollar çetin… Bir milyonu geçen göç kafilesinden verilen zayiat, bir araştırmacımızın ifadesiyle 701.166 kişidir.
Geçen ay kaybettiğimiz MükerremKemertaş’ın ağıt tarzı türküsü bu göçü anlatır :

Göç göç oldu, göçler yola dizildi
Uyku geldi, ela gözler süzüldü        
Şimdi bildim, elim yardan üzüldü    
Ağam nerden aşar, yolu yaylanın?  

https://www.youtube.com/watch?v=uaUB7UppRao

Erzurum’da kalan ahali öncü Ermeniler ’in insafına terkedilmiş, onların katliam ve tecavüzünden kurtulamamıştır.
Genel Kurmay Arşiv Belgelerinde, “Erzurum ve Bayburt’ta tecavüze uğramamış kadın ve kız yok gibidir” der.
Bugün Ermenistan olarak konumlanmış 28 Mayıs 1818 de kurulmuş, devlet aslında Türk Yurdu idi. Daha 1910 da Erivan’ın % 67 si Türk idi.  Buradaki insanlarımız katliama tabi tutulmuş, bir kısmı da yurdunu yuvasını terk etmek zorunda kalmıştır. Bugün Ermenistan’da bir tek Türk’ün bulunmayışı, onların katliamcı olduklarının delilidir. 1905 den 1922 ye kadar Ermenilerin Bugünkü topraklarında, katlettikleri insan sayımız; İntikam Beşiroğlu’nun ifadesiyle, bir milyondur. (2)
Birinci Dünya Harbinde, yaklaşık 203.000 Osmanlı askeri esir verilmiştir. Ne yazık ki bu konuda 2000 yılına gelene kadar doğru dürüst bir araştırma dahi yapılmamıştır. (3)
Bunlardan ne kadarı ülkeye dönmüş ve ne kadarı, üsera kamplarında ölmüştür ? Arayan soran olmuş mudur?
“ Cihan Harbinin mağdurları içinde en talihsiz kesim, hiç şüphesiz Ruslara esir düşen Türk askerleri ile bölgeden tehcir edilen Müslüman halktı. Dünyanın en sağır ve sessiz kamplarına son asrın insanlık trajedisi yaşandı. Çok duygusal yanlışlara kolayca düşülebilecek bu konuda iddialı olmak ilk planda yadırganabilir. Tarih ilmi şahitlik ettiği konularda, zaman zaman ilmin objektif kuralları peşinde koşmaz.  Tarihe mal olmuş olayları, ileriye doğru sürdürülmek istenen hâkimiyet için bir malzeme olarak ele alma alışkanlığı hakikat peşinde koşanları aldatır.
Harp meydanlarında esir edilen askerlerin yanında işgale uğrayan bölgelerden ve Kafkasya içlerinden toplanılan yerli halka bilhassa Rus ordusunda bulunan Ermeniler tarafından yapılan zulümler artan bir kin ve hırsla,Cihan Harbi boyunca devam etmiştir.
ESİRLERİN NAKLİ
Sarıkamış'ta esir edilen Türk subayları, askerlerle karışık bir şekilde hayvanlara mahsus vagonlar içerisinde Tiflis'e kadar götürüldüler. Tiflis'te 4 kişilik mevkilere 13 subay oturtulmak şartıyla ayrı bir trene alındılar. Bir ay süren bir yolculuktan sonra Sibirya'da Kamışlı istasyonuna gelindi. Bölgede kurulan İrbid panayırında Kazan, Oranburk, Samara, Oka, Simbirsk taraflarından gelen Müslümanlara teşhir edilen subaylar buradan Krosnobarsk şehrine sevk olundular.

Sarıkamış'ta esir düşen IX. Kolordu karargâh subaylarının üstlerindeki elbiseleri dâhil bütün şahsi eşyalarına General Prezevalski'nin kumandasındaki Plaston Tugayı Kazak süvarileri tarafından el konuldu. Ruslar esir subaylar hakkında uygulanan yerleşmiş kuralların aksine Osmanlı subaylarına her türlü hakareti yaptılar. Sadece ekmek almaya yetecek kadar para (50 Rus kapiği) verilerek açlığa mahkûm edilmekle kalınmamış, tedaviden mahrum bir şekilde hakaret maksadı ile en pis ve sefil hapishanelere yerleştirildiler. Alman ve Avusturyalı esirler Rusya'nın Avrupa kıtasındaki şehirlerinde tutulurken Osmanlı esirlerinin tamamı Sibirya'ya sevk edildiler.

Ruslar rütbesiz askerleri 30 kişilik vagonlara 50, 60 kişi istif ederek Sibirya'nın en uzak ve en soğuk bölgelerine sevk ettiler. Yaklaşık iki ay süren yolculuk esnasında açlık, bakımsızlık ve tedavi imkânlarından yoksunluk yüzünden esirlerin %50'den fazlası yollarda şehit edildi. Askerler ayakta ancak durabildikleri vagonlarda günlerce yolculuk ettiler. Yol boyunca esirlere ekmek ve su verilmedi. Yolculuk esnasında vagonların açılmasına izin verilmiyordu.
Tuvaletin bulunmadığı vagonlarda insan pislikleri ayak altına bırakılıyordu. Kokunun şiddetinden vagonların yanlarına yaklaşmak imkânı yoktu. Pislikten kaynaklanan ishal ve tifüs yaygın bir şekilde devam ediyordu. Asker arasında her gün dört beş ölüm olayı yaşanıyordu. Cenazeler üç dört gün vagonlardan alınmıyor ya da yolculuk esnasında dağ başlarına atılıyordu.

Sarıkamış'ta esir edilen Türk askerlerini İsveç Salib-i Ahmer Murahhası GrafLondrof şöyle tarif etmişti. "İzdihamdan, kokudan yanlarına varılmayan, kapıları kilitli ve içerisi tıka basa Osmanlı esirleri ile dolu büyük bir tren 1915 Ocak ayının sonunda Sirzan istasyonuna geldi. İçindeki esirler, insan kılığından çıkmış, açlıktan renkleri sararmış, yanakları çökük, elmacık kemikleri dışarı fırlamış, kımıldayamayacak şekilde yorgun ve kuvvetten düşmüş, elbisesiz, ayakları çıplak, kâinatta mevcut bütün bulaşıcı hastalıklarla müptela bir haldeydi. Bu feci manzara insanların yüzlerini kızartacak ve kalplerini sızlatacak derecedeydi."

Her birinde 40-50 esirin bulunduğu iki vagon kapıları kilitlenerek Tiza istasyonuna terk edilmiş, günler süren yürek parçalayıcı feryatlara kimse kulak vermemiş, açlık ve susuzluktan esirlerin tamamı şehit olmuştur. Bu cinayetten bir iz bırakmak istemeyen Ruslar vagonları ateşe verdiler.

Ruslar hastalık var bahanesi ile 500 askerin üzerlerinden elbiselerini soydular. Yalnız don gömlek kalan askerler Tiza şehrine varana kadar tamamen soğuktan dondular. İçlerinden yalnız bir tanesi kurtulabildi. Sınır bölgelerini boşaltan Ruslar yerlerinden ettikleri kadın ve kızlara tecavüz etmekten geri kalmadılar. Yerli Müslüman halktan toplayıp sürgün ettikleri insanlar arasında 3 yaşında kız çocukları ile beraber 80 yaşında ihtiyarlar vardı.

Kafkasya içlerine sürgün edilen Osmanlı esirlerinden Rus ve Gürcülerin yaşadıkları bölgelere gönderilenler nispeten iyi şartlarda tutulmuş, iç karışıklıkların başladığı dönemlerde serbest kalarak çeşitli iş kollarında çalışmakla hayatta kalmayı başarmışlardır. Ancak Ermeni nüfusun yoğun olduğu bölgelere sevk edilen Osmanlı esirlerinin imhası için hiçbir şart eksik değildi. Buralarda hiçbir zaman hasta erler diğerlerinin içinden alınmadılar.

Barınaklar son derece pis ve havasızdı. Ekmek oldukça yetersizdi ve günde bir defa sade suya salınmış balık çorbası verilmekteydi. Ermeni askerler sırf zevk için Osmanlı esirlerini öldürüyor ya da işkence ediyorlardı. Bilhassa Kars ve Aleksandrapol’de her türlü zulüm yapılıyordu. Buralarda Osmanlı esirlerini alıp satmak için pazarlar kurulmuştu. Sağlam esirler 12 ruble, zayıflar daha ucuz, hastalar bir paket tütüne satılıyordu.

Doğu cephesinde Ruslar esirlere fena davranmaktan hiçbir zaman vazgeçmediler. 1916 Ocak'ında Hasankale'den 13 esir subay ve 350 askerle yola çıkarılan bir esir kafilesinde, yolda yürümekte zorlanan 95 asker kafilenin gözleri önünde kurşuna dizildi. Gece üstü açık dört duvar arasında bir yere tıkılan kafilede 8 asker donarak şehit oldu. Aynı kafile ikinci gün yine sözde muhafız Rus askerlerinin kurşunları ile 80 şehit daha verdi. Sarıkamış'a kadar 15 günde götürülen kafileye yol boyunca yiyecek bir şey verilmedi. Frankfurt Çaytong Gazetesi'nde yer alan bir haberde (22.6.1916) Şubat 1916'da Krasnobarsk'tanPrimor'a sevk edilen 1.000 Osmanlı esirinden sadece 200'ünün Primor'a varabildiği belirtilmekteydi.

ESİR KAMPLARI

Osmanlı esirleri Kars, Gümrü, Batum, Gori, Aleksandropol, Tiflis, Rostof, Nargin Adası, Ziç Adası, Tambuk, Kamışlı, Nermi, İrbid, Krosnoyarsk, Omusk, Estroniski, İrkotks, Kosturma, Otlaga, Çohluma, Noryevski, Açinisk, Skotof, İstavrapol, Maykop, Tuays, Bielaritzenskaya gibi Sibirya şehirlerinde kurulan kamplarla Rusya Avrupa'sında bulunan Moskova, Nijni, Nevagordo, Petrograt, Şarye, Nikolsk şehirlerinde tutuldular.

Krasnoyarsk şehrinde kurulan kampta lekeli humma şiddetle hüküm sürüyordu. Esirler hasta da olsa tamamen kuru tahta üzerinde yatıyorlardı. Esirlerin durduk yerde şehit edildikleri görülüyordu. Osmanlı esirlerinin üzerlerinden elbiseleri alınmış bir çoğu iç çamaşırları ile Sibirya'nın soğuğuna terk edilmişti. Ruslar ele geçirdikleri yaralıların tedavisi ile ilgilenmediler. Yaralıların büyük çoğunluğu bulundukları yerlerde ölüme terk edildi. Bir hastaneye kaldırılmak bahtiyarlığına erenler buralarda bulunan Ermeni doktorlar ve hastabakıcılardan devamlı surette kötü muamele gördüler. Ruslar diyet yapacak hastalara siyah ekmek vererek ölümlerine sebep oluyorlardı. Hiçbir temizliğin olmadığı hastanelerde lekeli hummadan pek çok asker şehit oldu, Az bir dikkatle tedavi edilebilecek hastaların çoğu bakımsızlık yüzünden ölüyordu.

Krasnoyarsk'in 3.000 km kuzeyinde bulunan Sirentiski'de havalar ekseriya eksi 40–50 derece arasında seyrediyordu. Yazlık barakalara doldurulan esirler arasında salgın hastalıkların korkunç boyutlara varması üzerine esir düşen Türk doktorların bir kısmı bu kampa gönderildi. Esirler arsında lekeli humma, yılancık, kızıl mançuri humması yaygındı. Bu salgın hastalıklara rağmen askerler kucak kucağa yatıyordu. Hastaların üzerine örtecek örtüleri yoktu. Hastanelerde ilaç bulmak mümkün değildi. Ruslar dışardan ilaç sağlanmasına da izin vermiyordu. Birtakım bahanelerle esirlerin birkaç gün aç bırakıldığı oluyordu.

