Hüseyin ALPASLAN

Hüseyin ALPASLAN

[email protected]

TRABZON TEHCİRİ YARGILAMASI-IV

31 Aralık 2021 - 09:18 - Güncelleme: 31 Aralık 2021 - 10:44

TRABZON TEHCİRİ YARGILAMASI-IV
     
Sevgili okurlar, aynı başlıklı yazımızın önceki bölümlerinde Trabzon tehciri davasında görülen 19 duruşmayı sizlere anlatmıştım. Bugün ise; sanıkların ve avukatlarının yaptıkları savunmalar ile yargılamada en ciddi suçlamalarla karşı karşıya kalan Dr. Ali Saib Bey’in yaptığı savunmanın tamamının yer aldığı 20. duruşmayı anlatarak yazıma devam edeceğim.

20. Duruşma: 17 Mayıs 1919 tarihinde yapılan oturumda, zanlılar ve avukatları savunmalarını yapmışlardır. Avukatlar, Selahaddin Bey, Osman Bey, Şefkati Bey, Kuddusi Bey ve Galip Bey müvekkillerinin savunmalarını yaparak beraatlarını istemişlerdir. Dr. Ali Saib Bey ise savunmasını kendisi yapmıştır. Ali Saib Bey’in İstiklal Gazetesi’nde 20 Mayıs günü yer alan savunmasının tam metni şöyledir:
 “Perşembe günkü celsede makam-ı iddiadan hastahanede vuku’bulan tesmimatın bir tabib tarafından yapılmasına ihtiyaç olmadığı, mikdar-ı tıbbinin fevkinde bir ilaç vermekle ve yahud teşhisin zıddı bir suretde tedavi icra etmekle vefat husule geleceği için bir saniye (...) zaman mürüru hasebiyle fiil-i tesmimin tesbiti için feth-i meyyit ve saire yapılamayacağı dolayısıyle beraatimi taleb buyurdular. Halbuki fiil-i tesmim zaten edviyei sem’iye-i tıbbıyeden birinin mikdar-ı tıbbiden fazla isti’maliyle hasıl olur. Mürur-ı zaman olmak itibariyle şu vakıa-i cinaiyenin (…) imkân olmaması belki bendenizi huzur-ı mahkemede cezadan kurtarır; bendeniz bunu değil Tababet-i Osmaniye’ye ve nam-ı acizaneme sürülen lekenin silinmesini taleb ederim. Hastahanede bu kadar kalabalık içinde on beş yirmi kişinin vefatı tahakkuk etmesine göre bu gibi beyyine ve karine ile hükm ederler. Ve bu hüküm adilanedir. Saniyen küfelere çocukları doldurmaklığım dolayısıyle fâil-i asli olan Cemal Azmi ve Nail Beyler’in cinayatına feran zimedhal olduğum için kırk beşinci maddenin 174’üncü maddeleri mucibince tecziyemi taleb etdiler. Eğer çocuklar benim emrimle küfelere doldurulmuş ve söylendiği vechile akıbetleri (…) taktile müncer olmuş ise benim onlardan farkım kalmamış olacakdır. Ve aslen mücrim olmaklığım lazımdır. Cereyan-ı tahkikatdan Müddeî-i Umûmî buna kanaat etmiş ise mezkûr maddeleri değil kırk beşinci ve 170’inci maddeleri taleb etmeliydi, yani idamımı istemeliydi. Bendeniz mahkeme-i aliyyelerinden insaf ve merhamet değil adalet taleb ederim. (…) Cemal Azmi Bey terfi’ (…) müstenid olmayıb aherin himaye ve muavenetiyle terfi’ (…) isteyenleri kullandığını söylediler. Şu itibarla bendenizi o gibi adamların seviyesine indirmiş oldular. Pek tafra-furuşluk etmek istemem. Gerek ilm-i tıb ve gerek ulum-ı ictimaiye vesairedeki tahsilimi bilumum vatandaşlarımın yüzde doksanıyla müsabaka ederim. Binaenaleyh Müddeî-i Umûmî Bey bu cihetleri tedkik ve tahkik ederek ona göre iddia ve kanaatinisöyleyecek veyahud beni bu derekeye indirmeyecekdi. 4 Kânûn-ı sâni 335 tarihli Jogovort gazetesinde münderic bir makalede Trabzon’da esna-yı tehcirde birçok çocukların müsemmen vefat etdiği ve bunun sıhhiye müfettişi Yunus Vasfi Bey tarafından yapıldığı ve sıhhiye müdiri Sadreddin Bey’in de gasb-ı emval gibi ahvale cüret etdiği müşirdi. Sıhhiye müdir-i umûmîsi oradaki müfettişine işbu keyfiyetin tahkikini emr eder. Bu müfettiş dahi tahkikata şüru’ ile raporunda mümaliyehümayı tenzih eder ve sonra da filhakika bunlar sahihdir ve fâili Ali Sâib Bey’dir diyor. Maalesef işte bu cümlede irtikâb-ı kizbe başlamışdır. Herhangi bir fiil-i tesmimin tahliline başlandığında ilk söyleyen zat sahihdir. Ve fâili de şudur demesi icab ederdi. Saniyen raporlarında birkaç madde gösteriyorlar. 1- Tehcir ve taktili icra eden komisyonun mevcud bulunduğu ve benim onda aza olduğumu, 2- Hastahanelerde morfin şırınga edilerek vefata sebebiyet, 3- Bahren sevk edilen Silahcı Simbat’ın denizden kurtularak hastahanede zehirli ilaç verilerek kezalik vefatına sebebiyet verdiğimi, 4- Madam Arslanyan’ın eşrafdan birisiyle tezvic etmiş iken tatlik etdirib haneme aldığımı ve bir müddet sonra kollarını bağlayarak bahren sevk etdirdiğimi, 5- Bir takım çocukların küfelere koydurarak hamallarla gönderildiği ve akıbetleri meçhul kaldığını beyan ediyorlar. Evvel emirde bir komisyon tehcir ve taktili tertib etmiş, ben de aza imişim. Bugün yirmi beşinci celseyi idrak etdiğimiz mahkemede bilcümle şühûdun şahadatından ve cereyan eden muhakematın netayicinden anlaşıldı ki böyle bir komisyon yokdur. Nail Bey’in imzası tahtındaki yazısıyla muharrer raporunda tehciri vali kararlaşdırdıklarını ve sonra valinin kararı değişdirerek etrafından tedarik etdiği kimselerle suret-i ahere döndürdüğünü izah etmişdir. 2- Böyle bir komisyon olsaydı, bendeniz de aza bulunsaydım Amerikan Mektebi’nden çocukları taleb için vali bendenizi göndermekle iktifa edecek ve Defterdar-ı Vilayeti izama lüzum görmeyecekdi. Çünkü zaten komisyon azasından bendeniz mevcud idim. Zaten Cemal Azmi’nin bu gibi hususatı yapdırmak istediği kimselere doğrudan doğruya emir verdiği sabit olmuşdur. 3- Hastahanelerde morfin ile vefata sebebiyet vermek keyfiyetinin sözüne itimad edilecek kimselerin ifadeleriyle anlaşıldığını söylüyor. Mademki müfettiş zerk edilen maddeyi öğrenmişdir, bunu ya tabladan yahud devayı ihzar eden eczacıdan veyahud da müstahdeminden öğrenecekdi. Bunların hiçbirisinden bahis etmiyor ve hiçbir ferdin ismini göstermiyor. Bunun masdarını celsât-ı sabıkada da arz etdiğim vechile Sadreddin Bey’de aramak mecburiyetinde kalıyorum. Saniyen Madam Tahmasyan bu suretle birkaç kişinin vefat etdiğini ve hele birisinin hiç ölecek gibi değil iken bardak ile ilaç içdikden sonra öldüğünü söylüyor. Diğer ikisinin vefat edecek derecede hasta olduklarını kabul ediyor. Binlerce halk Gümüşhane boylarında taktil edilirken bir şahsın hastahanede tesmiminde ne mantık olabilir. Eğer müstesna bir şahsiyet olaydı ihtimal verilebilirdi. Halbuki ismi bile malum değildir. En son gelen şahidlerden biri de hastahanede çocukları istim ederlerdi dedi. Hatta makam-ı riyaset-i celileleri bu kelimenin manasını sual buyurdu istim ederlerdi dedi. Anlaşılıyor ki bunu lisan-ı adli ile öğrenmişler; maksadı tesmim olacak fakat unutmuş tesmim diyecekken istim dedi. Bunu nasıl öğrenmişlerse felanın kızı veya annesi diye ismini tayin etdirmeği öğrenmemişlerdir, bundan başka Madam Arabyan’ın kerimesi Lina bint-i Arabyan hastahaneden hiç bahis etmiyor. Amerikan mektebinde idi, hükûmetden adamlar geldi bizleri aldılar Eytamhane’ye götürdüler orada zehirlediler ve denize atdılar diyor. Şu hâlde mahal-i tesmim artıyor ve tesmim edilenlerin de adedi çoğalıyor. Fakat diğerlerinin isim ve sıfatlarından bahis etmiyor. Bendenizden bahis etdiklerini kâfi mi görüyor. Yoksa sonra bahsi icab edecekler için açık kapı mı bırakdırılıyor. Burasını tayin edemiyorum. Eytamhanelerin hin-i tesisi ve küşadında Metropolid’in reis tayin olunması vilayetin böyle bir fiil-i cinayetkârâneyi tasavvur etmediğini müsbitdir. Hatta Nail Bey’in raporunda ileride bunların İslam muhacir çocuklarıyla karışdırılacağı ve bu sebeble Metropolid’i riyasetinden çıkardığı ve bu babda valiyi emr-i vâki karşısında bulunduğunu yazmışdır. Demek ki Nail Bey’in de vali gibi çocuklar hakkında fikr-i cinayetkaranesi bulunmadığı anlaşılıyor. Herhangi bir tabibin ihya için tahsil etdiği tababeti ifna için böyle bir şeyi irtikâb etmediğini yalnız kendi namıma değil bütün alem-i tababet için tekrar iddia ederim. Müfettiş, çocukları küfeler ve hamallarla sevk etmişim diyor. Bu cidden cür’etkarane bir şeydir. Demek ki bendeniz bir polis veya jandarma gibi getirmiş, çocukları toplamış ve sonra da semt-i meçhule göndermişim. Koca Trabzon’da bu kadar işler oluyor, bunu evvelce Şevket Bey’in hanesinde bulunan Katine’nin ifadesinden anlıyor. Ve şayan-ı dikkat olduğunu söylüyor ve başka bir şahid de bulamıyor. Bir de nevzuhur şahidlerden Virjin geldi. Sıhhiye Müdiriyeti’nin emriyle çocukları jandarmaların götürdüklerini söyledi. Bunu akl-ı selim kabul eder mi? Nereden aldığımı bilmediğim böyle bir kudreti müstashib olsaydım, kapıda durması lazımgelen ve kıtasından ayrılmaması icab eden jandarma neferine değil karakola emir vermekliğim icab ederdi. Ve çünkü jandarma kapıda durmak mecburiyetinde idi. Ve sonra Madam Virjin tehcirde Niyazi Bey Trabzon’da yokdu dedi. Niyazi Bey orada olmayabilir fakat Virjin bunu nerden bilir? Belki hanesinde veya bir köyde idi. Binaenaleyh bu tarz şahadet cümlelerinin burada ihzar edildiğini isbat eder. Madam Arslanyan bahsine gelince Rüşdü Efendi Madam Arslanyan’ı alıb hanesine gönderdiği ve asıl hane Dağıstanlı Abdullah Efendi’ye aid bulunduğu ve hatta yolda Vali Bey’in kendilerine tesadüf ve hiddet edib birkaç gün sonra mezbureyi tekrar sevk etdirdiği mahkemece sabit olmuş bir keyfiyetdir. Mösyö Lui Vitali dahi 7 Nisan tarihindeki celsede burada şahadet etdiği vakit Madam Arslanyan’ın Eytamhane’den sevk edildikden daha doğrusu teklif-i izdivac ile sevkine sebeb oldukdan sonra kendisini Nail Bey’in pusulasıyla ve Rüşdü Efendi’nin delaletiyle getirdiğini ve sonra da benim Vali Bey’in nezdinde mezburenin komitecilik etdiği ve kızlara İslam olmalarını telkin eylediğini ihbar edişimden sevki cihetine gidildiğini söylüyor. Nerde kaldı Müfettiş Bey’in kendi haneme aldığım hakkındaki iş’arı ne oldu? Gerçi Vitali’nin ifadesi de doğru değildir. Çünkü gazetedeki makalesinde İmamzade Acente Mustafa’nın delaletiyle ve Vali’ye müracaat edilmek suretiyle kurtarıldığını söylemişdir. Bu mütebayin beyanat gösteriyor ki ne Mustafa Bey Vali’ye bunu söylemişdir, ne de Rüşdü Efendi’yle Nail Bey’in arası iyi olduğu için Vital’in müracatıyla geriye getirilmişdir. Rüşdü Efendi’nin mahkemede ibraz etdiği ve Nail Bey’e zelilane yazdığı tezkereden anlaşıldı ki zavallı Madam Arslanyan Rüşdü Efendi’ye müracaat etmiş ve istirham eylemişdir. Çocukların küfe ve saire ile gönderildiklerini bilmiyorum. Yalnız mülhakata gönderildiklerini biliyorum. Dillizade Mehmed Efendi’nin, Emrullah Efendi’nin şahadatiyle bu müsbitdir. Bu küfelere aid arz edebileceğim madde Niyazi Bey’in evvelce tehcirde Trabzon’da bulunub bulunmadığını muayyen değil iken Siranuş Niyazi Bey’in sepetlerle çocukları denize atdığını söylüyor. Deniz değil kayıkla nakli belki variddir. Esaslı suretde bilmiyorum, denizden sevk edilen ve kurtularak avdet eden ve tarafımdan tesmim edildiği iddia olunan Silahçı Simpat isminde kimse çıkmamış, Vartan isminde biri çıkmışdır. Madam Halebiye bint-i Siranuş’un ifadesi re’yülayn müşahedeye müstenid olduğu cihetle merkum başından kurşunla mecruh ve pek muztarib imiş. Sedye ile hastahaneye gitmiş, Perloran dahi İtalya Konsolosu delaletiyle bir hastahaneye gönderildiğine şahadet ediyor. Ser tabib Avni Bey dahi bunun askeri hastahanelerden birisine gönderildiğini söylüyor. Demek ki Hilâl-i Ahmer’e gönderilmiş değildir ve binaenaleyh Madam Habibe Siranuş’un müşahedeye müstenid ifadesine göre başından aldığı cerihadan vefatı agleb ihtimaldir. Vali’nin askeri hastahanesine sevk etmesi de Konsolos’a ilka-yı emniyet için olacakdır. Binaenaleyh Müfettiş’in cidden cüretyab olduğu ve mahkemede kizbi sabit olduğu üzere bendeniz büyük bir hatanın kurbanıyım. Trabzon’daki rüesa-yı mülkiye, askeriye ve rüsumiye ve sıhhiye birer birer gelib huzur-ı mahkemede şahadet etdiler. Hiçbirisi hatta tanımadıklarım bile hakkımda en küçük bir şaibe beyan etmediler. Bu hal bendenizi kalben teselli eden ahvaldendir. Dünyada hiçbir cinayet yokdur ki maksadsız icra edilsin. Acaba bendenizi bu cinayata ne gibi bir maksad sevk edebilir? Acaba memuriyetden beklediğim terfi’ ve tefeyyüz müdür? Bu hususun ca-yı sual olamayacağı mukni’ vesaik ile sabit olmuşdur. Bendeniz istiklal-i efkarımın esiriyim. Trabzon’da 10 Nisan’da başladım, 9 Mayıs’da istifa etdim. Bendeniz Cemal Azmi Bey’den korkmadım, hakikati söylemekden çekinmedim. Bendeniz arz etdiğim gibi istiklal-i efkarımın esiriyim. 24 Teşrin-i evvel 332’de Mizan, Serbesti, Hukuk-ı Umûmîye gazetelerinde neşr etdiğim makalelerle daha o zaman Cemiyet’in aleyhinde yazılar yazdım. Mukadderatımın ne olacağını bilemem. Bu istiklal-i efkarım belki bir gün benim asılmaklığıma sebeb olacakdır. Fakat asılırken Galile’nin ne yapayım dünya dönüyor dediği gibi ben de evet bu fenadır diyeceğim. Eğer Trabzon heyet-i adliyesi vazifelerini icra etmiş olsa idiler, fâiller pençe-i kanuna teslim edilir ve bu fecâyi’ ve cinayat olmazdı ve milletin nasiyesine bu leke sürülmezdi. Adliye müfettişi Kenan Bey’in bu hususdaki iddiası doğru değildir. Her yerde Divân-ı Harb Müddeî-i Umûmîlerini bidayet Müddeî-i Umûmîleri teşkil etmekdedir. Trabzon’da esasen Divân-ı Harb Müddeî-i Umûmîsi yokdur. Eğer bunlar vazifelerini ifa etselerdi aleyhimde buradan şahid gelmez ve ben de esasen Divan’a gelmezdim. Bugün efvah-ı nâsda Müddeîi Umûmîlerin istifalarına dâir birçok sözler deveran ediyor. Ne olurdu ki bu fecâyi’ olurken vazifelerini ifadan dolayı iki Müddeî-i Umûmî istifa veya azl edilmiş buluna idi. Artık fazla söz söylemek istemem Reis Paşa hazretleri. Adaletinize intizar ederim.” [49]     
BEŞİNCİ BÖLÜMLE DEVAM EDECEK.

Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi-Yazar

Kaynakça
[49] İstiklal, 20 Mayıs 1335/1919.



 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum