VELÂDET-İ MEVLÂNÂ
Ezelî Kudret bugün bir büyük insanı daha dünyaya gönderdi. 813 yıl önce Hz. Mevlâna (Rh.A.) diyar-ı gurbet dediği yeryüzüne indi. Kimdi Hz. Mevlânâ (Rh.A.)? Bir feylesof mu, bir şâir mi, bir bilim adamı mı, bir veli mi yoksa bir mutasavvıf mı?... Hz. Mevlânâ (Rh.A.) bunların hepsidir. Bir feylesoftur, hikmetli sözleriyle insanı derin düşüncelere salmıştır. Bir şairdir, yaklaşık 26.000 beyitlik bir mesnevî sahibidir, Divanı Kebîr gibi bir eser ona aittir. Bir bilim adamıdır, bugünün üniversitesi sayılan medresede müderristir. Yani profesör mesabesindedir Hz. Mevlânâ (Rh.A.). Medresenin başındaki kişidir, bugünün deyimiyle rektördür. Bir İslâm velisidir ve daha da ötesi O bir mutasavvıftır. Tasavvuf nedir ki Hz. Mevlânâ (Rh.A.) da bir mutasavvıf oluyor. Eskiler tasavvufu içindeki harflerle tanımlamışlar. Òìm kelimesindeki ilk harf “te”dir. “Tevbe” kelimesini karşılar. İkinci harf “sad” harfidir, “saflık, arılık” demektir. Üçüncü harf “vav” harfidir ki “velâyet, veli olma durumunu” anlatır. Son harf ise “fenâ”dır. “Hiçlik, yokluk” mânâsına gelir. Tevbe eden kişi arı, duru, saf bir insan haline gelir; günahlardan arınan kişi velayet mertebesine ulaşır; veli olan kişi de kendini Allah’ta fâni kılmıştır, Allah’ın yüce varlığı karşısında yokluk mertebesine ulaşmıştır.
Hz. Mevlânâ (Rh.A.) da Allah’ın ve Resûl’ünün (S.A.V.) yüce varlıkları karşısında kendini yok etmiş, benliğini eritmiş bir İslâm mutasavvıfıdır. Onun yaşayışı İlâm üzerinedir. Meşhur rubâisinde
“Men bende-i Kur’ânem eğer cân dârem
Men hâk-i reh-i Muhammed Muhtârem
Eğer nakl koned cüz in kes ez güftârem
Bi-zârem ez û ve’z ân suhen bi-zârem”
buyurmuştur. Türkçesiyle:
“Can tenimde durduğu müddetçe Kur’ân bendesiyim
Ben seçilmiş O Muhammed ayağın toprağıyım
Her ki benden naklederse bu sözün hârici bir söz
Ben şikâyetçiyim o sözden ve o söz sahibinden”
buyurmuştur. Bu sözlerden de anlaşılacağı veçhile Hz. Mevlânâ (Rh.A.)’nın dayandığı iki nokta vardır; İslam’ın da temel dayanaklarından ikisi olan Kitap (Kur’ân-ı Kerim) ve Sünnet (Hz. Muhammed (S.A.V.))’tir. Günümüzde bazı hadsizlerin Hz. Mevlânâ (Rh.A.) hakkında dediği gibi O’nun söyledikleri İslâm harici değildir. Mesnevi’de anlatılanlar bir ayet veya hadise dayandırılarak anlatılmıştır. Her şeyden öte Mesnevî bir eğitim kitabıdır. İnsanları eğitmek için onların anlayacağı dilden konuşmuş, örneklemeleri ona göre vermiştir. Hz. Mevlânâ (Rh.A.) “insanlar iki mesleğe sahiptir; kuyumcu olanın gözü altındadır, altın arar. Çöpçü olanın da gözü çöptedir. Var kendi mesleğini kendin tayin et.
Hz. Mevlânâ (Rh.A.) insana değer vermiştir. Bir Hristiyan papazının önünde eğilse de bunu İslâm için yapmış ve eve gidince oğlu Sultan Veled’e “Bahaeddin, bugün yolda bir papazla karşılaştık, Allah’a şükürler olsun Peygamberimizden bize miras kalan tevazuu ona kaptırmadık.” der.
Anadolu’nun ihyasında kurucu unsuru Türk, yapıcı unsuru İslam’dır. Ecdadımız ehl-i sünnet merkezli tasavvuf inancına dayanarak bir ahlak medeniyeti kurmuştur. Bu medeniyetin binası Matürüdi inanç temelleri üzerine Hz. Mevlânâ, Yunus Emre, Hoca Ahmed Yesevî’nin ördüğü ahlak taşlarıyla yükselmiştir. “Mesnevî okuyup pilav yiyerek Viyana’ya kadar gittik.” sözü bizi anlatmıştır. “Biz ölsek de Mesnevîmiz insanlara yol göstermeye devam edecektir” demiştir Hz. Mevlânâ. Nitekim de günümüzde aynı yol göstericiliği devam etmektedir.
Bizim sözlerimiz O Mânâ Eri’ni anlatmaya kâfi gelmeyecektir. Bu nedenle teşrifin bu âleme kutlu olsun diyoruz.
Mehmed Veysî Dörtbudak
Hz. Mevlânâ (Rh.A.) da Allah’ın ve Resûl’ünün (S.A.V.) yüce varlıkları karşısında kendini yok etmiş, benliğini eritmiş bir İslâm mutasavvıfıdır. Onun yaşayışı İlâm üzerinedir. Meşhur rubâisinde
“Men bende-i Kur’ânem eğer cân dârem
Men hâk-i reh-i Muhammed Muhtârem
Eğer nakl koned cüz in kes ez güftârem
Bi-zârem ez û ve’z ân suhen bi-zârem”
buyurmuştur. Türkçesiyle:
“Can tenimde durduğu müddetçe Kur’ân bendesiyim
Ben seçilmiş O Muhammed ayağın toprağıyım
Her ki benden naklederse bu sözün hârici bir söz
Ben şikâyetçiyim o sözden ve o söz sahibinden”
buyurmuştur. Bu sözlerden de anlaşılacağı veçhile Hz. Mevlânâ (Rh.A.)’nın dayandığı iki nokta vardır; İslam’ın da temel dayanaklarından ikisi olan Kitap (Kur’ân-ı Kerim) ve Sünnet (Hz. Muhammed (S.A.V.))’tir. Günümüzde bazı hadsizlerin Hz. Mevlânâ (Rh.A.) hakkında dediği gibi O’nun söyledikleri İslâm harici değildir. Mesnevi’de anlatılanlar bir ayet veya hadise dayandırılarak anlatılmıştır. Her şeyden öte Mesnevî bir eğitim kitabıdır. İnsanları eğitmek için onların anlayacağı dilden konuşmuş, örneklemeleri ona göre vermiştir. Hz. Mevlânâ (Rh.A.) “insanlar iki mesleğe sahiptir; kuyumcu olanın gözü altındadır, altın arar. Çöpçü olanın da gözü çöptedir. Var kendi mesleğini kendin tayin et.
Hz. Mevlânâ (Rh.A.) insana değer vermiştir. Bir Hristiyan papazının önünde eğilse de bunu İslâm için yapmış ve eve gidince oğlu Sultan Veled’e “Bahaeddin, bugün yolda bir papazla karşılaştık, Allah’a şükürler olsun Peygamberimizden bize miras kalan tevazuu ona kaptırmadık.” der.
Anadolu’nun ihyasında kurucu unsuru Türk, yapıcı unsuru İslam’dır. Ecdadımız ehl-i sünnet merkezli tasavvuf inancına dayanarak bir ahlak medeniyeti kurmuştur. Bu medeniyetin binası Matürüdi inanç temelleri üzerine Hz. Mevlânâ, Yunus Emre, Hoca Ahmed Yesevî’nin ördüğü ahlak taşlarıyla yükselmiştir. “Mesnevî okuyup pilav yiyerek Viyana’ya kadar gittik.” sözü bizi anlatmıştır. “Biz ölsek de Mesnevîmiz insanlara yol göstermeye devam edecektir” demiştir Hz. Mevlânâ. Nitekim de günümüzde aynı yol göstericiliği devam etmektedir.
Bizim sözlerimiz O Mânâ Eri’ni anlatmaya kâfi gelmeyecektir. Bu nedenle teşrifin bu âleme kutlu olsun diyoruz.
Mehmed Veysî Dörtbudak
FACEBOOK YORUMLAR