UFUK AYKOL:BOZKIRA SÜRÜLENLER : BİLGE KAĞAN VE KÜL TİGİN

Kaynaklara göre Bilge’nin dostluk ve barış yanlısı bir karakteri vardı. Ayrıca artık töre gereği tahta geçmesi de gerekiyordu

UFUK AYKOL:BOZKIRA SÜRÜLENLER : BİLGE KAĞAN VE KÜL TİGİN
20 Eylül 2013 - 15:44 - Güncelleme: 21 Eylül 2013 - 19:02

BOZKIRA SÜRÜLENLER : BİLGE KAĞAN VE KÜL TİGİN

Özet

Bilge Kağan ve Kül Tigin, Göktürk Kağanlığı’nı yeniden kuran ve Türkleri özgürlüğe kavuşturan İlteriş Kutluk Kağan’ın oğullarıdır. Ağabey Bilge Kağan 683 yılında, kardeşi Kül Tigin ise ondan bir sene sonra 684 yılında doğdu.

            716 yılında tahta Bilge Kağan oturdu ve kardeşinin de desteğiyle beraber Göktürk Kağanlığı’nı 734 yılına kadar yönetti. Onun döneminde Türkler yeniden güçlendi ve Orta Asya’da hakimiyetlerini Çin’e kabul ettirdiler. Fakat Türk tarihinin önemli bir figürü olmalarının asıl sebeplerinden biri Orhun Abideleri’dir.

            Bilge Kağan, kardeşi Kül Tigin’in ölümünden sonra onun hatırası ve budununa seslenmek için 732 yılında Kül Tigin Yazıtı’nı diktirmiştir. Kendisinin ölümünden sonra da oğlu Tengri Kağan tarafından 735 yılında Bilge Kağan Yazıtı diktirilmiştir.

            Bilge Kağan ve Kül Tigin

“İşte aşsız, dışta elbisesiz, düşkün, perişan milletin üzerine oturdum. Küçük kardeşim Kül Tigin ile konuştuk. Babamızın, amcamızın kazanmış olduğu milletin adı sanı yok olmasın diye, Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kül Tigin ile, iki şad ile öte yite kazandım.”[1]

            Babaları öldüğünde biri sekiz, diğeri yedi yaşındaydı. Kuşkusuz atalarını ne kadar hatırladıklarını bilmiyoruz, ama Orhun Kitabelerinde Türklerin bağımsızlıklarının şairane bir üslupla anlatılması en azından bu iki kardeşin babalarının hikayeleri ile büyümüş olduklarını gösteriyor. Fakat Bilge Kağan, babası İlteriş’i mi yoksa büyük büyük atası Bumin Kağan’ı mı örnek almıştı kendisine?

            İlk gençlikleri İlteriş Kutluk Kağan’dan sonra tahta oturan amcaları Kapgan Kağan’ın himayesinde geçmişti. Fakat bu iki genç prensin henüz akıllarına dahi gelmiyordu, İlteriş’ten sonra kağan olan amcalarının onları veliaht olarak ilan etmeyeceği.

            Her ne kadar Kapgan’ın gölgesinde de olsalar bu iki kardeş yetim olarak büyüdüler. Belki de Kül Tigin bu eksikliği ağabeyi kadar hissetmedi. Çünkü; Bilge Kağan, şad olduğu dönemden beri kardeşini yanından ayırmamış ve onu hep gözetmişti. Kül Tigin de ağabeyinin bu sevgi ve korumasına kati bir sadakat gösterecekti.

            Kül Tigin Abidesi’nde Bilge Kağan, kardeşinin savaş meydanlarında yaptığı kahramanlıkları bir bir anlatır. Bu anlatımda bir ağabeyin kardeşinden nasıl övgü ve gururla bahsettiğini görürüz. Üstelik kağan bu kahramanlıklara dair şahitler de göstermekten çekinmez; “Hücum ettiğini, Türk beyleri, hep bilirsiniz.”[2]

            Kağan kendi kahramanlıklarından kardeşini anlattığı şekilde bahsetmez, buna sebep de belli ki savaşın sıcak hattına girmediğindendir. Fakat kardeşi başarılı bir stratejist ve kumandan olduğu kadar, harp meydanlarında büyüdüğü üzere aynı zamanda savaş sanatında da usta bir askerdir.[3] Kitabelerde geçtiği üzere mızrağını çok ustaca kullandığını anlayabiliyoruz. Ayrıca bu hikayelerin göreceli olduğu da düşünülebilir ki bu oldukça doğaldır. Bilge Kağan’ın kardeşinin başarılarını destani bir biçimde onun anısı için yüceltmiş olabileceği de düşünülebilir. İşte bu hususta Çin kaynakları çıkışını yapar. Onlar için Kül Tigin karşısına çıkılması çok güç bir savaşçıdır.[4]

            İşler kötü gittiğinde düşman ordularının komutanının kellesini alıp gelebilecek kadar pervasız, yine bir ordu kumandanını çıplak elle zapt edip Kapgan Kağan’a teslim edebilecek kadar da harp üstadıdır.[5] Müşkül bir durumda tereddütsüz güvenebileceği bir askeridir aynı zamanda ağabeyinin ve İnel Kağan’a karşı olan darbe girişimini bizzat tatbik etmesi de bunun belki de en önemli kanıtıdır. Fakat ilginçtir ki; Bilge Kağan, kitabede kardeşinin bu başarısından söz etmez.

            “Küçük kardeş büyük kardeşini bilmezdi, oğlu babasını bilmezdi.”[6] Kül Tigin Yazıtının doğu yüzünün 21. satırında geçen bu cümle; toplumda bozulmanın ilk ayağını oluşturanın Eski Türklerde büyük-küçük ilişkisi olarak görüldüğüdür.

            Bilge Kağan’ın kardeşi Kül Tigin ile olan ilişkisi bizi her ne kadar arkadaşça olduğunu düşünmeye itse de aslında bu samimiyet “küçük kardeşin büyüğünü bilmesi” ve “büyük kardeşin küçüğünü gözetmesi”nin doğal bir sonucuydu. İkisi arasındaki bir kavganın yaşandığına dair kanıtımızın olmamasını da bu aile terbiyesine bağlayabiliriz bir ölçüde.

            Eğer mevzu aile terbiyesi ise unutmamamız gereken bir husus vardır; bu iki kardeş küçük yaşta yetim kalmıştır. O zaman kimdir onlara birbirlerine böylesine kenetlenmelerini öğütleyen? Hiç şüphe yok ki o kişi anneleri İlbilge Hatun’dan başkası değildir.

            Bozkıra Sürülenler

            Öldürüldüğünde 51 yaşında olan Kapgan Kağan’ın zaman geçtikçe daha da sert biri haline geldiği ve boyları da güçlü bir baskı altında tutmayı arzuladığı görülüyor.[7] Ardı sıra yapılan akınlar ve bastırılması gereken ayaklanmalar arasında geçen kağanlık döneminde Kapgan’ın kendisine ne kadar çok güvendiği de yönetimindeki kati çizginin şaşmamasından çıkartılabilir. Fakat bu husus konusunda farklı bir sonuca da varılabilir; nitekim Kapgan’ın kağanlığı zamanla zayıflamış ve isyanlar ile yorgun düşmüştü. Ardında bıraktığı vaziyette de Göktürkler neredeyse kargaşa içinde boğulacaktı. Ayrıca oğlu İnel’i “Küçük Kağan” ilan etmesiyle de hanedan arasında kendi otoritesini korumaya öncelik verdiği görülüyor. Nitekim Bilge Şad ile Kül Tigin’in birer varis olmaları oğlu ve kendisi adına kağanı böyle bir önlem almaya itmiş olabilir.

            Devlet üzerinde önemli bir yeri bulunan vezir Tonyukuk’un da bu iki kardeşi o dönemlerde desteklediğine dair bir kanıtımız bulunmamakta. Hatta 701 yılındaki savaşta Küçük Kağan İnel ile beraber onları geride bırakması da gözünde durdukları yeri belli eder nitelikte. Nitekim Bilge Şad’ı çoğunlukla geride bırakması da oldukça doğaldır, çünkü Tonyukuk’a göre o; devrimci fikirleri tehlikeli olan yaramaz bir çocuktur.[8]

            Yaşanan hadiselerin değerlendirmesini yapacağımız vakit; bu hiyerarşik sıralamada Kül Tigin’in en alt seviyede kaldığını görüyoruz. O gençti ve ağabeyi Bilge Şad’a bağlıydı lakin ilerleyen yıllarda da kağan tarafından “şad” olarak atanmadı. Kapgan Kağan, Kül Tigin’in böylece daha yüksek rütbeler ve hakimiyet alanları elde edememesi sonucunda savaşçı kişiliğinin zincire vurulacağını düşünmüş olabilir. Fakat hesaba katmadığı bir şey oldu; Kül Tigin daha da hırslandı ve savaşçı kişiliğinden taviz vermedi. Nitekim bu hadise en çok Bilge’ye yaradı; çünkü o kardeşini çok iyi tanıyordu. Yıllar boyu beraber at koşturmuşlar, cenk etmişler ve yaşamışlardı.

            Verilen savaşlar ve bozkırdaki hükümranlıkta desteksiz oluşları onları birbirlerine daha da yakınlaştırmıştı. Nitekim bunu Bilge’nin kağan oluşunda açıkça görebiliyoruz. Evvela her şeyden önce bu iki kardeş arasında bir taht mücadelesi yaşanmadı. Kapgan Kağan’ın ölümünün ardından Bilge Şad ile Kül Tigin artık ipleri kendi ellerine almalarının vakti geldiğine karar verdiler.

            Kaynaklara göre Bilge’nin dostluk ve barış yanlısı bir karakteri vardı. Ayrıca artık töre gereği tahta geçmesi de gerekiyordu. Fakat o bunda kendisinden daha çok emeği bulunan kardeşinin kağan olması gerektiğini düşünüyordu ve nitekim tahtı da ona sunmaktan çekinmedi. Kül Tigin ise bunu geri çevirdi.[9] Devletin idari işlerini ve siyasetini Bilge yönetirken Kül Tigin ise ordu ile meşgul olacaktı.

 

KAYNAKÇA

Ergin, Muharrem, Orhun Abideleri, İstanbul, 2001

Giroud, Rene, Göktürk İmparatorluğu, İstanbul, 1999

Grousset, Rene, Stepler İmparatorluğu, Ankara, 2011

Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, İstanbul, 2010

Mau-Tsai, Liu, Çin Kaynaklarına Göre Doğu Türkleri, İstanbul, 2011

Taşağıl, Ahmet, Göktürkler III, Ankara, 2004

 

[1] Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, İstanbul, 2001, sf. 19

[2] a.g.e. sf. 21

[3] İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul, 2010, sf. 120

[4] Liu Mau-Tsai, Çin Kaynaklarına Göre Doğu Türkleri, İstanbul, 2011, sf. 244

[5] Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, İstanbul, 2001, sf. 21-27

[6] a.g.e. sf. 17

[7] Rene Grousset, Stepler İmparatorluğu, Ankara, 2011, sf. 124

[8] Rene Giroud, Göktürk İmparatorluğu, İstanbul, 1999,  sf. 100

[9] Ahmet Taşağıl, Göktürkler III, Ankara, 2004, sf. 70

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum