Tarihçi Prof. Dr. Cemil Hasanlı İle Özel Söyleşisi

Azerbaycan Demokrat Fırkası ve Azerbaycan Milli Hükümeti’nin nitelikleri ve karakteri ile ilgili birçok tartışmalar devam etmektedir. Sayın Prof. Dr. Cemil Hasanlı’nin

 Tarihçi Prof. Dr. Cemil Hasanlı İle Özel Söyleşisi
30 Aralık 2015 - 20:41

 Sovyet arşivlerinden çıkardığı belgelerin bu tartışmaların mahiyetini değiştirdiğinden dolayı Araznews web sitesi olarak Azerbaycan’ın adlım tarihçisi Sayın Cemil Bey ile röportaj yaparak görüşlerini kendi dilinden dinlemek istedik. Hatırlatmamız gerekiyor ki Sayın Prof. Dr. Cemil Hasanlı Azerbaycan’ın tanınmış tarihçisidir. Onun eseri olan onlarca kitap ve bilimsel araştırma uluslararası merkezlerin dikkatini çekmiştir. Prof. Dr. Cemil Hasanlı Azerbaycan ve bölge tarihi hakkında çok sayıda kitap yazmıştır. Sayın Prof. Dr. Cemil Hasanlıdan değerli vaktini bize ve okuyucularıma ayırdığından dolayı teşekkür ederiz. Bu röportaj Azerbaycan Türkçesi (Arap ve Latin alfabe), Anadolu Türkçesi ve Farsça olarak okuyucularımız sunulmaktadır.

1 – Sayın Cemil Bey İran-Fars milliyetçileri iddia ediyorlar ki Kuzey Azerbaycan’ın adı tarihte Azerbaycan olmamıştır. Aynı şekilde bunu savunuyorlar ki Kuzey Azerbaycan ancak yirminci yüzyılın başında Müsavatçılar tarafından Azerbaycan olarak değiştirildi. Hatta bu adlandırmanın Osmanlıların etkisi ile gerçekleştiğini iddia edenler bile var. Bu konuda görüşünüz nedir?

Azerbaycan adı ile ilgili kimin ne demesinin hiçbir önemi yoktur. Onun varlığı bir gerçektir, gerçek olgudur ve bununla hesaplaşmak gerekiyor. Hatta yüz yıl bile bir isim siyasi içerik taşırsa artık yerleşik bir tarihi olaydır. Dünyanın en güçlü ve nüfuzlu devleti sayılan ABD’nin 240 yıldan biraz daha uzun yaşı vardır. Amerikalılar kendilerini dünyanın genç milleti sayarlar ve terakkilerini de buna bağlarlar. Genç millet ve genç devlet olmaktan korkmak ve rahatsız olması gerekmez. 2500 yıllık devlet geleneğine sahip olma tarih için ilginç olay olsa da, ilerleme için teşvik rolün oynamıyor. Kural olarak bu gününü bulamayan milletler kendi geçmişlerine bağımlı olurlar, kendilerinin kahramanlarını geçmişte arıyorlar. Bu tarih hastalığı denir ve bazı İran milliyetçileri de sık-sık bu tarih hastalığına temayül ediyorlar. O halde ki, Azerbaycan kelimesi devletleşip siyasi içerik taşımaktadır. XIX yüzyılın “Ekinci” gazetesinden tutmuş yirminci yüzyılın başlarındaki renkli basın sayfalarına dikkat edilirse Azerbaycan hakkında çok şeyler yazılmıştı, sosyal tartışmalar açılmıştı. Azerbaycan’ın kaderinde ve tarihinde temelli dönüş XIX yüzyılın sonlarından başlandı. 30 yıla yakın silahlı direnişin ciddi bir sonuç vermediğini gören ilk Azerbaycan realistleri mücadelenin biçim ve yöntemlerini değiştirerek, yüz yılların ümmet anlayışından yeni yüzyılın millet düşüncesine geçmenin gerekliliğini fikir yönü olarak ileri sürdüler. Abbaskulu Ağa Bakıhanov, M.F. Ahundov ve H.B.Zerdabi gibi düşünürler geleneksel doğu medresesinden modern usul-i cedit okullarına geçmenin gerekliliğini esaslandırmakla milli hedefleri düzgün belirttiler. Bu büyük düşünürlerin A.Hüseynzade, A.Ağayev ve A.M.Topçubaşov gibi takipçileri, işte bu düşüncenin ışığında Azerbaycanlıları ümmetten millete başlayan tarihi yükünü omuzlarında götürebilir bildiler. Bu düşüncenin “Milli Dirilik” felsefesi olarak, bitkin bir görünümü sistemine dönüştürülmesi ise M.E.Resulzede’nin adı ile bağlıdır. 1918 yılında tarih sahnesine çıkan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti laik bir devlet olarak, İslam ümmetçiliğinden Türk milliyetçiliğine geçişin mantıksal sonucu olmuş, çağdaş millet olmak arzularını içeren “Milli Dirilik” felsefesinin tarihi onayı idi. Yirminci yüzyılın başlarında dünya halkları içerisinde kendi milletinin imzasını görmeyen ve bundan manevi sıkıntı geçiren Azerbaycan aydınları ilk imkân düştüğü anda, 1918 yılının Mayıs ayının 28-de Halk Cumhuriyeti’ni oluşturarak diplomatik açıdan bu imzayı uluslararası alanda kabul ettirebildiler. M.E.Rəsulzadə bu konuda böyle yazıyordu: “28 Mayıs 1918 Deklarasyonu’nu yayınlanmasıyla Azerbaycan Şurayı Millisi, sözün siyasi anlamı ile, bir Azerbaycan milletinin varlığını tespit etmiştir. Böylece, Azerbaycan kelimesi basit coğrafi ve etnografya bir kelime olmaktan çıkarak siyasi bir alem olmuştur “. Azerbaycan Türklerinin kurduğu bu devlet Doğu’da birinci cumhuriyet idi ve bunun sadece gururla yaşamak olur.

2- Yakın zamanda 11.Aralık 70. yıl dönümünü geride bıraktık. Bu münasebet ile yine 11.Aralık ve Milli Hükümet etrafında bahisler gidiyor. İran-Fars kaynakları eskiden olduğu gibi Azerbaycan Demokrat Fırkası’nın tamamen bir Sovyet komplosu olduğunu ve arkasında hiçbir milli irade ve desteğin olmadığını ileri sürerler. Bu iddialarına da sizin Sovyet arşivlerinden çıkardığınız belgeleri delil gösterirler. Hatta son günlerde bir Fars web sitesi sizinle yaptığı bir röportajın parçalarını yayarak öyle ima etmeye çalıştı ki güya siz de bu görüşü destekliyorsunuz. Peki, sizce bu meselenin aslı nedir? Gerçekten Fırka sadece bir dış komplo idi?

Benim Fikirleri metinden çıkarıp istedikleri gibi kendi işlerine yaraya bilecek halde sunmak çeşitli İran şovnistleri için geleneğe dönüşmüştür. Sadece bir tarihçi olarak benim olaylara objektif yanaşmamdan böyleleri kötüye kullanırlar. Fakat tarih karlı ve zararlı sayfaları ile birlikte incelenmelidir. Biz Sovyet döneminde “karlı tarih” ideolojisinin acılarını bir kez yaşadık ve şimdi İran’da bazı şovinistler aynen bu şekilde gidiyorlar. Yirminci yüzyılda istiklal mücadelesi veren halklar ya Sovyetler Birliği’nin, ya Birlemiş Devletleri, ya da diğer bir büyük devletin yardımı ile kendi istiklaline kavuşmuşlar. Örneğin, İran 1945-1946 yıllarında kendi toprak bütünlüğünü barındırdığı için işte, bugün düşmanlık ettiği ABD’ye minnettar olmalıdır. Elbette, 11.Aralık hareketine Sovyet yardımları vardı. Fakat 11.Aralık nedenlerini, amacını ve meramını Güney’in kendisinde aramak gerekir. Geçen yüzyılın 20-30 yıllarında Rıza şah rejiminin Anti-Türk siyaseti, Azerbaycanlıların tarihinin, dilinin, edebiyatının ve kültürünün inkâr edilmesi nüfusun içerisinde derin izler bırakmıştı. 11.Aralık bu dalga boyunda, bu zeminde meydana gelmişti. Bunun nedeni Sovyetlerde değildi İran rejiminde idi. Hareketin ilk günlerinde Moskova’da bulunan Amerikan Devlet Sekreteri Ceymis Birns İran hükümetine önemli saydığı tavsiyeleri acilen Moskova’daki Büyükelçi Harriman aracılığıyla Mörreye iletti. Orada söyleniyordu: “Lütfen, gayri resmi ve gizli şekilde Başbakan’a (İbrahim Hekimi) söyleyin: Eğer tavsiye edersiniz ki, İran hükümeti yakında Azerbaycanlıların talepleri karşılayan indirimler etsin. Özellikle, okullarda Türk dilinin Farsça ile beraber öğretilmesi ve İran anayasasına göre eyalet encümenlerinin oluşturulması hakkında Azerbaycanlıların isteklerinin doğru olduğunu düşünüyorum. Tabii ki, Azerbaycan’ın ayrı bir ülke olmasının önüne geçmek için böyle adımların atılması mümkündür. Bunları tavsiye etmekte amacınız İran’ın BM ve dünya içtimaiyatı karşısında haklı olduğunu göstermek, nüfusun ilkel haklarının elinden alınmasına girişimde İran hükümetine yönelebilecek şüpheleri dağıtmak içindir “.

Görüldüğü gibi, bu dönemde İran’ın toprak bütünlüğünün garantörü olarak hareket eden Amerikan yönetimi bile Azerbaycanlıların haklarının verilmesini tavsiye ediyordu. O sırada Sovyet Azerbaycan’ının rehberi Mir Cafer Bakırov kendi yakın çevresine hep tavsiye ediyordu ki, Demokrat Fırkası’nın rehberleri daha çok bağımsız olmalıdırlar ki, “onlar kendi öz meselelerini çözmek etsinler”. Bak, aslında mesele daha çok böyleydi. Pişeveri başta olmak üzere Demokrat Fırkası’nın rehber kadrosu ve üyeleri kendi ülkesinin özgürlüğü için mücadele aparırdılar ve bugün onların torunları bu büyük insanların kişiliği ve yaptıkları mücadele ile iftihar yapabilirler.

3- Herhalde Fırkanın Sovyetlere olan yakınlığı bir tarihi gerçektir ve inkar yeri de yoktur. Peki, bu yakınlığı nasıl değerlendirmek lazımdır? Bu yakınlık Fırkanın milliliyi ve halk desteği olgusuna ters mi?

Yok, Burada bir çelişki yoktur. Tude partisinden farklı olarak Azerbaycan Demokrat Fırkası ulusal parti ve ulusal talepler de ileri sürüyordu. Dediğim gibi Sovyet yardımı vardı, ama Fırka yöneticilerinin amacı ve meramı kendi halkının özgürlüğü ve Sovyet yardımı da bu amaçla alınırdı. Dikkat edin kendi toprak bütünlüğünü korumak için İran hükümeti Amerika’dan yardım alıyordu, ulusal hakları sağlamak için Azerbaycan demokratları Sovyetlerden yardım alıyordu. Her ikisine yabancı yardım oldu, nasıl olur ki, bunun biri ihanet, diğeri ise “vatanseverlik” sayılır. Az sonra İran’ın milli lideri Muhammed Musaddık de işte dış güçlerin doğrudan müdahalesiyle devrildi. Bu da dış yardım idi. ADF yöneticilerinin çoğu Sovyet yöneticilerine inanmıyorlardı. Hatta Bakü’ye gelip döndükten sonra Mirza Ali Şebisteri demişti ki, “O şeyleri ki ben Sovyet Azerbaycan’ında gördüm, Hitler bunlardan daha iyidir”. Sovyet temsilcileri ile görüşmede Pişeveri deflerle vurgulamıştı ki, biz Gilan olayları döneminden sizi iyi tanıyoruz. Fakat milletimizin içinde bulunduğu durum, halkımızın istibdattan kurtulmak arzuları bizi sizinle işbirliğine zorluyor. Demokrat Fırkası ve Milli Hükümete bir yıl içinde yaptığı çalışmalara göre değer vermek gerekir ve bu bir yıl içinde Fırka “Eğitim Evleri” açıp milletin sahipsiz, her iki ebeveynin kaybeden çocuklarına da sahip çıktı.

4- Biz biliyoruz ki Fırka kurulmadan yıllar önce Tebriz’de “Azerbaycan Cemiyeti” kurulmuştur ve bu toplum “Azerbaycan Gazetesi”ni çıkartıyordu ki orada açıkça Türk Dilinden ve Azerbaycan Halkının kendi kaderini tayin hakkından söz ediliyordu. Daha sonra da bu toplumun birçok üyesi Fırka’ya katıldı. Peki, bu cemiyetin gerçek mahiyeti ne idi? Onu Azerbaycanlı Türk aydınlar kendileri mi kurdular yoksa o da dış komplo idi?

Her iki faktör vardı. Ama süreci götürmek rolü Türk aydınlarına aitti. Azerbaycan’ın hem Kuzeyinde, hem de Güneyinde milli fikir uğrunda giden mücadele milli dil uğruna mücadeleden geçirdi. Ne olursa uluslarda dil milletin varlığını korumak için başlıca araç idi. Ama İran hâkim siyaseti Türklerin dilini inkâr ediyordu. Hatta 1946 yılının Şubat ayının 23-de Sovyet Dışişleri Komiseri (Bakanı) Molotov’la görüşmelerde Kavam El-Saltana bunu kanıtlamaya çalışıyordu ki İran’da Türk dilinde edebiyat olmadığından o mahalli dildir, yazılı dil değildir. Molotov böyle cevap vermişti ki, ne zaman okul açtınız, neşriyatlar kurdunuz, bu dilde gazete yayınına izin verdiniz ki, Azerbaycanlılar kendi dillerinde edebiyat yaratmadılar. Bu tartışmada kim haklıdır? Tebriz’de Sovyet makamları tarafından Türk dilinde “Vatan Yolu” adlı ordu gazetesi çıkıyordu. Hatta okumak bilmeyenler bile bu gazeteyi alıp kalbine yakın olan sol cebinde tutuyordular ve okuyan birisine rast geldiğinde onu okuturdular. Aslında, bu gazetede ne yazılmasının bu okuyup yaza bilmeyen Azerbaycanlı için önemli değildi. Önemli olanı bu gazetenin Türk dilinde çıkması ve Türk kelimelerini onun sayfalarından duyması idi. İşte 11.Aralık’tan önceki milli cemiyetler de işte bu işi görüyorlardı ve bu düşünce onların içinden geliyordu.

araznews

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum