YORGUNLUK… Rumeysa Ertem

Kitaplar dolusu bir yükün ağırlığı, bilgi dolusu bir zihnin çökmüşlüğü…

YORGUNLUK… Rumeysa Ertem
17 Şubat 2013 - 22:39

YORGUNLUK…

Kitaplar dolusu bir yükün ağırlığı, bilgi dolusu bir zihnin çökmüşlüğü…

Gün gelir bedenen, gün gelir ruhen yorulur insan.

Bazen hayatın sana verdiği sorumluluklardan, bazen çaresizliğin dondurucu soğuğundan.

Sonuçta üzerinde; zihninde ya da sırtında bir yük vardır, bilirsin.

Her günün bitiminde gündüze elveda diyeceğini ve de her günün başlangıcında merhaba diyeceğini, bilirsin.

 

Yorgunluk…

 

Kimi zaman gün boyu şehrin içinde mücadele etmekten, bitmek bilmeyen sorunlara son vermeye çalışmaktan. Kimi zaman kaderin getirmiş olduğu zorluklardan, bedeninin değil, yüreğinin içindeki sesin feryadından yorulursun. Bazen hayat koşullarından, sorumluluklarından, kendine dahi yetemediğin halde başkalarına yetişmekten… Ve kimi zaman çaresizlikten, kalbinin en derinine saplanmış olan hançeri çıkaramamaktan, ciğerini yakıp yıkan dertlere deva bulamamaktan…

Hepimiz yoruluruz.

 

Yorgunluk…

 

Huzura varmanın saadeti, kafa dinlemenin hasreti, başı yastığa koymanın özlemi içerisinde olmak…

Hayat da böyle değil miydi zaten? Yorulacağımızı bilerek gözlerimizi açmadık mı evrene? Koşacağımızı bilerek ilk adımlarımızı atmak için çabalamadık mı? Hiç susmayacağımızı bilerek garip seslerle başlamadık mı konuşmaya? Ve öleceğimizi bildiğimiz halde yaşamadık mı doyasıya? Yılların ağırlığı, ayların, haftaların, günlerin, saatlerin, dakikaların… Her geçen saniyenin ömrümüzden eksiltildiği ve biraz daha eskidiğimiz halimiz…

Hepimiz yorulacağız.

 

Yorgunluk…

 

Söktüğünde şafak vakti, açtığında gözlerini, sersemleşmenin ilk dakikalarından başlarken günün, daha sonra koşturmaca ile geçerken saatlerin, yorulmaya başlarken ki yüz çevirişlerin dudak bükmelerin, yorulduğunda çöken gözlerin, halsiz ellerin, dermansız dizlerin, takatsiz ayakların, yorulduktan sonra ki hayallerin, evine adım atma hülyaların, başını yastığa koyma sevinçlerin ve koyduktan sonra ki rüyaların…

Hepimiz yoruluyoruz.

 

Yorgunluk…

 

Geçmek bilmeyen yaralardan, sarmayı bilmeyen insanlardan, frensiz acılardan, körüklenmiş hislerden, merhametsiz yüreklerden, alevlenmeyen umutlardan, sonu olan mutluluktan, gün boyu koşturmaktan, hepimiz yorulduk.

 

Yıl boyu yaşamaktan, sessiz çığlıklardan, düşüncesiz bedenlerden, kırıcı yargılardan, kadere boyun eğmekten, feleğe zalim demekten, hepimiz yorulduk.

 

Kenetlenmiş korkulardan, geç uyuyup erken kalkmaktan, boş yere üzülmekten, sebepsiz ağlamaktan, öfkeyle oturup zararla kalkmaktan, hep sonu düşünmekten, her geçen gün eskimekten, hepimiz yorulduk.

 

Ve onca yorgunluktan sonra Aziz Nesin’in mısraları düşüyor fikrime;

 

“ Elimden geldiğince görevimi yaptım.

   Gülümsedim hıçkırıklarımı boğarak,

   Sonunda kimsenin yorulmadığı denli yoruldum.

   Artık kapılar açık kalsın

   Bundan sonra gireceklere

   Şimdi dinlenmeye gidiyorum,

   Hoşça kal güzel dünyam… “

                                            Rümeysa ERTEM,   12.02.2013

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum