YÜKSEL YILMAZ: DÜŞMAN KAPININ ARDINDA

Hükümetin, azınlık vakıflarının mallarını iade etme kararı sonrası, ABD'deki Soykırımdan Kurtulanlar Derneği, "Türkiye Almanların savaş sırasında gasp ettiği 1 milyar dolarlık altını geri versin" demişti

YÜKSEL YILMAZ: DÜŞMAN KAPININ ARDINDA
02 Nisan 2014 - 14:53

DÜŞMAN KAPININ ARDINDA

 

Hükümetin, azınlık vakıflarının mallarını iade etme kararı sonrası, ABD'deki Soykırımdan Kurtulanlar Derneği, "Türkiye Almanların savaş sırasında gasp ettiği 1 milyar dolarlık altını geri versin" demişti. Nihayet iade konusunda Hükümet devrim niteliğinde bir adım atınca gayrimüslimlerin yüzü güldü. Yurtdışındaki dernekler kararı takdirle karşılarken, ABD'deki "Soykırımdan Kurtulanlar Derneği", "Sıra Nazilerin Türkiye'ye kaçırdığı altın ve paraların iadesinde" diyerek bir talepte bulunmuştu. Derneğin Başkan Yardımcısı Elan Steinberg, II. Dünya Savaşı sırasında Almanların 14 ton altını yağmaladıklarını kaydederek, "Bugün 1 milyar dolar değerindeki altınlar Türkiye'nin elinde. Türkiye Avrupa ailesinin içine girmek istiyorsa, diğer Avrupa ülkelerinin gösterdiği ahlaki davranışı göstermeli ve Nazi rejiminin çaldıklarını kurbanların ailelerine geri vermeli" dedi. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 1998'deki bir raporuna atıfta bulunan Steinberg'in bu sözleri, Türk tarihçilerle ve soykırımdan kurtulanlar arasında tartışma yaratmıştı. Asında bu tavizin tavizi araladığına bir örnekti.

Bülent Ecevit'in başbakanlığı döneminde ABD'deki Yahudiler "Türkiye krom satmasaydı savaş çok daha çabuk bitecekti" iddiasında bulunmuş ve Türkiye Cumhuriyeti'nden 450- 800 milyon dolar arasında para talep etmişlerdi. Çalışmalar sonucunda ise 500 sayfadan fazla belge toplanmıştı. Komisyonda bulunan mütefekkir Aytunç Altındal ve beraberindekiler, Türkiye devletinin hiçbir şekilde sorumlu olmadığını ve ödeme talep edilemeyeceğini bildirince bu konu kapanmıştı. Zaten Türkiye'den tek kuruş almaya hakları da yoktu.

Soykırımdan kurtulan bir Türk olan Lazar Russo, Ben Fransa'dan Türk pasaportu alıp ilk vagona bindim ve bir Alman treniyle Türkiye'ye geldim. Çok acı çektik ancak yanımızda hiç para, altın getiremedik. Almanları çaldıklarını ben de duydum. Tablolar, altınlar vardı. Ancak bunu şimdi istemek ilginç. 70 yıl geçmiş bu kadar yıl sonra mı uyandılar? Her gün yeni bir şey çıkıyor. Bizim Türkiye'den böyle bir talebimiz olamaz” demişti. Türkiye Musevileri Cemaati Basın Sözcüsü Deniz Saporta ise 12 yıl önce cemaatimizden yöneticilere Dışişleri Bakanlığı'ndan bir ricada bulunmuşlardı. Biz de ithamlar karşısında bir savunma yaptık ve sonunda Türkiye aklandı. Dönem dönem bakanlıktan cemaatimizi ilgilendiren konularda bilgi talebi gelir, biz de yardım ederiz. Ancak ABD'deki bu kuruluşun çağrısını ilk defa duyduk. Çok da şaşırdık. Altınlar konusunda herhangi bir bilgimiz yok” demişti. Soykırımdan Kurtulanlar Derneği Başkan Yardımcısı Steinberg, Auschwitz gibi toplama kamplarında öldürülen Yahudilerden 14 ton altın yağmalandığını ve Nazilerin ganimetlerini Türkiye'ye kaçırdıklarını ileri sürse bile tarihçiler bu konunun kapandığını dile getirdiler. Delilsiz iddialarla her şey atılıp tutulabilirdi…

 

Özellikle Nazi işgali altındaki ülkelerde Almanlarla yakın ilişkiye giren ve hatta aralarında kadınların da bulunduğu çok sayıda kişi ajanlık suçlamasıyla gözler önünde infaz edildiler. Almanlarla birlikte olan kadınların önce saçları kesildikten sonra elbiseleri çıkartılarak iç çamaşırlarıyla sokak sokak dolaştırıldılar. Yüzlerine tükürülen bu kadınlar daha sonra da kurşuna dizildiler. Fransa ve Macaristan'daki infaz anlarının fotoğraflarına bugün internetten bile kolayca ulaşılabilir.

 

Bir ülkede Hükümet ne kadar gevşek olursa o kadar fazla taviz koparırlar. Kıbrıs, Kürdistan, Hatay, İstanbul ve sıcak denizlerimiz her zaman ehl-i salibin masasında gizli bir konudur. Eğer dik durulmaz ve kapı biraz olsun aralanırsa hemen gündeme oturacağına şahit olabilirsiniz. Ermenilerin, Kürtçülerin (özellikle Kürtlerin demiyorum), Rusların, Yunanlıların, İngilizlerin, Fransızların gündeminden asla çıkamayız. Yeter ki fırsatını bulsunlar…

 

Yahudi lobilerince yönlendirilen güçlü devletler tarafından, Ortadoğu'da İsrail'in güvenliği ile 'petrol, gaz, uranyum' gibi kritik maddelerin en ucuz ve garantili bir şekilde teminine yönelik bir düzen kurulmuştur. Bu düzenin muhafazası için onlara körü körüneciler ve hurafeciler ve lazımdır; ırkçılar ve kafatasçılar lazımdır; sırf fikrine karşı diye cana kıyabilen zalimler lazımdır; kan ve gözyaşı lazımdır; fitne ve fesat lazımdır; seküler hırs ve menfaatçilik lazımdır. İnanç, mezhep, ırk, sömürü, soykırım, ekonomi, ideal gibi hassas unsurlar ayrılık ve aykırılık nedeni olarak düşmanlarımız için kapımızdaki kâh apaçık kâh sinsi ama daimi bir tehdittir. Öylece bekliyor; yeter ki sen tavize yelten…

 

Uluslararası ilişkilerde ne dostluk ne de düşmanlık sürekli değildir. Bu yüzden dış düşmanlarla problemlerimiz savaş nedeni bile olmuyor. Fakat 'yurtta sulh, cihanda sulh' sloganıyla yola çıkanlar yurtta sulhu darağaçları ve zindanlarla sağlamaya çalışarak yurt dışındaki düşmanlarımızdan daha çok zarar verdiler. Cihanda sulhu da Lozan'da isteneni vererek sağladılar. İngilizlerin paylaşma teklifine rağmen Musul'u almaya bile cesaret edemediler. Erbakan Hoca olmasa Kıbrıs’ı da gözden çıkarmışlardı. Ne garip bir vefasızlıktır ki Kıbrıs’ın tamamını isteyen Erbakan Hoca ve General Semih Sancar değil, yarısına da razı olan Bülent Ecevit dönemin kartel basınının yardımıyla “Kıbrıs Fatihi” seçilmişti.

 

Duamız odur ki, Allah milletimizi ve hiçbir Müslümanı Yahudilerin, Hıristiyanların, hiçbir batıl dinli ya da öğretilinin ve dinsiz - imansızın eline düşürmesin… Ama biz uyanık olmaz isek Allah duamızı kabul etmeyecektir. Duamızın kabulü ne kadar hak ettiğimize bağlıdır…

 

 

 

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum