Türk - İslâm Medeniyeti Dirilirken - Ahmet Arvasi

Türk - İslâm Medeniyeti Dirilirken - Ahmet Arvasi
23 Eylül 2019 - 20:10

Türk - İslâm Medeniyeti Dirilirken - Ahmet Arvasi

Bizim medeniyetimizde, ''ilim, sanat ve din'' bir ''bütün'' teşkil eder. Gerçi bütün medeniyetlerde, bu üç gayret bir arada müesseseleşmiş bulunmaktadır. Lakin, bizim medeniyetimizde müşahede ettiğimiz biçimde, bir ilim, sanat ve din ahengi kurulamamıştır. Türk-İslam Medeniyeti, 17. asra kadar, bu konuda göz kamaştırıcı örneklerle doludur.

Bir Süleymaniye'yi düşünün, orada ''hendesenin zaferi'' ile birlikte ''estetiğin zaferini'' ve ''din zaferini'' bir arada ve muhteşem bir terkib içinde yakalayacaksınız. Gerçekten Mimar Sinan, yalnız ''Taşı işleyen bir şair'' değildir, o, hendesenin sınırlarını bilen, akustiğin esrarını çözen ve fiziğin kanunlarını yaşayan bir ilim adamı ve büyük bir aşk biçiminde taşıyan ve objektif âleme işleyen bir ''iman adamı''dır.

Biz, Mimar Sinan'ı örnek verdik. Siz, başkalarını da düşünebilirsiniz. Gerçekten de onu, bizim medeniyetimizin mimari dalında ulaştığı bu terkibi, Fuzuli ''Su Kasidesini'' yazarken, Itri ''Tekbiri'' bestelerken ortaya koymuşlardır.Üstelik bu terkibi, yalnız ''havasımız'' değil, ''halkımız'' da hayran kalınacak bir seviyede başarmış, bilfarz bağrında Derviş Yunus'u çıkarmış, onun şiirleri ile ortaya koyduğu terkibi hayranlıkla dinlemiş, koca ''Divânı''nı ezberlemiş ve asırlarca, bir mukaddes emanet gibi muhafaza etmiştir. Kaldı ki okuma yazmayı bile bilmeyen ''analarımızın'' örgülerinde, kilimlerinde, halılarında ve nakışlarında yukarıda sözünü ettiğimiz ''ulvî terkibin'' en sade ve en güzel örneklerini bulabilirsiniz.

Bizim gerçekten muhteşem bir medeniyetimiz vardı. Bütün tahribata rağmen, henüz mühim bir kısmı şöyle böyle ayakta duran, bir kısmı müzelere sığınan, yahut ninelerimizin sandıklarına gizlenen bir kısmı gözlerden ve gönüllerden kaçırılan kitaplıkların depolarına sığınan bu ''ecdat mirası'' tamamı ile yok olmamıştır. Hatta muhtaç olduğu iklimi bulduğu zaman yeniden filizlenebileceğini de hissettirmektedir.

Bakalım, şimdi kozmopolit ve yabancı bir terkibe zorlanan nesiller, yeniden bizim kültür ve medeniyetimizin ''ana caddesini'' bulabilecekler mi? Yollarının üstüne yığılmış ''molozları'' kaldırabilecekler mi? Sapık yolları ve kolları terk ederek, buldozerlerle yeniden Türk-İslam kültür ve medeniyetinin ''ana caddesini'' açabilecekler mi? Bu konuda onlara kimler, hangi müesseselere yardım edecek?

Ben, Türk-İslam Ülkücüleri'nde bu iradeyi, bu azmi ve bu imanı buluyorum. Allah'ın izni ile bütün engellemelere, bütün ''iç'' ve ''dış'' düşmanlıklara rağmen, onlar mutlaka başarılı olacaklardır. Ancak, bu konuda başarıya ulaşmanın en kestirme yolu, onların, kendi kabiliyeti ve ihtisas sahalarını isabetle tayin ederek, sağlam bir iş bölümü yapmaları, binlerce yıllık tarihi mirasımızı öğrenmek için kahredici bir çalışma temposuna girmeleri, bilhassa Selçuklu ve Osmanlı kültür ve medeniyet mirasını, bütün incelikleri ile kavramak üzere, gerekli formasyona ulaşmaları ve eserlerini, bu tecrübenin ışığında ve '' muasır gelişmeleri'' de tanıyarak vermeleridir. Yani biz, haysiyetli, şahsiyetli ve orijinal bir terkip içinde, verilmiş yeni eserler ve üstadlar bekletmekteyiz. Bu, Türk-İslam kültür ve medeniyetinin ''yeniden diriliş hamlesine'' girmesi demektir.

Türk-İslam Ülkücüsü, gerek tefekkürde, gerek güzel sanatlarda ülkemizi saran ''yozlaşmanın'' ve ''yabancılaşmanın'' kesin olarak bertaraf edilmesi için, Türk-İslam Medeniyeti'nin yeniden keşfedeceği temelleri üzerinde, ''asrı hayran bırakacak'' eserler vermeli ve bunu sergilemelidir. Mimaride, musikide, resimde, kısaca bütün ''güzel sanat dallarında'', orijinal ve farklı olduğunu, ecdadı gibi ispat etmelidir...

S. Ahmet ARVASİ - Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum