Abdullah KILINÇ yazdı: Enver Paşanın Vasiyeti

Yakın tarihimizin en çok konuşulan, en çok tartışılan isimlerinden Şehid-i Muhterem Enver Paşa Türkiye’de ne kadar tartışmalı bir şahsiyet ise Türkistan için o derece tartışmasız bir abidedir.

Abdullah KILINÇ yazdı: Enver Paşanın Vasiyeti
01 Mayıs 2019 - 18:09 - Güncelleme: 04 Ağustos 2020 - 21:12

Yakın tarihimizin en çok konuşulan, en çok tartışılan isimlerinden Şehid-i Muhterem Enver Paşa Türkiye’de ne kadar tartışmalı bir şahsiyet ise Türkistan için o derece tartışmasız bir abidedir.

O, Türkistan’ın Çarlık Rusya ile başlayıp Sovyetler ile devam eden makûs talihinde parlayan bir güneştir. Milli mücadele için Türkistan’a gitmeye karar verdiğinde kendisine başaramayacağını ve orada öleceğini söyleyenlere “Belki orada öleceğim ancak benim cesedim Batı Türkleri ile Türkistan arasında bir köprü olacaktır.” diyerek yüreğindeki Türklük aşkını göstermiştir. Ve tam da söylediği gibi: bugün Türkiye ve Türkistan için ortak değer olan Enver Paşa belki de bizden fazla Türkistan’ındır.

Nabican Bakiyev bu kitabı bir vefa borcu olarak meydana getirmiştir. 1989 yılında Sovyetlerin dağılmasının ardından özel izinle KGB arşivlerine girerek Korbaşılar hareketini incelemeye başlamıştır. Burada ulaşabildiği belgelerle Türkistan milli mücadelesi açısından Enver Paşa’yı tanımaya gayret etmiştir. Bu çalışmalarının sonucunda Enver Paşa’nın tek oğlu Ali Enver’e yazdığı 18 mektuptan oluşan bu eseri meydana getirmiştir.

Eserin yayımlanmasının ise başlı başına bir öyküsü vardır. 1996 yılında tamamladığı eseri Özbekistan’da yayımlatacak yer bulamayan Bakiyev, Türkiye Özbekistan Büyükelçiliği’ne ve orada iş yapan Türk iş adamlarına başvurmuşsa da herhangi bir sonuç alamamış.

Asıl hikâye bundan sonra başlamaktadır. Kitabın Yayımcısı Erol Cihangir Türk Yazarlar Birliği’nde bir gruba karşı tek başına Enver Paşa’yı savunduğu bir tartışma ortamında iken elinde Bakiyev’in “Bilinmeyen Naşire” başlıklı mektubuyla gazeteci Bekir Soysal gelir ve mektubu Cihangir’e verir. Bakiyev de Bekir Soysal ile Taşkent Gazeteciler Cemiyeti’nde tanışmış ve bir umut diyerek bu mektubu kendisine vermiştir. Kiril alfabesiyle yazılı mektubu okuyan Cihangir birinden biri ulaşır umuduyla yedi farklı yerden Bakiyev’e mektup göndermiştir. En son Almatı’dan yazdığı mektuba cevap alır. Bakiyev cevapta kitabı Trabzonlu Mecit öğretmen ile elden göndereceğini yazarak temennilerini dile getirmiş, bir de mektup adresi vermiştir. Trabzonlu Mecit öğretmen bir süre sonra Erol Cihangir’e telefonla ulaşarak kendisine emanet edilen basılmayı bekleyen kitabı ve KGB arşiv belgelerini elden getirebileceği adresini istemiş ve kitabın tek nüshasını da bizzat kendisi Erol Bey’e teslim etmiştir.

Artık tek nüsha olan bu eser ve KGB belgelerinin kopyaları yayımcının elinin altındadır. Önce çeviriyi kendisi denemişse de bunda başarılı olamayınca gazeteciler cemiyetinde konuyu Ali Akbaş Beye açmıştır. Ali Akbaş Bey ise uzun bir süre uğraşarak kitabın çevirisini yaptırmış, dizgisini tamamlayarak kendisine göndereceğini belirtmiştir. Bir süre sonra eve bir hırsız girer ve eserin çevirisinin yer aldığı bilgisayarın hafıza kartı ile eldeki nüshasını da alır götürür. Bereket ki Erol Bey eseri tek nüsha olarak bırakmayıp kopya etmiştir. Duruma çok üzülen Ali Beyden de bunu açıklayamayacağı için uzun bir süre ses çıkmaz.

Daha sonraları birkaç çeviri denemesi daha yapılmışsa da bu kişiler de bir şekilde vazgeçerek eseri çeviremeden Erol Bey’e iade etmiştir. Bunun üzerine Erol Bey’in 5 yıl süren bir yurt dışı macerası başlamış kitabın basımı 5 yıl daha uzamıştır.

Erol Bey İstanbul’a döndüğünde Doğu Kütüphanesi’ni kurar. Bu sırada yayımlamak istediği en önemli eserlerden olan bu kitabın çevirisini yapacak kişi; Özbekistan asıllı Çağatay Koçar durumdan bihaber Erol Bey’in ofisine çıkagelir. Konuyu duyduğunda bundan büyük bir heyecan ve memnuniyet duyan Çağatay Koçar bir kış boyunca çalışmalar yaparak eserin Özbekistan Türkçesi’nden Türkiye Türkçesi’ne çevirisini tamamlar. Böylece 1996 yılında yazımı tamamlanan eser ancak 2006 yılında basıma girer.

Eser adını Enver Paşa’nın şehadetinden bir gün önce, ölümünü hissetmişçesine; Kurban bayramı gecesinde kaleme aldığı, 70 yıl sonra KGB’nin soğuk kasalarında yazarın eline geçecek olan, yarım kalmış vasiyetinden almaktadır. Paşa, gönlüne ayna tutan vasiyetinde bu dünyanın geçiciliğinden, aslolanın mukaddes vatanın istiklali için başkaldırmak olduğundan bahseder. Türkistanlıları uyanışa ve savunmaya davet eder. Bu özelliğiyle Paşa’nın vasiyetinin kitabın adına verilmesi çok anlamlı olmuştur.

Enver Paşa Rusların zulümleri ve tecavüzleri altında ezilen, emirleri bile saltanatını terk eden Buharalılarla bir milli mücadele başlatma derdindedir. Tüm toplumlarda olduğu gibi burada da görülmektedir ki bölge halkları geri kalmışlığın ve cahilliğin sonuçlarını yaşamaktadır. Bu mücadele hiç de kolay olmayacaktır. Ancak Paşa’nın bölge halkları üzerindeki birleştirici etkisi O’nu dağınık haldeki Türkistan güçlerinin lideri haline getirecek İslam Orduları Komutanı seçmelerini sağlayacaktır. Paşa hayatının son zamanlarında Türkistan’da milli bir uyanışını fitilini ateşlemiştir.

Eseri Şehid-i Muhterem Enver Paşa’ya sadece Türkiye’den bakmakla yetinmeyip bir de Türkistan’dan bakmak isteyenler için en önemli eser olarak nitelersek hakkını verebilir miyiz bilmiyorum. Her yazı bir kitap olabilir ancak her kitap bir eser olamaz. “Enver Paşa’nın Vasiyeti” Türkistan milli davası için en önemli eserlerden biri olarak tarihte yerini alacaktır.


Nabican Bakiyev

Doğu Kütüphanesi Yayınevi,  2006, 219 Sayfa, 9789944397017

Kaynak: 
http://www.kitapsuuru.com/enver-pasanin-vasiyeti.html


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum