Muammer AZMAK

Muammer AZMAK

[email protected]

ŞEHRİM

11 Haziran 2011 - 16:42

 

Her gün ama her gün yeniden keşfediyorum seni, sokaklarını, çıkmazlarını, çıkar olanlarını, caddelerini, ana caddelerini, bulvarlarını, meydanlarını, kalmayan alanlarını, parklarını, parkçıklarını, çarşılarını, pazarlarını, sevgi yollarını, sevgisiz yollarını, sevgililerin işgal ettiği yollarını, yeni yeni düzenlenen modern yaşam alanlarını. Arastaları kalkmış, bedestenleri viran olmuş, hanları el uzatılıp imar edilmeyi bekleyen şehir.

 

Arkasına başı dumanlı dağı almış, eteklerinde kurum kurum kurulmuş, canı sıkılınca ovasına yayılmış, hala yayılmaya devam eden şehir, eski şehir, yeni şehir, bizim şehrimiz. Yaylasını, havasını, sularını terk ettiğimiz şehir. Çukur alanlara, dere yataklarına, verimli arazilerine mesken kurduğumuz şehir. Sanayileşme hamlesini tamamlayamamış şehir. Özelleştirmeden nasiplenememiş şehir. Beklediği sevgililerine kavuşamamış şehir.

 

Sıcakların sertliğini, yakıcılığını, dilleri damaklara yapıştırmasını özledim bu şehirde. Gittikçe hırçınlaşan bedenlerimizin gölgeler aramasını, asıl kaynağı olan serin sulara kavuştuğunda şükretmesini özledim. Su medeniyetinin susuz kalmaya aday evlatlarının suyla buluşmasındaki aşkı, şevki özledim. Avuçla su içmeyi, avuçla suyu başa, yüze, etrafa serpmeyi özledim.

 

Gözledim, izledim.  Nice bin vurguna, talana, yağmaya katlanmış, dayanmış şehrimin kendi öz evlatlarının hakir bakışlarıyla değişimini. Halk hikâyelerinin efsanevi parçaları gibi ilgiyi, alakayı çeken kaldırım döşemelerinin, yapılanları kaldıramaması, altında kalmasını; güzelim çeşmelerin bu betonlaşmaya suyum ile destek olmayacağım feryadını duyuran nağmelerini, her şeyi ölçümlendiren fakat bir türlü biçimlendirmeyen zihniyetleri esef kurşunu ile ortadan kaldıramamayı.

 

Kavgalarımız senin içindi, daha güzel olasın diyeydi. Acılarımız senin içindi, bazılarımızın aşkları da senin içindi. Alçak damlı, çamurlu sokaklarında ömrümüzün bir kısmını tükettik. Güne her uyanışımızda seni gördük dimdik karşımızda. Sende çattık hayallerimizi çivisiz, ipsiz gönül iklimlerimizde. İyi-kötü davranış sahibi olduk, bazen pişmanlık duyduk, bazen övünç yaşadık ama hep sendeydik. Yüreğimiz gönüllendi sende, düştüğümüz acılar da sevdalar da sendeydi. Yaktı, yandırdı ateşleri bizi, ama hepsi sendeydi.

 

Çok ama çok uzaklardan gelen çekiç sesleri, eski şehrin içine çeker beni. Bakırın dövüldüğü, kalayların sürüldüğü, sahanların, sürahilerin, kâselerin yapıldığı devirlere götürür beni. Arada bir işittiğim çok derinlerden gelen tok sesler bir keçenin sevdiği ustasından meşk tokadını yemesi midir? Yoksa ibret için halden hale girmesi midir? Renkten renge girip aba, kepenek, keçe, semer, eyer, cepken, tozluk, külah olması mıdır? Ardından gelen tiz tınlamalar demirin körük karşısında ateş ile oynaşması mıdır, sarmaşması mıdır? Halden hale dönüp nazlanması mı, bir şekilde karar kılıp insanoğluna hizmet edecek araç olmanın sancısı mıdır? Yoksa hizmet etme yarışının habercisi midir? Asileşen ruhlarımıza inat, tevekkül sahibi bakışlarla boyun eğişler midir? Yoksa tükeniş için yola çıkışlar mıdır? Hal midir durum mudur bilmem amma beni pek   keyifli  sarar, kendine çeker, bırakmayasıya.

 

Güzellemeler söylemek isterdim sana beni benden iyi anlarsın diye. Mahallerin arttıkça çoğaldıkça kapladığın alanlar, barındırdıkların fazlalaştıkça halden anlamaz oldun. Tadına doyamadığımız yaz gecelerinde, hayıttan kesilmiş çomaklara macunları dolar sonrada yalana yalana dolanırdık. Saklambaç oynardık, köşe kapmaca oynardık, kaybetmece oynardık, istesek de oynayamayacağız artık. Arsalar kayboldu. Bir karış toprağın kar sayıldığı zamanları yaşıyoruz, daracık son durağımıza rağmen. Sen bizden uzaklaşıyorsun. Yakındır bu gidişle biz de senden ayrılacağız. Ve bir gün ardımıza bakmadan başımızı alıp gideceğiz. Bize kaldığın gibi bir başına kalacaksın. Aynı macerayı bir daha eskisini hatırlamadan yaşayacaksın.

 

Açık hava sinemalarında film seyrederdik. Herhalde tekrar seyredeceğiz. Su-ga gazozlarını içemeyeceğiz, olsun yine de filme bakıp ayçiçeği, patlamış mısır yiyeceğiz Fatih parkında. Kimselerin olmadığı zamanları gözleyip çocukluğumuzu canlandıracağız çocuk bahçesinde. Evden çıktıkça semtlerini adımlayacağız. Anılar resmî geçit yapacak zihnimizin girift sokaklarında. Ulaşamadığımız hayalleri tekrar kuracağız. Biz hala buralarda senin için efkârlanacağız. Haberin var mı ey şehir!...  Yeşil-mavi yaşanılır bir çevre bırakabilmek temennisiyle… 10/06/2011