İnsan, Kâinat ve Allah - Muhsin BOZKURT

İnsan, Kâinat ve Allah - Muhsin BOZKURT
29 Ağustos 2022 - 18:00

    Kâinatın / tüm âlemler ve evrenin miftahı / anahtarı, açarı; insanın elindedir.

     Âlemin kapıları açık ise de, manen / anlam bakımından kapalıdır.

     Kitap sayfalarının; okuma bilmeyene, manen bir şey ifade etmediği gibi.

     Allah; bütün o kapıları ve kenzi mahfîyi / gizli hazineleri / tabiatın sır olan gizemlerini açan;

     Ene / ben, benlik ve ego namı / adında bir miftahı / anahtarı, insanın eline vermiştir.

     Fakat, o ene de kapısı kapalı bir bilmece ve muammadır.

     Bunun kapısı açılırsa, kâinatın  da kapıları açılır. Mahiyet ve içyüzü anlaşılır.

     Evet, Allah insana bir benlik, bir nevi / bir çeşit hürriyet vermiştir ki;

     Cenabı Hakkın her zaman, her yerde, her mahlûka ihtiyaçlarını vermesi,

     Onu terbiye etmesi ve idaresi altında bulundurması demek olan rububiyetine ait evsafı / vasıf

     Ve nitelikleri bilmek için; insan, o mevhum / vehmî ve hayal ürünü olan

     Farazî / var sayılan eneyi / benliği, bir vahid-i kıyasî, yani ölçü birimi yapsın.

     Mahiyet-i beşerde / insanın yaratılış gayesi ve özelliğinde pek ince bir ip,

     İnsanın vücudunda şuurlu bir kıl, kitap misal insan şahsiyetinde bir elif kıymetinde

     Ve miktarında olan enenin / benliğin iki vechi / yönü vardır.

     Biri, hayra bakar. Bu vecihle yalnız kabili feyizdir. Bilgi, ilim, irfan edinme yeteneğine sahiptir.

     Fakat bunda fail / yapan değildir. Diğer vechi / yönü ise, şerre / kötülüğe bakar.

     Bu vecihle kendisini fail / fiili işleyen, yapan, tesir eden bilir.

     Ene’nin mahiyeti mevhume / vehmîdir. Rububiyeti / idaresi hayalîdir.

     Vücudu bir şeyi hamil / taşıyıcı olamaz. Ancak, sıcaklık ölçen termometre gibi,

     Kendileri bir şey meydana getirmezler, var olan durumu gösterirler.

     Vacibü’l-Vücud’un / varlığı olmazsa olmaz olan Allah’ın rububiyetine ait, her şeyi kuşatan,

     Sonsuz mükemmel sıfat ve vasıflarını bilmek için, bir mizan / terazi görevini yerine getirir.

     Eğer insan, benliğine mizan ve ölçek nazarıyla bakarsa,

     Kâinattan zihnine akıp gelen afakî / dışa dönük malûmatı

     Kendi malûmatıyla, tasarrufat ve İlâhî sıfatları da

     Kendi sıfatlarıyla tasdik eder. İnsan;

     Görmesinden Allah’ın Basîr olduğuna, duymasından Allah’ın Semî’ ismine,

     Konuşmasından Allah’ın Mütekellim olduğuna geçerek;

     Yine insanda zuhur edenleri; merciine / merkez ve kaynağına iade eder.

     Ve bu sayede “Kad eflaha men zekkâha.” /

     “Nefsini günahlardan arındıran kurtuluşa ermiştir.” (Şems: 9)

     Âyetinde geçen “men” / “o kimse ki” şümulüne / kapsamına dâhil olarak,

     Hakkıyla emaneti ifa etmiş olur.

     Fakat kendisine müstakil / bağımsız nazarıyla bakmakla,

     Kendisini malik itikat ederse, “Ve kad habe men dessâha.” /

     “Nefsini günaha daldıran da hüsrana düşmüştür.” (Şems: 10)

     Âyetinin şümulüne / kapsamına dahil olmakla, emanete hıyanet etmiş olur.

     Zira, semavat / sema ve gökler ve arzın / yerin hamlinden / yüklenmesinden

     Korkarak imtina ettikleri / çekindikleri cihet, enenin / benliğin bu cihetidir.

     Çünkü, dalâletler / Hak yoldan sapmalar, şirkler / Allah’a ortak koşmalar,

     Şerler / kötülükler bu cihetten doğarlar.

     Eğer vaktiyle o enenin şiddetli bir terbiye ile başı kırılmaz ise büyür,

     İnsanın vücudunu yutar.

     Eğer, milletin de enaniyeti / benliği inzimam ederse / eklenirse,

     Sâniin / sanatla yaratan Allah’ın emrine karşı mübarezeye / çatışmaya çıkar,

     Tam manasıyla bir şeytan olur. Sonra, halkı da kendisine kıyas eder.

     Esbabı / sebepleri de o kıyasa dahil eder. Büyük bir şirke düşer.

Kocaeli Aydınlar Ocağı: KAO

http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum