Yeniden:Simge Melek

Yeniden başlamak gerekiyormuş yazmaya bunu hatırlattı çok sevdiğim birisi!

Yeniden:Simge Melek
28 Ocak 2013 - 00:19 - Güncelleme: 28 Ocak 2013 - 01:01

Yeniden başlamak gerekiyormuş yazmaya bunu hatırlattı çok sevdiğim birisi! Bende bir pazar günü öğleden sonra oturdum başladım yazmaya. Hava yağmurlu, bazılarına göre berbat denilecek türden! Tam duyguların açığa çıkma havası yani.

Konusu ne olsun ne olmasın hangi tarzda yazayım diye hiç mi hiç düşünmedim. Anlaşılan aklıma ne gelirse yazacağım. Deneme mi, köşe yazısı mı, fıkra mı Sohbet mi? Ona da siz karar verin. Noktalama, sayfa düzeni ya da yanlış yazılmış kelimelerin hiçbirini düzeltmeye niyetim yok. Doğal bir yazı olsun istiyorum. Aranıza dönüşümün şerefine…

Uzun zaman oldu yazmayalı. Yazmadıkça içimde biriktiriyormuşum bunu anladım. Sayfalarca yazabilirim şu anda onu fark ettim. Özlemişim bu duyguyu. Uzattıkça uzattım konuya giremedim öncelikle yaklaşık iki yıldır yazı yazmıyorum.

Hani üniversiteye gidince insanlar kendini geliştirmek için çabalar ya ben onu çok fazla yapmadı! İki yılımı boşuna geçirmiş hissediyorum. Önceden boşluk bulduğunda okuyan Simge, oldu size dizi kolik Simge. İyi olmadı tabi. Yeri geldi toplumdan uzaklaştım yeri geldi toplumun içinde yalnızlığı hissettim. Yalnızlık demişken bazen en küçük mesajla yalnız olmadığını hissedersin bazen de bir sürü insan içinde yalnız hissediyorsun. Tamamen kendi anlamı dışında, bence psikolojik bir durum. Neyse yalnızlık tuhaf  kısacası.

Genç yazarlar köşesinde yayınlanıyor yazım. Bende gençlerden bahsederim o halde. Zaten önceki yazılarıma da baktım hep bunu yapmışım çizgimi bozmuyorum yani.

Gençlik deyince; pırıl pırıl teknoloji delisi gençleriz biz. İçimize işlemiş teknoloji. Cem Yılmazdan alıntı yapmak gerekirse: ‘Bunlar yokken biz ne yapıyorduk?’ Ee peki varken ne yapıyoruz?’ Ben söyleyeyim bizim eve bilgisayar geldiğinde ben pek de küçük değildim. Başladık oyunlar oynamaya ve tabi ki ders çalışmamaya. Benim zamanımda LGS vardı sonra OKS oldu. Eh adı her neyse biz oyunlardan fırsat bulup çalışmadık onlara. Sims diye bir oyun vardı oturur saatlerce oynardık onu. Aile kurardık kendi ailemizde hissettiğimiz eksikleri oradaki ailelerimizde tamamlardık. Hayallerimizdeki evleri tasarlardık biz o oyunda. Hepimiz kendimizi küçük tasarımcılar olarak görürdük. Arkadaşlarımla ders çalışmak için toplanır, iki soru çözer sonra başlardık sims oynamaya. Neyse ki şansımız yaver gitti bir Anadolu Lisesi’ne yerleştirildik. Hatırlıyorum da okuldan eve birazcık geç kalsam başıma dünyadaki bütün kötülüklerin gelmiş olabileceğini düşünen annem ( ben de anne olunca anlarmışım) teknolojiyle bana mesaj atmaya başladı. ‘Nerede kaldın?’ Anneyle mesajlaşmak da bir ayrı tuhaflık tabi. Ama şimdi whatsapptan konuşan anne kızlar var. Biz annemle hala o kadar geliştiremedik. Yani annemin telefonunu o kadar geliştiremedik. Babamla hala eski gelenekleri koruyoruz sonuçta o BABA.

 Konumuza geri dönelim LGS, OKS derken sıra geldi ÖSS’ ye baktık olmuyor kapattık bilgisayarları döndük ilkel yöntemlere kitaptan ders çalışmaya. ( tabi bunlar artık ilkel yöntem)

Üniversiteye gir sonrası kolay dediler. Kandırdılar bizi! Dünyanın en büyük yalanlarından biridir bu. Ben Sınıf Öğretmenliği Bölümü’ne girdiğimde nasıl havalıydık Eğitim Fakültesindeki en iyi bölümlerden birindesin, atamaların kolay, öğretmen olacaksın, tatilden bol bir şeyin yok derken gün geldi atamalar azaldı millet bize acıyarak bakmaya başladı. Ama tabiki şerefli meslek olduğundan okumaya devam.

Sıradakiiiiii… Kpss… Korkulu rüya…

Bir de ilerde öğretmenliğe yetenek sınavı getirecekler diyorlar. Neyse ki ben ondan yırttım ama öğretmenlik isteyen yeni nesillere Allah sabır versin diyorum. Aa şerefli meslek, tatili bol…

Oradan buradan derken çok şeyden bahsettim aslında. Bu yazımda amacım sadece yeniden merhaba demekti. Kalemimi tutamadım birazcık içimi dökmüş bulundum. Yeniden burada olmak çok değerli bir şey, çok heyecan verici…

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 1 Yorum