Kızıl Deniz'in Bakû tarafında bulunan Nargin Adası, üzerinde bitkiden eser olmayan yılanları ile meşhur bir yerdi. Havası gayet bozuk olan adada su bulunmazdı. Ada Rus canilerinin sürgün yeri idi. 500 metre eninde 1500 metre uzunluğunda olan adada 1915 yılında 10.000 esir alacak şekilde ikişer katlı olarak 40 baraka yapıldı. Barakalar 125 kişilik olarak planlanmıştı. Harbin başlaması ile birlikte Osmanlı esirleri Nargin adasına gelmeye başladılar. Zaman zaman sayıları 10.000'ni bulan bu esirlerin çoğu kısa zamanda hastalanıyordu. Temizlenme imkânı olmayan esirler son derece pis ve zayıftı. Cansız bir şekilde yerde yatan hastaların üzerinde binlerce sinek dolaşıyordu Bu hastaların çoğu abdest bozmak için yerinden kalkamıyordu. Esirlere verilen ot minderler çoktan parçalanmış, yerden hafifçe yüksek tahtalar üzerinde yatıyorlardı... Esirlerin en çok ihtiyaç duydukları şey içmek için bir parça su idi. Esirlere bazen 6 gün su verilmediği oluyordu. Adada kaynak suları olmadığı için şehirden getirilen su, öncelikle Rus kahvehanelerine verilir, muhafız Rus askerleri ihtiyacı olan suyu aldıktan sonra kalırsa esirlere verilirdi. Susuz ve kanalsız helâlar kısa zamanda dolduğu için esirlerce barakalar etrafına bırakılan pislikler yüzünden etrafı çirkin bir koku kaplamıştı. Hastane olarak ayrılan 400 kişilik bir barakada 1200 hasta bulunuyordu. Adada görevlendirilen 5 Rus doktoru tıbbi malzeme alamadıkları gibi hastalarla da ilgilenmiyorlardı. Bütün olumsuz şartlara rağmen esirler arasında bulunan Konsolos Doktor FerbetsNidermayer küçük büyük 1800 ameliyat gerçekleştirmişti. Ölüler hiçbir merasime tabi tutulmadan deniz kenarında açılan çukurlara üst üste gömülürdü. Temizlenme imkânı olmayan esirler arasında çıkan kolerada bir çok Türk esiri şehit oldu. Esirler barakalarda beton zemin üzerinde yatıp kalkmaktaydı. Eksi 45 derece soğukta ısınma imkânı yoktu. Esirlere günlük olarak içinde yağ ve et bulunmayan bol sıcak su ile yapılmış bir çorba ile 100 gram siyah ve ekşi bir ekmek veriliyordu. Sonradan bu miktar yarıya indirildi. Esirlerin tamamından ayakkabıları alınmıştı. Bu şartlarda pek çoğu hastalanan esirler süngü tehdidi altında yollarda çalıştırılıyordu. Hastalanan esirlerin tedavisine bakılmadığı gibi istirahat etmelerine de imkan verilmiyor, çalışamayacak durumda olanlar Ermeni ve Rum muhafızlar tarafından dövülüyordu.

Esirler 200, 250 kişilik döşemesiz ve penceresiz barakalarda tutulurdu. Barakalarda sinek ve tahtakurusundan uyumak mümkün değildi. Hiçbir zaman temizlik maddesi verilmemişti. İlaçlama bahanesi ile esirlerin elinden alınan elbiselerin yerine gayet fena elbiseler verilirdi. Esirlerin beslenmesi için ayrılan tahsisat üzerinde bir çok yolsuzluk yapıldığı tespit edilmişti.

İsveç ve Danimarka Konsolosları ile Azerbaycan Himmet Fırkası Murahhası, Alman doktorlar Nerimof ve Mahmudof, Muhacat Fırkası'ndan Ağa Muhammed ve Muavenet Cemiyeti üyesi Morislof un katıldıkları bir heyet Nargin Adasına geldiler. Gördükleri karşısında dehşete kapılan heyet üyeleri Osmanlı esirleri karşısında ağlamaktan kendilerini alamadılar. 300 kişinin kalabileceği bir hastanede 1200 hasta vardı. Bir kısmı ölüm halinde bulunan hastalar su ve yemek isteriz diye inliyorlardı. 30 kadar cenaze bir kenarda üst üste yığılmıştı. Hastaların büyük kısmı için yatak yoktu. Üzerlerinde elbiseleri de bulunmayan hastalardan günde en az 30 kişi vefat ediyordu.

Kafkasya bölgesinde yaşayan Ermeni, Gürcü ve Rus Muhacirleri Türklere karşı çok acımasız ve asabi davranıyorlardı. Bu yüzden Nargin adasındaki esirler çok ağır davranışlara maruz kaldılar. Bu fecaatler Rusya Menzil Sıhhiye Müfettişi General Prens Oldenburg'a şikâyet edildiği halde herhangi bir iyileştirme sağlanmadı. Nargin Adası'nda inceleme yapan Rusya Üsera ve Muhacirin Komiserliği memurlarının adaya esir sevkinin durdurulmasını isteyen raporları Tiflis'te alıkonuluyordu. Esirlerin büyük kısmı ölmesine rağmen sevkıyatın devam etmesi yüzünden adadaki esir sayısı 6000'nin altına inmedi.

Tomask şehrinde bulunan Kıryos zindanında elbiseleri üzerinden alınarak tahtalar üzerine atılmış 20 kadar hasta Osmanlı askerinin perişanlığı, gören herkesi ağlatıyordu. Bu karanlık ve pis zindanda esirler hemen her gün telgraf tellerinden yapılmış kırbaçlarla dövülüyordu. Tomask'ta bulunan 1400 Osmanlı esirinden sadece 200'ü hayatta kalmayı başardı.
Bölgede yaşayan Müslüman halktan esirlere yiyecek ve giyecek yardımı yapmak isteyenler şiddetle men ediliyordu. Tomask şehrinde esirlere elbise, kitap, harita ve sair eşyaları satanlar 5 ay hapis ve 3000 ruble hapis cezasına çarptırılıyordu.

ESİR KAYIPLARI

Sarıkamış ve Oltu civarında esir edilen 4000 askerden sadece 400'ü Kars'a ulaşabilmiş diğerleri Rus Kazaklarının cinayetleri ve hastalık yüzünden yollarda kaybedilmiştir. Sarıkamış civarında Hamamlı mevkisindeki esir kampında vefat eden Türk esiri miktarı tahminen 30.000 kadardı (10 Temmuz 1333). Sarıkamış'tan bir ay uzaklıktaki Nermi'ye sevk olunan askerlerin büyük kısmı tifüs hastalığı ile şehit oldular. Nargin adasında hastalanan 700 askerin Tambuk'a nakilleri esnasında 176 asker vefat etti. Sibirya'ya gönderilen Türk esirlerinin üçte ikisi pislik ve gıdasızlık yüzünden kaybedildi. 1916 senesi Ağustos ayına kadar lekeli humma teşhisi ile vefat eden Türk esirlerinin sayısı tahminen 64.000'e ulaştı.

Hiçbir yorum yapmadan aktarılan bu satırlar esir Türk subaylarının esaret dönüşü verdikleri raporlar ve tarafsız ülkelerin Salib-i Ahmer heyetlerinin raporlarından alınmıştır. Aktarılan kısımlar rapor sahiplerinin üzerinde ittifak ettikleri noktalardır. Ruslar doğu vilayetlerini işgal edince esir Osmanlı askerleri ile birlikte bölgede yaşayan halkın büyük kısmını da Sibirya içlerine sürdüler. Bunu fırsat sayan Ermeniler Rusya'daki iç karışıklıklardan da yararlanarak Türk esirleri üzerinde milli duygularını tatmin ettiler!

Geri dönüş imkânlarının son derece sınırlı olduğu bölgeden salgın hastalıklar ve katliamların da etkisi ile pek az Osmanlı esiri kurtulabildi. (4)

1905 den 1922 ye kadar, Gerek Türk Yurdu Ermenistan’da, gerek Doğu Anadolu ve Anadoluda Ermenilerin sebebiyet verdikleri katliamlara maruz kalmış insan kaybımız minumum iki milyondur.  Bu insanların ne akıbetleri ne de anma günleri yoktur. 
Amerikalı tarihçi Justin  McCarty , 93 Harbi , Balkan Harbi ve 1, Dünya harbi sebebiyle katliama uğramış , Türk insanının minimum yedi milyon , sürgün edilenlerin de altı milyon olduğunu söyler. (5)

“Kâfir Ağlar bizim ahvâl-i perîşânımıza”…
1804 Sırp isyanından 1. Dünya Savaşı sonuna kadar katledilen insan sayımız sahaf Mehmet Beşeri’ye göre 20-40 milyon arasındadır.
Asıl katliama maruz kalanları uyutma , aldatma eylemidir, Ermenilerin 24 Nisan  eylemleri…
Dört T kuralınca, Tanıtma, Tanınma ; bunları yaptılar.
Tazminat; 2015 de 43 milyar dolar olarak dillendirdiler. Yetmez ;
Toprak, bundan sonraki aşamada da Toprak talebi olacaktır.
İBRAHİM YILDIRIM

---------
(1) Mehmed Hocaoğlu , Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler
(2) Nurcan Toksoy, Revan’da son Günler
(3) Prof. Cemalettin Taşkıran, Ana Ben Ölmedim
(4) Dr. Ramazan Balcı, Tarihin Sarıkamış Duruşması , sah : 261-268
(5) JustinMcCarty , Ölüm ve Sürgün TTK yy

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum