Hüseyin ALPASLAN

Hüseyin ALPASLAN

[email protected]

1915-1916 TEHCİR YARGILAMALARI

27 Ağustos 2021 - 09:33 - Güncelleme: 27 Ağustos 2021 - 17:28

1915-1916 TEHCİR YARGILAMALARI

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin birçok cephede yoğun bir mücadele içerisinde bulunduğu 1915 yılında Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında bağımsız bir devlet kurmak için elverişli şartların oluştuğunu düşünerek harekete geçmişlerdir. Bu çerçevede icraata geçen komiteler, Doğu Cephesi’ndeki Rus işgal birlikleri içerisinde gönüllü Ermenilerden oluşan kendi silahlı kuvvetlerini kurmuşlardır. Aynı dönemde, Osmanlı Devleti dört cephede devam ettiği savaşta, Çanakkale’de İtilaf Devletleri’nin güçlü donanmasına ve kara kuvvetlerine, Doğu Cephesi’nde de Rus askeri birliklerine karşı şiddetli bir savaş sürdürmüştür. 1915 yılında savaş bütün sıcaklığı ile yaşanırken, Türk Milleti cephelerde çok sayıda şehit verirken, ülke içinde Ermeni çetelerin askerlere karşı sabotajları ve Müslüman halka karşı saldırıları artarak devam etmiştir. Osmanlı Hükümeti’nin defaten yaptığı uyarılar ve aldığı tedbirler Ermeni isyanlarına ve katliamlara engel olamamıştır. İsyanların ordu gerisindeki ikmal noktalarını ve can güvenliğini tehlikeye atması, Müslüman yerleşim bölgelerinde artan mezalim ve son olarak Van’ın Ruslarca işgal edilmesi ile beraber Ermenilerin genel isyan için harekete geçmeleri üzerine, ülke topraklarının bekası, ordunun emniyeti ve halkın güvenliği için Osmanlı Hükümeti tarafından; 27 Mayıs 1915 tarihli “Savaş zamanında hükûmet uygulamalarına karşı gelenler için asker tarafından uygulanacak önlemler hakkında geçici kanun” ile tehcir kararı alınmıştır.
Osmanlı Hükûmeti’nin sevklerin güven içinde yapılabilmesi adına yetkili ve sorumlu kurumlara verdiği talimatlara ve aldığı önlemlere rağmen; tehcir uygulaması istenilen düzeyde olmamıştır. Bazı kamu görevlilerinin ve durumdan vazife çıkartan art niyetli kişilerin suistimallerinden kaynaklanan gasp ve ölüm gibi hadiseler meydana gelmiştir. Sevkler sırasında, Erzurum-Erzincan güzergahında 500, Halep-Meskene yolunda ise 2000 Ermeni göçmen ölmüştür. Yine Diyarbakır’dan ve Suruç’tan savaş bölgesi dışında kalan mahallere yapılan sevklerde, Ermeniler, bazı silahlı çetelerin soygunlarına maruz kalmışlardır[1]. Osmanlı Hükûmeti, tehcire tabi tutulanlara karşı yapılan yasa dışı eylemlere sessiz kalmayarak ve “savaş şartları” gibi gerekçelere sığınmayarak, sevk edilen Ermenilerin emniyetlerinin sağlanması adına daha sıkı tedbirler almıştır. Yeni önlemler çerçevesinde Osmanlı Hükûmeti, ilk olarak, Bitlis, Diyarbakır, Erzurum ve Elâzığ valiliklerine 14 Haziran’da verdiği talimatla; tehcir edilenlerin güvenliklerini sağlayan silahlı muhafızların sayılarının arttırılmasını, kafilelere saldıranların, hırsızlık ve soygun yapanlar ile cinayet işleyenlerin bir an önce yakalanıp yargılanmalarının sağlanmasını istemiştir[2].
Sevkin devam ettiği sonraki aylarda Ulukışla, Karaman, Eskişehir ve Sivas gibi şehirlerden gelen çeşitli suistimal haberleri ile yine sevk bölgelerinden elde edilen istihbaratlar neticesinde, kafilelere zorbalık yapıldığı ve saldırılar olduğunun tespit edilmesi üzerine, Dahiliye Nazırı Talat Paşa’nın 28 Eylül 1915 tarihli tezkeresi ile Osmanlı Hükûmeti, olayları araştırmak üzere üç soruşturma komisyonu kurulmasına karar vermiştir. Kurulan komisyonlar, aldıkları yetki ve vazifeleri gereğince, duyumu alınan ve tespiti yapılan olayları yerlerinde inceleyecekler ve iddiaları araştırılacaklardır. Komisyonlar, araştırmalar neticesinde, Ermenilerin sevk ve iskanları sırasında suiistimallerini tespit ettikleri kamu görevlilerinin ve halk içerisinden yasadışı eylemlerde bulundukları anlaşılan kişilerin, tehcir kanunu gereğince Divân-ı Harp’lere verilerek cezalandırılmalarını sağlayacaklardır. Bu komisyonlar, 25 Eylül 1916 tarihine kadar Ankara ve Bursa vilayetleri ile İzmit, Karesi, Eskişehir, Karahisar-ı Sahib, Kayseri ve Niğde mutasarrıflıklarında vazife icra etmişlerdir[3]. Komisyonların görevlerini icra ettiği süre içerisinde yapılan tahkikatlar sonucunda, suçları tespit edilen asker, memur ve halktan kişileri yargılamak üzere 12 adet Divan-ı Harbi Örfi vazife yapmıştır.
Sıkıyönetim ilan edilen bölgelerde devletin güvenliğini tehdit edenler, kamu mallarına zarar verenler, Hükûmete isyan edenler, çetecilik faaliyetlerinde bulunanlar ve savaş sırasında yayınlanmış emirler ile talimatlara uymayanlar, ilgili kanunların hükümlerine uygun şekilde Divan-ı Harbi Örfi’lerde yargılanmışlardır.  Bu kapsamda arşivlerde yer alan 1916 tarihli bir belgede, yargılananların sayısının 56 kişi olduğu belirtilmekte[4], Hükûmetin yargılananlar hakkında hazırladığı broşürde ise 194 kişi hakkında işlem yapıldığı yazmaktadır. 1915-1916 yıllarında yapılan tehcir yargılamaları ile ilgili titiz çalışmalar yapan Türk diplomat ve yazar Kamuran Gürün ise araştırmaları sonucunda mahkemede yargılananların sayısının 1.397 kişi olduğunu tespit etmiştir[5]. Ermeni tehciri üzerine kıymetli çalışmaları ve eserleri bulunan akademisyen-yazar Bülent Bakar, “Ermeni Tehciri” adlı eserinde mahkemelerde yargılananlarla ilgili, Prof. Dr. Yusuf Sarınay’ın araştırma makalesinden naklen mühim bilgiler vermiştir. Söz konusu kitap ve makaleden yola çıkarak, Dâhiliye Nezaretinden, Harbiye Nezareti’ne, 1916 yılının şubat, mart ve mayıs aylarında gönderilen gizli belgelerde yer alan listelerde, mahkemelerde yargılananların dağılımları vilayet ve sancaklara göre şu şekildedir[6]:  
Amasya                      : 2
Ankara                                    : 148
Bitlis                            : 29
Canik                          : 89
Diyarbakır                   : 70
Eskişehir                     : 29
Halep                          : 56
Hüdavendigar             : 21
İzmit                            : 28
Kayseri                       : 146
Konya                         : 16
Mamuretülaziz            : 249
Niğde                          : 8
Sivas                          : 579
Suriye                         : 27
Urfa                            : 170
Genel Toplam             : 1.667
Yusuf Sarınay’a göre bu sayı 1.673 kişi olup verilen listeye göre eksik olan 6 kişinin hangi şehirden olduğu veya başka bir şehir olup olmadığı belirsizdir.1673 rakamının doğruluğunu yargılananların statülerine göre tespit edilen sayılardan da teyit etmek mümkündür ki, tutuklanan asker, polis ve Teşkilat-Mahsusa personeli sayısı 528, kaymakam, belediye başkanı ve muhtar gibi mülki görevlilerin sayısı 170, halktan saldırı ve gasp olaylarına karışarak tutuklananların sayısı ise 975 kişi olup toplamda bulunan 1673 kişinin mahkemelerde yargılandığı anlaşılmaktadır. 1916 yılının yaz aylarına kadar devam eden soruşturmalardan ve yapılan yazışmalardan, yargılamaların bu yılın ortalarına kadar sürdüğü, hatta az da olsa yıl sonuna kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Divan-ı Harp’lerde yargılananlar, adam öldürme, yaralama, Ermenilerin mallarına zarar verme, hırsızlık, zorla para ve eşya çalma, rüşvet, yağma, yankesicilik, Ermeni kızlarıyla izinsizlik evlilik ve görevi suistimal suçlarından çeşitli cezalara çarptırılmışlardır. Haklarında işlem yapılmayanlar ve yargılaması süren kişiler ile ilgili ileri tarihlerde cezalar verilmiş olması ihtimali yüksektir. Yargılandığı tespit edilen 1673 kişinin yargılama sonuçlarına bakmak gerekirse, çeşitli cezalar alanlar ile haklarında, ret ve beraat kararı verilenler ve işlemleri devam edenlerin durumları şöyledir[7];
İdam cezası                                                                           : 67
Hapis cezası                                                                          : 524
Kürek, kalebent, para, pranga ve sürgün cezası                  : 68
Beraat ve yargılama reddi                                                    : 227
Mahkeme devam etmekte ve inceleme aşamasında          : 109
Velisine teslim                                                                       : 4
Hakkında henüz bir işlem yapılamayanlar                            : 674
Toplam                                                                                 : 1.673 kişi
1915 yılında başlayan tehcir yargılamalarının 1916 yılının ortalarına, hatta azda olsa sonlarına kadar devam ettiğini söylemiştik. Bu süre zarfında mahkemelerde ceza alan kişilerin durumları Harbiye Nezareti’ne bildirilmiştir. Arşivlerde bulunan bu konudaki yazışmalara dair birkaç örnek vermek suretiyle savımızı teyit etmekte fayda görüyorum;

  1. 19 Temmuz 1916 tarihinde İçişleri Bakanı Talat Paşa tarafından Halep Vilayeti’ne gönderilen yazıda, sevkler esnasında yetkilerini ve kendilerine verilen vazifeleri kötüye kullandıkları tespit edilen memurlar hakkında icap eden yasal işlemlerin yapılarak ivedi şekilde memuriyet görevleri ile ilişiklerinin kesilmesi kesin olarak emredilmiştir[8].

  2. Zor Sancağı’na sevk edilen Ermenilerden 5.000 liradan fazla rüşvet aldığı tespit edilen Yüzbaşı Salih Efendi ile ilgili Dahiliye Nezareti tarafından Zor Mutasarrıflığı’na, 22 Temmuz 1916 tarihinde bir yazı gönderilmiş ve ilgili yüzbaşı hakkında gerekli tahkikatın yapılarak neticenin bildirilmesi istenmiştir[9].

  3. 25 Temmuz 1916 tarihinde Harbiye Nezareti’ne gönderilen yazıda, Ermenilerin mal ve eşyalarını suistimal ettiği belirlenen Teğmen İbrahim için mahkemenin verdiği kararın onaylanmak üzere Padişah’a arz edildiği bildirilmiştir[10].   

  4. 14 Ekim 1916 tarihinde Çarşamba Kasabası eski belediye başkanı Hasan Efendi, Ermenileri dolandırmak suçlamasıyla yargılanmış ve 3 sene hapis cezasına mahkûm olmuştur.

            1915-1916 yargılamaları, 1919 yılında Divân-ı Harb-i Örfi’lerde yapılan tehcir yargılamaları kadar önemsenmemiş ve son döneme dek üzerinde çok araştırma yapılmamıştır. Hâlbuki bu yargılamalar Osmanlı Devleti’nin tehcir kararı almakla neyi amaçladığını göstermesi açısından çok şey anlatmaktadır. Soykırımla suçlanan dönemin Hükûmeti, savaş koşullarında hiçbir bahanenin arkasına sığınmadan kendi askerinin, polisinin, valisinin, kaymakamının, memurlarının yargılanmalarına ve idam dahil birçok ağır cezalar almalarına engel olacak hiçbir eylem içerisine girmemiş, aksine tehcir esnasında suç işleyenlerin üzerine kararlılıkla gitmiştir. Türk Tarih Kurumu’nda Ermeni Araştırmaları Başkanı olarak görev yapan Türk Siyasi Tarihi Profesörü Hikmet Özdemir, 1915 yılında devletin bekası adına mecburi olarak tehcir kararı alan ve dönemin mutlak otoritesi olan hükümet ile, aynı yıl içerisinde tehcirde suç işleyenlerin Divan-ı Harp’lerde yargılanmaları sırasında iş başında olan hükûmetin aynı otoriteden müteşekkil olmasından dolayı, 1915 yargılamalarının “savaş suçları bilim kolunda önemli bir örnek olarak gösterilecek mahiyette ve kıymette olduğunu” vurgulamakta, fakat bu hususun kasıtlı olarak görmezden gelindiğini ifade etmektedir[11].

Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi-Yazar
[email protected]

Kaynakça
[1] Yusuf Halaçoğlu, “Ermeni Tehciri ve Gerçekler 1914-1918”, TTK Yayınları, Ankara, 2001, s.59-60.
[2] “Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920)”, T:C Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu:14, Ankara, 1995, s.41-42.
[3] Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Meclis-i Vükela Mazbatası, no.1995/35.
[4] BOA., Bâb-ı Âli Evrak Odası (BEO), 331660.
[5] Kamuran Gürün, “Ermeni Dosyası”, Rüstem Yayınevi, İstanbul, 2001.s.288.
[6] Yusuf Sarınay, Ermeni Tehciri ve Yargılanmalar 1915-1916”, Türk Ermeni İlişkilerinin Gelişimi ve 1915 Olayları Uluslararası Sempozyumu Bildirileri, 23-25 Kasım 2005, Ankara s. 263-264; Bülent Bakar, Ermeni Tehciri” Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2013, s.132-133.
[7] Bülent Bakar, a.g.e., s.133.
[8] BOA., DH. ŞFR, 66/24.
[9] BOA., DH. ŞFR,66/55. 
[10] BOA., BEO, 331712. Akt. Bülent Bakar, a.g.e., s.134.
[11]Hikmet Özdemir, “1915 Tartışılırken Gözden Kaçırılanlar”, Sarem Yayınları, Genelkurmay Basımevi, yayın no:2007/42, Ankara, 2007, s.11.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum