İsmail ZORBA

İsmail ZORBA

[email protected]

YUNUS OKUMALARI

13 Ocak 2020 - 10:53

 

“Kimde ilim, adalet, cömertlik ve tevazu varsa onun üzerinde giyecek hiçbir şey olmasa bile o sultanlığa lâyıktır.”       

Aristo

                                                                                       İsmail ZORBA

([email protected])

                                           

                               YUNUS OKUMALARI

              

                Bazen yolumuzu kaybediyoruz, ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Ne yapacağımızı bilmez durumda benliğimizin karanlığında kayboluyoruz. Bir yalanı kapatmak için binlerce yalana sığınıyoruz. Sonuçta insanız, “Beşerdir, şaşar.” hükmünce kendimizi bilmek ve bulmak için ışığa ihtiyaç duyuyoruz. O ışık sayesinde kendi ışığımızı bulabiliriz. Kendi ışığını taşıyan insan; o zaman karanlıktan korkmaz, karanlığın getirdiği yanlışlardan kurtulur. Her insan özünde iyiliğe, doğruluğa, güzele meyillidir. Yaratılışın sebebi güzellik üzere değil midir? İşte hayat da bize bu imkanı sunar. İnsan olma imkanını.

                 Zaman zaman insan kabına sığamaz, taşar. Özündeki iyiliğin, güzelliğin ortaya çıkması için o ağırlığı taşıyacak güce sahip çıkması gerekir. Sabır, merhamet, şefkat, izan, edep gibi şahsiyetini şekillendiren güzelliklerle taçlandırıp kendini hafifletmesi gerekir. Ham kişi cahilliğinin hafifliğinde kaybolur gider, şekil almaz. Hz Mevlânâ ne de güzel tarif ediyor bu durumu: “Hafif adam çöpe, büyük insan denize benzer.”

                 Hayat yolculuğunda arayışlarımıza rehberlik eden insanlar kendi ışığımızı bulmamız için yol gösterirler. Dünyanın kurulduğu andan itibaren dile gelen milyonlarca güzel sözün hikmetinde rehber insanların karanlığımızı aydınlatan ışığı yok mudur?

                Ne zaman başım dara düşse, bir nefes almak istesem Yunus’a sığınırım. Yunus’un her bir mısrasında insan olmanın tarif olunamaz güzelliklerinde kendimi bulurum. Yeni nefesler eklenir yoluma, gaflete düşen gözüme şavk olur Yunus sözleri. O derece yalın, o derece basit görünen sözlerde kimliğimin özünü bulurum. Kendin olmayı bilmek, kendine rehber olmak. Yunus’un mısralarında her şey olması gerektiği gibidir. Gaye basit olanı görmektir. Basit olan insan için zor olandır. Bazen de imkansız. Aslında basit olan Yunus’un mısralarında derin anlamlar içerir. Özündeki insanı bulup insanca yaşamaktadır bütün sır.

                   Bir Yunus şiirinde buluşalım ama; bu mısralar Yunus’un dilinden değil. Yunus’un mayaladığı gönül ırmağından beslenmiş Bestami Yazgan’ın gönlünce dile gelmiş Yunusça söylemler. Bu söylemlerde Yunusça aslolanı görelim. Gördüğümüzün, duyduğumuzun hakikatine erelim.

“Çiçeklerle hoş geçin, balı incitme gönül..

   Bir küçük meyve için, dalı incitme gönül..”

                   Hayatımızın asıl gayesi nedir? Neden benliğimizin küçük isteklerinde kaybolalım. Hayatın özü de gayesi de sevgidir. İnsan bu dünyaya sevmek için gelmiştir. İnsan güzeli bilendir, duyandır. Öyle ise bunca haset, kin, gaddarlık niye? Bu kadar kendini bilmezliğin içerisinde binlerce insan tükeniyor. İnsanın dünyada var olmasının gayesi yediverenler gibi çiçeklendirmek değil midir ömrünü? Her kışın bir bahara ereceğini görmemek niye?

 

“Başın olsa da yüksek, gözün enginde gerek,

Kibirle yürüyerek, yolu incitme gönül..”

                    Her şey senin içindir. Sen bilesin, sen bulasın diyedir yaratılışın sırrınca dağlar, ovalar ve tüm canlılar. Sen baş olmak için varsın. Ama başların varlığı doğru istikamet üzere olmak içindir. Benliğinin hırsında kaybolursan ardında bıraktığın mazlumların gözyaşlarında boğulursun. Eğer gövdenin üzerinde taşıdığın baş aşk ile hizmete erse sen sessiz yaşasan da varlığınca yürüdüğün yollarda dualarca nurlu izler bırakırsın. En büyük servetin yaptığın hizmetler olur. Başlar yere ibret için bakar, göğe ise engin ufukların aydınlığında insanı görmek için.

“Mevlâ verince azma, geri alınca kızma,

Tüten ocağı bozma, külü incitme gönül.”

                       Sahip olduğumuz sadece insanlığımızdır. Onca yaşanmışlığın ardında geriye dönüp baktığımızda bize bakan gözler nerede olduğumuzu, nerede durduğumuz gösterir. Bize bakan gözlerdeki ışık sevgi dolu ise işte bütün bunlar bize bu dünyadaki onca yaşanmışlığın bir manası olduğunu gösterir. Malımız, mevkimiz, zekamız, çocuklarımız bizim suretimizdir. Aslımız sevgimizdedir; sevginin içimize yaydığı ışıktadır.

“Dokunur gayretine, karışma hikmetine,

Sahibi hürmetine, kulu incitme gönül..”

                        Faniliğin gerçeği her zaman insanlığa yol gösterir. İnsanın ışığıdır. Yeşil ışıkta geç, sarıda bekle, kırmızıda dur! Yani nerede duracağını iyi bilmek, kendini bilmekten geçer bütün sır. Yapabileceklerin senin varlığının tamamlanmasıdır. Senin görevin sabırda tamamlanmak, merhamette tamamlanmak, iyilikte, doğrulukta, edepte, hayırda, sevgide yani insanda tamamlanmaktır. Yaradan’a şükredip yaradılışının hikmetinde bu dünyadaki görevini yerine getirmektir. O zaman taşmazsın, sınırlarınca sınırlar aşarsın.

“Sevmekten geri kalma, yapan ol, yıkan olma,

Sevene diken olma, gülü incitme gönül.”

                        İnsanın mayesi aşktır. Aşkın aynası güller arasındadır. İnsan aşkı yani; aslını o yüzden güle teslim eder, bülbül olup bu dünya çilesine soyunur. Çektiği çile hikmetince, döktüğü gözyaşı hükmünce ışığını bulur. İnsan olmanın hasletindeki güzelliklere erer. Nimettendir sevmek, rahmettendir aşk. Tenden ruha nakşeder güzellikleri.

“Konuşmak bize mahsus olsa da bir güzel söz,

Ya hayır de, ya da sus, dili incitme gönül.”

                       Kutadgu Bilig’de insana bu aynayı ne de güzel gösterir: “İnsanın süsü yüzdür, yüzün süsü gözdür. İnsan sözünü dili ile söyler; sözü iyi olursa, yüzü parlar. İşte bu süs insana hastır. Aşktır, sevgidir, merhamettir, şefkattir, adalettir, edeptir.

                        Sözün başında dedik ya. Konuşana değil konuşturana; söyleyene değil söyletene bak diye. Yunus okumalarının sırrında da o mısralarda kendine ait neyi gördüğünde, neyi düşündüğündedir sır. Onun söyledikleri; manası hükmünce koskocaman bir umman. O ummanda sana düşen, damlanın ışığına sarılmaktır aslolan. O zaman susmak vakti gelmiştir ve de sözü asıl sahibine; yani Yunus’a verme vakti de.

“Edebim el vermez edepsizlik edene.

Susmak en güzel cevap edebi elden gidene...”