Turgut Uyar (1927-1985)

Turgut Uyar (1927-1985)
31 Mart 2020 - 23:07 - Güncelleme: 22 Ağustos 2022 - 12:56

Turgut Uyar (1927-1985)

UYAR, TURGUT (Ankara, Ağustos 1927 – İstanbul, 22 Ağustos 1985) Şair.

Tam adı Ahmet Turgut Uyar. (Ahmet Turgut, Tangar ve T. U. imzala­rını da kullandı. Fatma Hanım ile harita subayı Hayri Bey’in oğlu, ilko­kulu, babasının emekliliğinden sonra göçtükleri İstanbul Edirnekapı’daki Hırka-i Şerif İlkokulunda (19. İlkmektep) ve Molla Aşki’deki 5. İlkokulda okudu; liseyi Konya Askeri Okulu (1941) ve Bursa Işıklar As­keri Lisesi’nde okuduktan (1946) sonra Askeri Memurlar Okulunu biti­rip (1947) memur subay olarak göreve başladı. Posof (Kars-Ardahan), Terme (Samsun) ve Ankara’da personel subayı olarak görev yaptı (1947-58). 1958’de askerlikten ayrılarak Türkiye Selüloz ve Kâğıt Sanayii’nin (SEKA) Ankara şubesinde çalışmaya başladı. Dönem dergisinin (24 sayı, 1963-65) kurucuları arasında yer aldı. Kendi isteğiyle emekli ol­duktan (1969) sonra İstanbul’a yerleşti; Aşiyan Mezarlığı’nda gömülü­dür. İlk eşi Yezdan Şener’den üç, ikinci eşi yazar Tomris Uyar’dan bir çocuğu vardır.

İkinci Yeni’nin, E. Cansever ve C. Süreya ile birlikte üç öncü şairin­den biri olan T. Uyar edebiyat dünyasına hece ölçüsüyle yazdığı şiirler­le girdi. İlk şiiri (“Yad”) Yedigün dergisinde çıktı (46. sayı, 22 Haziran 1947). Kaynak, Varlık, Yeditepe, Pazar Postası, Dost, Değişim, Türk Dili, Ye­ni Dergi, Papirüs, Oluşum, Gösteri, Yeni Düşün gibi dergilerde şiirlerini yayımladı. “Bir Şiirden” başlıklı yazılarını Papirüs’te, eleştiri ve dene­melerini Dost’ta yayımladı. İlk kitabı Arz-ı Hal ve ikinci kitabı Türkiyem, hece ölçüsünü kullandığı, hece kalıplarını günümüze taşıyarak yeni de­nemelere giriştiği şiirlerin örnekleri oldu. Söz konusu dönemde (1947-58), biçimde hece ölçüsü kalıpları bakımından halk şiiri geleneğinden yola çıkan T. Uyar şiiri, içerikte de memleket ve insanın gündelik so­runlarına yer verişiyle toplumsal nitelikler taşıyan bir şiir olarak belir­ginlik kazandı. Anılan dönemde, görevi gereği Anadolu ve kırsal kesim insanını yakından tanıması ve kimi sorunları onlarla paylaşıp yaşaması­nın etkileri, Arz-ı Hal’le başlayıp Türkiyem’e uzanan çizgide gittikçe be­lirginleşip güçlü bir sese ulaştı.

N. Ataç, şiirimize T. Uyar’la birlikte giren farklı sese dikkat çekerken, söz konusu süreci Türkiyem’e yazdığı önsözde Arz-ı Hal’den başlatır: “Üç yıl mı oluyor? Dört yıl mı? Ankara’nın ufacık Kaynak dergisi bir şiir yarışması açmıştı. Dergiyi çıkaran Dökmeci kardeşler beni de düşün­müşler, yargıcılar kurulunda, yani hakem heyetinde bulunmamı istedi­ler. Güzelleri vardı gelen şiirler içinde. Olmaz olur mu? Türk şiirinin en verimli çağlarından birindeyiz şimdi, her yıl yeni yeni şairler getiriyor, o kadar ki hepsini öğrenemiyoruz. Okuduğum şiirlerden birini, Arz-ı Hal adlısını beğenmiştim. Kimin olduğunu bilmiyordum, sonradan söylediler, Turgut Uyar’ınmış. (…) Bu şiire birincilik verilmesine çalış­tım. Kurulda üç kişiydik, öteki üyeleri kandıramadım. (…) Turgut Uyar’ın Arz-ı Hal’i ikinci oldu. Neden o kadar sevmiştim Arz-ı Hal şiiri­ni? Kusursuz bir şiir midir o? Değil, o günlerde de görmüştüm, şimdi de görüyorum, var kusurları, bir acemilik seziliyor. Ama yeni yetişen bir şair için acemilik kötü bir şey midir? Başkalarına uymayıp da kendi yolunu aradığını göstermez mi? O acemiliği için de sevdim Turgut Uyar’ın şiirini. (…) Bir gün Varlık’ta bir şiirini okudum: ‘Uzak Kaderler İçin’. Ses değişivermişti. Turgut Uyar kendini artık aramıyordu, bul­muştu. O şiiri yazan adamın gönlünde büyük şiirin esmeye başladığı anlaşılıyordu. Acemilikten büsbütün kurtulmuş muydu? Hayır. Bir ke­re Turgut Uyar’ın dili daha iyice arılaşamadı; şekil, bakıyorsunuz, bir­denbire aksayıveriyor. Olsun, artık biliyorum ki Turgut Uyar günümü­zün en iyi Türk şairlerinden biridir, genç şairlerimizin başta gelenlerini sayarken onu unutmaya kimsenin hakkı yoktur. (…) Bilmem yanılıyor muyum Turgut Uyar’ı iyi bir şair saymakla? Hiç sanmıyorum. Ne olur­sa olsun, onun için atıyorum zarımı.”

T. Uyar, başta N. Ataç olmak üzere kimseyi yanıltmadı ve Türkiyem’den yedi yıl sonra, içerikten biçime yepyeni özellikler taşıyan öncü bir kitapla, Dünyanın En Güzel Arabistanı’yla, kendi şiirine bambaşka bir yatak açarken Türk şiirinde de etkileri günümüze dek sürecek olan bir dizi tartışmayı başlattı. Demokrat Parti döneminde Türk şiiri, bir yandan edebiyat ortamında fırtına gibi esmiş olan Garip akımının etki­sinden kurtulmaya çalışıyor, Garip şiirinin günümüz insanını açıkla­maya yetmediğini, çağdaş bireyin sorunlarını ele alabilmek için yeni bir imge kullanımının gerektiğini iddia ediyor, öte yandan, günden gü­ne artan baskı altında bunalan birey için çıkış yolları arıyordu. Daha sonra İkinci Yeni adıyla anılacak bir grup şair bu türden bir arayış için­deydiler ve söz konusu arayış kısa bir süre içinde dergilerde kalan tek tek şiirlerden çıkıp kitap boyutlarına ulaşan bir şiir tavrına dönüştü (O. Rifat. Perçemli Sökük, 1956; İ. Berk: Galile Denizi, 1958; C. Süreya: Üvercinka, 1958; E. Cansever: Yerçekimli Karanfil, 1958; T. Uyar: Dünyanın En Güzel Arabistanı, 1959) ve şiirden öykü ve romana kadar bütün edebi­yat ortamını kökten sarsan bir dönüşümü başlattı. Biçimde, dildeki bozmalar ve imge düzenindeki uzak çağrışımlarla belirginlik kazanan İkinci Yeni akımı, içerikte de, şiirin o güne dek uzak durduğu çağdaş bireyin sorunları ve açmazlarına neredeyse sınır tanımayan bir tutumla yer vererek farklılaştı.

Böylesi bir dönemin ürünü olan Dünyanın En Güzel Arabistanı, özel­likle “Akçaburgazlı Yekta” şiirlerindeki öyküleme tekniği, uzun dize kuruluşları, son derece zengin imge kullanımı ve duyarlığını yerelden evrensele taşıyan özellikleriyle aynı dönemde birer ikişer yıl arayla ya­yımlanan diğer kitaplardan ayrılarak öne çıktı. Bireyi, toplumun asli parçası olarak ele alan ve bireyin gelişimi sağlanmadan, bireyin sorun­larını çözmeden toplumun sorunlarının çözülemeyeceği biçimde özet­lenebilecek farklı bir toplumsallık anlayışı taşıyan bu şiirlerde bireyin fazlaca ön planda yer alması, İkinci Yeni’nin bütün şairlerini olduğu gi­bi, T. Uyar’ı da bireycilik suçlamasıyla yüz yüze bıraktı. Kolaycı ve ko­laycı olduğu için de haksız olan bu yargılar, bir yandan alışmış olduğu şiir duyarlığına tutucu ölçüdeki bağlılığı yüzünden “yeni” olan bu şiiri anlayamıyor, öte yandan “toplumcu ilke”lere gönülden bağlılığı nede­niyle bireyin sorunlarının bu ölçüde öne çıkarılmasından yakınıyordu. Bir başka deyişle, şiir ortamında Garip akımının başlattığı “hece kalıp­larını kıran” biçimdeki devrimi ve 40 Kuşağı’nın yer yer “kaba slogan”a varan toplumcu içeriğini “verili durum” olarak benimsemişti ve “yeni” karşısındaki tavrını, “statüko”yu korumak biçiminde belirledi. Söz konusu “statükoyu korumak” kaygısı, İkinci Yeni’yi karşılarına alan kimi şair ve eleştirmenler tarafından yer yer Demokrat Parti uy­dusu, giderek de “faşist” şiir türünden oldukça uç karalamalara vardırılsa da, gerek İkinci Yeni’nin diğer öncü şairleri, gerekse T. Uyar, açık­ça “saldırı”ya varan bu tavır karşısında bir yandan kendi şiirlerini oluştururken, öte yandan şiir ortamını yeni deneme ve imkânlara aç­mak çabasından geri durmadılar. Bu bilinçli ısrar nedeniyledir ki, hem kendi şiirlerini olabilecek en uzak imkânlara taşıdılar, hem de Türk şi­irini, etkisi 40 yıl boyunca süren ve hâlâ sürmekte olan çok köklü deği­şimlere uğrattılar.

O güne dek şiirde konu edilmeyen biçimde, bireyin çelişkilerini, uyumsuzluğunu ve yalnızlığını anlattığı Dünyanın En Güzel Arabistanı, Türk şiirini derinden etkileyen bir kitap oldu. Ancak, Dünyanın En Gü­zel Arabistanı, Türk şiirine getirdiklerinin yanı sıra T. Uyar şiirinin nere­deyse bütün ipuçlarını barındıran karakteriyle de ayrıca öne çıkar. T. Uyar lirizmi, “öyküleme tekniği”nin bir yansıması olarak Türk şiirinde bir başka örneğine kolayca rastlanmayacak uzun dize tercihi; ve şiirde yer yer “düz anlatım”a varan doğrudan söyleyişin bütün örnekleri en tipik haliyle ilk kez bu kitapta ortaya çıkar.

Tütünler Islak, Dünyanın En Güzel Arabistan’ıyla başlayan yeni şiir tavrının devamı niteliğinde olmakla birlikte, T. Uyar şiirini özellikle bi­çimdeki durmuş oturmuşluğuyla bir ileri konağa taşıyan karakteriyle öne çıkan kitaptır. Dünyanın En Güzel Arabistanı’yla bireyin hayat için­deki konumunu, yalnızlığı, çaresizliği ve açmazıyla oldukça kalın ve neredeyse değişmez çizgileriyle saptayan T. Uyar’ın Tütünler Islak ile bir uçtan bireyin toplumla ilişkilerine ve giderek de toplumsal sorunla­rına eğilmeye başladığı görülür. Birey, toplumsal düzeyde yaşanan ya­bancılaşma ve giderek de yalnızlaşmanın kurbanıdır; Dünyanın En Gü­zel Arabistanı’nda daha örtük biçimde yer alan bu yaklaşım, Tütünler Is­lak’ta tartışmaya yer bırakmayacak bir açıklıkta belirginlik kazanır ve T. Uyar şiiri, kendine açtığı bu yeni yatakta, gün geçtikçe daha da de­rinleşerek akmaya başlar.

Her Pazartesi, T. Uyar’ın, askeri görevini bırakarak sivil hayata geçti­ği (1958), ilk eşi Yezdan Şener’den ayrıldığı (1966), emekli olduktan sonra Ankara’dan ayrılarak İstanbul’a yerleştiği (1967), ve ikinci eşi R. Tomris’le (Tomris Uyar) evlendiği (1968) tarihleri ve yaşamı açısından çok kesin dönüşümleri barındıran bir dönemin ürünüdür. “Toplu Şiirleri”ne adını veren “Büyük Saat” adlı şiirin de yer aldığı bu kitap, Dün­yanın En Güzel Arabistanı’yla başlayan “bireyi hiçbir koşulda göz ardı etmeme” biçiminde yansıyan seçimi ve şiir tavrına rağmen toplumsal konu ve sorunların önceki iki kitaba oranla daha fazla öne çıktığı bir kitaptır. Çünkü kendi şiir serüveninin gelişim çizgisinde, bireyin çağıy­la ilgili sorun ve açmazının hesaplaşmasını bir ölçüde örneklemiş ve ta­mamlamış, böylece, bireyi toplumsal sorunları, çilesi, hatta acısıyla ele alarak daha kapsayıcı bir söyleme ulaşmıştır. T. Uyar şiirinin içerik ola­rak bu görece değişiminin bir başka belirleyeni, aynı dönemde Türki­ye’de yaşanan toplumsal dönüşüm, yükselen sol muhalefet ve gün geç­tikçe etkinlik kazanan işçi sınıfı hareketidir. T. Uyar, bu hareketleri, düşlediği güzel dünyanın yansımaları olarak değerlendirip şiirlerine taşımıştır.

Bir sonraki kitabı Divan, çağımızın gündeme taşıdığı içeriği divan şi­iri geleneğinin kalıplarıyla yeniden söylemek bağlamında, özellikle Türk şiirindeki “biricik” deney olması bakımından öne çıkar. Divan şi­irinin münacat, naat, kaside, rubai gibi formlarından ve aruz kalıpla­rından esinlenen şiirlerden oluşan Divan’da gelenekten yararlanmak­tan çok geleneği dönüştürmenin peşindedir ve bunu, yine ustalaşmış şiir sezgisi ve becerisiyle yapar. Toplandılar adlı kitabı, Divan deneme­siyle ara verdiği “toplumsal mücadelesi içindeki birey”in şiirine dönü­şün ya da Hor Pazartesi’yle başlayan sürecin devamı niteliğindedir. T. Uyar, her zamanki tavrıyla bir yandan yalnızlığı ve açmazıyla öne çı­kardığı bireyin sorunlarından hiçbir koşulda vazgeçmeme tutumunu sürdürürken, öte yandan toplumsal hareketlerin vaat ettiği “güzel gün­lerin şiirini yazarak hem gündemdeki mücadeleyi destanlaştırır, hem de yürütülen mücadele için çok gerekli olan umudu besler. İkinci Ye­ni’nin etkinlik kazanmaya başladığı ilk yıllarda “Demokrat Parti kuyrukçuluğu”, giderek de “faşist” suçlamalarına muhatap olmuş bir şair olarak T. Uyar’ın özellikle Toplandılar’da yer alan şiirleri, söz konusu suçlamalara en güzel cevapları oluşturmanın ötesinde “direniş edebiyatı”nın en güzel örnekleri arasında yer alır. Kayayı Delen İncir ise, ya­şanılan dönemin öne çıkan sorunları ve duyarlığı gereği, önceki hiçbir kitabında rastlanmayacak ölçüde “yüklü” bir toplumsal içeriğe sahiptir ve bunu, dönemin şairlerinden farklı olarak, şiir dilinden, estetik yakla­şımından kesinlikle taviz vermeden, şiirini slogan söyleyişe alet etme­den gerçekleştirir.

Birey olarak, yine yalnızdır T. Uyar, uyumsuzdur, çaresiz ve çıkış- sızdır, ancak bu acıyı dile getirirken yaşanan toplumsal muhalefet ve yürütülen mücadele karşısında duyarsız kalamaz, çünkü kendi birey­sel kurtuluşunu ancak toplumsal kurtuluşla mümkün sayan bilince da­ha işin başında varmıştır. Bu bilinci örnekleyen şiirler olarak “Santigrad 100”, “Hangi Soruyu Niye”, “Nedir Sonsuzdan Bir Önce”, “Yapı”, “Acıyor”, “Kırlardan Geliyorlar”, “İhbar 1”, “İhbar 2”, “Gülün Kanın­dan”, “Kim Varsa”, “Hazırlandın Diyelim” başlıklı şiirler, Kayayı Delen İncir adlı kitabında özellikle öne çıkar.

Büyük Saat adıyla yayımlanan toplu şiirlerinin sonuna eklenen Dün Yok mu adlı kitabında, gerek bireysel, gerekse toplumsal plandaki her iki savaşımını da ısrarla sürdürmüş, ama “yenilmiş” bir şairin şiirleri yer alır. Dün Yok mu, başta yalnızlığı olmak koşuluyla, umutsuzluğu ve ona bağlı olarak mutsuzluğuyla, yenik, yılgın ve bıkkın bir şairi çıkarır karşımıza. Umut, alttan alta kendini duyursa da sonuç kaçınılmaz bi­çimde açıktır; serüvenin sonu, bireyin kendi içinde ve toplumsal plan­da çıkışsızlığına varmıştır. Büyük Saat’in yayımlanmasından ölümüne kadar geçen bir yıllık sürede, bu umutsuzluk ve kırgınlığının yansıma­sı olarak dergilerde pek seyrek görülür T. Uyar imzası.

Onun Bir Şiirden adlı deneme-eleştiri kitabına yazdığı Zincir başlıklı önsöz ise sadece Türk şiirine değil, evrensel plandaki şiir serüveni ve şair kimliğine getirdiği boyutla, toplam iki sayfaya sığdırılmış bir başyapıt niteliğindedir. Şiirimize yön vermiş adlardan A. H. Tarhan, M. E. Yurdakul, Y. K. Beyatlı, F. N. Çamlıbel, O. S. Orhon, K. K. Kamu, N. F. Kısakürek, N. H. Ran, A. K. Tecer, M. Z. Taşkın, B. R. Eyuboğlu, A. M. Dıranas, C. S. Tarancı, M. Tayyip, R. Onur, O. V. Kanık, O. Rifat, S. K. Aksal, C. Külebi, M. Eloğlu ve C. Kırca’yı birer şiirlerinden yola çıkarak değerlendirdiği bu kitabında, şairler üstüne geliştirdiği yargıla­rında, ama daha çok da şiirin ne ve şairin kim olduğunu tartıştığı ön­sözde taşları yerli yerine oturtur.

T. Uyar, şiiri ve Türk şiirine getirdikleri bakımından günümüzde de İkinci Yeni üstüne kaleme alınan bütün inceleme ve değerlendirmeler­de ana eksen içinde yer alır. Şiirleriyle N. Ataç, H. Cöntürk, Fethi Naci, M. İ. Erdost, K. Tahir, N. Menemencioğlu, K. Ertop, D. Hızlan, F. Akatlı, C. Süreya, E. Cansever gibi eleştirmen ve şairlerin sürekli olarak ilgi odağında kalan T. Uyar, ölümünden sonra da başta Tomris Uyar, O. Kutlar, F. Edgü, E. Batur, A. Oktay, E. Ayhan, H. Aktunç, R. Durbaş ve O. Koçak olmak üzere pek çok yazarın sık sık başvurduğu bir “referans şair” olma niteliğini korumuştur. Şiirleri kadar yazılarıyla da sürekli bir etkinlik içinde olan T. Uyar’ın özellikle “Şiir Çıkmazda” ve “Çıkma­zın Güzelliği” başlıklı yazıları, yayımlandıkları dönemde çok uzun sü­recek bir tartışmayı başlatmakla kalmamış, şiir ve şair üstüne ileri sür­düğü tezleriyle günümüze kadar süren etkisini korumuştur. Söz konu­su yazılar, genel olarak şiir ve şiirin sorunlarını anlamak için olduğu kadar, özelde T. Uyar şiirine yaklaşabilmek için de okura çok önemli anahtarlar sunan yazılardır.

“Ben” başlıklı anlatısında kendini şöyle tanımlar: “Ben hep sıkıntılı­yım. Yani bir adamın canı sıkılır, o ben’im. Çünkü bana en yaraşan du­rumdur sıkıntılı olmak. Ben silahsız bir askerim de ondan. Törenler as­keriyim ben. Cumartesi ve pazar askeri. Aslında karışık bir şey, kime ne söylenebilir? Bir sıkıntıyı ısrarla büyüterek, asıl büyük sıkıntıya ıs­rarla giden tümün attığı çekirdek. Pis bir köleliğe ve sonsuz çılgınlığa varacak bir oluşumu sıkıntıyla bekleyen bölünmez Varlık’ın ben’i. On­dan severim sıkıntıyı. Sevincin o amansız, o aşağılayıcı bönlüğünden korur beni. Ne söylenmişse ve ne söylenmemişse ne yapılmışsa ve ne yapılmamışsa, ne düzeltilmişse ve ne düzeltilmemişse ondan sıkılan biri. Belki söylenmemişin, yapılmamışın ve düzeltilmemişin telaşı için­de biraz. O kadar. Ve sıkıntılı. Ve sıkıntılı. İşte böyle başlıyordu her yerde mutsuzluk. Ve mutsuzluk büyük bir umut gibi çekiyor kendine beni.”

Ödül: “Arz-ı Hal” adlı şiirle Kaynak Dergisi Şiir Yarışması (ikinci­lik); Tütünler Islak ile 1963 Yeditepe Şiir Armağanı; Evrenin Yapısı ile 1975 TDK Çeviri Ödülü (Tomris Uyar ile); Kayayı Delen incir ile 1982 Behçet Necatigil Şiir Ödülü; Büyük Saat ile 1984 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü.

Yapıtları:
Şiir: Arz-ı Hal (T. Uyar) ve Akşam Üzeri Türküsü, (M. Çetin Tezcan) Ank. Kaynak, 1949; Türkiyem, İst. Varlık, 1952; Dünyanın Eti Güzel Arabistanı, Ank. Açık Oturum, 1959; Tütünler Islak, Ank. Dost, 1962; Her Pazartesi (1962- 1967 Notları), İst. Gerçek, 1968; Divan, Ank. Bilgi, 1970; Toplandılar (1970-1973 Notları), İst. Cem, 1974; Toplu Şiirler I, (ilk dört kitabı) İst. Karacan, 1981; Kayayı Delen İncir, İst. Karacan, 1982; Büyük Saat, (Dün Yok mu? ve bütün şiirleri) İst. Can, 1984; Büyük Saat, (Kitaplarına girmemiş şiirleriyle), İst. Yapı Kredi, 2002. 

Deneme-Eleştiri: Bir Şiirden, İst. Ada, 1983.

Diğer: Sonsuz ve Öbürü, (son şiirleri ve hakkında çıkan yazılar; haz. Tomris Uyar-S. Nezir) İst. Broy, 1985.

Çeviri: Evrenin Yapısı (Lucretius; Tomris Uyar ile), İst. Hürriyet, 1974.

Kaynak: Tanzimattan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, YKY

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum