BELMA AKSU YAZDI: İKİ HİKAYE

Hayatımızda dönüm noktası olan bazı zamanlar vardır. Hayatımızın bir film şeridi gibi önümüzden geçtiği zamanlar.

 BELMA AKSU YAZDI: İKİ HİKAYE
08 Nisan 2017 - 21:25

 İKİ HİKÂYE 

 
          Hayatımızda dönüm noktası olan bazı zamanlar vardır. Hayatımızın bir film şeridi gibi önümüzden geçtiği zamanlar. Normalde bu sözlerin üçüncü sınıf bir dram filminde klişe replikler tiradının satırbaşı olarak görmüşümdür. Çok sıradan, çok monoton, çok yeknesak, çok çok... Amma velakin güzel (!)hayatım bir kez daha kaderin sillesini yüzüme vurunca, aklıma bu üçüncü sınıf dram filmlerinin klişe replikler tiradinin satırbaşı olan cümleden başka bir şey gelmedi. Şunu anladım ki hayatıma hep neden diye sorduğum soruların cevabı paraya çıkıyor. Yoo hayır, bir ihtiyaçtan söz etmiyorum sizlere... 
            Tabi benimde otobüse binmek, Osmanlı Türkçesi kitaplarından almak, sinemaya gitmek ve bütün paramı  kitaplara yatırmak için paraya ihtiyacım var. Tüm diğer insanlar gibi. Ama ben bundan bahsetmiyorum. Hayal kırıklığının boğazıma bir yumru gibi oturmasina sebep olan o paradan söz ediyorum. Paranın insanlar için değerli olmasını anlıyorum, çünkü yaşamak için gerekli bir araç. Benim anlamadığım paranın insanların hayatlarının baş köşesine bir amaç olarak yerleştirmiş olması.Bu hayatta hayal kırıklığının o acı tadının boğaza takılan bir yumru gibi oturmasını,  ne kadar yutkunursam yutkunayım gitmediğini işte o zamanlar anladım. Hayatımda bana destek olacak insanların en yakınlarım olduğunu düşünürdüm. 
          Ne kadar saf bir düşünce olduğunu kanıtlayan yine en yakınlarım oldu. Bu yazıyı ortaya çıkaran hayal kırıklığı bir başka hayal kırıklığı ile beslenerek sonu gelmez bir zincire halka oldu. Bizlere hayatımızın  en zor zamanlarinda destek olan insanların çok uzaklarda, adını bile yeni öğrendiğimiz insanlar olması ne tuhaf değil mi?
         Bunu öğrendim bugün. Yazdığım her paragrafta, her yazıda, her hikâyede mizahi bir cümle olur. Çünkü insanların yüzlerinde tebessüm bırakmayı, onlara kahkaha attırmayı çok severim. Onlarla gülerim. Onların kıvrılmış dudaklarının yanına bir iz bırakırım. Kendimce imzamı atarim, bir tabloya imzasini atan Picasso gibi hissederim. Gülmekten kısılmış gözlerinde yaşattığım mutluluğun yansımalarına bakarım. Ne kadar mutsuzsam o kadar mutlu olurum. Şimdi  içimden gelmiyor, gelemiyor. Ne mahallemin o şenlikli havasından,  ne tandırda pişen kete kokusundan, ne de dedemin bahçesinden bahsetmek istiyorum. Çünkü onlar gerçek değil, kafamda olmasını istediğim o hayatın kağıda dökülmüş yansımaları...
Gerçek olan ne biliyor musunuz? 
        Balkonda birbirinin açığını arayan insanlar yumağı,içtenlikle pişirilmemiş ketenin rahiyasi ve o yıkılan bahçenin, mavi kapının, meyve ağaçlarının üzerine dikilen dublex evlerin ağırlığı. 
Size iki hikaye anlattım, siz olsaydınız hangisini seçerdiniz? 
 
 
 
                           BELMA AKSU

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum