İsmail ZORBA

İsmail ZORBA

[email protected]

CAN VERİP CAN KATANLAR.

08 Mart 2020 - 10:27 - Güncelleme: 08 Mart 2020 - 12:53

“Sözün hiçbir hükmü yok. Lal olmuş diller. Kör kuyularda kaybolmuş yürekler. Ocaklar yangın yeri ama duman tütmez olmuş. Anadolu’nun yiğitleri yine gök ekinken yitip gitmişler elimizden. Gözyaşı medeniyetinin toprakları ‘vatan’ olmalının bedelini asırlardır ödetiyorlar yoluna can verip can katanlarına. “

                                                                                       İsmail ZORBA

([email protected])

                                            

                               CAN VERİP CAN KATANLAR.

Ey can sen ne büyük acılara gark olsan da mücadelen devam ediyor. Ve devam edecek. Gözyaşı medeniyetini yaratan insan şairin dediği gibi ya nûra ya kire talip olacak. Rabbim, Hak yolunda nûra talip olanlardan eylesin. Bu rahmet günlerinde yaşadıklarımızla sınavımız çetin olacak. Rabbim irademizle imanımızla bu sınavlardan geçmeyi hayırlı insanlarla bir arada olmayı, hayırlara vesile olacak hizmetler yapmayı nasip eylesin.   

Ey can! Bu can pazarında dükkanın yağmalanırken kime canım dediysen canın çıksın dese de sen yalnız kalsan da davanda Hakk’ın yanında olmak yeter. Vefa, sevgi, sadakat, saygı ve rahmet bu can pazarında satışta. Bırak yağmalansın her zerren. Yeter ki Hak yolundan ayrılma ey can!

Can üzere sebebleniyor tüm sözlerimiz. Canda buluşuyor, canda tamamlanıyor. Çünkü can pazarında canlarımız. Söz pazarında her yer toz duman. Onca söz arasında hakikati aramak nafile. Herkes bir sözün kuyruğuna takılmış, her söz kendince haklı. Ama haklılık Hakk’a ne kadar yakın.

Söz aklın hükmünden çıkınca benlik tüm hakikati kendi kalesinde saklıyor. İsyan, nefret, her şey ya siyah ya beyaz. Işık nereden geliyor? Göz neler görüyor, kulak neler işitiyor, bu yürek neler hissediyor? Sözün umurunda değil. Söz gemini almış gidiyor. “Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamate” yolunda tüm sözler. Perişan, perişan hallerdeyiz. Halden hale giriyoruz. Kalıpsız kalmışız, kalıplara sığamıyoruz.

Ve en dehşet verici olanı: Kanıksamak!. İnsanı insan olarak var eden tüm hassasiyetlerden uzaklaşmak. Acıyı, hüznü hissedememek, paylaşamamak. Ateşin sadece düştüğü yeri yakmasını seyretmek. Bana dokunmayan bin yaşasın. Kaçıştasın, nereye kadar ey can? Nereye kadar? Biz bu alemde acılarımızla, hüznümüzle insanız. Sevinçler, mutluluklar nasıl mana kazanır yoksa. Benliğin hükmünde kaybolan canlar ateş kendi ocaklarına düştüğünde acıyı bal eyleyecek gücü kendinde nasıl bulacak? İnsana dokunmayan bir el, bir yürek nasıl yolunu bulacak. Oysa ey can! Sen ancak başka canlarla can bulacaksın.

Bu vatan uğruna asırlardır zerre zerre can veren canlar,şehadet makamına erenler diğer canlara can olmadılar mı? Can verip canlara can katmadılar mı? Can bulduğumuz insanlara bir insan olarak zerre zerre bir can borcumuz yok mu? İdrak etmek, ibret almak gerek.  Ne kadar inkar edersek edelim Hak yolunda her şey hakikate erdiğinde idrak edeceğiz. İdrak ettiğimizce inşa edeceğiz insanlığımızı. Can verenlerin canında can bulacağız. Bu topraklar bize o zaman hakiki manasıyla ‘vatan’ olacak. Biz insan olarak ancak o zaman hakikate ereceğiz. Bütün sözler hükmünü bulacak. Acılar bağında insan dermeye işte o zaman başlayacağız.

Oysa ey can! Geçen hafta idrak ettiğimiz Regaib gecesinde vatan uğruna şehadet sırrına eren otuz dört yiğidimizin acısıyla sözler hükmünü verecekti. Onları dile getirecek, yürek yangınlarımızı söze vuracaktık. Sözümüzle onlara rahmet dilerken onların verdikleri can bahasında manaya kıymet veremeyecektik. Oysa ey can! Can kırgın, can yitik, can kayıp. İnsanlar bu kadar yangının içerisinde küle göğe savururlar. Candan geçerler, benlik çukurunda harman döverler. Oysa ey can söz aslına rücu etmeli. Hakikati görmeli. Hakikati inkar etmekten vazgeçmeli. Can verip can katanların mukaddes bildikleri yolda hakikati idrak etmeli ki yepyeni canlara birer insan olarak canlar inşa etmeli.

Sözün hiçbir hükmü yok. Lâl olmuş diller. Kör kuyularda kaybolmuş yürekler. Ocaklar yangın yeri ama duman tütmez olmuş. Anadolu’nun yiğitleri yine gök ekinken yitip gitmişler elimizden. Gözyaşı medeniyetinin toprakları ‘vatan’ olmalının bedelini asırlardır ödetiyorlar yoluna can verip can katanlarına. Bir hüzün, bir kahır ve gurbete salınan ağıtlar. Bir türkü çökmüş yüreklerimize, söylenir durur:

“Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş

Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı

Camlar şikest olmuş, meyler süzülmüş

Sakiler meclisten çekmiş ayağı

 

Zihnî dert elinden her zaman ağlar
 Vardım ki bağ ağlar bağ u ban ağlar
 Sümbüller perişan güller kan ağlar
 Şeyda bülbül terk edeli bu bağı”

Bayburtlu Zihnî