TÜRKÜZ DİYE Mİ? - MEHMET BURAK ÇERİ

Bu düşüncelerle yürürken birden tam arkalarındaki T-34 isabet aldı. Rus yüz başı yanan tanktan zar zor atladı. Atlamasıyla beraber muhtemelen tank içindeki mühimmata ulaşan yangın büyük bir patlamaya daha sebep oldu.

TÜRKÜZ DİYE Mİ? - MEHMET BURAK ÇERİ
24 Aralık 2016 - 09:43 - Güncelleme: 24 Aralık 2016 - 16:41

 TÜRKÜZ DİYE Mİ ?

 

  Bir düzlem boyunca,sık ağaçlığın sardığı yolda ağır ağır ilerliyorlardı. Onlarla beraber üç tane T-34 tankı vardı. Ağaçlık alanların arasında timden biraz ileride giden keşifcilerden ses seda yoktu. ‘’Almaların Kursk çıkarması çok yakında başlayacak’’ deniyordu subaylar arasında. Ancak ortalıkta daha Almanlardan iz yoktu. Belki enselerindelerdi ama farkedemiyorlardı. Belki de sahiden uzaktalardı. Keşif için gönderildikleri bölgede henüz bir varlıkla karşılaşmamışlardı. Etrafı kollaya kollaya Almanları arıyorlardı. Patlak verecek muharebede avantaj kazanabilmek için bir yol aranıyordu.

  Otuz kişilik tim içinde Mehmet gibi sadece Şamil Türk’tü. Şu karamsar günlerde tek neşesi oydu. Soğuk Ruslarla araları pek iyi değildi. Şamil zeki bir delikanlıydı. Komiklikleri  Mehmet’in aklını diri tutup karamsarlığa mağlup olmasını engelliyordu. Kıbleyi şaşırtan karanlık yavaş yavaş ruhlarına işliyordu. ‘’Zaten uğruna savaşıp can verebileceğimiz bir devletimiz de yok’’ diye geçirdi içinden. Rusların emrinde sözde gönüllü ama zorla savaşıyorlardı. Ya savaş, ya da terkedip git evini yurdunu...

  Bir ara Şamil yanına geldi Mehmet’in;

  - Hava iyi bugünlerde. Sümüğümüz burnumuzda donmuyor en azından! Hatta üç gün önce güneşi falan da gördüm. Bizim köydeki Halime’den daha nazlı hınzır.

  - Halime kim? Anlat hele.

  - Bizim muhtarın kız. Bir boy var kızda. Bir endam...

  - Höst ulan! Ağzının suyunu sil. Savaştayız, cenabet gidersin bak!

  - Yok be Mehmet abi, soğuktan her yerimiz üşüyor. Biraz ısınalım dimi.

  - Bırak eğleşmeyi. Kırım Türklerinin Almanya tarafında Sovyetlere karşı, yani bize karşı savaştıklarını duyduk.

  - Ne yani şimdi soydaşıma kurşun mu sıkacağım.

  - İnşallah olmaz öyle bir durum. Mavi Alay diye bir birlik kurmuşlar.

  - Bu savaşta ne işimiz var bizim abi...

 

  Haklıydı Şamil, kimdiler, niye ve kim için savaşıyorlardı?

  Sohbet ede ede yol alıyorlardı, Arada Rus yüzbaşısından dikkatli olun, susun, yola konsantre olun diye azarla karışık emirler geliyordu. Şamil gene küfrü bastı. Küfredince ‘’Ayıp ulan deyyus’’ deyip ensesine yapıştırdı şaplağı Mehmet. Yine gülüştüler.

 

   Eğrili büğrülü araziye geldiklarinde tanklar yavaşlamak zorunda kaldı. Önden yolladıkları keşifçilerden hala ses yoktu. Saatler geçmesine rağmen rapor veren yoktu. Acaba yakalanmışlar mıydı diye düşünmeden edemiyordu Mehmet.

  ‘’Türküz diye köyümüzde Ruslar rahat vermiyordu. Sonra savaşa geldik, Almanlar rahat vermiyor. Türk’e hiç bir yerde rahat yok...’’

   Bu düşüncelerle yürürken birden tam arkalarındaki T-34 isabet aldı. Rus yüz başı yanan tanktan zar zor atladı. Atlamasıyla beraber muhtemelen tank içindeki mühimmata ulaşan yangın büyük bir patlamaya daha sebep oldu. Ancak ateşin nereden geldiğini sık ormanlık alanda anlayamadılar. Bir topçu bataryası mıydı, yoksa bir Alman tankı mıydı anlayamadılar. Herkes mevzilendi, siper aldı. Ateşin geldiği yer aranırken bir atış daha geldi. Ancak bu tankın zırhından sekip gitti. Hala olayın vehametiyle ateşin geldiği yeri anlayamamışlardı. Mehmet etrafa bakınırken uzaklarda kamufle edilmiş bir Alman Tiger tankı gördü. ‘’Bu dev Alman tankını mağlup etmek, hele de gizlenip, ateşten korunduğu yerde, çok zor.’’ dedi. Yüzbaşıya bağırıp ‘’Ateşimi takip edin’’ dedi. Makinalı tüfekten açtığı ateş Alman tankından sağa sola sekiyordu. Tankın etrafında erlerin olup olmadığı kestirilemiyordu. Muhtemelen bozguncu bir timdi. Derken Rus tanklarından biri atış yaptı. Ancak isbet ettiremedi. Diğer tank da ateş etti. Onun mermisi isabet etti ama sekti. Derken tankın 50 metre kadar berisinde bir mitralyözden üzerlerine kurşun yağmaya başladı.

  Tank atışlarının cehennem sesi, mitralyözün Azrail’e nazire yapan ıslıklıkları. Nereye, kime ateş edeceklerini şaşırmış haldelerdi... Derken tankların vuruşması sırasında bir tank daha isabet aldı ve patladı. İçindeki tank komutanı yanar vaziyette yukarı doğru attı kendini. Acı acı bağırıyordu. Şamil fazla acı çekmesin diye tank komutanını başından vurdu. Yanan cesetten pis kokular geliyordu. Bedeni parçalanan askerler. Tankların arasında mermilerin, bombaların seyrelttiği ağaçlık. Alman mitralyözüne doğru açtıkları karşı ateş onları biraz yavaşlattı. Ancak kafalarını zar zor kaldırıyorlardı. Ortalık insan parçalarıyla doldu. Arada ‘’Şamil!’’ diye bağırıp vurulmadığından emin oluyordu Mehmet.

  Arkasında Şamil, yanımda İgor ateş ediyorlardı. İgor’un ellerinden kan sızıyordu. ’’İgor ne oldu’’  dedi Mehmet. Ne olduğunu İgor’da bilmiyordu. Şamil Memet’i dürtüp ‘’İgorun sırtında kocaman bir delik açıldı Mehmet abi!’’ dedi. İgor savaşın stresiyle vurulduğunu anlamamıştı. Vurulduğunu Mehmet’de  söylemedi. Derken İgor yığılıp kaldı.

  Alman tankı hareket etmeye başladı. Rus tankını vurmak için iyi bir açı arıyordu. Tam o anda durup bir atış yaptı ve Rus tankını imha etti. Ancak vurulan tank şöförü muhtemelen gaz sistemini harekete geçirdi. Tank üstlerine doğru gelmeye başladı. Bir iki rus askerini kıyma gibi ezdi. Tankın önünden kaçmak için kenarlara çekilen askerlerdende bazıları vuruldu. Dokuz on kişi civarında kaldılar. Tank böyle yanarak giderken içindeki mühimmat patladı. Patlama tankın taretini havaya fırlattı. Taret bir Rus askerinin üzerine düşüp öldürdü.

  Bu karmaşada Şamil tam siper alacakken vuruldu.  O an Mehmet’in İçi öyle bir yandı ki, şuurunu kaybedip Şamil’in başında ağlayarak diz çöktü. Ortalık birbirine girerken tek düşüncesi bir Alman mermisine hedef olup ölmekti. O kadar çaresizdi. Savaşın vehmini unuttu birden.

  O sırada oldukları yere bir havan mermisi düştü. Düştüğü yerdeki taşlardan biri fırlayıp Mehmet’in miğferine çarptı ve Mehmet bayıldı.

  Ayıldığında Nazilere esir düşmüştü. Bir esir kampında buldu kendini. İşkencelere maruz kalıyordu. Ruslar hakkında bildiklerini anlatmasını istiyorlardı. Ama Mehmet pek bir şey bilmiyordu. Ortalık idam edilen Rusların cesetleriyle doluydu. Yalnız onu neden öldürmediklerini anlamıyordu Mehmet. Etleri Lime lime dilip her gün işkence ediliyordu ona. Yine de Mehmet bildiklerini konuşmadı. Günler böyle giderken Almanlar birden kapsamlı ve hızlı bir çekilme işlemi gerçekleştirmek için işe koyuldular. Diğer esirleri topluca idam edip toparlanıp gittiler. Mehmet gibi iki üç kişi şanslıydı ya da öyle zannediyordu. İdam edilmedi. Ama Almanlarkaçıp gitmişti. Mehmet ‘’Yine ölüp kurtulamadım şu lanet hayattan’’ dedi. Söylene söylene gidiyordu.

  Rus mevzilerine 4-5 günlük yürüyüş mesafesi vardı. Yanına yolu çıkaracak kadar erzak ve su aldı.’’ Bu kadarı kafi gelir heralde.’’

  Yola düştü Mehmet. Beş gün sonra bir Rus alayıyla karşılaştı. Rus askerleri Türk olduğunu anlayınca yaka paça Rus binbaşının yanına götürdüler. Rus binbaşısı söyle bir süzdü Mehmet’i. ‘’Almanlar seni öldürmediyse kesin hainsindir. Onlara istihbarat götürmüşsündür.’’ Diyerek Mehmet’e hiç bir şey sormadan hapsettirdi onu. Bu kez de Rusların esir kampına düşmüştü. Almanların yaptığı işkencenin üç katını yapıyorlar. Mehmet yapmadım dedikçe daha da işkence ediyorlardı. İşkencecilerden arada hayal meyal hatırladığı bir soru geliyordu. ‘’Söyle, konuş Mavi Alay’dan mısın?’’

  Mehmet hayır dedikçe daha ağır işkenceler yapıldı. En son artık Mehmet’in idam emri gelmişti. İşkence ve dayakdan sol ayağı ve bir gözü sakat kalmıştı. İdam sehpasına çıkardılar. Boynuna urganı geçirdiler. Mehmet kelime-i şehadet getirdi. Sonra altındaki tableye vurulmadan bir an evvel Mehmet içinden şunları geçirdi; ‘’Türküz, vatanımızın olmadığı hiç bir yerde rahat yok...’’ 

 

tarihistan.org

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum