'Türkler Kudüs'ü hala kendilerinin sanıyor'

En çok Endonezyalılar ve Türkler geliyor din turizmi için. Turist rehberliği yapan Filistinli arkadaşım Türklerden şikayet ediyor bir ara. “Türkler hiçbir yere gitmiyor, alışveriş yapmıyor. Sadece ‘Aksa’ diyor buraya geliyorlar.

'Türkler Kudüs'ü hala kendilerinin sanıyor'
29 Ocak 2013 - 19:17

Filistin meselesine bırakın 70’lerin, 80’lerin perspektifinden bakmayı, konuya artık 2000’lerin düzeni ve paradigmasıyla bakmak da mümkün değil. Filistin sorunu, Kudüs meselesi, Ortadoğu’daki genel görünüm ve İsrail’deki dengeler ciddi bir değişim süreci içinde. Elbette ki Saddam Hüseyin’in devrilmesi, Mübarek’in yerine Müslüman Kardeşler’den bir cumhurbaşkanının gelmesi, Suriye’deki karışıklık, Türk-İsrail ilişkilerindeki gerilim, İran’ın nükleer programı gibi küresel ve bölgesel ölçekteki stratejik sarsıntılar bölgeyi etkiliyor. Ama içeride de hızlı bir dönüşüm var.

Oslo Barış Süreci’nin hızlı gelişmelerinin yaşandığı 1990’lardan, El Aksa İntifadası günlerinden çok uzaktayız artık. Şaron’un, Arafat’ın, Şeyh Yasin’in yavaş yavaş siyaset sahnesinden çekildiği, Hamas’ın seçim zaferi kazandığı, Filistin’in bölündüğü o günlerden de öyle. 2000’lerin ortalarından bile çok çok farklı bir ortam var.

Her şeyden önce Filistin meselesi artık İsrail için merkezde bir sorun olmaktan çıkmış durumda. İsrail basını başka konulara, içerideki ekonomik duruma, İsrail’in sosyal parçalanmışlığına odaklanmış durumda. Genç insanlar hayatlarını kurma ve normalleştirme derdinde. İsrail artık 65. yaşını kutlarken, ülke ve insanları Ortadoğu’nun davranışlarına, kültürüne bürünmeye başlamış sanki. Hani Arap ülkelerinin zaman kavramından yoksun olması, işleri “bukra inşallah(yarın inşallah)” diye öteleme alışkanlığı sanki İsrail’in sınırlarına sızmış gibi. Batı’dan gelenler Doğu’nun ağırkanlılığını benimsemiş bile. 
İsrail’de değişimin, Filistin sorununun ötelenmesinin en önemli sebebi sahadaki değişiklikler. En önemli değişiklik ise duvar. Her türlü anlaşmazlığa rağmen kısa bir süre öncesine kadar iç içe olan iki toplum net bir biçimde ayrılmış halde. Arap toplumundan kopuş özellikle Kudüs’te daha net görülüyor. Bir kez daha sahadaki gerçekler davranışları, siyaseti belirliyor.

Yeşil Hat kabul edilen eski kente yakın noktalarda, Ben Yehuda Caddesi’nde ve civarında sıkça görülen Arap işçilerden, alışverişe giden ailelerden neredeyse eser yok. Filistinlilerin başkent yapmak istedikleri, 300 bin Filistinli’nin yaşadığı Doğu Kudüs de hızla İsraillileşiyor. Belli noktalar eski konumunu koruyor olsa da Filistinliler giderek daha çok gündelik hayattan çekiliyor. Kudüs’ün merkezinde kalan Osmanlı-Arap mezarlığı da görünüşe göre önümüzdeki 10 yıl içinde tamamen ortadan kalkacak. Eski kentin doğusunda İsrail otelleri daha çok boy gösteriyor. Tarihi görüşmelere tanıklık eden, kimleri kimleri misafir eden Doğu Kudüs’ün en önemli oteli American Colony kenara itilmiş gibi.

Hala Arap sokağı havası veren Selahaddin Caddesi’nden ilerleyerek Bab al Sahira’dan, Sultan Süleyman’ın yaptırdığı surlardan içeri süzüldüğünüzde, tarih öncesine bir adım atıyor gibisiniz. Sur içinde kalan kent aslında pek çok eski doğu kentinden farksız. Ama burayı özel kılan bir şeyler var. Atfedilen kutsallıklar olmasa bu havaya yine sahip olabilir miydi bilinmez. Sokakta koşturan çocuklar, ellerinde poşetle evine giden ihtiyarlar, kadınlar. Herşeye rağmen farklı kültürlerle iç içe yaşamanın verdiği rahat ve medeni tavırlar insanı hemen yakalayıveriyor. Dükkan sahiplerinin gelen geçene laf atmaları başka çarşılardaki gibi rahatsız edici gelmiyor nedense. Bakışlar insanı rahatsız etmiyor. Ne de olsa binlerce yılın birlikte yaşama kültürü var.

Labirent gibi dar sokaklardan, sola yukarı, sola yukarı şeklinde ilerleyerek Haremüşşerif’in kuzey batısındaki el Nazer kapısından içeri giriyorum. Dürzi İsrail askerleri her zaman yaptıkları gibi kapıda içeri giren Müslüman mı değil mi diye Fatiha okutuyor.

Haremüşşerif, bu koca avlu dünya barışının kilidi gibi. Bir milyar Müslüman bir o kadar Hıristiyan ve milyonlarca Yahudi gözünü bu bir kilometrekarelik alana dikmiş durumda. İslam dünyası için Mekke ve Medine’den sonra Haremüşşerif geliyor. Yahudiler için en başta.

Ama burası, Kudüs’ün çocukları için, aileleri için güzel havalarda avlusunda vakit geçirilen bir mesire yeri, bir oyun alanı. 
Çocukların koşuşturmaları, oradan buradan zıplayan toplar, çığlıklar arasında ilerleyebiliyorsunuz bu kutsal mekana. Güneş batarken Kubbettüssahra’nın altın kubbesi sarısını iyice gösteriyor, parlak ışığını etrafına yayıyor. Kimileri dua eder kimileri bu muhteşem yapıyı izlerken gençler çocukların oyununu bozuyor, zorla kendilerini katıyorlar maça. Yine de mekanın manevi atmosferini bozuyorlar diyemiyor insan. Yeri geldiğinde bu mekanı savunmak için ölenler de onlar olduğuna göre kınamak, eleştirmek yersiz. Burası onların, başkalarına söz düşmez bu yüzden.

Elbette ki buraya gelen diğer Müslümanlar oyun peşinde değil. En çok Endonezyalılar ve Türkler geliyor din turizmi için. Turist rehberliği yapan Filistinli arkadaşım Türklerden şikayet ediyor bir ara. “Türkler hiçbir yere gitmiyor, alışveriş yapmıyor. Sadece ‘Aksa’ diyor buraya geliyorlar. Ama biz de para kazanmak zorundayız!” İlginç bir tespitini de benimle paylaşıyor: “Sizin Türkler hala kendilerini buraların sahibi sanıyorlar. Osmanlı dönemi sürüyor zannediyorlar. Uyanın! Burada artık başkaları hüküm sürüyor!”

Hafta içi akşam saati milyarlarca insanın gözünü diktiği, görmeden muhabbet duyduğu Haremüşşerif neredeyse boş. El Aksa’da akşam namazı kılan Müslümanlar iki safı dolduramıyor. Kubbettüssahra’da Hazreti Muhammed’in Miraca yükseldiğine inanılan bu dev kayanın içinde tek başına kalmak mümkün. Zamanın durduğu hissi uyandıran bir mekan burası.

“Bana göre kaybedilmiş bir savaş bu. Görüşmelerle bir sonuç elde edilemez. Evimize izin olmadan bir çivi bile çakamıyoruz. Bir çok Filistinliyi evlerinden çıkarıp buraları Yahudilere veriyorlar. Ancak güçlü olursak kazanabiliriz” diyor bir Filistinli. Genel algı böyle. Üzerine “Hoşgörü Müzesi” inşa edilmekte olan Osmanlı mezarlığının durumu da pek parlak değil. Filistinli taksi şoförü “ölülerimizi bile burada istemiyorlar. Bir dahaki gelişinde bu mezarlığın üzerinde bir otel görebilirsin” diyor.

Kudüs’ün merkezine inen Yafa Caddesi’nde artık hafif tramvay işliyor. Cadde üzerindeki daha önce üç kez intihar saldırısına hedef olan Sbarro pizzacısı köşe başındaki işlek mekanı terk etmiş. Tramvay Doğu Kudüs’teki yerleşim yerlerine kadar ilerliyor. Yafa Caddesi Ortodoks Yahudilerin yoğun olduğu bir yer haline gelmiş. Dönüşüm hissedilir, gözle görülür bir noktada.

İsrail siyasetindeki değişim, sağın oy kaybı neler getirebilir? Filistin sorunu için bir umut var mı? Kudüs’teki gerçekleri “Siyasetçiler fahişeler gibidir” diyor 70’lerine gelmiş olan Uri. 1930’larda Filistin’e gelmiş olan Polonyalı bir Yahudi ailenin çocuğu. “Lapid güzel sözler verdi, Filistin meselesini çok öne çıkarmadı. Ama o çok genç ve tecrübesiz. Onun da değişeceğinden korkuyorum.” Buruşmuş ellerini geniş geniş açarak, abartılı jestlerle konuşan sevimli ihtiyar kimilerine göre karamsar sayılabilecek gerçekçi bir değerlendirme yapıyor: “Bana göre bu sorun daha 40 yıl çözülemez. Ama Filistinlilerle konuşmak zorundayız. Bunu bugün olmazsa 30 yıl sonra yapacağız. Öyleyse en iyisi bunu şimdi yapmak! Filistin sorunu yüzünden bütün dünya bize karşı. Örneğin Türkiye. Türkiye ile İsrail’in hiçbir sorunu yok. Filistin yüzünden yaşanıyor bunlar.”

Ama konu Kudüs meselesine gelince fazla bir hareket beklememek gerekiyor. İsrail sahada güçlü olan, koşulları belirleyen taraf. Ve onlar Kudüs’ü ebedi, bölünmez başkentleri olarak dünyaya kabul ettirmeye ant içmiş durumdalar. Açıkça söylemeseler de Kudüs’ten vazgeçmeyecekleri açık. Onları tek durduran Kudüs konusunda dünyanın, özellikle İslam dünyasının galeyana gelip tepki gösterme olasılığı. Ama İsrail alttan alta Kudüs’ü Yahudileştirme çalışmalarını sürdürüyor. Haremüşşerif’e çıkan, Şaron’un inşa ettirdiği platform, tarihi mekanla, Ağlama Duvarı’yla bütün uyumsuzluğuna rağmen açılmak için uygun zamanın gelmesini bekliyor.

Akşamın alacakaranlığında Haremüşşerif’in avlusunda dolanır, top oynayan çocukları izlerken bu karmaşık sorunun nasıl çözüleceğini düşünüyorum. Belki bu çocuklar büyüyecek, kendi çocuklarını buraya oynamaya getirecek ve başka gazeteciler oturup onları izlerken onlar da kendilerine bu soruyu soracak.

Bora Bayraktar, Kudüs


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum