TÜRKİYE'NİN MİLLİ İSTİHBARAT STRATEJİSİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER - Umut Berhan ŞEN

TÜRKİYE'NİN MİLLİ İSTİHBARAT STRATEJİSİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER - Umut Berhan ŞEN
01 Mayıs 2021 - 16:21

‘’Anlaşılması gereken konu; politikayla amaç arasındaki ilişki nedeniyle, aktif politikacının bir durum muhakemesi yaparken, sübjektif etkiler altında kalabileceğidir. Bir istihbarat değerlendiricisi kendisine ait birçok sorunu bulunan deneyimli bir politikacınınkinden çok daha keskin ve açık bir gözle durumları değerlendirebilecektir. Bunu kavrayan bir politikacı, düşlerden uzak, doğru kararlara ulaşabilecektir.’’ Reinhard GEHLEN

    Efsanevi istihbarat subayı GEHLEN’ in bu sözlerini tekrar okumak ve düşünmek, Covid-19 salgınının tüm dünyayı ve ülkemizi tehdit ettiği şu günlerde, her zamankinden daha fazla anlam kazandı. Zira Türkiye’nin Covid-19 sonrası oluşan yeni jeopolitik süreçte karşılaşması muhtemel olan her türlü ulusal güvenlik tehdidine ne kadar hazırlıklı olduğu sorunsalı, ülkemizin ulusal güvenlik istihbaratı üzerine yeni tartışmalar ve değerlendirmeler yapılmasını zorunlu kılmaktadır.

     Türkiye’nin milli güvenliğinin en önemli unsuru olan milli istihbarat stratejisi üzerine yapılan tartışmaların başında, Türkiye’nin ne ölçüde bağımsız bir devlet olarak hareket ettiği ya da ne ölçüde güçlü olduğu sorusu gelmektedir. Bu sorunun cevaplanabilmesi için dünyadaki güçlü gizli servislerin arenasında büyük güçlerin oynadıkları roller ve bundaki değişimleri takip etmemizi sağlayacak bir kavramsal çerçevenin ortaya konması gerekmektedir. Hem henüz yeni sayılan Covid-19 tehdidiyle, hem de çok yönlü ve çok fonksiyonlu iç ve dış terör tehditleriyle mücadele eden bir ülke olarak, bu tür teorik çalışmaları yapmak ve bu sayede oluşturulabilecek güç konfigürasyonuna ve konfigürasyon yönetimine katkı sağlayabilmek, ülkemizdeki resmi uzmanlar, akademisyenler ve stratejistler için bir görev ve misyon haline gelmiştir. Ayrıca, 2010 sonrası Dr. Hakan Fidan’ın Milli İstihbarat Teşkilatı’mızın yeni başkanı olması ulusal güvenlik istihbaratında köklü ve süratli bir paradigma değişikliğine neden olmuştur. Hakan Fidan, henüz 31 yaşında iken hazırladığı yüksek lisans tezinde Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu yeni istihbarat konseptini açıklamıştır. Tezin başlığı, “İstihbarat ve Dış Politika: İngiliz, Amerikan ve Türk İstihbarat Sistemlerinin Mukayesesi” idi. Altı bölümden oluşan bu tez; istihbarat tarihinin, dış politika ve istihbaratın etkileşiminin, İngiliz, ABD ve Türk istihbaratlarının yapısının incelendiği ve son bölümde de istihbaratta çağın gereklerine uygun bir atılım için çeşitli önerilerin sunulduğu 86 sayfalık bir metindi. YÖK Ulusal Tez Merkezinde yer alan tezin özeti ise şu şekildedir:

    ‘’Başarılı bir dış politika için kaliteli ve güçlü bir istihbaratın gerektiği bu tezin ana argümanlarından biridir. İyi istihbarat her zaman için iyi bir dış politikayı garanti etmezken, kötü istihbarat sıkça yanlış politika üretimine sebep olur. O halde iyi bir istihbaratın esasları nelerdir? Nasıl bir istihbarat yapılanması başarılı bir dış politika için gerekli olan istihbaratı üretebilir? Bu sorulan cevaplamak için, istihbaratı diş politikada başarılı bir şekilde kullanan iki ülkenin, Amerika ve İngiltere’nin, istihbarat yapılanmaları incelenmiştir. Bu ülkelerin istihbarat yapılanmalarının nasıl örgütlendiği, koordine edildiği ve denetlendiğinin cevapları aranmış, daha sonra da Türk istihbarat sistemiyle aralarında mukayese yapılmıştır. Sistemlerin kıyaslanmasından elde edilen verilerle de Türk istihbarat sisteminin daha da geliştirilmesi için bazı öneriler sonuçta verilmiştir.’’

     Fidan’ın tezinin özetinden de anlaşılacağı üzere Türkiye büyük bir oyun kurucu olabilmek ve bu ölçüde bir grand strateji geliştirebilmek için; iç ve dış sahada tıpkı MI6, MOSSAD ve CIA operasyonel gücü çok yüksek, oyun kurucu ve denge değiştirici hareketler yapabilen, her türlü hibrit terör organizasyonunu süratle bertaraf edebilen ve savaşın değişen modeline uyum sağlayabilen bir istihbarat teşkilatı oluşturmaya çalışmaktadır. Özellikle 2010 sonrası süreçte tüm bu gelişmeler muazzam bir hız kazanmıştır. 2021 yılı ikinci çeyreği itibariyle, Türkiye için gerekli olan ulusal güvenlik istihbaratının nitelik ve nicelik tartışmaları uzun süredir devam ediyor. Bu tartışmaların her zamankinden fazla olduğu bugünkü süreçte, TRT bir istihbarat dizisini yayınlamaya başladı: TEŞKİLAT.

     Bugüne dek pek çok casusluk filmi çekildi. Bunların önemli bir kısmı fantastik bir kurgu ve senaryoya sahipti. Özellikle 1960’lardan günümüze kadar devam eden James Bond romanının sinemaya uyarlanmış serisi milyonlarca sinema seyircisi tarafından izlendi. Bu filmlerde istihbaratın en önemli dalı olan ‘kontrespiyonaj’ yani karşı casusluk kavramı sinema seyircisine büyülü ve aksiyonun bol olduğu bir kurguyla anlatılmaya çalışıldı. Ancak istihbaratın ağırlıklı olarak bir zekâ analizi faaliyeti olduğu gerçeği göz ardı edildi. Zira James Bond filmlerinde İngiliz istihbarat servisi MI6’in diğer gizli servisler karşı psikolojik üstünlük sağlamak amacıyla tasarlanmış bir senaryo ve kurgu söz konusuydu. Başkarakter James Bond yakışıklı, güçlü, atletik ve çapkın bir karakter olarak daima düşmanlarını mağlup eden bir imaja sahipti. Peki, istihbarat servisleri gerçek hayatta bu tarz bir kurguyla mı çalışırlar? Cevap: Kesinlikle hayır.

    TRT’nin yeni yapımı Teşkilat dizisi, ülkesi için kendi hayatlarından vazgeçip bir uçak kazasında öldü süsü verilerek çok özel bir birimde yer almak için ‘underground’ yöntemiyle özel bir istihbarat üssünde faaliyet yürütmeye başlayan beş istihbarat görevlisinin mücadelesini anlatıyor.  Bu ekibe ise teşkilatın kıdemli isimlerinden Müsteşar yardımcısı Mete Bey karakteri komuta ediyor. Bu ekibin varlığından ve çalışmalarından ise sadece Mit müsteşarı ve Mete Bey karakteri haberdardır. Ekibin çalışmalarına da Mete Bey komuta etmektedir. Ekibin kurulma nedenine gelirsek; Ankara’daki SİHA fabrikasına terör saldırısı düzenlenir. Saldırının yabancı istihbarat servisleri tarafından organize edildiği tespit edilir. Artık Mete Bey ve onun ‘çok gizli underground ekibinin’ amacı saldırının arkasındaki güçleri tespit etmek ve ortadan kaldırmaktır. Ayrıca bu ekip saha operasyonlarının koordine ve konfigüre edilmesinden de sorumludur. Ekip içerisinde çok farklı yetenek ve mesleki becerilerde istihbaratçılar yer almaktadır.(istatistik uzmanı, keskin nişancı ve yakın dövüş uzmanı, istihbarat uzmanı, takip gözetim elemanı vb.) Dizide yansıtılan bu durum, günümüzde savaşın yeni modeli olan hibrit savaş konseptine karşı yine hibrit karakterli multidisipliner istihbarat stratejilerinin devreye sokulduğunun Türk insanına anlatılması açısından oldukça önemlidir. Dolayısıyla TRT’nin yeni dizisi Teşkilat, James Bond filmlerinden veya Türk toplumu tarafından bir dönem ilgiyle izlenen Kurtla Vadisi vb. dizilerden konsept olarak çok farklı, tamamen zeka faaliyetlerine dayalı ve istihbaratın bilimsel metodolojisini ele alan bir yapım olarak öne çıkmaktadır.

    21. yüzyılın başlamasıyla, dünya siyaseti küresel ölçekli ortaya çıkan derin krizlere sahne olmuştur. 11 Eylül ile birlikte küresel sistem bir güvenlik kriziyle yüzleşme zorunda kalmış ve daha sonrasında ise DEAŞ’ın ortaya çıkıp yayılmasıyla da küresel ölçekli güvenlik krizi derinleşerek uluslararası terörizm ulusal ve uluslararası güvenlik için bir numaralı tehdit olarak tanımlanmıştır. Teşkilat dizisinde ise bu konu çok daha karmaşık ve hibrit bir tehdit olarak lanse ediliyor.  Dizinin henüz ilk bölümünde ‘Şirket’ adı verilen uluslar arası bir masa ve masa etrafında Çin, Suudi Arabistan, Almanya ve Fransa’yı temsilen silah tüccarları, ilaç sektöründeki farmakoloji mafyaları ve gizli servislerin perde arkasında yönettiği, uluslar arası arenada dev tekeller haline gelmiş sözde işadamları gizli bir toplantı yapıyorlar. Özellikle masanın gizemli lideri Çinli masa üyesine Çin’in Afrika’daki yayılmacı faaliyetleri hakkında direktifler veriyor. Ayrıca ilaç ve sağlık sektörünün de çeşitli yapay salgınlarla manipüle edilmesi hakkında masa üyelerine talimat veriliyor. Dolayısıyla Türkiye’ye yönelik çok uluslu ve hibrit bir güvenlik tehdidi olduğu algısı Teşkilat dizisinin ilk bölümünde açıkça kendini gösteriyor.

    Dizide dikkat çeken bir diğer önemli husus; MİT’in SİHA’ları çok etkin biçimde kullanabilmesi ve bunlarla eşgüdümlü olarak muazzam bir sinyal-uydu istihbarat ağıyla terör örgütlerine nokta operasyonlar düzenlemesi ve bunun ekranda başarılı bir kurguyla yansıtılmasıdır. Ayrıca MİT’in kurum içi güvenlik ve tahkikat konularına hem kurum dışı temaslar hem de kendi mensupları açısından oldukça özel bir önem verdiği dizinin ilk bölümündeki bazı sahnelerde açıkça dile getiriliyor. Bu duruma örnek olarak Mete Bey karakterinin kendi yetiştirdiği genç istihbaratçı Serdar’a verdiği öğüt ise dizilerde görmeye pek alışkın olmadığımız türden ve oldukça sıra dışı bir ifade: ” İyi bir istihbaratçı normal bir muayenede bile akıl hastanesine yatacak kadar paranoyak olan biridir.”

    Başarılı bir iç ve dış güvenlik organizasyonu için, kaliteli ve güçlü bir istihbaratın gerektiği yaşadığımız çağın en büyük realitesidir. Yani, iyi istihbarat faaliyeti her zaman için iyi bir dış politikaya yol açmazken, kötü istihbarat pek çok kez, yanlış ve hatalı dış politika üretimine sebep olur. Dolayısıyla, 21. yüzyılda ülkemizin kurgulaması gereken ulusal güvenlik istihbaratı için öncelikle şu soruları sormamız gerekiyor:

1-Güçlü bir istihbarat servisinin esasları nelerdir?

2-Nasıl bir istihbarat yapılanması başarılı bir dış politika için gerekli olan istihbaratı üretebilir?

   Bu soruları cevaplamak için, 21. yüzyılın sosyolojik, ekonomik, jeopolitik, biyolojik ve astropolitik gerçeklerini kavramamız gerekmektedir.

     21. yüzyılda ulusal güvenlik istihbaratı üzerine değerlendirmede bulunmadan önce, bir güvenlik bilimi olan istihbaratın tanımını yapmak istiyorum: İstihbarat, çok çeşitli kumanda kademelerinde toplanan ve analiz edilen karmaşık bir faaliyetler bütünüdür. İstihbarat bilgileri, devletin en üst icra makamı olan hükümetlere sunulmak üzere toplanmış ve çözümlenmiş takip-izleme-gözetim ve taktik içerikli işlenmiş bilgilerden oluşur. Her türlü kaynaktan elde edilen ham bilgi ilişkisiz gibi görünen parçalardan oluşan, çelişkili, güvenilmez, yanıltıcı veya yanlış olabilir. İstihbarat ise birleştirilmiş, değerlendirilmiş, çözümlenmiş, yorumlanmış ve ayıklanmış nitelikte bir bilgidir. Bu noktada istihbarat çarkı devreye girer. İstihbarat çarkı 4 unsurdan oluşur:

1- İstihbarat ihtiyaçlarının tespiti ve yönlendirilmesi

2-Haberlerin toplanması

3-Haberlerin işlenmesi (değerlendirilmesi, analiz ve etüt edilmesi)

4-İstihbaratın yayımı ve kullanılması

     Bu çarkın sağlıklı ve sorunsuz işlemesi sayesinde tamamlanmış bir istihbarat faaliyeti, istihbarat çarkının sonuç ürünüdür ve devletin icra makamına sunulmaya da hazır olmuş demektir. Teşkilat dizisinde anlatılan Mete Bey adlı karakterin oluşturduğu çok gizli özel ekip, yukarıda ifade ettiğim istihbarat realiteleri doğrultusunda görev yapması tasarlanan bir oluşum olarak dizinin kurgusunun ana omurgasını oluşturmaktadır. Dolayısıyla Teşkilat dizisini henüz ilk iki bölümde başarılı ve orijinal kılan özelliği de rasyonel bir düzleme oturmasıdır.

   Bilginin en büyük güç olduğu çağımızda yeni küresel sistem; siyasi, ekonomik, askeri, diplomatik ve siber araçların aynı anda kullanılabildiği, farklı nitelik ve niceliğe sahip tehditlerin etkileşimle hareket edebildiği bir yapılanmaya dönüşmüştür. Tehditlerin sınıflandırılmasının zorlaştığı, küresel ve bölgesel dinamiklerin çok hızlı değişim gösterdiği bu dönemde ülkemiz de jeopolitik ve jeostratejik konumu sebebiyle çok boyutlu ve çeşitli tehditlerle karşı karşıya kalmaktadır.

    Günümüzde başta ABD olmak üzere batı ülkeleri ve dolayısıyla Türkiye, soğuk savaşın başlarında karşılaştığına benzer şekilde, yeni düşmanlarını hedefleyen planlar geliştirmek için gerekli istihbarat eksiğini duymaktadır. Mesela Pentagon, 1950’lerde ve 1960’larda tıpkı SSCB’de olduğu gibi, 1990’da Irak’ın nükleer silah sistemleriyle ilgili stratejik istihbarat açıklarıyla karşılaşmıştır. Bugün aynı ihtiyatı Afrika ve Asya kıtasında duymaktadır. Kuşkusuz, dünyanın en büyük, etkili ve güçlü istihbarat yapılanmasına sahip olan ABD bile politika, askeri teknolojiler ve dijital organizasyon alanlarındaki küresel rakipleri hakkında bazı temel bilgi eksiklikleri içindedir. Dolayısıyla, 21. yüzyılda dünya dengelerini yöneten büyük güçlerin olduğu kadar, gelişmekte olan bölgesel aktörlerin güvenlik ve istihbarat teşkilatlarının da yapısal açıdan ve organizasyon açısından bazı eksiklikler içerisinde olması olağan bir durumdur.

    Türkiye’de istihbarat teşkilatının ‘Grand’ stratejisinin en önemli görevi, ulusal güvenlik istihbaratının sağlıklı bir biçimde sağlanması ve milli güvenlik siyaset belgesinde formüle edilen milli hedeflere ulaşmak için; Türkiye’ ye karşı yürütülen Kontr-Espiyonaj (karşı istihbarat) faaliyetlerini sürdüren yabancı gizli servislere karşı, önleyici-türevsel bir istihbarat yaklaşımıyla karşı koyabilmektir. Bugünkü bölgesel, küresel ve sosyo-ekonomik koşullarda, Milli İstihbarat Teşkilatı, Türk toplumunu huzur, barış ve güven içinde bir arada tutmanın vazgeçilmez bir aracı haline gelmiştir. Bu görev ve misyonunu en güçlü ve istikrarlı şekilde devam ettirmek için yeni bir Post-İstihbarat stratejisine ihtiyaç duyulmaktadır. Postmodern dünya sosyal düzeninin mutasyon yaşadığı bu yeni evrede, Türkiye milli istihbarat stratejisinin ana hatları, Türk ve dünya tarihindeki bazı kırılma noktalarına, askeri strateji ile bir analoji yapılarak pratik ve somut biçimde belirlenebilir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, günümüz Türkiye ve dünya jeopolitiğinde güncellenen ve belirlenen versiyonuyla, ‘İç ve Dış Güvenlik Esasları’ ve ‘Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ ne göre yeni bir milli istihbarat direktörlüğü sistemi oluşturmak durumundadır. . Önermiş olduğum, Milli İstihbarat Direktörlüğü Sistemi, ülkemizdeki tüm istihbarat kuruluşlarının stratejik ve yönetimsel liderliğini, genel güç konfigürasyonunu ve aynı zamanda oluşturulması gereken Milli İstihbarat Programı’nın yöneticiliği ile gözlemciliğini yapma misyonunu yürütebilir. Zira Covid-19 salgını göstermiştir ki, çok yakında su yüzüne çıkacak olan yenidünya dengelerinde sürprizler ve ezber bozan gelişmeler her zamankinden daha fazla olacaktır.

    Geçtiğimiz günlerde Milli İstihbarat Teşkilatı 2020 yılı faaliyet raporu kamuoyuna açıklandı. Raporda MİT’in sürekli yeni taktikler geliştiren ve oyun değiştirici veri üreten bir teşkilat olma hedefini koruduğu vurgulanmaktadır. Türkiye’nin çok boyutlu tehditlerle karşı karşıya kaldığının altının çizildiği raporda “Ülkelerin siyasi, ekonomik, sosyal sistemlerinin sınandığına, bölgesel ve küresel ittifakların değişimler geçirdiğine, tehditlerin nicelik ve nitelik itibariyle çeşitlenerek etkisini artırdığına şahit olduğumuz günlerden geçmekteyiz. Teşkilatımız, özellikle koronavirüs salgını gölgesinde geçen 2020 yılında uluslararası sistemde yaşanan dönüşüme ve kendini farklı şekillerde üreten tehditlere karşı devletimizin millî çıkarları doğrultusunda yurt içinde ve yurt dışında başarılı çalışmalara imza atmaktadır” ifadeleri artık değişen dünyanın yeni güvenlik anlayışının MİT tarafından çok iyi etüt edildiğini ortaya koymaktadır. Kuşkusuz yaşanılan bu yeni dönemde, Türk istihbaratının yeni güvenlik anlayışının TRT’de yeni ve özgün bir yapımla Türk halkına aktarılması, özellikle medya kanalıyla Türkiye Cumhuriyeti Devlet’ine karşı girişilen psikolojik algı operasyonlarına karşı darbe vurulması açısından somut ve başarılı bir adım olmuştur.

Umut Berhan ŞE– SASAM Uzmanı [email protected]
Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi – SASAM

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum