Yusuf Mesut KİLCİ Yunus Emre üzerine yazdı: "Asırların Şahikası"

  Yunus Emre kaynaklarda on üçüncü yüzyılın sonlarında yaşadığı belirtilir. Bu devir Anadolu Selçuklu devletinin son demleridir.

Yusuf Mesut KİLCİ Yunus Emre üzerine yazdı: "Asırların Şahikası"
03 Şubat 2021 - 10:30 - Güncelleme: 03 Şubat 2021 - 17:16
ASIRLARIN ŞAHİKASI
 
    Yunus Emre kaynaklarda on üçüncü yüzyılın sonlarında yaşadığı belirtilir. Bu devir Anadolu Selçuklu devletinin son demleridir. Selçuklu gücünü yitirince Anadolu toprakları da Moğol istilasına uğrar. Anadolu halkı kendilerini dehşet, korku, yokluk ve açlığa boğan Moğollara boyun eğmek zorunda kalır. Çünkü Moğollar önlerine gelen her şeyi yakıp, yıkıp yok eder. Ancak Anadolu insanının ortaya koyduğu medeniyetleri, kültürleri duygu ve düşünceleri öldüremiyorlardı.

   Anadolu insanı kandan, kinden usanmış sevgi ve muhabbeti arar olmuştu. Horasan erenleri; Hacı Bektaşi Veli, Sarı Saltık Yunus Emre ve Mevlana Celaleddin Rumi Anadolu insanın çığlığına kulak vermişti. O günlerde Konya, Kayseri, Sivas, Erzurum ve Bağdat gibi şehirler dünyanın en önemli ilim merkezleridir. Yunusun bazı mısralarından Konya’da medrese eğitimi gördüğü hatta Hz Mevlana’nın dergâhına meclisine bir süre devam ettiği kanaati doğuyor.
                        
                                    Mevlana Hudavendigar bize nazar kılalı
                                    Anun görklü nazarı gönlümüz aynasıdır.
         
                                    Yunus’un bu sözünden sen mani anlarısan
                                    Konya minaresini göresin çuvaldız.

                                    Kayseri Tebriz ü Sivas Nahcuvan Maraş u Şiraz
                                    Gönül sana Bağdat yakın âlemlere divanesin.
 
   Ayrıca Yunus Emre ile Nasreddin Hoca’nın çağdaş olduğunu düşünebiliriz. Ancak bugüne kadar bu konu hakkında bir çalışma yapılmamıştır. Üniversitelerimizin ilgili bölümleri bu sahada araştırma yaparlarsa Yunus Emre ile Nasreddin Hoca hakkında daha sağlam delillere dayanan bilgilere ulaşabiliriz.

    Yunus Emre’nin meşhur Risaletü’n-Nushiye isimli mesnevisindeki mısralarında O’nun mütefekkir, mutasavvıf yönünü görebiliriz. Bu eserde iman, akıl, ateş, hava, su, toprak gibi dört unsur, yaratan ve yaratılandan bölümler vardır. Eserin nesir olarak yazılmış kısmında ruhtan, nefisten; Öfke, sabır gibi insanın psikolojik davranışlarından, bu davranışların kötü olanlarından kurtuluş yolu gösterilmeye çalışılır.

     Bu mesnevi Yunus’un ümmi(okuma yazma bilmeyen)olmadığını Hint-İran-Yunan mitoloji (efsane) lerinden haberdar olduğu, Kur’an-ı Kerim, Hadis ve diğer İslami ilimleri bildiğini, tasavvufun en ince meselelerine vakıf olduğunu göstermektedir.

                                      Süleyman zenbil ördi kendi emeğin yirdi.
                                      Anunla buldılar anlar berhudarlığı

                                      Gökyüzünde İsa ile Tur dağında Musa ile
                                      Elindeki asa ile çağırayım Mevla’m seni
 
    Yunusun savunduğu ahlak, öncelikle herkesi davet ettiği İslami ahlaktır. İslam’ın dayandığı temel kaynaklar kitap ve sünnet’e uymağa çağırır. Yunus şiirlerini sanat kaygısı ile değil din gayreti, tasavvuf yolunda dillendirmiştir.

                                     Evvel kapı şeriat emri nehyi bildirir
                                     Yuya günahlarını her bir Kur’an hecesi

                                      Müslüman’ım diyen kişi şartı nedir bilse gerek
                                      Tanrının buyruğun tutup beş vakit namaz kılsa gerek

                                      Mescid de medresede çok ibadet eyledim
                                      Aşk adına yanuban ondan hâsıla geldün

                                      Sen hak peygambersin şeksiz gümansız
                                      Sana uymayanlar gider imansız.
 
    Yunus’un bu çabası O’nun mesnevi ve divanının günümüze kadar gelmesine engel olmamıştır. Aksine felsefe, ahlak ve edebiyat gibi bilim ve sanatta günümüze kadar etkisini göstermiştir. Her düşündeki insan O’nun mısralarında kendini bulmuş, kendine göre yorumlamıştır. Yunus Emre batıdaki varoluşçu felsefeye öncülük etmiştir.O’nun düşüncesinde Gabriel Marcel ve Karl Jospers gibi düşünürlere mal edilen görüşlerin tohumlarını görmekteyiz.

    Yunus’un eserlerinin bize kadar ulaşmasında etkenlerden biriside kullandığı sade dildir.O’nun dili on üçüncü ve on dördüncü  yüzyıl Anadolu dilinin bir örneğidir.Halkın içinde yaşayan bu büyük insan halkın duygu ve düşüncelerini dertlerini şiirlerinde yine halkın diliyle aktarmıştır.Şiirlerinde Türkçenin yanında Arapça ve Farsça kelimelerde kullanmıştır.Bu ikilik şiirlerinde kullandığı aruz ve hece ölçüsünde de görülür. Bu da çağının kültür etkisinden gelmektedir.

    Yunus Emre tasavvufu iman ve amel bilinciyle yorumlayarak onu bunalım ve sıkıntılarla dolu bir çağda insanlığın önüne yaşama projesi olarak sunmuştur. Yunus Emre çağının tanığı bir aydın olarak ayrılığı doğuran problemlerin temeline inmeyi bilmiş ve onların çözümüne ilişkin en doğru yolları göstermiş bilgedir.

                                     Mal sahibi mülk sahibi
                                     Hani bunun ilk sahibi
                                     Mal da yalan mülk de yalan
                                     Var birazda sen oyalan.

Dörtlüğü tek başına o çağda serveti, gücü elinde bulunduranlara karşı çağlar ötesinden yüksek perdeden çağlar ötesine asırların şahikasının insanlığa haykırışıdır.  Sağlıklı, huzurlu sevgi dolu günler dileğiyle…  
                                                                                             Yusuf Mesut KİLCİ
                                                                                                Eğitimci- Yazar
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum