Hüseyin ALPASLAN

Hüseyin ALPASLAN

[email protected]

BEŞİNCİ ŞUBE SORGULAMALARI VE MAHKEMELERİN TARTIŞILMASI

10 Eylül 2021 - 15:05 - Güncelleme: 11 Eylül 2021 - 15:15

BEŞİNCİ ŞUBE SORGULAMALARI VE MAHKEMELERİN TARTIŞILMASI                                                                            
Beşinci Şube ve Sorgulamalar
Meclisi Mebusan bünyesinde ihdas edilen Beşinci Şube, Kütahya mebusu Abdullah Azmi Efendi’nin başkanlığında kurulmuş ve İttihat ve Terakki Partisi’nin savaş zamanında iktidarda bulunmuş iki hükûmetinin sadrazamları Said Halim Paşa ve Talat Paşa kabinelerinin sorgulanmasına 9 Kasım 1918 tarihinde başlanmıştır. Beşinci Şube tarafından halen İstanbul’da bulunan ve Birinci Dünya Savaşı’nda ilk dönemde (11 Haziran 1913-4 Şubat 1917) [1] sadrazam olan Said Halim Paşa’ya ve iki dönem kabinelerde görev yapmış, yurt dışında bulunmayan bakanlara, Birinci Dünya Savaşı’na giriş sebepleri, tehcir meselesi ve hükûmet eliyle yapıldığı iddia edilen vurgunculuk ve yolsuzluk gibi yasadışı işler hakkında sorular yöneltilmiştir. Gayrimüslim vekillerin ve yabancı devletlerin baskıları sonucu oluşan siyasi ortamın yarattığı etkiyle, Ermeni tehciri ile ilgili sıkı bir sorgulama yapılmıştır[2]. Sorgulanan bakanlar, soruları içtenlikle ve şeffaf bir şekilde cevaplamışlardır. Bilhassa Ermenilerin tehciri ile ilgili sorulan sorulara verdikleri cevaplarda; sevkin nedenlerini teferruatlı bir şekilde anlatmışlardır. İfadelerinde Ermenilerin yaptıkları zararlı eylemlere ve isyanlara değinerek tehcirin zorunlu sebeplerle yapıldığını vurgulamışlardır. Tehcirde amacın Ermenileri imha etmek değil, güvenli bir şekilde savaş bölgeleri dışında iskân etmek olduğunu özellikle ifade etmişlerdir. İttihat ve Terakki karşıtı siyasi oluşumların, gayrimüslim vekillerin ve İtilaf Devletleri’nin baskıları neticesinde; düzmece mahkemelerde yargılanarak idamla sonuçlanabilecek cezalara çarptırılabileceklerini tahmin eden İttihatçı bakanlar, Ermeni tehcirinin haklı sebeplere dayandığını, yanlış bir karar alınmadığını, amaçlarının devletin bekasını devam ettirmek, savaşta ordunun emniyetini sağlamak ve Müslüman katliamlarını önlemek olduğunu söylemekten korkmamışlar ve gerçekleri cesurca anlatmaktan çekinmemişlerdir. Eski Adliye Nazırı İbrahim Bey sorgulaması sırasında Ermeni Tehciri ile ilgili sorulan sorulara verdiği cevapta; “Aslında Ermenilerin kabahatleri büyük olmakla beraber, memleketin evladının başka mahallere nakil ve iskân edilmesi kararının alınması sırasında bir hayli tereddütler geçirdiklerini, ancak beka ve mevcudiyet için, milletin fertlerinin her türlü fedakarlığı yaptığı en buhranlı bir devrede, Ruslarla iş birliği yapanlara karşı vatanın feda edilemeyeceğini” söylemiştir[3].
Hürriyet ve İtilaf Partisi üyeleri, ittihatçıların mecliste hükûmet olmasalar bile üstünlüklerini ve etkilerini sürdürdüklerini ileri sürerek, sorgulamaların ve yüce divan yargılamalarının adil olmayacağını iddia etmişlerdir. Ahmet İzzet Paşa ve Tevfik Paşa Hükûmetleri, İttihat ve Terakki Fırkası’nın önemli bakanlarının ve cemiyetin önderleri sayılan kişilerin yurt dışına kaçışlarına engel olamadıkları için muhalifler ve gayrimüslim vekiller tarafından eleştirilmiştir.  Beşinci Şube’nin eski kabine üyelerini sorgulama görevi Padişah Vahideddin’in 21 Aralık 1918 tarihinde Meclis-i Mebusan’ı feshetmesi üzerine kendiliğinden sona ermiştir. Beşinci Şube, sorgulamayı bitirmemiş, vazifesi sona ermemişti, ancak, meclisin feshi ile Meclis-i Mebusan’ın bünyesinde ve yetkisinde kurulmuş olan Beşinci Şube’de hükümsüz kalmıştır. 

Tehcir Zanlılarının Yargılamalarının Hangi Mahkemelerde Yapılacağına Dair Tartışmalar

1915’te gerçekleştirilen Ermeni tehciri dolayısıyla, suçlanan ve adeta günah keçisi ilan edilen İttihatçıların yargılanmaları için belli belirsiz argümanlar ortaya koyan çevrelerin baskısı ile Ayan ve Mebusan Meclislerinde konunun gündeme geldiğini, İttihat ve Terakki Partisi’nden hükûmeti devralan yeni yönetimlerin tehcir yargılamaları yapabilmek maksadıyla yasal çalışmalar yaptıklarını, yargılama tartışmaları ile ilgili yazımızda detayları ile anlatmıştık. Yargılamanın nerede ve nasıl yapılacağı konusu, suçlanan kişilerin farklı mesuliyetler ve vazifeler yüklenmiş olmaları gibi hususlarla, kesinlikle ceza almaları gerektiğine dair algının kuvvetli etkileşimi gibi farklı tesirler, hukukçuları neler yapılması gerektiğine dair yeni çalışmalara yöneltmiştir. Kanûn-i Esâsi’nin ilgili maddeleri hem suç işlendiği iddiasında bulunanlar hem de suçsuz olduğunu beyan edenler için esas teşkil etmiştir. İtilaf Devletleri ile yapılacak barış görüşmelerinden önce, savaş kabinesi üyelerinin sorgulanması ile bazı isnatlar üzerine suç işlediklerinden şüphelenilen kişilerin yargılanması ve cezalandırılmalarına dair konular mecliste gündeme gelmiştir. Musul Mebusu Fazıl Bey, sözü edilen yargılama meselenin önemine binaen görüşülmesini istediği bir önergeyi Meclis-i Mebusan’a sunmuştur.
Mevcut Nizamiye mahkemelerinin hantallığını ve uzun yıllar süren davaların yavaşlığını iyi bilen kamuoyunda, tehcir zanlılarının yargılanmalarına bir ömrün yetmeyeceği kanaati hasıl olmuştur. Nizamiye mahkemelerinin durumu ve yargılamanın nerede yapılması gerektiğine dair tartışmalar kamuoyunu fazlasıyla meşgul ederken, Kanûn-i Esâsi’nin, “olağanüstü mahkemeler kurmayı yasaklayan” 89. maddesi de bu konuyu çözmeye çalışanların, akıl yürütenlerin ve sorumluluğu olanların elini kolunu bağlamıştır. Fazıl Bey, 25 Kasım 1918 tarihinde verdiği önergesinde Anayasa’nın ilgili 89. maddesini hatırlatarak, bu maddeye rağmen yargılamaların nasıl yapılacağını hükûmetten sormuştur[4]. Bu tarihe kadar yargılamaların meşru hukuki zemininin önceden düşünülmeden hareket edildiği anlaşılmaktadır. Sorunu gidermek için hukuki çalışmalarını bir müddet sürdüren hükûmet, Osmanlı Devleti’nin yasaların uygulanmasında esas aldığı unsurlardan birisi olan örfi idareden yola çıkmış ve Divân-ı Harb-i Örfîleri kurarak meseleye çözüm üretmiştir.
30 Ekim 1918 tarihinde İtilaf Devletleri ve zımnen Yunanistan ile imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra fiilen Osmanlı Devleti toprakları işgal edilmeye başlanmıştır. İstanbul’da Padişahı ve hükûmeti baskı altına alan işgal güçlerinin temsilcileri, hukuk düzenini de kendi istedikleri, biçimde yönlendirmişler ve yönetmişlerdir. İngilizlere göre suçlu olduğu tespit edilen Türk milliyetçileri ve İttihatçı yöneticiler acele yakalanmalı ve cezalandırılmalıdırlar. İngiliz baskısını hisseden Padişah Vahideddin’e göre, mevcut hukuki prosedür kendilerine zaman kaybettireceği için, bir an önce hızlı yargılamaların yapılacağı, kesin kararların alınıp, suçluların cezalandırılacağı bir olağanüstü mahkemeye ihtiyaç vardır. Mevcut Anayasa’ya göre fevkalade mahkemelerin kurulamayacağı kendisine hatırlatılan Padişah Vahideddin, “bu ahvâl-i fevkalâdeye karşı, fevkalâde bir divân-ı harp teşkilinin zarurî olduğunu” söylemiştir. Mabeyn Başkatibi Ali Fuad Türkgeldi’nin, Padişah’ı, “adli mahkemeler yerine askeri mahkemede yapılacak bir yargılama sonucunda, tarihin dilinde hukuksuz iş yapmakla suçlanabilirsiniz” şeklindeki sözlerle uyarmasına karşın, Padişah Vahideddin, hali hazırdaki yasalar ile adlî mahkemelerde yapılacak yargılamaların yavaş yürüyeceğini ve hatta uzun yıllar sürerek çok gecikeceğini söyledikten sonra; “halbuki mesele istiklâlimizi temin olup, bu da vücûd-ı insaniyi kurtarmak için kat’ı uzuv kabilinden olacağı ve ecnebilerin zihniyeti bizim zihniyetimize uymayıp, bunlar bizi caniler hakkında henüz bir şey yapmamakla itham etmekte bulundukları ve mâazallah-ı taâlâ istiklâlimiz zâyi olursa hakkımız dahi beraber zâyi olacaktır.”[5] şeklinde konuşmuştur. Padişah, İtilaf Devletleri’nin baskılarına ve ülkenin işgal edilmesine engel olmak için olağanüstü mahkemelerin kurulmasının gerekli olduğuna dair inancını ısrarla savunmuştur.  Ermeni tehcirinde suç işleyenlere gerekli cezanın verileceği görüşünü kamuoyuna empoze eden ve işgal devletlerinin tazyiklerini bahane eden Padişah Vahideddin, baştan bu tarafa hanedana karşı düşman olduğuna inandığı ve husumet beslediği ittihatçıları cezalandırma fırsatını ele geçirmiş olmanın gizli sevinciyle muhakemenin bir an önce yapılabilmesini sağlamak için, tehcir zanlılarının adli mahkemeler yerine kurulacak olağanüstü mahkemelerde yargılanmasını istemiştir.
Tehcir suçlamasıyla yapılan tutuklamaları, Olağanüstü mahkemeler sıfatıyla kurulacak olan Divân-ı Harb-i Örfileri ve yargılamaları, uzun soluklu devam edecek yazılarımızdan takip edebilirsiniz.

Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi-Yazar
[email protected]

Kaynakça

[1] ihsan Güneş, “Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Türkiye’de Hükümetler”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012, s.155,173.
[2] Meclis-i Mebusan Beşinci Şubede İcra Kılınan İcraat, s. 117. akt. Feridun Ata, “Tehcir Yargılamaları Üzerine Bir Değerlendirme”, Türk Yurdu Dergisi, Haziran 2006, Yıl: 95, Sayı: 226. 
[3] MM Beşinci Şubede İcra Kılınan İcraat, s. 144-145. akt. Feridun Ata, a.g.m.
[4] Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Bâb-ı Âli Evrak Odası (BEO), 340742.
[5] Ali Fuat Türkgeldi, “Görüp İşittiklerim”, TTK Yayınları, Ankara, 1951, s.173.


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum