Hüseyin ALPASLAN

Hüseyin ALPASLAN

[email protected]

İTTİHAT VE TERAKKİ ÜYELERİNİN YARGILANMALARI-III

08 Nisan 2022 - 09:27

İTTİHAT VE TERAKKİ ÜYELERİNİN YARGILANMALARI-III

Yargılamanın Başlaması ve Birinci Duruşma
İttihat ve Terakki Partisi üyelerinin yargılanmasında birinci duruşmaya 27 Nisan 1919 Pazartesi günü saat 13.40’da başlanmıştır. Malta sürgünleri sebebiyle iki safhadan oluşan yargılamalar, 26 Haziran 1919 tarihine kadar sürmüş olup, toplam da 14 duruşma yapılmıştır. Firarda olanların gıyaplarında, geriye kalanların ise vicahen yapılan yargılanmaları sonucunda, 5 Temmuz’da mahkeme kararı çıkmıştır[19]. Türkiye’de kurulan siyasi partiler hakkında önemli araştırımalar yapmış ve eserler ortaya koymuş olan hukukçu akademisyen yazar Tarık Zafer Tunaya, İttihatçıların muhalifler tarafından yargılandığını mahkeme başkanının Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin temsilcisi gibi davrandığını söylemiştir[20].
Diplomat ve önemli bir tarihçi kimliğe sahip olan Bilal Niyazi Şimşir, “Malta Sürgünleri” adlı emsalsiz eserinde, ilk duruşmada mahkeme başkanı Mustafa Nazım Paşa’nın “ufak dağları ben yarattım” tavrıyla başkanlık koltuğuna oturduğunu yazmıştır[21]. Mahkeme üyeleri olarak Tuğgeneraller Zeki, Nemrut Mustafa, Ali Nazım Paşalar ile Recep Ferdi Bey görevlendirilmişlerdir. Savcı Mustafa Nazmi Bey ile sonraki duruşmalarda görev olan yardımcıları Reşad, Feridun ve Cemil Beyler iddia makamında bulunmuşlardır.  Tutuklu olarak yargılananlar: eski sadrazam Sait Halim Paşa, eski şeyhülislamlar Musa Kazım ve Hayri Efendiler, eski bakanlar ve mebuslar Halil Bey, Ahmed Nesimi Bey İsmail Canbolat, İbrahim Bey, Ali Münif Bey, Şükrü Bey, Kara Kemal Bey, Rıfat Bey, Mustafa Şeref Bey, Abbas Halim Paşa, İT Genel Merkez üyeleri Küçük Talat (Muşkara), Rıza Bey, Mithat Şükrü (Bleda), Ziya Gökalp, Cevat (Paşa) ve Atıf Bey’lerdir[22]. Gıyabında yargılananlar ise paşalık rütbesi alınan ve efendi olarak zikredilen Enver, Talat ve Cemal Paşalar [23] ile mebuslar Dr. Nazım, Dr. Bahaeddin Şakir, Dr. Rusuhi Beyler ve eski emniyet müdürü Aziz Efendi olmuştur[24].
İlk duruşmada Sait Halim Paşa Halil Bey, Ahmed Nesimi Bey, İbrahim Bey, Talat Bey (Küçük Talat), Rıza Bey, Mithat Şükrü (Bleda), Ziya Gökalp, Atıf Bey, Kemal Bey, Ahmet Şükrü Bey ve Cevat Bey’in sorgulamalarına kimlik tespiti yapılarak başlanmıştır. Zanlılar daha önce mahkumiyetiniz var mı? sorusuna “hayır” cevabı vermişlerdir[25]. Zanlılardan Talat, Enver ve Cemal Efendiler ile eski mebuslar Dr. Nazım, Dr. Bahaeddin Şakir, Dr. Rusuhi Beyler ve eski emniyet müdürü Aziz Bey’in firarda bulunmaları nedeniyle kendilerine tanınan 10 günlük teslim olma süresi tamamlandığından gıyaplarında yargılanmalarına karar verilmiştir. Divân-ı Harb-i Örfîlerde avukat kullandırma hakkı mahkemenin yetkisinde olup başkan Mustafa Nazım Paşa, zorunlu, teamül ve usulden olmamasına karşın müdafaanın sağlıklı yapılabilmesi maksadıyla zanlıların avukat tayin edebileceklerini söylemiştir. Tarafsız davranacaklarına ve adaleti sağlayacaklarına dair kendilerine güvenilmesini isteyen Mustafa Nazım Paşa, inisiyatifleri doğrultusunda verdikleri avukat edinebilme hakkının kötüye kullanılmamasını istemiştir[26].
Duruşmaya, soruşturma heyetinin mahkemeye gönderdiği raporun okunmasıyla devam edilmiştir.  Raporda, İttihat ve Terakki hükûmetlerinin gizli ve açık olarak tatbik ettiği iki programının bulunduğu, gizli olarak belirledikleri tasarıların  Teşkilat-ı Mahsusa eliyle eyleme dönüştürüldüğü, Bahaeddin Şakir ve bazı ileri gelen parti mensuplarının, diğer vilayetlerde bulunan İttihat-Terakki Cemiyeti mensupları ile irtibatlı oldukları, faaliyetler için büyük kaynak ayırdıkları, Ermeni tehciri uygulamasının kişilerin münferit kararları ile değil, hususi olarak teşkil edilmiş gizli bir örgüt tarafından çok gizli emirlerle gerçekleştirildiği iddia edilmiştir. Raporda, tehcirin Teşkilat-ı Mahsusa tarafından vilayetlere verilen emirler ile uygulandığı, Ermenileri imha amacını taşıdığı, öldürme olaylarının Talat, Enver ve Cemal Beylerin verdikleri emirler ve bilgileri doğrultusunda meydana geldiği ileri sürülmüştür[27]. Raporda, sevkler sırasında bölgede aktif olarak faaliyet gösteren Teşkilat- Mahsusa’nın, çeteler tarafından göçmenlere karşı işlenen suçlarda önemli rolü olduğu, İttihat ve Terakki ileri gelenlerinin ise işlenen suçlara vakıf oldukları gibi ciddi suçlamalar yer almıştır.
Yargılamanın nerede yapılmasına dair tartışmalara da yer verilen raporda, sanıkların, Yüce Divan’da yargılanmaları gerektiğine dair taleplerinin hukuksuz olduğu, tutuklu eski bakanların taleplerine dayanak gösterdikleri ve haklılıklarının yasal kanıtları olarak ileri sürdükleri Anayasa hükümlerine göre, ancak memuriyet sırasında işlenen suçlardan dolayı Yüce Divana gönderilebilecekleri, soruşturmada belirlenen suçların kişisel olmasından ve bir vasıta aracılığıyla işlenmesinden ötürü normal vatandaşlardan bir farklarının kalmadığı, Kanun-i Esasi’nin 33. maddesi gereğince bu sanıklara ayrıcalık tanınamayacağı ve yargılanacakları mahkemenin Divân-ı Harb-i Örfî olduğu ifade edilmiştir[28].

İddianame ve Savcının Mütalaası
Tahkik Heyeti raporunun okunmasından sonra sözü alan savcı Mustafa Nazmi Bey, vicahen ve gıyapta yargılanan zanlıların işledikleri suçlara ait kanıtların az önce okunan raporda ve dosya içeriğinde mevcut olduğunu, bu suçları işleyenlerin tüm sorumlusunun İttihat ve Terakki Partisi ile onun bünyesinde hareket eden Teşkilat-ı Mahsusa olduğunu ve tehciri kastederek Osmanlı Devleti’ne bir leke sürdüklerini söylemiştir. Dosya içeriğindeki şifreli telgraflar ve tanıkların ifadelerinden derlenmiş olan resmi ve yarı-resmî belgeleri delil olarak gösteren savcı, dava dosyasının esas amacının Ermenilerin tehciri esnasında meydana gelen olayların ortaya çıkarılması olduğunu ifade etmiştir. İddianame, tehcirde Ermenilere uygulanan suiistimallerin, İttihat ve Terakki Partisi Merkez Komitesi tarafından bilindiğini, 3’üncü Ordu Komutanı Vehip Paşa’nın yazılı ifadesinin, Ermenilere karşı işlenen suçların İttihat ve Terakki Merkez Komitesi tarafından Bahaeddin Şakir aracılığıyla işlendiğine dair bir kanıt olduğu anlatılmıştır. İddia makamı, Teşkilat-ı Mahsusa tarafından hapishanelerden çıkartılan suçlulardan çeteler oluşturulduğu nakiller sırasında Ermenilerin öldürülüp mallarının yağmalandığı ileri sürülmüştür. İddianamenin devamında; Ermeniler karşı işlenen suçların İttihat ve Terakki Partisi üyeleri ile Teşkilat-ı Mahsusa eliyle organize edildiği, Katliamlardan dolayı Osmanlı milletinin toptan suçlanamayacağı anlatılmıştır. Savcı Mustafa Nazmi Bey, mahkemede bulunan sanıkların, işgalci İtilaf Devletleri’nin verdikleri listeler neticesinde ve onların arzularıyla orada olduklarını göz ardı ederek, mahkemenin her türlü tesirden ve siyasi mülahazalardan bağımsız olduğunu söylemiş ve ilgili kişilerin işledikleri suçlardan dolayı yargılanmalarını talep etmiştir.  Savcı, suç işleyen kişilerin inanç farkı gözetilmeksizin soruşturmaya tabii olacağını, olaylara tek taraflı yaklaşılmayacağını, tüm Osmanlı vatandaşlarının hakkının korunacağını, savaşta birbirinden zarar gören herkesin şikayetlerinin dinlenip hukuka uygun işlem yapılacağını söylemiştir. [29]. Savcının bu son hamasi vaatleri maalesef havada kalmış, Ermeni isyanları sırasında ve savaşta katledilen Müslümanların failleri ile ilgili bir takibat ve yargılama yapılmamıştır

Savunmaya Geçilmesi
Baro Başkanı olan Celâleddin Arif Bey, zanlıların müdafaasını yapmak üzere Divan-ı Harbi Örfi’de söz almıştır. Okunan rapor ve iddianamede yer alan suçlamalar ile kanunların içeriği ve hukukun genel kaideleri hakkında açıklama yapma mecburiyetinde kaldığının altını çizerek konuşmasına başlayan Celâleddin Arif Bey, şunları söylemiştir; Divân-ı Harb-i Örfînin ilk yargılaması olan Yozgat tehciri davası sürerken tutuklanan İttihatçılar ile ilgili kanunsuz işlemler yapıldığını, tutuklamaya dair yazı olmadan kimsenin tutuklanamayacağını, zanlıların emniyette 24 saatten fazla tutulamayacağını ifade ederek hukuka uygun davranılmadığının farkına varılmasını istemiştir[30]. Celâleddin Arif Bey, tarihi bir olay olarak gördüğü bu yargılamada her türlü ihtirastan ve nefretten uzak bir şekilde hak ve adaletin yerini bulacağına dair güvenini vurgulayarak, alınacak kararların İslam’ın ve Osmanlı’nın geleceğine tesir edeceğini söylemiştir. Celâleddin Arif Bey, mahkemenin sanıkları yargılama yetkisinin olup olmadığına dair tartışmaya girerek, konuşmasına özetle şöyle devam etmiştir; “Müvekkillerimden Said Halim Paşa sadrazamlık, Halil, İbrahim, Nesimi ve Şükrü Beyler ise bakanlık görevlerinde bulunmuşlardır. Kanun-i Esasi’nin 31 ve 33’üncü maddeleri dikkate alındığında görülecektir ki; müvekkillerimin şahsi olarak suç işlediklerini onaylamak doğru değildir. Bulundukları görevleri itibarıyla ancak memuriyeti suistimal suçu isnat edilebilir. Adı geçen yasanın 23. maddesine göre hiç kimse kanunen yargılanması gereken mahkeme dışında yargılanamaz hükmü kesindir. Bu sebeplerle bakanların memuriyetlerine dair yargılamalarda yetki Divân-ı Âli’de, şahsi suçlarına ait davalarda ise adli mahkemelerdedir.” [31] Celâleddin Arif Bey’in konuşmasından da anlaşılacağı gibi, eski bakanların iddia olunan suçları şayet görevleri dışında işledikleri kabul edilirse ve şahsi olduğu kanaati oluşursa bu seferde yetki adli mahkemelerde olacak, aksi takdirde Divân-ı Harb-i Örfî, yetkisi dışında bir yargılama yapacaktır[32].
Celâleddin Arif Bey’den sonra söz alan dava vekili Sadeddin Ferid Bey, yargılama yetkisinin Yüce Divan’da olduğunu tekrarlayarak, önceki tarihlerde Fuat Bey tarafından verilen takrirle İttihat ve Terakki mensupları hakkında soruşturma yapmak üzere Meclisi Mebusan tarafından beşinci şubenin görevlendirildiğini, bir davanın iki makam tarafından araştırılmasının kanunen yanlış olduğunu söylemiştir[33]. Her iki dava vekili de şimdiki mahkemenin yetkisiz olduğuna dair Kanun-i Esasi’nin ilgili maddelerini dayanak göstermişlerdir. Son olarak Avukat Sadeddin Bey, uyarıda bulunarak, geniş yetkilere sahip mahkeme heyetinin alacağı kararların hem tarihin hem de ahiretin mahkemesinde yargılanacağını söylemiş ve yetkisizlik kararı verilmesini talep etmiştir[34]. Mahkeme Başkanının, bu anlattıklarınız bilinen konular, müvekkillerinizin vukuatları hakkında söz söyleyiniz ikazına rağmen Sadeddin Ferid Bey, mahkemenin sanıkları yargılama yetkisi olmadığına dair hukuki dayanaklarını saymaya devam etmiştir[35]. Dava vekillerinden Mahmud Mahir Efendi’de müvekkili İbrahim Bey’in, Divân-ı Âli soruşturma heyetine yani Meclisi Mebusan’ın beşinci şubesine sorgulanmak üzere celp edildiğini söylemiş ve Sadedin Ferid Bey’in savunmasında yer alan suçların birleştirilmesi hususuna atıfta bulunarak soruşturmanın yapıldığı yer ile yargılama mahkemesi farklı olamaz ve kanuna aykırıdır demiştir. Dava vekilinin itirazına Cemal Molla Bey’in de katıldığını beyan etmesinden sonra dava savcısı Mustafa Nazmi Bey, yetki konusunda avukatların yaptığı itirazlara ve argümanlarına cevap vermiştir. Mustafa Nazmi Bey, sanıklar hakkında işledikleri iddia edilen suçların, bakanlık görev alanları dışında İttihat ve Terakki Umumi Merkezi’nin talimatlarıyla gerçekleştirildiğini, suçların şahsi olduğunu ve yargılama yetkisinin Divân-ı Harb-i Örfî bünyesinde bulunduğunu ifade etmiştir. Üç buçuk saat süren ilk duruşma, başkanın, itirazlara dair gerekli incelemeyi yaptıktan sonra kararı tebliğ edeceklerini bildirmesi üzerine sona ermiştir[36].

DÖRDÜNCÜ BÖLÜMLE DEVAM EDECEK

Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi-Yazar
[email protected]

Kaynakça
[19] Vahakn N. Dadrian, Türk Kaynaklarında Ermeni Soykırımı Toplu Makaleler II, çev. Attila Tuygan, Belge Yayınları, İstanbul, 2005. S.306.
[20] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, Cilt: III, İttihat ve Terakki, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1989, s.562-563.
[21] Şimşir, a.g.e., s.107. 
[22] Akın, a.g.m., s.77.
[23] A. Şerif Aksoy, İttihat ve Terakki, Nokta Kitap, İstanbul, 2008, s.180.
[24] Takvim-i Vekayi’nin 5 Mayıs 1335(1919) tarihli sayısına ilişkin Divân-ı Harb-i Örfî Zabıt Cerideleri, 27 Nisan 1919, nr.3540, s.1. İstanbul Hukuk Kütüphanesi, İnternet Kaynakları, 1335 Takvim-i Vekayi Tam Metin, kayıt 7- 8/149, Erişim Tarihi:22.02.2022; Ata, a.g.e., s.193. (İstanbul Hukuk Kütüphanesi’nin 7-8/149 kayıt nolu internet kaynağından temin edilen Takvim-i Vekayi’nin (Resmi gazete),1335 yılında yayınlanan farklı sayıları içerisinde yer alan Divân-ı Harb-i Örfî yargılamalarına ilişkin  tutanaklar üzerinde çalışma yapılmıştır. Sözü edilen kütüphaneye ait 7-8/149 kayıt nolu kaynak, Osman Selim Kocahanoğlu tarafından derlenen cerideler ve Feridun Ata’nın Tehcir Yargılamaları kitabı (İttihat ve Terakki üyelerinin yargılanmaları ile ilgili yazılarımızın kaynakçalarında iki değerli yazarımızın kitapları ile ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz) ile paralel olarak yeri geldikçe kullanılacaktır. Divân-ı Harb-i Örfî Zabıt Ceridelerinin kayıt altına alındığı mahkemelerin duruşma tarihleri ile Takvim-i Vekayi’nin sayılarının, numaralarının, tarihlerinin ve kaynak olarak yazımızda kullandığımız ceridenin bulunduğu sayfa numaralarının yer alacağı dipnotlarda, ilgili kaynaklar, bundan sonra kısaltılarak, “TV, DHÖZC” şeklinde yazılacaktır.)
[25] Şimşir, a.g.e., s.108.
[26] Osman Selim Kocahanoğlu, Divan-ı Harb-i Örfi Muhakematı Zabıt Ceridesi Tehcir Yargılamaları (1919), Temel Yayınları, İstanbul, 2007, s.10.
[27] Kocahanoğlu, Divan-ı Harb-i Örfi Muhakematı Zabıt Ceridesi, s.12-17.
[28] Kocahanoğlu, Divan-ı Harb-i Örfi Muhakematı Zabıt Ceridesi s.21; Ata, a.g.e., s.194.  
[29] Ata, a.g.e., s.194-195; TV, 5 Mayıs 1335, nr.3540, sayısına ilişik DHÖZC, 27 Nisan 1335, s.9; Kocahanoğlu, Divan-ı Harb-i Örfi Muhakematı Zabıt Ceridesi, ss.22-25.
[30] Tasvir-i Efkâr, 05 Şubat 1919, nr.2643. akt. Ata, a.g.e., s.196.
[31] Kocahanoğlu, Divân-ı Harb-i Örfî Muhakematı Zabıt Ceridesi, s.25-26.
[32] Ata, a.g.e., s.197.
[33] Kocahanoğlu, Divân-ı Harb-i Örfî Muhakematı Zabıt Ceridesi, s.33-34.
[34] Ata, a.g.e., s.198.
[35] Kocahanoğlu, Divân-ı Harb-i Örfî Muhakematı Zabıt Ceridesi, s.35-36.
[36] Kocahanoğlu, Divân-ı Harb-i Örfî Muhakematı Zabıt Ceridesi, s.37-38.





 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum