Türkistan’da Enver Paşa'nın Umûmî Muhâberât Müdürü Mücâhid - Edîp

ALİ BADEMCİ: Türkistan’da Enver Paşa’nn Umûmî Muhâberât Müdürü Mücâhid-Edîp MİRZA PİRNEFES YAHUT MOLLA NÂFİZ (NÂFİZ TÜRKER)

Türkistan’da Enver Paşa'nın Umûmî Muhâberât Müdürü Mücâhid - Edîp
01 Ocak 1970 - 02:00 - Güncelleme: 04 Ağustos 2020 - 18:54

Türkistan’da Enver Paşa’nn Umûmî Muhâberât Müdürü

Mücâhid-Edîp
MİRZA PİRNEFES YAHUT MOLLA NÂFİZ
(NÂFİZ TÜRKER)
 
Türkiye’de tanıdığımız adıyle Nâfiz Türker Bey;Osmanlı Orduları Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın,Türkistan’da Sovyet Ruslar’a karşı mücâdele hâlinde olan Türkistan Basmacıları-Korbaşılar veyâ mücâhidlere katıldığı tarih olan 22.kasım.1921 tarihinden 4.ağustos.1922 tarihinde şehâdetine kadar yanı başında bulunan,kanlı gömleklerini toplayan ve şehâdetinden sonra,Hacı Sâmi Kuşçubaşı ile beraber çalışıp 21.mayıs.1922 günü önce Afganistan’a oradan da İran üzerinden Türkiye’ye sığınan 30 kadar karargah mensubundan biridir.Türkiye’ye ilticâ târihlerinin 23.ekim.1923 olduğu düşünülürse demek aradaki zamanı Afganistan ve Meşhed yolunda geçirmişlerdir.Nafiz Bey bu târihten itibaren Ankara,Yozgat, Kars ve çoğunluk olarak Tarsus’da ömrünü tamamlamıştır.Nafiz Bey gerçekten çalışkan, cesur, dürüst, bilgili ve edip bir kişi olarak gerek bizler tarafından yeterince tanınmamıştır.Sâdece bir mücâdele adamı olarak değil bilgi, belge ve kültüründen zamanında faydalanılamamıştır.Türkiye’de hemşehrileri arasında Z.Velidi Togan, Abdülkadir İnan gibi Türk tarihi ve Türkloji alanlarında daha sonraları dev şahsiyetler olmuş kişilerle görüşmüş ve fikir alış verişinde bulunmuştur.
 
Buhara Reisicumhur’u Osman Hocaoğlu’nun da iyi dostu idi.50 yıl Türkiye’de sâdece yazmış,okumuş, yanın da getirdiği yüzlerce belgeyi ancak bu zamandan sonra,yani Türkiye’ye gelişinden tam 85 sene sonra değerlendirme imkânını bulmuştur.Tabii ki, bir kısım yayını görmeden de Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.
 
Türkistan’da Enver Paşa adlı eserimizin 1.cildini gördüğü zaman çok mutlu olmuştu, ama,kendileri için asıl önemli olan Korbaşılar 2 idi.Vefâtından birkaç gün sonra da o günlerin milliyetçilerinin yayın organı olan Orta Doğu Gazetesi’nde “Türkistan Mücâhidi Mirza Pir Nefes’i Kaybettik” başlıklı bir yazı yazmıştım.Rusça,Farsça,biraz Arapça,Orduca, bütün lehçeleri ile birlikte Türkçe okuma ve yazması gaayed mükemmeldi.Açiz kişiliğimin düşünce hayatının sahibi olan o mümtaz şahsiyeti bu dergi sütünlarında tarihe mal ederken, onun bana yazdırdığı,bizzat kendinin belgeler ve krokilerle zenginleştirerek kaleme aldığı ve 1960’lı yıllarda bir mahalli gazetede yayımladığı 3 ayrı hatırat nüshası üzerinde çalışmakta yım. Fayda getireceğine inanırsam neşredeceğim.
 
Türkiye’de tanıdığımız adıyle Nafiz Türker’in,adının başındaki”Mirza” bilindiği gibi “Efendi”demektir,”Efendi”ise tıpkı bizdeki gibi okuyup yazması olan kişilere verilen ünvandır.”Pirnefes” olgun kişi anlamında olup,”Molla” ise “Âlim” demektir.Nâfiz Bey bu ünvanlardan sıyrılmış Türkiye’deki hayatında aynı özellikleri taşıyan mümtaz bir kişiliğe sahipti.Molla Nafiz 1892 yılında Buhâra yakınlarında bir Türkmen bölgesi olan Cilligöl kasabasında doğmuştur.Bu zamanda Buhara yarı müstakil durumdaydı.Özellikle 1905 Rus İnkılâbından sonra Rusya Türkleri’ n i n kültür sahasındaki faaliyetleri Buhâra Bölgesi’ni de tesiri altına almıştı.Bu sebeble Pirnefes Buhara mekteplerinde yeni eğitim programı okudu.O artık Gaspıralı okulu mezunu ve bir Genç Buhâra’lı yani Cedidî idi.Bu zamânda Türkiye’de Genç Türkler,Hıyve’de Genç Hıyveliler gibi Buhâra’da Genç Buhâralılar deyimleri bizdeki gibi eski düzene karşı olan yenileşme fikrinden istiklâl ve milliyet düşüncesi ve fikir hareketlerini ihtiva ediyordu.Direkt Rus idaresi altında bulunan, Buhara ve Hıyve toprakları dışındaki,” Vilâyetler” diye adlandırılan diğer bölgelerde Cedidîlik daha revaçtaydı.Çünkü buralarda 50 yıla yakın bir zamandan beri İslâmiyete dayanan mutlakiyet rejimi yoktu. Taşkend ve Semerkand’da birçok yeni okul mevcud ulup bunların başında da o zamanın en önemli aydını ve fikir adamı milliyetçi görüşleri ile tanınan Münevver Kaari bulunuyordu.İşte molla Nafiz bu okulların ilk meyveleri idi.
 
Molla Nafiz Enver Paşa’ya iltihak ettiği zaman yeni usulde eğitimini tamamlamıştı.Ayrıca Rusya’nın,Kafkas Cephesi’nde esir alıp Sibirya’ya götürüp de Buhâra’ya kaçıp gelen Osmanlı Zabitleri ile birlikte halk kurslarında öğretmenlik de yapmıştır.O zamanki Buhâra’da yeni usülde eğitim görenlere halk tarafından iyi gözle bakılmıyordu.Aslında yeni usülde eğitim görenlerin hepsi vatansever insanlardı. Enver Paşa Türkistan’a gelmeden önce, eylül 1920’de Buhâra Emiri Âlim Han devrilmiş ve Cumhuriyet ilan eden Cedidîler Emir’i devirirken Sovyetlerden de hakıyyle yardım görmüşlerdi.İşte biraz da bu yüzden tabii olarak halk emir taraftarı olan “Kadimîler” ve Cumhuriyet Hükümeti taraflısı olan “Cedidiler” diye ikiye bölünmüştü. Aslında Cumhuriyetçiler arasında Feyzullah Hoca’nın dışındakilerin tamamı milliyetçi kişilerdi.9.aralık.1921’de Osman Hoca Cumhurresi seçilmişti.Bu sırada Enver Paşa mücahitler arasında bulunuyordu.Daha evvel İstanbul’da bulunmuş olan Hocaoğlu yanılmıyorsam Enver Paşa ile de tanışmıştı. Buhâra İhtilâli Bolşevikler’in yardımıyla başarıldığı için bir taraftan onlara olan borç ödenermezken bir taraftan da Emircilerin husumeti dolayısıyla 1922 başından itibaren Hükümet mensupları Doğu Buhara’ya geçerek Enver Paşa’ya iltihak ettiler.Böylece Buhara halkı fiilen ikiye ayrılıyor hatta yer yer kendi aralarında çatışmalar bile oluyordu.
 
İşte böyle karışık ve kötü bir durumda Molla Nafiz milliyetçi bir cedidî olarak âilesini de etkilemiş ve Cilligöl mıntıkasındaki Türkmenleri özellikle Sovyetlere karşı teşkilatlandırmış olan dayısı korbaşı Abdülhakim Beğ’in sağ kolu olmuştu.İşte Enver Paşa’nın ilk katıldığı mücahid birliği bunlardı. ile .Molla Nafiz yukarıda tarihini verdiğimiz bugünden itibaren şehadetine kadar Enver Paşa’nın en yakınında bulunmuş,yanından hiç ayrılmamış bilgi ve kültürü ile Paşan’nın en yakın müşâviri ve Muhâberât Müdürü olmuştur.Lisan ve Lehçe bilgisi sayesinde Enver Paşa karargahının hâkimiyetini ele almmştır. Aynı gün şehid olan Enver Paşa,Devletmend Bek ve Türkiyeli Osman Efendi onların kolları arasında Çegan Tepesi’ndeki ceviz ağacının dibine defnedilmişlerdir.
 
Molla Nafiz Enver Paşa’dan sonra Hacı Sami ile de çalışmış ve birçok kişinin aksine onunla aralarında en ufak bir niza çıkmamıştır.Bölgelerinde öyle bir teşkilat kurmuşlardır ki aralarında Destan Bek gibi Kazak asıllı önderlerden,Lakay (1) ve Tacik(2) asıllı mücahidlere kadar her kabile mensubu barınabilmiştir.(1).Nâfiz Bey tuttuğu günlük notlar, çizdiği milli mücadele krokileri ile her şeyi zaptetmiş ve Türkiye’ye ulaştırmış tek insandır. Onun Fergana önderlerinden Şir Muhammed Bek ve özellikle Semerkand Korbaşılarından Mamur Niyazi ve Türeb Bek gibi mücahitlerle münâsebetleri gaayed iyidir..Hâsılı Türkistan’da Enver Paşa mücâdelesini kesintisiz takip eden tek şahsiyet odur.Bir misal olmak üzere hâtıraları yayımlanmış olan yaver Bartınlı Muhiddin ve çok kiymetli birt eser vermiş olan Abdullah Recep Baysun karargâhta çalışmadıkları gibi Paşanın yanında fazla bulunmamışlardır.Bu bakımdan Nâfiz Bey’in bildikleri ve yaşadıkları herkesten önemlidir.
 
Nâfiz Bey’ın Türkiye’ye kabülünde de fazla zorluk çıkmamıştır. Berâber geldiği dâvâ arkadaşları ve sonradan gelen Zeki Velidi(3),Abdülkadir İnan(4) ve Osman Hoca gibi şahsiyetlerle kesintisiz bir ilişkisi olmuştur. Türkistan’dan beraber geldikleri Devran Bey ve Türkistan’dan döndükten sonra tekrar orduya kabul edilen Türk Zabiti Nafî Bey ile (Yarbay Nafi 1938 de Sarıkamış’ta Yarbay)ölünceye kadar dostluğu sürmüştür. Fakat Nâfiz Bey fazla öne çıkmayan biraz da mahcup bir karektere sahip olduğu geri duran kişiliği ile kendini edebiyata ve hâtıralarına vermiştir.1733-1790 yılları arasında yaşamış bir Türkmen şâirinin 620 sayfa kadar olan şiirlerinden bana çok bahsetmesine rağmen bu çalışmaları elde edilememiştir.
 
Molla Nâfiz kendi ailesinden Türkiye’ye yalnız gelmiş, fakat Türkistan’da bir evlilik yapmış,eşi ve tek evladı, oğlu orada kalmıştır.Türkiye’ye geldiklerinde ilk ayak bastıkları toprak Doğubeyazıd’dır ve buradan Ankara’ya gelmişlerdir.Molla Nâfiz burada Yozgat Yerköyde DDY’ye amele olarak alınmış ve kısa zamanda eğitimli olması dolayısiyle kısım şefliğine kadar yükselmiştir.1925 yılında Yozgatlı Âbide Hanım adlı bir hanımla evlenmiş ve bu evlilikten Fatma Zehra(1926-ölü),Türkan(1928-Öğretmen)Yılmaz (1933-Ziraat Müh.Amerika),Yıldız(1938 Edebiyat Öğretmeni), Yıldırım (1941-Korgeneral) olmak üzere 5 çocuğu olmuştur.Daha sonra DDY’de Sarıkamış’ta kısım şefliğine tayin edilmiştir..Nâfiz Bey’in 1937’de eşi Abide Hanım ölmüş, Pozantı’da DDY.’de kısım şefliği yaptığı bu sıralarda burada İsparta’lı Fatma Hanım ile 1937 de bir evlilik daha yapmıştır.Yıldız ve Yıldırım bu evlilikten olması lâzımdır.
 
Nafiz Bey 1940’ larda hâlâ Sarıkamış’tadır.Hangi sebebten pek bilemiyoruz ama burada işine son verilmiş, üstad Adana’ya gelerek 4 yıl Hatay Kırıkhan’da inşaat taşaraonluğu yapmıştır..Bu sırada 1944 Turancılk Dâvâsı tutuklamalarında Zeki Velidi Bey mekanın polis aramasında burada mektupları bulunmuş ve üstad Turancı ve Irkçı diye tutuklanarak Kars’ta 9 ay tutuklu kalmıştır.Dâvâ sonunda diğer Turancılık sanıkları gibi beraat etrmiştir.Tutuklu bulunduğu zaman içinde son eşi çocukları ile birlikte Isparta’da ailesinin yanında kalmış,bu fedakâr hanım daha evvelki eşlerinden olan cocuklara da hem annelik hem de babalık yapmıştır.Üstad tutukluluğun moral yıkıntısını son eşinin âilesinin yanında yani Isparta’da onarmıştır.
 
Nâfiz Bey Turancılık dâvâsından sonra G.Antep Belediyesi’ne Fen memuru olarak girmiş daha sonra ise 1950’li yıllarda Tarsus Devle Su İşleri’nde işe başlayarak emekli olmuş ve hayatının sonuna kadar burada yaşamıştır.. Sonraki yıllarda Adana’ya yerleştirilen Özbekler’e her bakımdan yardımcı olmuş,kendi kuşağı olan ve Adana’da bulunan Şir Muhammed ve Nur Muhammed Bek’ lerle yakın olmuş onların da normal hayata intibaki için elinden geleni yapmıştır.Birçok Türkistanlı’nın iş güç sahibi olmasını sağlamıştır.O yıllarda DSİ.ye çalışmak için başvuran birçok Özbeğin iş sahibi olmasında dahli olduğunu tahmin ediyorum.
 
Üstâdın Türkistan’da kalan eşi Sovetler’in 1930’lu cehennem yıllarında Hakk’ın rahmetine kavuşmuş, Babakul adlı oğlu ise güçlükle canını Afganistan’a atmıştır.Nafiz Bey 1941’de Afganistan’a giderek oğlunu ziyâret etmiş,onu Türkiye’ye getirmek istemişse de Babakul amca kızı evlenerek burada kalmıştır.1970’li yıllarda bir daha Afganistan’a giderek oğlu ve gelinini Türkiye’ye getirmek istemiş oğlu”vatan toprağından ayrılamıyacağını” bildirince yakın akrabadan 43 yaşlarındaki Mehmet Kul Tahir’i getirmiş ve burada evlendirmiştir.
 
Bu satırların yazarı üsdadı 1970’li yıllarda tanımıştır.Ömrümde tanımakda geç kaldığım en önemli hadise kesinlikle Üstadı tanımaktır.Basmacılar üzerine yapığım çalışmalar için evine ilk davetimde elinde ne varsa bana verdi.O zaman şimdiki vesait imkanı olmadığı için aldığım emânetleri kendi evime zor taşıdım.Onun arşivi üzerinde yıllarca çalıştım.Verdiği her şey birinci el kaynak mâhiyetinde idi..Yukarıda da bahsini ettiğim gibi 1960’lı yıllarda Tarsus’ta bir mahalli gazetede neşrettiği hatırâları,ayrıca kendi el yazması hatırâları,kendine ait bir kitap müsveddesi,belgeler,mektuplar,krokiler benim kütüphanemdedir...Bunların çoğunu Korbaşılar’ın 2.cildinde neşrettim.Ancak üzerinden zaman geçince ve bu konudaki cehaletimizin gittiği ölçüde, hatıraların çok kiymet taşıdığını da sonraları öğrendim.
 
Üstadın dört yıl çok yakında bulundum.Haftada bir veya birkaç gün ziyaretine giderek görüşmeler yapıp notlar tuttum.Bunları Korbaşılar 2’nin önsözünde anlatmışımdır.Yalnız eğer üsdad 1975’de Hakkın rahmetine kavuşmayıp 1980’lere kadar yaşasaydı belki hapishâne arkadaşı olabilecek ve kendileri de 2.bir Turancılık Dâvâsı yaşayacaklardı.Çünkü benim o yıllarda Tarsus’a gidip gelmelerim izlenmş ve 1980 12 Eylül MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Dâvâsı sorgulamalarında ETKO(Esir Türkleri Kurtuluş Ordusu) sorumlusu oluvermişizdir ki, Tarsus bu saçma ordunun merkez karargâhı olarak herhâlde bu yüzden seçilmiş olmalıdır.
 
27.mayıs.1975(5)günü 83 yaşında Tanrı’ya kavuşan fikir ve dâvâ adamı,mücâhit,müellif,edip Molla Nâfiz ,Mirza Pirnefes,Nafiz Türker’e Allah’tan rahmet diliyorum.Mekânı cennet olsun,ezeli ve ebedi dostlarıyle birlikte O’nu “Enver Paşa”sına bağışlasın ve yanından ayırmasın.Ben şahsen her zaman onun izindeyim.Mübârek kabirleri Tarsus Eshabülkehf yolu üzerinde özel bir mezarlıktadır.
 
Ali Bademci, Adana 01/12/2000

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum