YÜKSEL YILMAZ: RESULULLAH'IN ÇOK KEZ EVLENMESİ MESELESİ

Resulullah’ın çok eşli evliliğinde art niyet arayanlar, öyle bir dönemde istese krallar gibi saltanat ve keyif sürme şansına sahip olan

YÜKSEL YILMAZ: RESULULLAH'IN ÇOK KEZ EVLENMESİ MESELESİ
04 Kasım 2014 - 11:12

                     RESULULLAH’IN ÇOK KEZ EVLENMESİ MESELESİ

 

Resulullah’ın çok eşli evliliğinde art niyet arayanlar, öyle bir dönemde istese krallar gibi saltanat ve keyif sürme şansına sahip olan birinin evliliklerini araştırmadan çamur atmaktadırlar. Onun hayatı aksine faiz ve zulüm yoluyla saltanata karşı mücahede yüklüdür. Rivayetlerin Kur’an’a ve akla ters gelmeyen tarafından yaklaşarak birlikte tetkik edelim…

 

Uydurma rivayetlerden yola çıkarak bazı ateistlerin iddia ettikleri gibi o şehvetine düşkün idiyse neden 25 yaşına kadar evlenmedi ve fuhuşun alabildiğince yaygın olduğu o dönemde bile çocukluğundan vefat ettiği yaşa kadar herhangi bir kadınla adı çıkmadı? Mekke’de hangi kızı istese evlenebileceği halde neden hem de ilk evliliğini daha önce iki defa evlenmiş kendisinden 15 yaş büyük 40 yaşında dul bir kadınla yaptı? Neden ilk evliliği eşinin ölümüne kadar 23 sene sürdü (ve kendisi 48 yaşında idi)? Yine kendisinden büyük 55 yaşındaki dul bir kadınla neden evlendi? Bu evliliği bu eşinin vefatına kadar yani 5 yıl sürdü. Üçüncü hanımı hariç tüm hanımları neden hep yaşlı ve dul idi? Yaşlı ve himayeye muhtaç olan bu kadınlarla evliliklerinin hepsinde çeşitli sebepler ve hikmetler aramaktan başka bir yol olabilir mi? Çok eşliliğin geleneksel ve doğal karşılandığı o dönemlerde onun tercihlerinin bu şekilde olması takdirle bile karşılanmıştı. Her şeyde bir bit yeniği ve mazeret aramadıktan sonra bu zamandan o zamana pekâlâ anlayışlı bakılabilir. Kısaca temas edelim…

 

Hatice validemiz 40 yaşında iken kendisinden 15 yaş küçük olan Peygamberimize kendisi evlenmeyi teklif etmiş, Peygamberimiz bu teklifi kabul etmiş ve Hatice validemiz ölünceye kadar kimseyle evlenmemiştir. Bu eşi zengindi ve daha sonra Peygamberlikle görevlenecek olan eşinin davasında gerek ekonomik ve gerekse manen çok faydalı olmuştu. Fakat Peygamberimizin fakir yaşama standardı hiç ve asla değişmemişti. Buna herkes şahit oldu. Böylece bekâr bir erkeğin dul bir hanımla evlenebileceğini öğrendik. Bu hikmet değil midir?

 

Sevde validemiz onun ikinci eşi olup yaşlı bir duldu. Kocası Habeşistan’a hicret ettikten sonra vefat etmiş ve sahipsiz kalmıştı. Akrabaları İslam’a şiddetle karşıydılar ve onların yanına dönse ona baskı uygularlardı. Onu eş yaparak himayesine aldı. Beş yıl hayat arkadaşlığı yaptıktan sonra bu validemiz vefat etti. Böylece bu durum insanlara evlilik nedenlerinden birini öğretti; yani dul bir erkeğin dul bir hanımla evlenebileceğini öğrendik. Bu hikmet değil midir?

 

Aişe validemiz bakire olarak evlendiği tek eşiydi. Onunla evlenince yakın dostuna damat oldu ve daha da yakınlaştı. Dostunun kabilesiyle akraba olunca düşmanlıkları eriyerek dostluğa dönüştü. Kadınlarla ilgili çok sayıdaki şer’i hükmü bu eşi sayesinde kolayca iletebiliyordu. Çünkü bu eşi bu konulara çok vakıf ve müsait idi. Böylece dul bir erkeğin bekâr bir bayanla evlenebileceğini de öğrendik. Bu hikmet değil midir?

 

Hafsa validemizin kocası Bedir savaşında şehid olmuştu. Babası onu himayesine alacak uygun bir eş arıyordu. Fakat kimse buna yanaşmıyordu. Bu teklifi sadece Resulullah kabul etti. Fitnenin ve fesadın kol gezdiği bir zaman ve yerde himaye altına almak iyi bir şey değil midir? Bu hikmet değil midir?

 

Zeynep (Huzeyme kızı) validemizin de kocası Bedir savaşında şehid olmuştu. Kendisi 60 yaşında bir dul olduğu halde ona sahip çıkmak için Peygamberimiz evlenme teklifi iletti. Peygamberimizle 2 sene evli kaldıktan sonra 62 yaşında vefat etti. Buna şehvet düşkünlüğü diyenlerin 60 yaşındaki bir kadına ne gözle bakacağını siz hesap ediniz. Onunki himaye nedeniyle idi. Bu hikmet değil midir?

 

Ümmü Seleme validemizin kocası Uhud savaşında esir düştüğünde dört çocuğuyla ortalıkta kalmıştı. Kendisine acıyıp evlilik teklifinde bulunanları 65 yaşında yaşlı bir kadın olduğunu söyleyerek geri çeviriyordu. Peygamberimizin bir elçiyle gönderdiği teklifi de dört yetimi olduğunu ve kıskanç olduğunu gerekçe göstererek geri çevirdi. Fakat Peygamberimiz dört yetimi yanına alacağını, ihtiyarlığın evlenmek için bir engel olmadığını ve kıskançlığı konusunda da Allah’a dua edeceğini söyleyerek tekrar iletti. Böylece 60 yaşındaki Peygamber 65 yaşında bir dula bir kez daha kapısını himaye için açmıştı. Bu hikmet değil midir?

 

Zeynep (Cahş kızı) validemizin evlilikleri Kur’an’da da konu olan birçok cahiliye taassubunu kırmıştı. Halasının kızı Peygamberin köle asıllı evlatlığı ile evlenmek istemedi. Cahiliye devrinin soyculuk taassubu onların evliliğiyle kırıldıktan sonra evlatlığın öz evlat gibi olmadığı onların boşanmasından sonra kendisinin evlendirilmesiyle anlaşılmış oldu. Bu meselenin detayına girmeyeceğim ama rivayetlere göre eğer Peygamber vahiyden bir şey gizleme hakkına sahip olsaydı bu vahyi saklardı. Sonradan evleneceği bir hanımı önce evlatlığıyla evlendirmesi onun şehvet için evlenmediğinin başka bir delilidir. Belli ki dürüst ve sorumluluk sahibi idi. Bu durum, inanmayanlar için onun Peygamberlik alametlerinden ve delillerindendir. Bu hikmet değil midir?

 

Ümmü Habibe validemiz kocası dininden dönüp Hıristiyan olunca onu terk ederek 55 yaşında dul kaldı. Fakat Habeşistan’dan geri dönemiyordu. Annesi Hind ve babası Ebu Süfyan azılı müşriklerdendi. Peygamberimiz Habeş kralına elçi göndererek onu Medine’ye getirtti. Onu hanımı yaparak yalnızlık ve perişanlıktan kurtardı. İslam’ın en şiddetli düşmanlarıyla akraba olarak düşmanlığı nispeten azalttı ve Emevilerin kalbini yumuşattı. Hatta Ebu Süfyan gibi biri bu neticeden hoşnut kalarak iftihar bile etti. Bu hikmet değil midir?

 

Cüveyriye validemiz esir olarak Müslümanların eline düşmüş bir grubun içinde dul bir kadındı. O bir kabile reisinin kızıydı ve esir (cariye) konumunda olduğu için buna çok üzülüyordu. Durumu haber alan Peygamberimiz kendisini hür bırakarak evlenme teklifinde bulundu. Memnuniyetle kabul etti. Böylece bir cariyeyi eş ederek cahiliyyenin kötü bir alışkanlığına daha darbe vurulmuştu. Çünkü cariyeler mal gibi değerlendirilirler, onlarla evlenilemeyecek kadar hakir görülürlerdi ve onlarla evlilik ayıp bile karşılanılırdı. Böylece yeni akrabaları kitleler halinde Müslüman oldular. Bu hikmet değil midir?

 

Safiye iki kabileye reislik yapan bir yahudinin kızıydı. Kendisi savaşta esir edilince Peygamberimiz tarafından azad edildi ve kendisini veya kabilesini seçmekte serbest bırakıldı. O ise Resulullah’la kendi rızasıyla evlenmeyi tercih etti. Bu olay Yahudilerin düşmanlığını nispeten hafifletti. Bu hikmet değil midir?

 

Meymune validemiz Peygamberimizle 50 yaşında, kısa boylu, dul ve fakir bir kadın olarak evlenmişti. Daha sonra kabilesi de grup grup gelip Müslüman oldular. Bu hikmet değil midir?

 

Görüldüğü gibi Peygamberimiz savaşların hüküm sürdüğü bir zamanda dul kalan sahipsiz birkaç hanımı eş edindi. Fakat kendisi de savaşlara katılıyordu ve kendi eşleri de dul kalabilirdi. Evlendiği kişiler yaşlı ve kimsesiz kimselerdi. Ayrıca bunca eşini bir arada düşünmemelisiniz; çünkü zaten yeni bir eş aldığında bir diğeri hayatta değildi. Bu yüzden özellikle başlığımızı “çok eşli evlilik” olarak değil, “çok kez evlilik” olarak kullandık.

 

Genel olarak evlenmesi Aişe valkidemizin hocalığı gibi eğitim ve öğretim, yerleşik cahiliye adetlerinin def’i gibi hüküm ve uygulama, akraba olarak düşmanlıkları yumuşatma gibi sosyal ve psikolojik yarar sağlama ve sağlatma; yaşlı, dul, yetim ve perişanlara sahip çıkabilmek için merhamet ve himaye etme ve Ebu Süfyan’nın kızıyla evlenerek Mekke’nin fethine zemin hazırlamak gibi siyasi yararlar içindi. Çünkü kıyamete kadar sürecek evrensel bir yükü yüklenmişti. Ama kesinlikle şehvetten dolayı değildi. Çünkü şehvetini düşünenlerin o zamanlarda tercihi zinadan, genç ve bakire olandan, bekâr kalmaktan, esir kadınları eş değil de cariye edinmekten, çocuklu kadınları eş edinmemekten yanaydı. O şehvetine düşkün olsaydı zaten saygınlığı ve etkisi olamazdı. O zamanın şartlarında bu evlilikleriyle takdir ediliyordu. O kadınlar eşleriydi; cariyeleri değildi. Zaten dinimize göre cariyelerle cinsel ilişkiye girmek haram olduğundan bu da imkânsızdı. Buna rağmen cariyelerle ilgili olan uygulamaları Emevi, Abbasi, Osmanlı ya da başka devletlerle karıştırmamak gerekir. Onu örnek alan çok sayıda Müslüman çok sayıda sahipsiz dul ve yetime yuva kurdu… Bırakın şehveti ön plana çıkarmayı fuhuşa çok büyük bir darbe vurdu!.. O çok eşlilikle eşler arasında nasıl adil olunacağını da gösterdi. Böylece herkes kendine düşen örneği onda bulabildi.

 

O dönemlerde savaşlar çok olduğu için ölenler umumiyetle erkeklerdi ve kadınlar geriye sefil olarak kalıyorlardı. Kadınlar erkeklerden kaç kat fazla ise o nispette eş alımı genel nüfus dengesini sağlayıcıdır. O dönemin açısından dullara sahip çıkılması gerekiyordu. Aslında dullara sahip çıkma günümüzde de çok önemlidir ve o dönemden bile geri kalınmış çağdaş bir ihmaldir.

 

Ayrıca Afrika’da kızların 9–10 yaşında, İskandinavya’da 17–18 yaşında ergenlik çağına girmeleri gerçeğini de hatırlamakta yarar vardır. Ergenlik çağına girme ya da diğer deyişle menstruasyon döngüsünün başlaması, günlük alınan güneş ışığı etkisinin de altındadır. Bunun nedeni güneş ışığına daha fazla maruz kalındığında sentezi tetiklenen “melatonin” hormonunun ergenliğe giriş yaşını saptamasıdır. Eşey organlarının gelişimini tamamlaması ve eşey hormonlarının etkinliğinin görülmeye başlaması sıcak ve bol güneşli bölgelerde her zaman daha hızlı gerçekleşmektedir. Dolayısıyla ergenliğe girme yaşı bu bölgelerde daha küçüktür. Kuzey ülkelerinde yaşayanlar için günlük güneş ışığı miktarı ve güneş ışığı yoğunluğu daha az olduğundan melatonin seviyeleri daha düşük olmaktadır. Bu da eşey organlarının oluşumu ve eşey hormonlarının etkinliklerinin başla sürelerinin daha uzun olmasına neden olur. Boy uzaması ve kemik gelişimi ergenliğe girişle birlikte yavaşladığı için sıklıkla kuzey ülkelerinde yaşayan kadınların boyları daha uzun ve kemik yapıları da daha gelişmiştir. Buna rağmen Hz. Aişe’nin sübyan iken evlendiğine dair rivayetler (hadisler) ve nişanesi Kur’an’da yoktur. Zaten Peygamberlik iddiasındaki biri toplumun dışladığı muamelatı yapsa diğer sahte peygamberlerin akıbeti gibi büyümeden biterdi…

 

Mademki böyle bir realitenin varlığı bilimsel olarak da kesindir, o halde zaten ispatı imkânsız olan bu rivayetlere takılmamak gerekir. Zaten bunlar temel kaynak olan Kur’an’da konu edilmemiştir… Dünyanın bir ucunda normal görülen bir şey diğer ucunda anormal görülebilir. Şartları, zamanı ve rivayetlerin kesinliğini dikkate alarak o dönem ve şartlarda büyütülmemiş ya da belki hiç yaşanmamış olayları biz de büyütmez ve boşuna zaman öldürmeyiz… İslam hayatiyet değeri iki kat olan bir habere inanmayı sağlam olmayan rivayetlere kurban edemeyiz… Döneminde tepki alması söz konusu bile olmayan bazı doğrular bugün yanlışmış gibi gelebilir; bugünün doğruları da geleceğin yanlışları olabilirler. “Doğrular” zamana ve şartlara bağımlı olarak isabetlidirler; “hakikat” ise her zaman ve her şart altında isabetlidir. O neyin doğru olduğu tartışılabilir; ama hakikat tartışılmaz ve doğrudan ziyade hakikate dönük olmalıyız.

 

 

                                                                                         05/KASIM/2007 YÜKSEL YILMAZ

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum