Anadolu'nun İlk Çiftçileri

Necmi Karul yazdı:Anadolu'nun İlk Çiftçileri

Anadolu'nun İlk Çiftçileri
02 Ağustos 2019 - 11:54

Antik dönem insan dna’sı üzerinde yapılan son araştırmalar, Boncuklu ve Aktopraklık çiftçilerinin Avrupa’ya yayılım sürecini aydınlatıyor. 

Arkeolojide güncelliğini yitirmeyen konular vardır. Avrupa’daki ilk çiftçilerin kökeniyle ilgili sorular bunların başında gelir. 19. yüzyılın sonları, 20. yüzyılda Avrupa’da bir yanda ulus bilincinin gelişimi diğer yanda eşitlikçi dünya arayışları, Batı toplumlarının uzak geçmişe duydukları ilginin artmasına neden olmuştur. Milliyetçi akımların arkeolojideki öncüsü Gustaf Kossinna maddi kalıntıların (arkeolojik buluntu türlerinin) mekân ve zaman ölçeğindeki hareketiyle toplumların kökenini izlemenin mümkün olduğunu iddia etmiş; böylelikle Hint–Avrupa kökenli ulusların, Paleolitik Çağ’dan bu yana Avrupa’da yaşamaya devam ettiklerini ileri sürmüştür. Kossinna’yı takip eden süreçte V. Gordon Childe gibi Marksist araştırmacılar bu gibi ırkçı teorilere karşı çıkarak, Avrupa’daki tüm tarihöncesi toplumları, karmaşık bir kültür mozaiğinin parçası olarak tanımlamıştır. Childe’a göre Mezopotamya ve Mısır gibi bölgeler uygarlıkların çekirdek bölgesidir; gelişmeler buradan göç ve kolonizasyon yoluyla dünyanın başka bölgelerine, Avrupa’ya yayılmıştır. Bugün yerleşik çiftçi yaşamının çekirdek bölgesinin Yakındoğu ve Anadolu olduğu, batıya buradan yayıldığı ne kadar kabul görse de 20. yüzyılın başında öne sürülen bu görüşlerin, tarihöncesinin karmaşık toplumsal yapısını ve bu süreçte yaşanan dönüşümleri tanımlamak için yeterli olmadığı açıktır. Doğrusal bir bakış açısının ürünü olan bu görüşler doğal olarak tek doğrulu çözümlemeler önermektedir. Arkeoloji biliminin ve buna paralel olarak geçmişe bakış açısının şekillenmesinde küresel düşünce sistemindeki kırılmalar her zaman belirleyici olmuştur. Bunun yanı sıra bilimsel araştırmalarda kullanılan yöntem ve teknolojilerdeki gelişmeler de düşünce sistemlerini daha derinden etkileyecek sonuçlar vermeye başlamıştır. Teknolojik gelişmeler ile düşünce sistemlerine yön veren bakış açılarının giderek iç içe geçmeye başladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Arkeoloji biliminin sınırları içinde geçmişe bakışı ve geçmişe bakma yöntemlerini etkileyen önemli alanlardan biri de antik DNA çalışmalarıdır. Sayıları giderek artmakta olan çalışmalar, insan hareketlilikleriyle ilgili görüşlerin sürekli güncellenmesini sağlamaktadır. Antik DNA araştırmalarına veri kazandıran Orta Anadolu’daki Boncuklu Höyük ile Aktopraklık Höyük son yıllarda ilk çiftçilerin Avrupa’ya yayılım süreçlerinin anlaşılmasına katkı sağlayan yerlerdendir. 

Günümüzden 16 bin yıl öncesine tarihlendirilen Epipaleolitik Pınarbaşı ve günümüzden 10 bin 300 yıl öncesine, Neolitik Dönem’e tarihlenen Boncuklu yerleşmelerinde bulunan insan kemiklerinden DNA verileri elde edildi. Konya Ovası’nda bulunan bu iki yerleşmede arkeolojik çalışmalar Prof. Douglas Baird (Liverpool Üniversitesi) başkanlığında Ankara İngiliz Enstitüsü desteğiyle yapılıyor. Konya Ovası’nda avcı–toplayıcı topluluklardan tarıma geçiş sürecinin anlaşılmasında bu iki yerleşmeden elde edilen veriler oldukça önemli. Baird, DNA verilerinin ışığında Konya Ovası’nda Epipaleolitik ve Neolitik topluluklar arasında doğrudan bir bağın kanıtlandığını, bu verilerin ve arkeolojik çalışmaların ışığında Orta Anadolu’daki yerel avcı–toplayıcı toplulukların tarım ürünlerini doğu ve güneydeki bölgelerden alarak yerleşik hayata geçtiklerini belirtiyor. Ayrıca Baird, DNA verilerinin ışığında Boncuklu’da yaşayan toplulukların Kuzeybatı Anadolu’da bulunan erken tarım topluluklarına genetik olarak çok yakın olduklarını da vurguluyor ve bu durumu, “Orta ve Batı Anadolu’da ortak genetik yapıya sahip toplulukların tarıma geçmiş olması söz konusu olabilir; diğer bir ihtimal ise Orta Anadolu’da tarımla uğraşmaya başlayan toplulukların göç yoluyla Batı ve Kuzey Anadolu’ya ve Avrupa’ya göç etmiş olmaları. Bu iki sürecin aynı anda işlemesi de söz konusu olabilir. Elimizdeki veriler Anadolu’daki toplulukların Avrupa’nın ilk tarım toplumlarının ataları olduğunu göstermekte,” sözleriyle tanımlıyor. 

Aktopraklık gibi kuzeybatı Anadolu ve Trakya’da bulunan tarihöncesi yerleşimlerdeki araştırma konularının arasında, ilk çiftçi topluluklarının yayılımı ile ilgili soruların güncelliğini her zaman koruduğunu görüyoruz. Bursa’nın 25 km kadar batısında, Uluabat Gölü’nün doğusundaki teraslardan birinin üzerinde yer alan Aktopraklık Höyük’teki ilk yerleşim izleri İÖ 6600’lere uzanır ve İÖ 5500 yıllarına kadar süreklilik gösterir. Burada açığa çıkarılan en eski kalıntılar, Uluabat Gölü’ne nazır bir sırtın üzerindeki basit kulübelerden oluşmaktadır. Çapları 3–6 metre olan çukur tabanlı bu kulübeler dallardan örülen bir iskeletin üzerinin kerpiç çamuru ile kaplanmasıyla oluşturulmuştur. İçlerinde kil sıvalı ocaklar bulunan kulübeler birbirine yakın olarak inşa edilmiş, etraflarında kalan açık alanlar ise günlük işlerin gerçekleştiği yerler olarak kullanılmıştır. Yapı tabanlarının altında büzülmüş (hoker) pozisyonda yatırılan gömütler bölgenin bir özelliği olarak burada da izlenmektedir. Bu dönemde, benzerlerini özellikle Orta Anadolu’dan bildiğimiz kilden yapılan kap kacakları kullanan, tarım yapan ve evcil hayvanlarını güden bir topluluktan bahsetmek mümkündür. Tarım ve hayvancılığın yanı sıra avcılığın da geçim ekonomisine önemli derecede etki eden bir uğraş olduğu bilenmektedir. 


Bursa, Aktopraklık Höyük, dünyanın ilk tarım yerleşimlerinden birine ev sahipliği yapıyor. [National Geographic Arşivi] 

Aktopraklık Höyük’te İÖ 6600–6100 yılları arasına tarihlenen bu ilk yerleşim evresi özellikle mimari kalıntıları ve beslenmeye dair verileriyle, Kuzeybatı Anadolu’da, Anadolu’nun iç kesimleriyle bağlantılı olan diğer çağdaşlarından ayrılmaktadır. Bu farklardan yola çıkarak, bölgede yaşamakta olan ve daha sonra ortaya çıkan çanak çömlek, tarım ve besicilik gibi yeni ögeleri benimsemiş yerel bir topluluktan söz etmek mümkün gözükmektedir. 

Aktopraklık Höyük’teki ikinci evre İÖ 6000 ile 5500’lü yıllar arasına tarihlenir. Bu evrede aynı yerde üst üste kurulmuş çok sayıda yerleşim söz konusudur. Bu evrenin ilk aşamalarından itibaren basit kulübelerin yerini belirli bir düzen içinde inşa edilmiş daha kalıcı konutların aldığı, çanak çömlek, taş, kemik ve pişmiş topraktan yapılan buluntularda önemli değişimler gözlenir. Yenilikler mevcut toplulukların uyumu kadar, yeni yerleşimcilerin varlığını düşündürecek kadar radikaldir. Bu yeni dönemde avcılık ve doğal çevre ortamından yararlanmanın düşük düzeyde; tarım ve koyun–keçi ağırlıklı hayvancılığın baskın olduğu, tam anlamıyla çiftçiliğe dayalı ekonomik bir model vardır. 

Aktopraklık Höyük’teki ikinci evrenin en iyi araştırıldığı katmanlar İÖ 5700–5500 aralığına tarihlenmektedir. Bu süreç içerisinde, neredeyse birbirinin kopyası, üst üste üç köy kurulmuştur. Söz konusu yerleşimler çapı 130 metreyi bulan bir hendekle çevrilidir. Hendek 11 metre genişliğinde ve ilk açıldığında 4 metre derinliğindedir. Birçok kez düzeltilerek yenilenen hendek zaman içinde dolmuş ve sığlaşmış, her yenileme evresinde kalkerli bir harç ile sıvanarak düzeltilmiştir. Hendekle çevrelenen bu alanın içerisine inşa edilen yapılar, hendeğe paralel olacak şekilde konumlandırılmış ve dairesel bir yerleşim planı elde edilmiştir. Güneşte kurutulan blok kerpiçlerden inşa edilen yapılar, yaklaşık 40 metrekare boyutlarında, dörtgen planlı ve tek odalıdır. Dairesel yerleşim planının merkezinde ise küçük bir avlu ve bu avlunun çevresinde kümelenmiş ikinci bir yapı grubu daha bulunmaktadır. Hendeğe paralel yapılar ile merkezdekiler arasında kalan alan da yine avlu olarak kullanılmıştır. Özenle düzenlenmiş olan avlularda sundurmalar, taş platformlar, işlik yerleri ve fırınlar yer almaktadır. Yapılar gibi aynı yerde birçok kez yenilenen fırınlar büyüktür ve olasılıkla ortak kullanıma yöneliktir. Konutların iç düzenlemesi oldukça standarttır. Yapılara avluya bakan duvarın ortasına bırakılan bir kapı açıklığından girilmektedir. Duvarlar hem dam örtüsünü taşıyan, hem de mekânı eşit bölümlere ayıran payandalarla desteklenmiştir. İşlevsel olarak üç bölümden oluşan yapılarda girişin sağında kubbeli bir fırın ve genellikle duvar boyunca uzanan bir seki bulunmaktadır. Bu kesimde besin hazırlamayla ilgili buluntulara rastlanır. Girişin solundaki alanın zemini kalker sıvalıdır ve bu kesimde depolama ögeleri ile karşılaşılmaktadır. Girişin açıldığı orta bölüm ise, bazı yapılarda hasır benzeri bir malzeme ile kaplanmıştır. Tüm yapılarda standart olarak, girişin tam karşısındaki duvarda dışa doğru çıkıntı yapan bir niş yapılmıştır. Yapının ortasındaki aksı oluşturan bu alan gündelik yaşamın geçtiği yerdir. Yerleşme geneline bakıldığında, planlı bir dokuyla karşılaşmanın yanı sıra, hendek gibi hem yapımı, hem de bakımı büyük bir işgücü gerektiren birimlerin varlığı, planlama ve ortak rıza gerektiren bu işlerin iyi bir şekilde organize edildiğinin ve karmaşık bir toplumsal yapının varlığının kanıtıdır. Konut olarak kullanılan yapıların boyut ve plan özellikleri bakımından benzerlikleri, mekânların aynı birimleri içermesi ve her birinin önünde avluların olması ise hane bazlı bir ekonomik modele işaret etmektedir. 


Kuzeybatı Anadolu’da, Neolitik Dönem yerleşimi Aktopraklık Höyük’te ortaya çıkarılan 7500 yıl öncesine ait buluntular, tarıma dair çok sayıda bilgi veriyor. [Aktopraklık Höyük Kazı Arşivi] 

Yerleşimin ortasında kümelenen yapıların merkezindeki avluda bazı gömütlerle karşılaşılmıştır. Bir yetişkin kadın ve bir yetişkin erkeğin kucaklarında birer çocuk ile oturur pozisyonda gömüldüğü iki mezarın yakınında, sırt sırta bağlanmış iki yetişkin, bir diğerinde yüzüstü vaziyette, el ve ayakları vücudunun arkasında toplanmış 4–5 yaşlarında bir çocuk, bir başkasında ise yine yüzüstü bırakılmış bir yetişkin gömütü açığa çıkarılmıştır. 

Oysa bu dönemde ölüler artık yerleşme dışına, basit çukur mezarlara büzülmüş vaziyette yatırılmakta ve yanlarına ölü armağanları bırakılmaktadır. Yerleşim içindeki bu sıradışı gömütler akla kurban ya da cezalandırmayla ilgili bir uygulamayı getirse de sırları henüz çözülememiştir. 

İÖ 5500’lü yıllara gelindiğinde katı kuralları olan, önceden tasarlanmış bu yerleşim düzeni ve ona ait tüm ögeler ortadan kalkar. Aynı alanda, bu defa basit dal örgü kulübelere sahip ve tümüyle farklı buluntu topluluklarıyla temsil edilen yeni bir yerleşim ile karşılaşılır. Bu dönemde görülen kültürel kırılmanın izlerine Anadolu’dan Orta Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir bölgede rastlanır. 

Aktopraklık Höyük’te özetlediğimiz yaklaşık bin yıllık bir zaman dilimini kapsayan bu süreç tarihöncesi toplulukların yakın zamana kadar öngörülenin aksine oldukça karmaşık bir toplumsal yapıya sahip olduklarını, zaman içerisinde çevresel ve kültürel etkilere bağlı olarak dinamik bir şekilde değiştiklerini kanıtlamaktadır. Kuşkusuz bugün üzerinde yoğun olarak durulan DNA çalışmaları, insan hareketlerini açıklamakta yol gösterici olduğu kadar farklı disiplinleri benzer sorular etrafında bir araya getirmesi bakımından da önemlidir. Ancak hiçbir alanın, geçmişi tek başına ve eksiksiz bir biçimde tanımlama şansı bulunmadığı açıktır. Diğer taraftan DNA araştırmalarının modern ırkçılığın bir aracı olarak kullanılma potansiyeli, özellikle tüm bilim insanlarının dikkatlice üzerinde durması gereken hususlar arasındadır.

Kaynak:http://www.nationalgeographic.com.tr/makale/agustos_2019/anadolunun-ilk-ciftcileri/4022

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum