Hüseyin ALPASLAN

Hüseyin ALPASLAN

[email protected]

TRABZON TEHCİRİ YARGILAMASI-V

15 Ocak 2022 - 14:34 - Güncelleme: 15 Ocak 2022 - 14:35

TRABZON TEHCİRİ YARGILAMASI-V

Sevgili okurlar, dört bölümdür devam ettiğimiz aynı başlıklı yazımızda Trabzon tehciri ile ilgili davaya kadar gelen süreç ile Divan-ı Harbi Örfi’de görülen duruşmalarda yaşananları sizlere anlattım. Bugün ise, mahkemenin verdiği kararı, Dr. Ali Saib Bey’in ayrılan dosyası ile ilgili devam eden yargılamayı ve neticesini, Topal Osman Ağa ve adamlarının bu davaya dahil edilmek istenmesini, sonuç olarak, tehcir sırasında Trabzon Vilayetinde görevli olan tarafsız bir diplomatın raporlarından, Trabzon tehciri sırasında yaşananlar ile ilgili Ermenilerin iddialarının ne kadar gerçekçi ne kadar hikâye olduğunun değerlendirilmesi adına elde ettiğimiz bilgileri anlatarak yazımı sonlandıracağım.

Mahkemenin Kararı ve Onaylanması

Trabzon tehciri yargılamasında soruşturmayı bitiren Mahkeme heyeti, savcının iddialarını, savunma avukatlarının ve zanlıların müdafaalarını dinledikten sonra dosyayı tamamlamış ve inceleme süresinin bitimiyle beraber 28 Mayıs 1919 tarihinde kararını açıklamıştır. Mahkemenin zanlılar ile ilgili verdiği karar şöyledir; Vali Cemal Azmi Bey, tehcir sırasında gizli emirler yayımlayarak Ermenilerin öldürülmesini sağlamaktan, İttihat ve Terakki Partisi’nin Trabzon temsilcisi Nail Bey’de tehcir kanununu istismar etmek suretiyle Vali’den aldığı gizli emirleri yerine getirmek, Ermenileri öldürmek için birtakım hazırlıklar yapmak ve düzen sağlamaktan suçlu bulunmuşlardır. Haklarında Askeri Ceza Kanunu’nun 171. ve Mülkiye Ceza Kanunu’nun 170. maddeleri uyarınca, gıyaplarında idam cezasına karar verilmiştir.
 Zanlılardan Mehmed Ali Bey, Vali Cemal Azmi Bey’in işlediği suçlara ortak olmak ve hizmet etmekten dolayı suçlu bulunarak 10 yıl süreyle kürek cezası almıştır. Polis Müdürü Nuri Bey, Ermenilerin mallarını gerektiği gibi korumadığından dolayı bir sene hapis, iki sene memuriyetten men cezası almıştır. Kaymakam Talat Bey ile Otelci Niyazi Bey’in suçsuz olduklarına ve beraatlarına karar verilmiştir. Dr. Ali Saib Bey hakkındaki davanın ayrılarak devam etmesine karar verilmiştir[50]. Mahkeme tarafından verilen hükümler 19 Mayıs’ta Padişah tarafından onaylanmış ve 1 Haziran 1919 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmıştır[51].
Davası ayrılan Ali Saib Bey’in mahkeme süreci 8 Temmuz 1919 ile 21 Aralık 1919 tarihleri arasında dört duruşma ile devam etmiştir.  Dava ayrılırken mahkeme kadın ve çocuklarla ilgili iddia edilen suçların işlendiği kanaatine varmış, ancak Ali Saib Bey’in bu suçlarla ilişkisine dair bir delile ulaşamamıştır. Konunun Ali Saib Bey ile ilgili aleniyet kazanması için ayrı bir yargılama yapılması uygun görülmüştür. Yeni görülen davada Ali Saib Bey, kadın ve çocuklar ile ilgili suçlamaların yanı sıra Trabzon tehciri sırasında meydana geldiği iddia edilen diğer olaylar hakkında da sorgulanmıştır.
21 Aralık 1919 tarihinde gerçekleştirilen dördüncü oturum; iddianamenin okunduğu, Ali Saib Bey’in savunmasını yaptığı ve mahkemenin kararını verdiği son duruşma olmuştur. Savcı Şevket Bey, iddianamesinde özetle; Dr. Ali Saib Bey’in suçlu olduğunu ispat edecek bir kanıtın bulunamadığını, iddia olunan suçların araştırıldığını, sabit bir suç oluşmadığının tespit edildiğini söyleyerek zanlının beraatını talep etmiştir[52]. (Savcının iddia ve talebinin tam metni için bk. Vakit, 22 Kanun-ı evvel 1335/ Aralık 1919). Ali Saib Bey, savunmasında özetle; hakkındaki iddiaların asılsız olduğunu, aleyhindeki ifadelerin çelişkili ve söylentilerden ileri gitmediğini beyan ederek beraatını istemiştir[53]. (Ali Saib Bey’in savunması için bk. İkdam, 22 Kanun-ı evvel 1335/ Aralık 1919.)
Savcılık makamının iddianame ve talebi ile Ali Saib Bey’in savunmasından sonra mahkeme kararını açıklamıştır: Ali Saib Bey hakkında beraatına hükmedilen mahkeme kararı şöyledir; “Tarafeynin iddia ve müdafaatı istima ve bilcümle evrak-ı davanın mütalaa ve tedkikinden sonra, icab-ı keyfiyet-i müzakere olundukda: Maznun-aleyh Ali Sâib Bey’e atf ve isnad olunan ef’alden Ermenileri katl ve ifna ve denize atdırarak imha eylediği hakkında hiçbir güna delil ve emareye destres olunamadığı gibi Madam Arslanyan’ı, dest-i izdivacını red etmesine mebni bulunduğu mahalden aldırarak denize atdırdığı yolundaki iddia dahi şühûd-ı müstemiadan Rüşdü ve Abdullah Efendilerle sairenin maalkasem vâki olan şahadetleriyle tekzib edilmiş ve bazı Ermeni etfalinin Hilâl-i Ahmer Hastahanesi’nde morfin ile Ali Sâib Bey tarafından tesmim edildikleri ve mezkur etfalden bazısının da kezalik mümaileyh tarafından küfelerle denize ilka etdirildikleri hakkındaki ifadat ve beyanat dahi yekdiğerine külliyen mübayin bulunmuş ve yine Hilâl-i Ahmer Hastahanesi’nde tesmim edildiği beyan olunan Vartan’ın mezkur hastahaneye hiç gitmediği Doktor Avni Bey’in ifadesiyle mertebe-i sübuta vasıl olmuş ve Sıhhiye Müfettişi Ziya Fuad Bey’in raporu münderecatı da Doktor Vahab ve Raif Beylerin beyanat-ı muhalefeleriyle tekzib olunmuş ve mümaileyh Ali Sâib Bey’in hüsn-i hal ve sireti ve Ermeniler lehindeki hüsn-i hizmeti Doktor Tahtacıyan ve Bedros Efendilerin ve sairenin şahadatıyle tezahür eylemiş olduğundan mümaileyhin ef’al-i müddea-bihadan dolayı bermuceb-i taleb beraatine ve sebeb-i ahere mebni mevkuf olmadığı takdirde tahliye-i sebiline vicahen ve müttefikan karar verildi.”[54]
Trabzon tehciri davasında alınan kararla ayrılan Ali Saib Bey’in dosyası 4 duruşmalık bir yargılama ile sonuçlandırılmıştır. Dr. Ali Saib Bey hakkındaki suçlamalara ilişkin teferruatlı soruşturma yapan savcılık, aynı zamanda zanlının tehcirde işlendiği iddia edilen diğer suçlamalarla ile ilgili birleştirilen dosyadaki olaylarla ilişkisini de araştırmıştır. Trabzon tehciri yargılamalarında yapılan 20 duruşma boyunca dinlenilen tanıkların birçoğunun yalan söylediği, bir kısmının ise Ermeni gazetelerinde yazanları mahkemede görmüş gibi anlattıkları tespit edilmiştir. Hem önceki yargılamada Ali Saib Bey hakkında verilen ifadelerin tutarsız olması ve bazılarının yalan olduğunun anlaşılması hem de yeniden yapılan yargılamada dinlenen tanıkların zanlı aleyhindeki iddiaları dayanaksız hale getiren ifadeleri iddia makamının talebinde ve mahkeme heyetinin beraat kararında etkili olmuştur.

           Topal Osman Ağa ve Arkadaşlarının Trabzon Tehciri Davasına Dahil Edilmek İstenmesi

Trabzon’da tehcir davası devam ederken Ermeniler gibi Rumlarda tehcir meselesini bahane ederek Pontus davaları adına engel olarak gördükleri bazı isimleri Padişaha ve Patrikhaneye şikâyet etmek suretiyle yargılanmalarını ve ceza almalarını amaçlamışlardır[55]. Osman Ağa’yı (Topal Osman) davaları için en büyük tehlike gören Pontusçu Rumlar, İngiliz Yüksek Komiserliğine sürekli telgraf çekerek şikâyetlerde bulunmuşlardır. Telgrafların birisinde, Giresun’da icra edilen tehcir uygulamasının Osman Ağa tarafından yönetildiğini, sevkler sırasında Ermenilerin mallarının zorla alındığını ve Şerik ismindeki Ermeni’nin öldürüldüğünü iddia etmişlerdir. Rumlar telgraflarında Osman Ağa ve arkadaşlarının Divan-ı Harbi Örfi’de yargılanmaları için Patrikhane ve İngiliz Yüksek Komiserliği üzerinde baskılarını sürdürmüşlerdir. İngilizlerin ve Rumların Osmanlı Hükûmeti üzerinde yaptıkları tazyikler neticesinde iddiaları incelemek üzere bir soruşturma yapılmasına ve suçluların Divan-ı Harbi Örfi tarafından yargılanmasına karar verilmiştir. Dahiliye Nezareti tarafından yapılan tahkikat neticesinde, 26 Mart 1919 tarihinde Osman Ağa ve adamlarının tutuklanarak İstanbul’a gönderilmesi için Trabzon Valisi Mehmet Galip Bey’e talimat verilmiştir[56]. Trabzon Valisine tutuklanma talimatı geldiğinde Osman Ağa Giresun Belediye Başkanı’dır ve halk tutuklanma talebine karşı tepki koymuştur. Giresun’un ileri gelenlerinin başı çektiği 38 kişinin imzası ile Dahiliye Nezareti’ne 10 Mayıs 1919 tarihinde bir telgraf çekilmiştir. Telgrafta, tehcir sırasında Ermenilerin zarar görmediğini, Müslümanların Ermenileri insanca uğurladıklarını, yardımcı olduklarını, gasp, soygun ve öldürme gibi olayların meydana gelmediğini, bu iftiraları fesatçı ve iftiracı birkaç kişinin Türklere besledikleri kin ve düşmanlık adına yaptıklarını anlatarak doğruyu söylediklerine dair yemin etmişlerdir[57].
Giresun halkının ve ileri gelenlerinin çabalarına rağmen Trabzon Valisi Mehmet Galip Bey, Giresun Savcılığına ve Giresun Kaymakamı Nizamettin Bey’e Osman Ağa’nın yakalanması için talimat göndermiştir. Giresun Savcısı ve Giresun Kaymakamı, Topal Osman Ağa’nın, Rumların Pontus amaçlarını gerçekleştirmelerine engel olacak tek kişi olduğunun farkında olarak yakalayıp teslim etmek istememişlerdir.  Gizlice Kara Bilal ve Koca Yusuf Ağa’ya haber göndererek Osman Ağa’yı saklamalarını bildirmişlerdir. Osman Ağa’yı saklandığı yerde bulan Koca Yusuf, hakkındaki yakalanma emrinden haberdar ederek Osman Ağa’ya bölgeden uzaklaşmasını söylemiştir. Osman Ağa, hakkında alınan yakalama kararını ve bulunduğu durumu Tomoğlu İsmail Ağa’ya haber vererek kendisini adamlarıyla gelip almasını ve bölgeden uzaklaştırmasını istemiştir[58]. Tomoğlu İsmail, Osman Ağa’dan haberi alır almaz harekete geçerek Osman Ağa’yı bulunduğu yerden almış ve daha güvenli gördüğü Keşap’a, oradan da Tepeköy’e Mehmed Efendi’nin evine götürmüştür. Osman Ağa’nın yakalanması için emir alan Keşap Jandarma Komutanı, Osman Ağa’ya bir pusula göndererek,” benim sorumluluk bölgemde olmadığına dair rapor yazacağım, bölgemden uzaklaşman gerekir” demiştir[59] Mektubu alan Topal Osman Ağa Tepeköy’de ayrılarak Kayadibi’ne geçmiştir[60]. Giresun Kaymakamı Nizamettin Bey, Trabzon Valisi tarafından Osman Ağa’nın yakalanması için gönderilen yeni talimatlarla sürekli tazyik edilmektedir. Bu konuda yeni bir telgraf alan Nizamettin Bey, Trabzon Valisine verdiği cevapta şunları söylemiştir, “Bu adamın dağda yüz elli silahlı adamı var, yakalanması için kuvvet gönderin, ancak, o zaman tutuklanabilir.” [61]
Trabzon Vilayeti sınırlarında kendisini güvende hissetmeyen Osman Ağa, bir müddet sonra yanında bulunan silahlı adamları ile birlikte Sivas bölgesine geçmiştir. Sivas Vilayetinden hükümete giden bir telgrafta, Osman Ağa’nın Karahisar ve Giresun bölgesinde asayişin sağlanması için görev alması talep edilmiştir. Bu talebi değerlendiren Bakanlar Kurulu, 7 Temmuz 1919 tarihinde yaptığı toplantıda, Osman Ağa’nın Karahisar’a giderek af dilemesine ve sahip olduğu kuvvetlerle bölgede asayiş hizmetlerine yardımcı olmasının yerinde olacağına dair karar vermiştir. 10 Kasım 1919 tarihinde yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında, Osman Ağa’nın ve emrinde bulunan 169 kişilik silahlı kuvvetin bölgedeki asayişi sağlamaya yönelik aldıkları vazifelerden dolayı haklarında sürmekte olan adli soruşturmanın ertelenmesine karar verilmiştir[62]. Böylece Rumların Topal Osman Ağa’yı Trabzon tehciri yargılamalarına dahil ederek Pontus hayallerinin önündeki engeli ortadan kaldırma çabaları neticesiz kalmıştır.
Sonuç olarak; Trabzon tehciri davasında anlatılan hikayeler, uydurmalar ve çarpıtmalar, 1919-1922 yılları arasında süren diğer davalarda gördüklerimizin bir benzeridir. Türkler hakkında “korkunçlar ve acımasızlar” algısının yaratılmasında 19.yüzyıl boyunca Anadolu’da adeta üs kuran, yüzlerce kilise, hastane ve okul işleten misyonerlerin etkisi çok büyüktür. Savaş sırasında ve sonrasında ülkelerine gönderdikleri raporlarda, inançlarının getirdiği duygusallıkla ve Türklere karşı ön yargılı hafızalarının etkisiyle olumsuz imajlarını yansıtmışlardır. Misyonerlik faaliyetlerinde ikna ettikleri Ermenilere karşı çok anlayışlı ve hoşgörülü davranarak, onları kötülükle işi olmayan masum kurbanlar ve yiğit Hristiyanlar olarak anlatmışlardır. Tehcirin sorgulanıp soykırım iddialarına kanıt olacak meşruiyetin yaratılarak, Paris Konferansında Osmanlı Devleti topraklarını bölmek suretiyle Ermenilere Doğu Anadolu’da altı vilayette en azından özerklik sağlayacak anlaşmayı kolaylıkla yapabilmek maksadıyla Divan-ı Harbi Örfi yargılamalarını avantaja çevirmek için her türlü entrikayı mübah kabul etmişlerdir. Özellikle İttihatçı yöneticilerin ve milliyetçi Türklerin yargılandığı tehcir davalarında, Ermeniler, yabancı görevliler ve misyonerler tarafından anlatılan hikayelere batı dünyası inanmış ve sarılmıştır. Türklerin anlattıkları ise yok sayılarak itibar edilmemiştir. İstanbul’un işgali sırasında özellikle İngilizlerin etkisindeki hükümetin baskısı altında askeri mahkemelerde görülen yargılamalarda Ermenilerin anlattıkları benzer olaylar ile Türklerin anlattıkları, her iki kesimin tarihçilerinin çoğu tarafından kendilerine göre makbul ve doğru olarak kabul edilmiş olup bunun üzerinden çeşitli savlar geliştirilmiştir. Sevgili okurlar, yukarıda mümkün olduğunca açıkladığım Trabzon tehciri ile ilgili anlatılanlara dair doğru karar vermemizi sağlayacak ve diğer davalara da örnek teşkil edecek somut bir olguyu, tarafsız ve önemli bir diplomatın tespitleri ile ülkesine gönderdiği resmi raporlardan elde edilen bilgilerden yola çıkarak izah etmek istiyorum.
Birinci Dünya Savaşı sırasında yapılan tehcir sırasında Trabzon’da Almanya konsolosu olarak görev yapan Heinrich Bergfeld, Ermenilere yardımcı olan sınır dışı edilenlere aracılık yapan, Ermeni göçmenlere yapılan haksız muameleleri korkusuzca rapor eden, iyi derecede Türkçe bilen bir diplomattı. Bergfeld’in Türkler lehine davranması ve taraf tutması iddia edilemeyeceği gibi görevi sırasında gösterdiği dürüst tavırları onun itibar edilir bir kaynak olduğunu göstermiştir. Bergfeld’in Trabzon’da görevli bulunduğu dönemde Trabzon Vilayetinden yapılan Ermeni tehciri sırasında sevk edilen ilk kafile şehirden çıkar çıkmaz göçmenlerin öldürüldüğü Değirmendere’nin cesetlerle dolu olduğu söylentileri hızlı bir şekilde yayılmıştır. Ermenilerin öldürülmesi ile ilgili hikayeler Amerikan Protestan misyonerlerin ve yabancı basının katkısı ile öyle inandırıcı bir hal almıştır ki doğru olup olmadığının sorgulanamadığı bir ortam yaratılmıştır. Osmanlı Devleti yetkililerinin anlatılan hikayelerin ve katliam haberlerinin yalan olduğuna dair yaptıkları açıklamalar, Ermeniler nezdinde ve yabancı kamuoyunda kabul görmemiştir. Konsolos Bergfeld, sağduyulu bir kişiliğe sahip olduğunu ispatlarcasına Trabzon’dan yapılan ilk sevk sırasında Ermeniler ile ilgili anlatılan katliam olaylarının doğru olup olmadığını araştırmaya karar vermiştir. Bergfeld, tarihe doğru bilgileri aktarma sorumluluğu taşıyan bir diplomat olarak hareket etmiş ve yanına tarafsız şahit olması için ABD konsolosunu alarak katliamların olduğu iddia edilen Değirmendere bölgesine gitmiştir. Debisi ve akan su miktarı az olan, küçük ve az sayıda kollara ayrılan dereden denize ceset gitme ihtimalinin olmadığının anlaşılması üzerine dört saat boyunca akarsuda yapılan aramada bir tane cesede ulaşılmıştır. Bergfeld’in, Değirmendere’de Ermenilerin öldürülmediğine, bu söylentilerin tehciri önlemek maksadıyla İtilaf Devletleri’ni ve ABD kamuoyunu etkilemek için Ermeni komitacıları ve misyonerler ile yabancı devletlerin ajanları tarafından çıkartıldığına kanaat getirdiği gün onu teyit edercesine gelen haber Trabzon’dan gönderilen ilk sevk kafilesindeki Ermenilerin eksiksiz olarak Erzincan’a ulaşmış olduğuydu[63]. Bu örnek bile batı kamuoyunun Türklere karşı ön yargısının tehcir davalarında ne denli etkili olduğunu, uydurma hikayelerle olayların abartılarak intikam amacıyla Türklere olmadık suçların yüklendiğini göstermektedir.


Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi-Yazar
[email protected]

Kaynakça
[50] Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, s. 183-184.
[51] Takvim-i Vekayi, 1 Haziran 1919, nr, 3563; BOA., BEO., 343184.
[52] Vakit, 22 Kanun-ı evvel 1335/ Aralık 1919.
[53] İkdam, 22 Kanun-ı evvel 1335/ Aralık 1919.
[54] İkdam, 22 Kanun-ı evvel 1335/ Aralık 1919.
[55] Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, s.185.
[56] Ümit Doğan, Topal Osman, Kripto Kitaplar, Ankara, 2015, s. 47.
[57] Ayhan Yüksel, Giresun Tarihinden Sayfalar, Giresun Valiliği ,2009, s.29.(kitap)
[58] Mehmet Şakir Sarıbayraktaroğlu, Osman Ağa ve Giresun Uşakları Konuşuyor, Gül Matbaası, İstanbul, 1975, s.39.
[59] Doğan, a.g.e., s.47.
[60] Erden Menteşoğlu, Giresunlu Fedailerle Konuştum Onlarda Çılgındı, Yardımcı Ofset Matbaacılık, Ankara, 2008 s.150.
[61] Doğan, a.g.e., s.48.
[62] BOA., Meclis-i Vükelâ Mazbataları (MV), 217/105.
[63] Bergfeld’den Berlin’e, 25 Temmuz 1915, PA., T.183/38 (mikrofilm 7124). akt. Guenter Lewy, 1915 Osmanlı Ermenilerine Ne oldu, Timaş Yayınları, İstanbul, 2020, s.236-237.




 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum